z Sayra SON POSTA Ağustos 16 Hergün Çocuk ve Umumi yerler Yazan: Muhittin Birgeti eçen akşam Bayan Safiyeyi din- lemek üzere Panorama bahçesine Bgitmiştim. İlk defa olarak sesini işittiğim ve tavrını gördüğüm bu san'atkârı gör- mekten ve dinlemekten dolayı ne kadar memnun oldumsa etrafımda yaptığım bir müşahededen de o kadar müteessir oldum, Müşahede şudur: Kundaktakine varın- cıya kadar çocuklar da Bayan Safiyeyi görmeğe getirilmişlerdi! Musikinin en canlı ve kıvrak, yahud en hazin ve nafiz bir noktasında yanınızdan bir çocuk an- nesine yüksek sesle bir şeyler soruyor, Resimli Makale: &L yi -i İi Ş G zi olak B D ; Dimağ hazinesi,. e Sözün _Kısası Tekzib Ederim! azetecilik hayatımızda ekseriya vükidir: Büyük, küçük, moevki sahibi birisi ile görüşürüz. Dekor cazib, muhit hoş, heyecan verici, muhatab kay4 gusuz ve hattâ neş'elidir. Açıldıkça açıs hr, söyledikçe söyler, bülbül kesilir. Zih« nimizde henüz tam olarak tebellür et< memiş suallerin, irad olunmadan - ünce cevablarını verir. Biz, çok defa ondan pişkin, ondan tems kinli ve disiplinli olduğumuz için ağzın« dan işittiğimiz sözlerin mühim bir kısmısı ni eleriz, haddeden geçiririz. Ve bizim süzgecimizden geçen maddeyi bir de ga- İnsan dimağı bir süngere benzer, yalnız sıkılması kâtl dejîdlıdlr, Arasıra yayılarak genişletilmesine de ihtiyaç Vi ır, Bildiğiniz ile iktifa etmeyiniz, mevcudu tükenmiyen |zotenin, tecrübeli, teennili yazı işleri müi yahud kucaktaki bir bebek ağlıyor ve maden tasavvur edilemez, her gün okuyarak ve-öğrenerek |dürü incoler, yahud da biraz ilerde, serbestçe bir kö - * gede iki küçük birbirini kovalıyordu. Bir tarafta büyükler rakı masalarının etra- fına dizilmişler, çiroz salatasile anason kokusu arasında kafalarını tütsülerken, öte tarafta da bu her yaştan çocuk tal- fesi kâh uyuyarak, kâh ağlıyarak, bazan bağırarak, bazan da koşarak bu âleme iş- tirak ediyorlardı. Nihayet, Bayan Safiye- den bir şarkı daha istemek için küçük bir kız çocuğu sahneye çıktı ve rica etti. San'atkâr onu okşadı ve ricasını is'af etti. Biz de çocukla hiç alâkası olmıyan güzel bir şarkı dinledik. Demek, çocuk içinden geleni istemiş değildi; oraya kuk- la olarak çıkmıştı! * Çocukla bu nevi umumt? yerlere git - mek hangi taraftan bakılsa cevaz verile- bilir bir şey değildir. Bir kere bizzat çocuk bakımından: Ço- cuk için gece hayatı yoktur. Muayyen bir yaşa gelmiyen çocuğun gece haya - tından uzak kalması, gerek cismani, ge- rek ruhanf sıhhati itibarile zarutf bir kaldedir. Meden! dünyanın çocuğu ye - meğini yer, uyur. İkinci derecede umumi yerlere çocuk götürmek herkesin rahatımı ihlâl etmek demektir. Bu, medeni bir cemiyet içinde gayet büyük ve çirkin bir saygısızlıktır. Üçüncü derecede, çocuğu rakı masası- nim etrafına yaklaştırmak, onun temiz Tuhunu rakının fasid ve müfsid kokusu- na alıştırmak terbiyecilik bakımından bir cinayet işlemek demektir. Hele rakı ma- salarının etrafında erkeklerle kadınlar a- rasında bazan kendiliğinden doğuveren teklifsizliklere çocuğu şahid yapmak ka- dar acıklı bir şey tasavvur edilemez. Çocuğun bahçesi çalgılı ve işinuşlu yerler değildir; çocuğun bahçesi yeşillik, | güneş, kum, gölge, temiz hava ve oyun bahçeleridir. Bu bahçeler akşamla bera- ber kapanır ve çocük uykusuna gider. * Biraz daha düşünelim: Halk “bahçeye * gitmesin mi? Gitsin. Fakat, çocuğunu gö- türmesin: Herkesin istirahatine ve ço - cuğunun cismani ve ahlâki sıhhatine hür- met etmek için. Meselâ, Viyananın Heu- rige denilen çalgılı halk bahçeleri var - tür; buralarda Viyananın en güzel mu- sikisi dinlenir ve turfanda şarabları içi- lir. Gayet ucuzdur. Halk buralara dolar. Fakat, oralarda ne bir kız. ne de bir er- kek çocuğu görülebilir. Niçin? Çünkü halk götürmemek lâzım geldiğini bilir ve esasen kanunlar da, nizamlar da buna mânidir. mevcudunuzu yenileyiniz. SOÖOZ ARASINDA İyi bir sporcunun İyi bir baba olduğu Nasıl anlaşıldı? Amerikanın göz bebeği beyzbol oyun- cularından Babe Ruth kızına kan veril - mesi icab ettiğini telgrafla haber alır al- maz, doğru tayyare ile Nevyorka koşmuş, kızına kan vererek onu muhakkak bir ö- Jümden kurtarmıştır. ——— — — için yanıbaşımızda daha beter bir hâdi- senin, hattâ medeni bir facianın rahat rahat cereyan etmekte olduğunu göre - miyoruz? Demek ki henüz taklidciyiz? Henüz, bir hâdisenin sır ve hikmeti üze- rinde, bir kanun ve nizamın tesisine hâ- kim olan prensipler ve kaldeler arasın- da kendi hayatımıza ve bu hayatın ihti- |yaçlarına göre tamimler yapamıyoruz? | —Ne kadar yazık ve ne kadar acıklı! Bu nevi çalgılı bahçeleri işletenler e- ğer menfaatlerini iyi fdrak etseler, bizzat kapılarının üstüne «çocuk getirilemez!» |diye yazarlardı. Fakat, onlar da bizler- |den, onlar da henüz böyle ince hesabları yapacak kadar bir fikri inkişaf sahibi de- ğiller, Fakat, bütün 0 münevverler züm- |resinin elinde bulunan hükümet maki - nemizde mi bu kadar gafildir? Şüphesiz hayır, değil mi? Şu halde neden dolayı çocukların bu gibi yerlere sokulmala - rına mâni olacak tedbirler alınmıyor? * Son bir kaç düşünce daha: Türkiyede Ankılâbın tamam olması, Türk milleti - nin tam hazmedilmiş bir Avrupa kültü- rünü temsil edebilmesi için daha halle- | Çok garib bir şey olmak üzere bizde dilecek pek çok davalarımız yaşa gelmiyen çocukların sinemalara git-|lâkkisi bizde henüz kütle için meleri menediliyor. Sinema denilen şey,| değil, bahis mevzuu bile olmamış mese - çocuğun sıhhati ve ahlâkı üzerinde bu)| !eler halinde duruyor. Öyle meseleler ki çalgılı ve işretli kahvelerden daha mı| İstanbul gibi bir şehirde buna umumi o- fazla müessirdir? Perdede ve resimde, o- | toritenin bile henüz eli sürülmüş değil- yun halinde iki gencin kucaklaştığını | dir. Halbuki buna el sürmek için İstan - görmek kötü bir şeydir de çalgılı ve iş - | bul vilâyetinin iki satırlık bir famimi bi- retli bir bahçede sarhoş olmuş iki genç-|le kâfiydi. Buna rağmen on beş inkılâb ten birinin diğerini bir kolile kucaklamış | senesi geçmiş, buna benzer bir şey yapıl- var. Cemi - de böyle nizamlar vardır: Muayyen bir | yet terbiyesi, muaşeret nizamı, çocuk u—I_ “ olduğunu görmek daha mı zararsızdır? | mamıştır; ne zaman yapılacağını da Al- Süzgün gözlerin birbirlerine bütün be -| Jah bilir! Bu zamanıh çok uzak bir İstik- geri ve genç ihtiraslarla dikildiğini gör- (bale kalmamasını temenni edelim. mek, bir çocuk gözü için neden basit ve zela ' zararsız bir sahne seyretmek olsun? AAA [ Iîargun bir fıkra Yamyam Bir yabancı Fransada bir otele git- mişti. Satonda otururken metrdotel, yanına geldi. Oteldeki konfordan u - zun uzadıya bahsettikten sonra: — Bilhassa yemekler, dedi, hiç bir otelde buradaki gibi değildir. Biz her milletin yemeğini yaparız. İtal - yanlara İtalyan yemeği, Ruslara Rus yemeği, Türklere Türk yemeği, velha- sıl her millete kendi yemeğini yapar, a ARENAREEEESEEETEE AAA Nb A0 yaşındaki Bekuanada Se- rowe — köylülerin- den Senati 140 ya- gpında olduğunu id- dia — etmektedir. Şimdiye kadar 14 kadınla evlenmiş- tir. En küçüğü 16 yaşında, en bü . yüğü de 70 yaşın- da olmak üzere bir çok çocuğu ol » $ muştur, Senau Be- kuana kralı Hama- nın babası ile ay « hi tarihte 1827 do doğmuştur. Se - nau 20 senedenbe- ri kördür. Fakat diğer uzuvları ta - mamile sağlam - dır, kendisi de can hdır, diridir. Kendisint muayene — eden doktor, şayanı hayret derecede kuvvetli bir kalbe malik olduğunu, binaenaleyh daha epeyce seneler yaşıyacağını söyle- miştir. İhtiyarın dişlerinden bir kaçı düş- müştür. Saçları beyazlanmıştır. “ Yüz sene yaşamak isterseniz Balkanlarda oturunuz , Belgradlı doktor Pavel Biseng yıl - lardanberi çok yaşamanın sırrını ara - makla meşguldür. Tecrübelerinden çı - kardığı neticeye göre dünyada en çok yaşayanlar Balkanlarda oturanlardır. Doktor Cenubi Sırbistanda ve Arna - vudlukta yüzüncü yaşını çoktan aşmış 200 den fazla ihtiyarı gözden geçirmiş, hâayat tarzlarını incelemiş ve bunların ekmek ve fasülya ile beslenen insanlar arasında — bulunduklarını — gö: — İngilterenin En ihtiyar kadını Öldü İngilterenin en ihtiyar hdmı. olarak | tanılan 108 yaşlarında Madam Anna Stansall ölmüştür. Kadın 102 yaşında tayyareye binmiştir. En son yatağa dü - şünciye kadar evinin bütün işlerini ken « disi görmüş, pazardan alış verişini ken - disi yapmış, yemeğini kendisi pişirmiştir. «Gülünüz ve çalışınız, çalışmak insanı dinçleştirir sözünü dilinden eksik et - miyen ihtiyar kadın, ömründe bir kere olsun gözlük takmamış, kolaylıkla dikiş dikmiş, kulaklarında en ufak bir ârıza bile duymamıştır. Canı çektiği yemeği yemiştir. İngilterede 6 hükümdarın tahta çıkışını görmüştür. 4 ay evvel 108 İnci devir senesini kutlulamış, misafirlerini ağırlamış, onlara hikâyeler anlatmış, çay ikram etmiş, akşama doğru biraz yor - gunluk hissetmiş yatağına girmiştir. O gündenberi de yatağından dışarıya çıka- mamıştır. “Biber,,, “hardal,, ile evlendi Genç kızın biri mektebde pek haşa- rı imiş. Arkadaşları, her yerde âdet ol duğu gibi, ona da uygun bir isim tak- mışlar: Biber.. Gel zaman, git zaman, genç kız mektebi bitirmiş, evlenecek çağa gelmiş. Sevdiği bir gençle baş göz edilmiş. Yeni isminin yani kocasının adının ne olduğunu tahmin edersiniz?.. Biz söyliyelim: Bayan Mari Hardal! ——— 100 yaşını aşanlar eti ancak kış ayla - rında ve nadir olarak yerler, buna mü- kabil yoğurdun, peynirin, domates ile soğanın müptelâsıdırlar. Maamafih ek mek, fasulya, yoğura, peynir, domates ve soğanla beslenmek başka memle - ketlerde yaşayanları yüz yaşına götür- mediği için Belgradlı doktor Balkan ha vasının da uzun ömürde mühim bir â- düştür. | mil olduğuna kanidir, İşte büyle ince elenerek, sık dokun » müuş metindir ki gazetenin sütuniarına geçer. Öyle iken, bize beyanatta bulunan zat, üç gün sonra bir tekzib yollar, Na « diren terbiye ve nezaket kaidelerine uy- gun bir Hisanla kaleme alımmış olan bu tekzibi biz neşrederiz, Neşrederiz amma, ©o esnada aklımızdan geçeni de biz biliriz, Çünkü tekzibi istenilen ifade vâkidir. Va buna Allalmta şahiddir. Hattâ o ifadeyi biz, aynen kaydetmek, hafifletmemek; sahibinin mes'uliyetini gözetmemek çiy; Tiğini de göstermemiş, tadil etmişizdir. Bu tnceliğimize teşekkür edilecek yerde, bilâkis bizim yalancı mevkiine düşürük memiz gücümüze gider, Lâkin, ne var ki gazetecilik mesleğine intisab ederken, bütün bu âkibetleri göze almış, çok kıyı metli ve sevgili san'atımızın başka hatla, |rı yanında bu kabil şeyleri hoş görmeğe and içmişiz. | Fakat ne olurdu? İsimlerini, resimle 4 rini gözete sütunlarında görmeyi ha « yatlarının en büyük mzhıriyetlerindeq' sayıp ta, bizimle knuştukları zaman ağız- larma geleni söylemekten çekinmiyen « ler, ya önceden dillerini tutmayı, veyaş hud ki sonradan, tükürdüklerini yala 4 mamak merdliğini göstermeyi öğrense < lerdi?.. Tnsanların nezaketlerini, hayırliaklik. larını suiistimal etmek, hakikatin başka türlü olduğunu bile bile, mevki korkusu, ile, tekdir ve tevbih korkuslle yalanla mağa kalkışmak ta suiistimaldir! E. Talu Egede evkaf zeytinlikleri işletiliyor Bahkesir (Hususi) — Bvkafa ald zeytinliklerin işletilmesi için Ayvalık- ta kurulan işletme idaresi müdür ve - killiğine merkez müfettişlerinden Rem zi, muhasebeciliğine Mümtaz, fen me- murluğuna Kemal tayin edilmişlerdir. 937 yılında kurulan ve 200 bin lira- hk sermaye ile Ege mıntakasında bir senedenberi mevcud bulunan bu teş- kilât bu yıl daha esaslı bir şekilde fa- aliyete geçecektir. Ayvalık, Bürhaniye, Edremid ve hâ valisi ile Bergamadaki Evkafa aid zey- tinlikler bu idare tarafından imar va timar edilip işletilecektir, Ayvalık zey tin işletme idaresi tarafından ileride yağ ve sabun fabrikaları da tesis edi v lecektir, Kangalda bir otel ve gazino yapılacak Sivas, (Hususi) — Kangal belediye si kasabanın bugün en büyük bir ih - tiyacı olan otel ihtiyacını — karşılamak üzere bir oltel ve bir gazino yaptırma- ğa karar vermiştir. İnşaata bu yıl baş lanacaktır. * Biraz daha düşünebiliriz: Demek olu - ISTER INANı ISTER INANMA' yor ki Avrupada 16 yağından küçük ço - Dün gazetelerimizden birinde Almanyada yapılmakta | tenin bir diğer sütununda komşu memleketlerden birinin ııuır_m sinemalara kabul odilmedikle -|| olan yeni vapurlarımızdan birinin resmi vardı, altına ko - rini gördüğümüz için, sırf taklidci bir|| nulmuş olan izahatta da bu tip vapurlarımızın saatte 145 | ilânda ise yeni vapurların saatle 22,5 mil sür'atle soyrede- :hguı: î de ıyu; şyi memleketimizde || mil süt'at temin edabilccekleri yazılıydı, halbuki ayni gaze- | cekleri anlatılıyordu. iyoruz. Fakat, sırf taklideilik B arağma ha iş aö ü v İSTER İNAN, İSTER İNANMAL hikmeti ile anlamaktan âciz olduğumuz N yeni yaptırtmış olduğu vapurların ilânı dercedilmişti, bu