'Tibet rabipleri hâcı olmak için çok büyük güçlüklere girerler. Yüzlerce kilomelre mesafeyi elleri ve dizleri üzerinde yüzü koyun yürümek | suretile katoderler. Bu yürüyüşü yap - tıkları zaman bunlar cellerine tahtadan el- divenler takarlar, * Birleşik ağaçlar Amerikada Le- p Dü visbon — civarında bir Oormanda iki ağaç çıkıyor, Bu iki ağacın resim- de gördüğünüz gi- bi müşterek bir dalı var. - Ameri - ka hükümeti bu ağaçların — üstüng bir tabelâ asıyor. Tabelâda — şunlar yazılı: sAllahın - birleş- tirdiği bu iki ağacı kimsenin ayırma- ğa hakkı yoktur.. . AG Dağ Şehrin — büyük,.. zengin . evlerin » de birinde yaşıyan küçük farenin dağ - larda; toprak kovuklar içinde oturan bir teyzeradesi vardı, Dağ faresinin hali pek acınacak şeydi. Yiyecek hemen hiç bir Şey bülaklıyor gibiydi. Yalnız toprağa dökülen buğday tanelerini toplıyor, ağaç köklerini kemirip geçiniyordu. Artık açlık canına tak etmişti. Daya - İnamadı. Bir gün kalklı şehre teyzeza « dosini ziyarete gitti. Teyzezadesi uzun u- zun ona oturduğu evin kilerini, mutfa- ğını anlatmış, tatlıların, böreklerin şal « rane manzarasını, peynirlerin, sucukla - rın nefis kokusunu söyliye söyliye biti - remcemişti. Kendi midesi tamitakır olan tarla fa » rosinin gözünde tüten bütün bu yiye - cekler ona bu uzun yolculuğu göze aldır- dı. Bir sabah erkenden kalktı. Şehre gl- decek olan yolcu arabasının bir köüşesine büzüldü. Yolcular tamam olunca araba hareket etti. Biraz sonra dağ faresinin kulağına «miyav» diye bir ses gelmez mi? Zavallı fare ecel terleri dökmeğe baş - ladı. Fakat biraz sonra içi rahat etti. Teh- like yoktu. Çiftlik sahibinin şişman ka - rısı yumurtaları çalan arsız kedisini bir sepete kapatmış, şehre, kasablık eden kardeşinin yanma götürüyordu. Küçük fare bütün bunları çiftlik sahibinin ka - rısının komşusu ile yaptığı gevezelikler- den anlamıştı. Dağ faresi sağ salim şehre gelebilmek ve teyzezadesinin evini bulmak için bir hayli ter döktü. Teyzezadesi, kendisini sevinçle karşı - ladi. Serin ve geniş bir mutfakta bulu - nan kocaman bir dolabın en üst rafında büyük kavanozlarım arasma karşılıklı o- turdular, Bir iki hoş beşten, hal hatır sorduk - tan sonra şehir faresi teyzezadesine kar- nının aç olup olmadığını sordü. Öteki, evet,'diye başını sallayınca, şe- |caktı. İkisi birden kendilerini dolaptan | -| Farı uzatıp etrafa bakındı, sonra dağ fa- |resine dönüp: hir faresi öne düşüp yol gösterdi. Ya - Aliye Kunaytürk rası kazanan S, Atasayar ares Kol saati kazanan İş Bankası kumba- İş Bankası kumba- SON POSTA | | vaşça dolabın üçüncü rafına indiler, Bu- rada dağ faresinin gözleri kamaştı. Kar- şısında koskoca yumuşacık bir pandis - panya duruyordu. Teyzezadesinin ikra - mını beklemeden hemen sivri dişlerini geçirdi. Dağ faresi bu kadar lezzetli bir şeyin dünyada bulunabileceğini hiç ta - savvur etmemişti. Tam bu sırada bir gü- ltü oldu. Mutfağın kapısı ardına ka- dar açıldı. İçeri aşçı girdi. Dolaba doğru üyünce, şehir faresi, «çabuk kaçahımı diye yerinden fırladı. Zavallı dağ faresi lokmasını yutamamıştı. Az daha tıkana- dışarı attılar, aşçı kadının ayakları ari yucumuz | oe İş Bankası kumba- Yası kazanan Salâhaddin Gür rası kazanan Âkil Yılmaz - Çorabımın teki nerede? — Haydi Yildiz, ye- ni sldığım çorapları - nı giy de seninle bir « likte sokağa gidelim, giyer, gelirtm. — Konsolun Altına koymuş da - olabilirim, bele oraya da bakayım Nafile, nafile, yok. — Re tuhaf, lun gözlerinde — Peki anne, şimdi fyi; sokuğa çıkacağım. Kkayboldu demek.. gim- di ne yapacağım? — Bu yeni çoraplar da çok güzel, Adeta giymiye kıyamıyaca - Bün geliyor, — İşle bir tekini giydim. Oh, ne — Bir tekini giydim ama, öteki tekini bu - Tamıyorum. koymuş olabilirim?. i ile şehir faresi sından dışarı fırladılar. Nefes nefese gene şehir faresi önde, dağ faresi arkada baş- ka bir yere geldiler, Burası kilerdi. Ağzı- na kadar en güzel şeylerle doluydu am - ma,-zavallı dağ faresinin ilk iştahı kal - mamıştı. Tam bir suçuk kangalının ucu- nu kemirmeğe başlamıştı ki kapıda bir tıkırtı işittiler. Şehir faresi hemen dağ faresini kuyruğundan çekti: «Bırak onu, şimdi canımızı kurtaralım, çabuk ol, ka- çalım» diye bağırdı. Neye uğradığını şa- gıran dağ faresi gene teyzezadesinin pe - | şine takıldı bir delikten içeri girdiler. O- rada şehir faresi izahat verdi: — Bu tıkırtıyı Pinpon yapıyar. Pin - pön bü evin kedisidir. Koskncaman, kor kunç bir tekir kedidir. O kadar zalim - dir ki mahallede bir eşi daha yoktur. Hattâ kızdığı zaman sahiblerini bile tır- malar. Pinpon iki kediye bedeldir. Allah ka - rusun bir pençesine düşersek... Artık zavallı dağ faresi sonunu dinle- maedi. Soğuk soğuk ter döküyordu. Şöyle bir otrafına baktı. Girdikleri delik 0 ka- dar ufaktı ki Pinpon o müdhiş pençesini şöyle bir uzatsa ikisini birden yakalıya - cak, Şimdi zavallı dağ faresi buradan kaçıp kurtulmaktan başka bir şey düşünmü - yordu. Artık gözü ne peynir, ne suçuk, ne de şeker görüyordu. Bir canını kur - tarsa ağaç kökleri ile artık buğdaylar nesine yetmiyardu. İki lokma şey yiye- ceğim diye bu kadar tehlikeyi göze al - mak delilikti, Hem herkesin dolabına girip, her şe- yi kemirmeğe ne hakkı vardı, «Şü Pin - pon kilerden bir çıksın diye düşündü, © zaman Allahını seven beni burada tut - masın.» O bunları düşünürken, iki fa - reyi kaçtı sanan Pinpon kilerden çıkıp gitmişti, Teyzezadesi sivri burnunu delikten dı- — Zalim Pinpon gitti, dedi. Artık ra- hat rahat yiyebiliriz. Dağ faresi teyzezadesinin saözünü kesti: — BSen istediğim şeyi, istediğin kadar ye. Ben canımı sokakta bulmadım. Dağa dönüyorum. Allahâ ısmarladık. Dağ faresi geldiği gibi geri döndü. 'Top- tak yuvasına girince derin bir oh! çekti. Yeni Bilmec Bu yaramaz çocuk komşunun bahçesin- deki elmalara göz koymuştu. Bahçenin önünden her geçişin- de: Ah, derdi, bir gün komşu bahçedo olmasa da; bahçeye girsem, ağaçlara çık- sam, elmaları topla. — Hele kaliıp ara- miya gideyim., — kol- tuklardan, — kanapeler- den birinin altında ol- masın?.. Nereye konso- — Anne — çoratımın — Ben evde kaldım. — Meğer ne abdal- do yok, — tekini bulamıyorum. hay aksi çorap, gimdi — mişim, çorabin iki te- — Ben seni bekliyes — tekini de çıkarıp yaka- — kini de üstüste aynl â- mem, gidiyorum. cuğım. yağıma giymişim, sam. Gene bir gün bah- çenin önünden geçi. yordu. Bakındı. Kim- seler yoktu. Fırsat bu fırsattı.: bahçeye girdi. Ağaca tırman. dı, birçok olma kü- pardı. Fakat yara- maz çocuk yanılmış. tı. Bahçenin sahibi o0« rada idi. Hemen ol duğu yerden firliya: cak, yaramazı yaka- hyacaktı. Bahçenin sahibini yaramaz — görmemiş- ti. Fakat siz resma bakın — görebilecek misiniz? Eğer gürür- seniz bulunduğu yere bir işaret koyun ve resmi gazeteden kesip bize gönderin. Bir kişiye bir Tutbol topu, bir kişiye bir kilo çikolata, diğer yüz kişiye de Son Posta- nın küçük okuyucuları için yaptırdığı gü- zel ve kıymetli hediyelerden vereceğiz, Horozun kuyruğu Yukarıda gördüğünüz resimdeki Japon horozunun kuyruğu o kadar uzun ki. Bü horozu gezdirmek için iki kişi lâzımdır, Yağmurlu havalarda bu bir kaç metre « lk kuyruğu ipek kâğıdlara sararlarmış, * Mumyadan ilâç Orta çağda ya - raları, — yanıkları, bilhassa dahili hastalıkları (Pha- raon) denen bir nevi tozla tedavi ederlerdi. Bilirsi- niz ki eski Mısır « hılar ölülerini mum ya yapar saklar « lardı. İşte bu ya « ralara ve dahilt hastalıklara — çok iyi gelen bu ılâcı mumyaları toz yaparlardı. » Kumda omlet Avrupalı — âlime ler Afrikaya gı « dip deve kuşlarını gördükleri zaman Deve kuşundan daha tuhaf bir şey gördüler. Bu ku « şun — yumurtasını l)'ıerlileı- ömlet ya- pıyorlardı. amma nasıl biliyor mu « sunuz? Yumur - tayı kızgın kuü - muün içine koyu - yorlar, üstünden bir. bıçak girccek kadar delik açıyorlar. Sonra bu delikten murta sert |Bilmeceye cevab verme müddeti on beğ gundur Bilmece cevabını bize gönderdi- ğiniz zarlın üzerine «BİLMECE» kelime- sini ve bilmecenin gazetede çıktığı tari- hi yazınız.