ı ”3_ sözler I Madem ki Büyük anne, yedi yaşındaki — torunlle Bokuz yaşındaki torununu yanına almiş; arla konuşuyordu: â e daha evvel de söyledimdi, öedi, biriniz bir gül yaprağında, biriniz de bir lâlenin içinde doğdunuz. İki kardeş birbirine baktılar, Biri öte- kinin kulağına eğildi: — Mâüdem ki böyle biliyor, gene böyle * Beleş d postaneden çıkarken gördüler: Ne o mektub mu verdin? Hayır! Paramı aldın? Hayır! Ya postaneye neya girdin? Dolma kalemime mürekkeb doldur. için! * Uygunsuzluk Çirkin kadın, bir şapka alacaktı, şap- kacıdaki en güzel şapkayı başına giydi; papka çirkin kadma yakışmadı, şapkacı sebebini söyledi: — Siz de güzelsiniz, şapka da güzel ama bayan, sizin güzelliğinizle şapkanın güzelliği birbirine uygun gitmedi. * Benim gibi Arabadaki çocuk, motosikletin sepetin. Geki adamı gördü.. arabayı iten annesine baktı — Anne bu da benim gibi yürüyemi- yorda ma, arabayla gezdiriyorlar, * Anlamış Bir köpek bulmuştu, polis karakoluna Bötürdü: u bir baya köpeği buldum, dedi, herhalde anladınız? — Her mağazanın önünde bir kere du- Tup camekânlara bakıyor. * Teessür — Neye müteessirsin? — Karım kaçmıştı.., — Vah, vah. » Geri geldi de! — Orada ne yapıyorsun? — Eve geç kaldım.. bir tüyyare dur- durup, bineceğim, Erkek — (Karısına) Kum çok sıcak, ayağın yanar; sen de, benim bastığım yerlere basa basa arkamda BON POSTA — Yarın nikâhim olacak, sakın buna unutturmıyasın! — Hiç kıpırdanmayın, dışarı çıkmak yok! — Ne iyi ettiniz de geldiniz. Korcam, sokağa çıkıp gezeceğim, diye tuttur- —| ,, — Eyvah, tahtakurusu beni sırnvıya geliyor. Leb demeden Bayan hizmetçiyi çağırdı: — Beni dinle kızım! Hizmetçi sevindi: — Oh ne mes'udum! Bayan şaşırdı: — Ne oldu? — Bana kızım dediniz ya! — Kızım dedimse ne oldu? — Büyük gelininize kızım diyorsunuz da, herhalde beni de küçük oğlunuza ala. caksınız' * Fark olmaz Fotografcıya, fotografını çıkartt, — Bu fotografdan, dedi, bir tek kâ- ğida iki tane yanyana basacaksınız? erak etti: yle istiyorsunuz? i ikiz kardeşiz. Beraber fo - tograf çıkartacaktık. Fakat kardeşimin işi var, buraya kadar gelemiyor. Birbirimize — çok benzediğimiz için beraber fotograf çıkarmamızla, benim iki fotografımın yanyana — bir kâğıda basılması arasında hiç fark olmaz da.. * Güçlük Dilenci söyledi: — Bizim meslek pek kolay değildir. Bir kere beş on lisan bilmek icab eder. , — Beş on lisan bilmek mi? ' Güzel fıkralar I Bir kişi Anne, sekiz yaşındaki kızına darıldı: — Eğer t bu huyunu değiştirmez de, hep böyle fnadcılık eder, vara yoğa ağ- lar, kimse ile geçinemez, hiç yoktan kav- ga çıkarırsan büyüdüğün zaman scri kimse almaz. — Bir kişi var, o böylelerle yaşamaya alışıktır, âlır. — Kim 0? Babam! * Hamiş Kadın, sevdiği erkeğe mektub - yazdı. İmzasını attı. düşündü, tekrar mektubu aldı, ilâve etti: «Hamiş: Mektubumun karının eline geçmesi ihtimali aklıma geldi. Onun için sonuna «Seni yanaklarından öperim» cümlesini yazmadım * Düğümlü mendil Dostumun ,cebinden ucu düğümlü bir mendil çıkmıştı. — Bu düğümü neye yaptın, diye sor- dum, bir şey unutmamak için mı? — Evet, dedi, burnum aktığı zaman burnumu mendille silmeyi unutmamak için! * Öğrenilir Yabancı, kapıdan girdi: — İstihbarat bürosu nerede? Susle muhatab kalan kızdı: — Bana mı soruyorsunuz, böyle şeyler hbarat bürosundan Öğrenilir.. * Mahkemede Mahkeme maznunu iki sene hapse mahküm etmişti. Hâkim sordu: — İlâve edecek bir şeyin.var mı? Maznun cevab verdi: —H bay hâkim, ilâve.etmek de- Bil bilâkis biraz tenkis etmek istiyo - rum, * Sordu Operatör karısına sordu: — Gözlüğümü bir yerde unutmuşum, Karısı da sordu: — Bugün hiç ameliyat yaptın mı? — O nasıl oturuş? Ayaklarım çok yoruldu, dinlendi- Tİyorum, — Evot, her üsanda, teşekkür ede -|, rim, demeyi öğrenmezsek, iş yapama - |benim başıma gelen SEYAHAT MEKTUBLARI :24 Şark vilâyetlerini dota Karakösede memleket hastanesi, İran yolcuları için bir ilticagâhtır. Yolcu is- ter hududdan gelsin, ister Erzurumdan.. bozuk yollarda yayık içinde çalkalanan süt gibi perişan bir halde Karaköseye gi- rebildi mi zaten hastanelik oluyor.. buş- hekimi Dr. Şevki de o kadar nazik, öyle misafirperver ki.. böyle rahat yeri bulan yolcu, öyle kolay kolay Karaköseden çı- kacağa benzemiyor... Her gelen müfet- tişler, ecnebi seyyahlar, yahud benim gi- bi musallatlar esasen buraya gelince başka yer aramazlar; hastanenin <ağuşu merhamet» ine sığınırlarmış... —Allah yardımcısı olsun doktorun.. hastalarla uğraşmak, herhalde bu sıhhatli, fakat bitab yolcularla bocalaşmaktan daha eh- vendir.. ama öyle de olsa böyle de, memleket hastanesi «misafirhane» likten kurtulamıyacaktır. Bu «yolb> suzluk de- vam ettikçe, yeni yapılan otelin mobil-| yası konmadıkça, Bay Şevki bu <«misafir- hanenin» müdürlüğünden kurtulamıya- caktır. En iyisi: Kapısı üstüne şöyle bir levha asmaktır: «Fennf otel - Dr. Şovki idaresinde!..» * Karakösede hümmalı bir tiyatro hare- keti var: Kantolar, düettolar, facia, ko- medi, operet, öpera,,, Ne yok.. yığın yı- ğın piyesler, rengârenk san'atkârlar.. ilk geldiğim gece zaten bir heyet vardı, «İc« rayı lübiyat» ediyorlardı.. fakat © gece| «gülünçlü facia>- Taş ve topraktan Bizar olan bir Mahalle halkı Beyazıd, Kemalpaşa mahallesi Genç Türk caddesinde oturan bayanlar namına okuyucumuz Bayan Şaziye Çokus yazı - yarı Caddemize kaldırım — yapılması için tahriren ve şifahen bir çok defa müra - caat ettik. Bir çok apartımanlar ve bi - nalarla mamur bir bale gelen , caddede kaklırım yoktur ve gelip geçen kamjan ve otomobiller toprak yolda her an pbir toz bulutu kaldırmakladır. Bu pencerelerimizi açamaz olduk. Hergün ev temizlemekten — hizmetçilerimiz — bırakıp kaçtı. Pişirdiğimiz yemekleri saklayacak yer bulamıyoruz. Minimini çocuklarımızı hastalıktan kurtaramıyoruz. Bu vaziyete Bgazetenizle alâkadarların nazarı dikkati- ni celbetmenizi rica ederiz. Yazan: Vasfi Rı;ı Zobu Karakösede tiyatro Kumpanyanın direktörü yabancı olduğumu anlıyarak bana seslendi: “Bu gece burada kalın, iyi oyun var... Dört aile getirdik, iyi göbek atıyorlar.. şan tiyatro kumpanyalarından biri dan dolayı başka bir oyun seyredecek halim kalmamıştı. Ertesi gece ne olursa olsun, şark vilâyetlerine mahsus bu ti- yatro heyetini gidip görecektim. * Lokantada yemek yiyorum. Bir haber daha: eBaşka bir tiyatro heyeti daha gel- dil> diye.. «Bunlar da kim?» dedim, <Ve- linin heyeti» (*) dediler... Haaal!.. Bil- dim.. bunları ben, <Eleşgirt» ten geçer- ken görmüştün:... Kamyonumuz bir kah- venin önünde durmuştu.. bir çay içmek ihtiyacile kıvranıyorduk.. çamurları &t- lıya zıplıya kahveye doğru ilerledim.. ka- pısında «Safa oteli» yazılı bir levha var- dı.. «Allah Allah, bunun neresi otel? An- , hiyamadım!,» İçeri girdim, mükemmel bir köy kahvesi.. sağ tarafta iki basamak merdivenle çıkılır bir iki oda kapısı var. İçerden kadın sesleri, erkek avazeleri ge- liyor!. «Bunlar kim?» diye sormuştum, «Velinin tiyatro oyuncuları» cevabını vermişlerdi.. «Neyin nesidir, nerelidir?» dememe kalmadı. Kapı açıldı. Kıvırcık, çok saçlı bir delikanlı çıktı.. beni görün- ce geçen bir yolcu olduğumu anladı.. yük- sek sesle bağırdı.. «Akşama iyi Oyun var. Bu gece burada kalın.. dört aile var, iyi göbek atıyorlar!!» Reklâm mükemmeldi.. «Bu kim?» dedim. <İşte reisleri!» dedi- ler, Eskiden garsonmuş galiba, şimdi işi (Devamı 15 nci sayfada) (9 Oyuncuların isimlerini taşka — türlü yazacağım.. belki kendilerinden bahsettiğimi istemezler.. Kurüçeşmede oturan — müteber — bir zat malbaamıza gekib Kurüçeşmedeki met - Tük Yahudi mesarlığının taşları — çalın - makta olduğundan ve çok güzel bir mev- ki Işgal eden mezarlığın metrük bir va - ziyette kaldığından, belediyemize intl - Kkal etmiş bulunan bu 450 dönüm arazi- nİn tmar edilecek olsa Boğazı güzelleştir. mek hususunda çok büyük yardımı ola - cağını söyledi. Bilhassa sahibsiz — kalmış dümdüz ve kocaman mermer taşlarından belediyenin herhalde pek büyük istifade edeceğihi de ilâve etti. Bu haklı müraca- atı belediyemizin nazarı dikkatine arze - deriz. e Okuyucularımızın. sorgularına cevablarımız Malatya — okuyucularımızdan N, Ka « yözleigil : İstediğiniz cevabı açık muhabere sü - tununda vermek muvafık değildir. Adre- sinizi bildiriniz. Cevabımın yazalım. Ankara N. Bingöl: Teveccühünüze te- şekkür ederiz. Mevzuubahs eser kitab ha- linde basılacaktır efendim.