y “Son Posta,, nın Hikâyesi —a ÂHADDININ HİKÂYESİ Yazan : R. Kipling - Çeviren : H. Hatib — #MEZEANİT fakta çalışan İmameddin de duymuştu. Bu eski (polo) topu çok kullanılmış ve | lekeli bir toptu. Şöminenin üstünde bir köşede duruyordu, Orasının tozunu alan uşağım İmameddin bana hürmetle sordu: — Acaba efendime bu top Tâzım mı dır? | Hayır bu eski top bana âzım değildi: Fakat İmameddin bu topu ne yapacaktı? O devam etti: - Eğer efendimiz müsaade edecek © | . Benim küçük bir çocuğum var | ü stli ihtiyar adamın eski bir polo topu ile oynıyacağı kimse- | nin aklından bile geçemezdi. İmame âma topu alarak tara- saya çıktığı z orada bir sevinç hay- kırışı işittim. Koşuşan küçücük ayak patırdıları... Daha sonra yerde sıçrıyan küçük bir top sesi... Hiç şübhesiz küçük adam babasını d- şarıda beklemekte imiş... Tabassürü çe- kilen topu beraber getizir ümidile,.. Fa- kat bu küçük şey odamdaki topu görme- ğe nasıl müuvaffak olmuştu? Ertesi gün, yazıhaneden eve her za-| mankinden yarım saat daha evvel girdi- ğim zaman yemek odasında küçük bir mahlükla karşılaştım. Bu, minimini, se vimli bir çocuktu. Üzerinde gülünç dere- cede kısa bir gömlek vardı. Bu gömlek Şişkin karnını bile örtmüyordu. Parmağı | ağzında, tabloların karşısında bir şeyler | mırıldanarak odanın etrafını dolaşıyor- | du. Hiç şübhesiz İmameddinin çocuğu bu idi! Tabii odamda onun hiçbir işi yoktu. Yeni yaptığı keşiflerle o kadar meşgul we dalgın bir halde idi ki benim mevcu- 'diyetimi hissetmedi bile. Kapıda bir Mmüddet onu seyrettikten sonra birdenbi- re odaya girdim. Benim bu girişim onu öyle bir korkutmuş idi ki az kalsın bir sinir nöbetine tutulacağını zannettim. Adetâ nefesi tükenerek yere oturuverdi. Gözleri kadar ağzı da açılmış, dehşetle bana bakıyordu. Bunun neticesini pek iyi kestirdiğim için hemen acele ile odadan çıktım, fakat minimin! ziyaretcimin deh- şetli bir çığlığı arkamdan bana kadar gel- di. Tabil bu sesi benimle beraber, mut- idin ve İhtiyar mümeyyiz derhal karısını tekzip etti: — Hayır! İs - tanbula — dönen, falan, yok. Dün- yanın — masrafını ederek, — buraya kadar da geldik- ten sonra, ne de olsa — yolumuza| devam edeceğiz. hanım İfakat başını s — Olmaz! Döneceğim ben. de birde helecan — çekemem.. elâleme kepaze olmağa da vaktim yok. Bunun üzerine karı-koca hafiften a- ğız dalaşına başladılar. Gurabi efandi: — Kepaze olmak için arzuhal veren, çanak tutan sensin be hatun! dedi. Ne morun vardı da, işin içyüzünü tefehhüm etmeden, geldin de, elin masumesine çattın? — Evet: Ben gelmeseydim, olanlar olmuş, işiniz bitmişti. Kokmuş karıyı üzerime nikâh ediyordun. — Suphâne men tehayyere.. Yahu, aklını mı oynatltın? Bu saçma sapan ah- kâmı nereden çıkarıyorsun? — Ben, biliyorum! (Takvoru göste- rerek) bu zangoç kıyafetli, panayir kaçkını, ispati papazı suratlı herifle birlik oldunuz da başıma çorap öre - cektiniz, değil mi? Bü defa Takvor münfail oldu. İtira- za, redde koyuldu: Akabinde yemek odasına koştu. Odadan ümidsiz hiçkırık sesleri geliyordu. azarlar buldum. Küçük mücrim, hemen de yüzüne kadar kaldırmış bir vaziyette idi. İmameddin sert ve hâkim tavrile: — Bu küçük, küstah bir çapkından başka bir şey değildir. Bu hareketinin cezası uzun müddet hapis olacaktır. Mücrimin yeni ve yüksek perdeden çığ- -|hıklarını, İmameddinin bana özür dile- mesi takib etti: — Çocuğa söyleyiniz, dedim, kendisine darılmadım, onu götürünüz. Şimdi gömleğini olduğu gibi boynunun etrafına sarmış bası söylediklerimi tercüme etti, O za- man çığlıklar hıçkırıklara tahavvül edi- verdi. Kapıya doğru giderlerken, sanki ismi de ayrıca bir hata imiş gibi sitemli bir sesle babası — İsmi Salâhaddindir efendim... diye murıildandı. Bu çapkın, adam elmiyacak! Salâhaddin tehlikenin şimdilik uzak. |laştığından emin olduğu için ağlamak- tan vazgeçmişti. Babasının kucağında 0- dadan çıkarken yaşlı yüzünü bana çe- virdi. Hâlâ sesinde hıçkırıkların litreyişi baki idi. Peltek telâffuzile: — Evet sahib, dedi. İsmimin Salâhad- din olduğu doğrudur. Fakat ben bir çap- kın değil, bir erkeğim! İşte benim Salâhaddinle ahbablığım bugünden itibaren başladı. Artık eve gir- miyordu ama bahçe bir serbest mımtaka olduğundan orada gayet ciddi bir tarzda selâmlaşıyorduk. Tabil teati ettiğimiz söz- ler mahduddu, birimiz: — Bonjur sahib! Diğerimiz: — Banjur Salâhaddin! Diyordu. Hergün yazıhanemden avdet — ettiğim zaman bahçenin muayyen bir köşesin- den, sarmaşıkların arasından şişkin kü- çücük karnı, bu karnı iyice örtmeyen bir kısa gömlekle dostum önüme çıkıyar ve ben hergün ayni mahalde atımı durdu- rarak kendisini kemali ehemmiyetle se- Tâmlıyordum. Salâhaddinin hiç arkadaşı yoktu. Bizlerden — kapkaç, dübaracı, serseri çıkmamıştır. Ne ki edersek namusu « muzlan ederiz. Bu - nu bilesin. Davanın — uzayıp gideceğin! — gören Gurabi efendi mü - dahale etti: — Canım! Ayıp - tır, Vaz yeçin böyle ileri geri sözlerden. Çıkacak isek çıka - hm; oturacak — isek oturalım. Necmiye Ğe haber isal ede - llim, O da gelsin; kendimize bir po - roğguram Çizelim; bir hattı hareket ta- heder etmekte de mâna yok. İfakat hanım gene itiraz etti: İmameddini çocuğunu dehşetli surette hemen bütün gömleğini bir mendil halin- plan küçük mücrime ba- Bütün gününü bahçenin içinde, kuytu küşelerde, villanın etrafında ve avluda bir takım esrarengiz işlerle geçiriyordu. Bir gün tesadüfen bahçenin bir köşesin- de vücude getirdiği bir eserin karşısında bulundum. Polo topunu yarısına kadar bir yere gömmüş, bunun etrafını altı ta- ne solmuş yıldız çiçeğile çevirmiş, bu çemberi de kırık tabak parçaları ve tuğ- lalarla vücude getirilmiş daha büyük bin çemberle çevirdikten sonra da hepsl- n! birden bir toprak duvarile çerçev mişti. Bahçenin inti: rılacağımı zat mını bozan bu şeye da- bahçıvan, etmek için gülümsiye- — Bu şey kat'iyen bahçenin güzelliği- ni bozmaz ., dedi. Hem göze görünyecek bir yerde değil ki... Çocuk işte, aklı erdi- Binden değil ya... Benim bu şaheseri bozmak aklımdan bile geçmemişti, fakat maatteessüf, dal- gın dalgin yürürken farkına varmadan ve istemeden birdenbire karşıma çıkan bu san'at eserini çiğnemiş, birbirine kat- mıştım, Ertesi sabah Salâhaddini bu harab ol- muş eserin karşısında, sessizce ağlarken buldum. Adamlardan biri kendisine, bah- çeyi bozduğu için pek hiddetlenmiş oldu- ğumu ve bunun için yaptığı o güzel eseri ayaklarımla çiğniyerek bozmuş olduğu- mu söylemek zalimliğinde bulunmuştu. Salâhaddin bugün bir saatini şahese- rinden kalmış olan harabenin izini büs- bütün ortadan kaldırmak için uğraşımak- la geçirmişti. Yazıhanemden avdet ettiğim zaman ga- yet bedbaht ve dargın bir çehre ile bana: — Bonjur sahib! demişti. Sıkı bir tahkikat neticesinde bütün bunları öğrenmiştim, bu mesele şu suret- le nihayetlendi: İmameddin oğluna be- nim tarafımdan şu salâhiyeti verdi: Bun- dan sonra Salâhaddin bahçenin içinde her*beğendiği şoyi yapmağa — mezundu! Bu küçük dostum için payansız bir saa- det oldu. Hemen, harab olmuş olan eski şaheserini gölgede bırakacak yeni bir e- ser vücude getirmek için yeni yeni plân- lar çizmeğe başladı. Birkaç ay bu garib küçük mahlükcuk küçük malikânesinde SON ROMANI Gurabi Efendi: «Bunlar burada durmuş, ne istiyorlar?> dedi. a yin edelim. Akşama yola çıkacağız. Bu-|den sıçrıyarak, bağırdı: rTada otel odasında kapanıp — zamanı — Sus! Öyle yemin istemem! — Ya? — Yoook! Nikâhımızı ortaya koyma! — Ben İstanbuldan gayri bir yere|Sakın, ha!, Zaten Allahtan aradığın 0.|sordu: küçük | Yüksek Deniz Ticareti Mektebi Müdürlüğünd2a: yesi tüccar gemilerine kaptan ve mal 2 — Mektebin yalnız lise biri edilmelidir. a) Hüviyet cüzdanlarını. b) Aşı kâğıdlarını. e) Mekteb -diploma asıl veya tasdikli raptetmeleri lâzımdır. beratta posta pulu irsali lâzımdır. hiç durmadan yeni harikalar vücude ge- tüirmek için uğraştı, durdu. Kumların üs- tünde, saplarından kuruyup düşmüş sol- 1 — Mektep lise ve yüksek olmak üzere altı yıllıktır.Yatılı ve parasızdır. Ga- kinist yetiştirmektir. Moktebe girdikten sonra yiyim, giyim vesaire mektep tarafından temin edilir. ci sınıfına talebe alınır, Bunların orta mektebi bitirmiş we yaşları ön beşten küçük ve on dokuzdan büyük olmamaları şarttır. 3 — Yazılma işi için Pazartesi, Çarşamba, Cuma günleri mektebe müracaat 4 — İsteklilerin mekteb müdüriyetine karşı yazacakları istidanamelerine: li suretlerini veyahut tasdiknamelerini. d) Polisçe musaddak iyi hal kâğıdlarını. e) Velilerinin izghlı adres ve tatbik imzalarını. £) 6 X 9 eb'adında altı aded kartonsuz fotograflarını. $ — Yazılma işi 22 Ağustos 1998 Pazartesi gününe kadardır. Istekliler mua- yenej sıhhiye için o gün saat sekizde bizzat mektepte bulunmalıdırlar. 6 — Fazla tafsilât almak istiyenlere ayrıca matbu bilgiden gönderilir. Muha- (3987) RADYOLİN ie SABAH, ÖĞLE ve AKŞAM her yemekten sonra muntazaman dişlerinizi - fırçalayınız. — Bonjur sahib! Demedi. Ben bu selâma çok alışmış ol- KĞS AA MAĞĞA duğum için o gün adetâ endişe ettim. Da- T vaRa MA AR DD muş çiçeklerden, kırık cam parçaların- |ha ertesi günü İmameddin çocuğun ha. dan ve zannederim tavuklarımın kanad-| rareti olduğunu göyledi ve benden kinin STANIN larından yolunmuş tüylerden ne hariku- lâde saraylar ve mabedler vücude getir- di! Bütün bu şaheserleri tek başıma ya pan Salâhaddin mütemadiyen dudakla.- rınm arasında işittiği masalları yavaş sesle mırıildanarak çalışıyordu. Bütün bu zenginliklerin, arasına bugün bir mucize gibi birçok parlak rerikli bir tüy ilâve edildi ve ben bunu görünce Sa- lâhaddinin bu fırsattan istifade ederek şaheserini vücude getirdiğini anladım. Bu zannımda aldanmamıştım. Küçük dos- tum bir saatten fazla düşündükten sonra kendi kendine yavaş sesle anlattığı ma- salların birine, yüksek ve neş'eli sesle bir şarkı okumağa başladı ve kemali ciddi- yetle çalışmağa koyuldu. Bu defaki sa- ray harikülâde bir şey olacaktı. Bu iki metre boyunda ve bir metre genişliğinde idi. Maatteessüf bu eser tamamlanamadı. Ertesi gün eve avdette her zamanki ye- rinde Salâhaddin karşıma çıkıp bana: dan içeriye dalan Torik Nocmi: natı? Tımarhaneye nuz? Açık arttırma mı var? Sözlerlie uzamak istidadını — gösteren ruverdi. üzerinde yı lâhzada halletti. — Ne 0? Ne temi- erzak mı veriyorsu - münakaşayı durdu -| Hepsinin müessir olan nüfuzile dava - Karı-kocayı barış - tırdı. İfakat hanımı gerisin geri İstan - bula dönmekten vaz geçirdl Eşyayı top- istedi. Kendisine istediği ilâcı verdim ve doktorumu yolladım. Doktor İmameddinin evinden çıkar- ken: &. — Bu çocuklar hep böyle, diye ımırıl danıyordu. Pek cılız, pek mukavemetsi: şeyler! Bir hafta sonra, hayatımda hiçbir za- man tesadüf etmek istemediğim çeyle karşılaştım. Müslüman mezarlığına giden yolun üs- tünde İmameddine rasgeldim. Yanında bir de dostu vardı, kollarının arasında küçük doöstumun kefen içinde - sarılmı; küçücük ve zavallı cesedini taşıyordu. YARINKİ NÜSHAMIZDA: Gece hırsızı Yazan: Muazzez Tahsin Berkand — Romanyada çeşidini Burası bakşiş memljeketidir. — Şu halde? —Vermeli. — Güzel, ama, bu kadar kalabalığın hepsi de bize hizmet mi etti? Bir çok- larının yüzlerini şu anda siftah görü - yorum. — Olsun. Onlar da bize görünmez- den hizmetimizde bulunmuşlardır. — Her gittiğimiz yerde böyle ola - caksa, vay hâlimize! — Olmaz! Salt bunda böyledir. ©O vakte kadar alarğada duran Torik Necmi söze karıştı: — Vay canına yandığım, be! Yaşasın bizim Sirkeci otelleri! Bir gece yattın- mı idi, sabahleyin papeli yazıcıya toka eder, cızlamı çekersin. Öyle soyguncu- luk falan yoktur. Gönlünden koparsa, yalakları yapan, odayı süpüren ablaya bir patakozu tosladın mı, bir alay da dua alırsın. Ne de olsa kibar milletiz - dir, alimallah! Dünyanın neresine git- sek emsalimizi bulamazsın. Değil mi Kaşar oğlu?!. — Öyledir Necmi beyim! Osmanlı - görürsün. nın rlığı histuvara geçmiştir. Jadlar. — Bavullar| — ge andayallı! Bir kere, Osmankı ğlandı, — aşağıya dediğin dünyadan kalktı, hepimiz Tür- indirildi. Otelin hesabı görüldü. Alikatta avluda sıra ile dizilmiş du- efendinin Takvora dönüp ran müstahdemin, Gurabi sinirlerine dokundu,. küz elhamdülillah! İkincisi, kibarlıkla düz duvar arasında ne münasebet var? Kibarlık düz duvara çıkar mı? — Genem, bakoorum, komikliğin, — TeReğame e y e ŞA AÜR a SEPOLAAERRARAN A —i Üa LA e KAMDEERRİR AA S LA e üstündedir. 'Takvor, dolgun dolgun güldü. Gura- bi efendi, ceplerindeki bozuk paraları dağıtmakla meşgüuldü. Nesi var, nesi yoksa böylece sebil ettiklen sonra, söy- lene söylene arkadaşlarını peşine kattı — Bu dediklerin benim hep? Bana doorsun jamgoç deyi? Ben hangı pa - mnayirdan kaçmışım? İspatinin tağlısına benzer yerim vardır? Senin gibi karı- ına bunlar yakışır? — Ağzını topla! Karı senin anandır! — Ben ağzımı ne deyi toplaacakmı - şım? Karı dedi isem ayıp laf ettim? — Ne ettiğini bilmem. Bildiğim var- gitmem. Siz çıkın, bafüru öğrenin; kaç-| Yemin ta kalkıyor? — Bu Üsküdar vapuru değil ki her saat işlesin, Sen adamı divane eder, şu- ursuz bırakırsın bire hatun! Kesahçe - ler verdik, mürur tezkeresi çıkarttık, yol hazırlıkları yaptık. Mahalli maksu- da vasil olmadan geriye dönmek, ele güne maskara almak için mi? Yok, e- sa, o da senin hinoğlu hinin biri oldu-| ğer kastın benden teminat almak ise, ğundur. İne türlü yemin istersen, edeyim! Şart — Estafurulla!' Küşeryan — familyası 'olsun!. ni tutma da, sonra ben boş dü- —- Bunlar, burada durmuş ne seyre- şeyim ha? Yağma yok!. diyorlar böyle? Karagöz mü oynuyor, Takvor gözlerini dört açmış, îfakıtlyoksa şimdiye kadar hiç adam yüzü hanımın bu ince düşünüşüne hayran | görmemişler mi? Akşamki pandomi - olmuştu. Kendini tutamadı: madan ötürü ise... — Bravo, zo! dedi. Çok yaman kâar-| — Hayır, efendizadem. Ne odür ne sın!. Neler geloor fikrine, kardeş!. de bu. Cenabınızin güzel gönlünden | ve sokağa çıktılar. Hitap esasında gururunu okşadığı | kopacak bakşişi beklerler. Vakit öğlendi. Saat ikiyi bilmem kaç için bu sefer, İfakat hanım, tekerrür| — Hesap görürken yüzde 'bilmem ne | geçe kalkacak olan Bükreş trenine ka- eden «kari» sözüne öfkelenmedi. Gu -|kadar da bahşiş namile ödedik a? dar ancak ufak bir kolaçan edecek ve rabi efendi: — O başka.. resmisidir. Husust bak-|bir yerde ilişip yemek yiyecek zaman- — Peki, nasıl teminat istiyorsun? |şiş yedenbeyed verilir. ları vardı. |