y M Devlet kapısında elli yıl Yazan: Eski Dahiliye Nazırı ve eski meb'us Ebubekir Hâzım eecevAAELELALEKELAEEELELAERALELALARLERLARA LA AAReALADELAn. Niğde tahrirat kaleminde başlayıp İstanbulda — ; darağacı altında biten memuriyet hayatı: 24 emamaenaenan O sırada Konyaya Mihran efendi adında bir zat 3 gelmişti. İşte bu zatın yazdığı alfabe ile ben Fransızca öğrenmeğe başladım Bu kaymakamlar oana: «Mektebde iken biraz fransızca okuttular, fakat sonra Onu takiben, bütün âza, derhal, pa- şaya aksi sada kesilmişlerdi. Halbuki, onların güzel buldukları şey, benim yazdıklarım değil, paşanın söyledik- İeriydi. Abdurrahman paşa, maiyetin- de bulunduğum seneler zarfında, yal- hız bir yazımı beğenmişti. Fakat onun bu imsâki, hiç şübhesiz hayırhahlık- ,tan ileri geliyordu. O yazdıklarım hak- kındaki kanaatlerini, sırf beni şımart- mamak maksadile gizliyordu. İhtimal, Ütifatlarını izhar ettiği takdirde, dik- katsiz yazmıya başlamamdan — korku: yordu. Ne denir? Herkes, kendi düşün- gesine göre hareket eder! e HATIRALARIM KONYA Konya valisi Müşir Mehmed Said pa- Şaya bir ecnebi lisanı öğrenmiye uğra- Şacağımı vâdettiğim zaman, niyetim ın- Bilizceye çalışmaktı. Eğer Said paşaya, bu arzumu ifşa etseydim, ve: — Fakat, maalesef, Konyada bana ingilizce öğretebilecek kimse yok! de- seydim, bana ders vermek lütfunu bile esirgemiyeceğinden emindim. O zamana kadar, ingilizceden tercü- me edilmiş hiçbir öser okumuş değil- Gim, fakat Recaizâde Ekrem beyin fransızcadan tecrüme ettiği Mes Pri- Şemsettin Saminin tercüme et- Sefiller'i, ve kimin tarafından ter. «Monte Kristo» nun türkcesini Muştum. Hattâ o zaman, bu eserleri benimle birlikte okuyanlar: «— Fransızca, bu kadar güzel olma- oku- cüme edildiğin! şimdi hatırlıyamadığım | | | vakit bulup ilerlete medik!» diyorlardı lerin fransızca şiirleri arasında yapılan bir müsabakada, her nasılsa iltifata mazhar olmuştu. Bu nâçiz muvaffakiyetimi haber a- lan dostlarım, fransızcayı ne zaman, nerede, nasıl öğrendiğimi merak et- mişler ve bunu benden ve akrabala - rımmdan soruyorlardı. Ben ,yazmakta bulunduğum satırlar- la onların bu meraklarını izale etmek niyetindeyim, Fakat bu husustaki ha- tıralarımı yazmaktan maksadım sadece bu meraka cevab vermek arzusu de- ür. Bence, Avrupa dillerinden, hiç değil- se biri öğrenmek, gençlerimiz için ha- yati bir zarurettir. Ben, bu lisanı, ken- di kendime, hiç bir mektebe gitmeden, hiç bir hocadan ders almadan nasıl öğ- rendiğimi anlatmakla, bir lisan öğren- mek - ihtiyacını hissedecek olan açık ve ileri fikirli gençlerimizi teşvik gayesi- ni güdüyorum. Ben, hayli uzun süren memuriyet hayatımda, Fransızca bilen yalnız üç kaymakama rastgeldim. Halbuki, temas ettiğim memur ar- kadaşlar arasında, yüzlerce kaymakam vardı. Bu kaymakamlar, diplomalarını mülkiye mektebinden almışlardı. Ve mülkiye mektebinde, Fransızca okutu- luyordu. Onlar, şu — mazhariyetlerine rağmen, bu zengin lisanı öğrenmek fir- salını kaçırmışlardı. Onlardan hangisine sebeb sordumsa: — Mektebteyken biraz okuttular.. fa- Kat sonra, memuriyet meşgalelerinden, hayat gailelerinden vakit bulup da ilerletemedik! Cevabım verdiler. Dikkat edince gördüm ki, onlardan bir çokları, Fransız dilini değil, kendi memuriyetleri için elzem olan kanun- ları, nizamları bile pek az öğrenmişler- lerdi. Meselâ, Ebu Kemal kazaâsının genç ve mektebli kaymakamı da, bu husus- taki sualime ayni cevabı vermişti. Hal- buki, görüyordum ki, onun, çölde cey- | Malı, Bu eserler, türkceye tercüme edi- 'lan avlamaklan, kaza merkezindeki lince bu derece güzelleşiyordur!. di- yorlardı. Bu eserleri okumak, beni ingilizce Öğrenmek niyetinden vazgeçirdi. Bu Şâheserlerin tesiri altında, derhal fran- sızca öğrenmiye karar verdim. Faksat bu arzumu, bu kararımı nasıl yerine Betirecektim? O devirde Konyada fran- $ızca öğretecek bir mekteb, bir hoca Üeğil, bir matbu elifba bulmak — bile Mmümkün değildi. Bereket tesadüf imdadıma yetişti: Çünkü tam o sırada, Konyaya, Mihran G&fendi adında bir zat gelmişti. Osmanlı Bankası müfettişlerinden olan bu zata bir «Alfabe» yazdırarak işe başladım. /— Bir müddet sorra da, elime, türkce, — Üransızca bir lügat kitabı geçti... " Bu arada, mühim bir noktayı, hati- Tımdayken şuracığa| sıkıştırmak iste- ı Ben, bundan yedi sene evyel, fran- sızca yazılmış şiirlerimden bir kısmını «Les Fleurs Degenereese adı altında ve Bir kitab halinde neşretmiştim. Bu ki. tabdaki şiirlerim, Pariste ecnebi şair- h | | | kahvede tavla oynamaktan başka hiç bir iş yaptığı yoktu. Haltâ hiç unulmam, üzerine el sü - lini(iiiriar _lilıam ediyorlar : “ Suçlu, hocasına tabanca İ & Sınıfında kalan, kırık numara alan mekteb talebelerinin muallimlerine, mi dürlerine tabanca çekmeleri son günler- de moda haline girdi. Dün gene genç bir talebenin kılıfi içinden çıkarmadığı bir tabanca ile kendisine sınıfta — kaldığını söyliyen müdürünü tehdid ettiğini gaze- telerde okuduk. Bu hâdiseler üzerinde haftalardanber: gazetelerde sütun sütun yazılar neşred liyor. Münevverlerimiz müuhtelif tedbir- | ler tavsiye ediyorlar, Biz bu hâdiseleri bir kere de başka bir | noktai nazardan mütaleayı doğru bulduk ve dün tanınmış terbiyeci ve asabiye mütehassıslarımız arasında bir anket ya- parak onlara şu sualleri sorduk: 1 — Bu hâdiselerin mekteblerdeki ter- biye sistemile bir alâkası var mıdır, yok- sa bu gibi hâdiseleri yapan çocuklar esa- sen anormal çocuklar mıdırlar? 2 — Eğer buü çocuklar ruhan geri ise- ler bunları diğer normal çocuklarla bir- likte ve ayni şerait tahtında tahsil ettir- mek doğru mudur? 3 — Mektebe giren çocuklar sıhhi bir muayeneye Lâbi tutuluyor da niçin ruhi bir muayeneye tâbi tutulmuyorlar? Tah- sil etmek için bir çocuğun sağlam ciğ lere, sağlam bir mide veya kalbe muh- taç oldüğü kadar sağlam bir dimağa muhtaç değil midir? 4 — Böyle bir ruhi muâyeneye tâbi tu- tulduktan sonra geri, psikopat ve anor- mal oldukları anlaşıları çocuklar — ayrı mekteblerde ve tedavi edilir şekilde teh- sil görseler bu gibi müessif hâdiselerin önüne geçilemez mi? Ve bu Suzetle bir kaç anormal tipin yaptığı bu çirkin ha- reketlerden dolayı bütün bir tahsil genç- liği serkeşlikle itham edilmekten kurtul. maz mı? Değerli —münevverlerimizden — aldığı- mız cevabları aşağıda dercediyoruz: Çocukları Kurtarma Yurdu Müdürü Bay Kâzım Zafirin fikirleri — Bu hidiselere fazla ehemmiyet ver- mek lâzım değildir. Bunlar söylediğiniz gibi mütereddi ruhlu bir takım gençle- rin gösterdikleri tezahürlerdir. Bunun evvelâ mektebdeki terbiye sistemile hiç bir alâkası yoktur. Bence gazeteler bu meselelerden bahsetmemeli... Bu gibi hâdiselerin genişletilmesi kendisinden bahsedilmek arzusunu taşıyanları tah- rik eder, İntihar mevzuları gibi bu mev- zu Üzerinde de biraz temkinli hareket et- mek lâzım, Bana kalırsa maddi ceza bu gibi hâdi- selerin önüne geçecek bir tedbir değildir. Çocuklar mektebe girerken gsıhhi ra- porlarında ruhi bünyelerinin de aranıl- |ması zannedersem faydalıdır. Fakat ben |diğer memleketlerde de bu gibi gençler Liçin ayrı mektebler olduğunu bilmiyo- |rum, Çünkü biraz psikopat olan bu ço- ıcuklu' doğrudan doğruya ve muayyon |bir hastalık grupu teşkil etmezler ki be- |raber bir yere konulsunlar. Esasen bu vak'aları tedkik edecek olur- rYülmemekten, kalın bir toz tabakasile | sak vak'a kahramanlarının yaşları naza- örtülmüş olan çalışma masasının üze- Tine şahadet parmağile: — Ennezafetü minel'iman hadisini yazmıştım. Bu vaziyet karşısında onun memuriyetinin — mühmel meşgale - sine iftira ettiği muhakkak değil miy- di? Bana sorarsanız, hakiki bir arzu ve azim iile öğrenmek istenilen bir şeyin »İmkân ve kabiliyet nisbetinde. öğre- nilmesine mani olabilecek tembellik - ten başka hiç bir engel yoktur! rı dikkatimizi celbeder. Ekserisi on altı ile on sekiz yaş arasındadır. Bu devir a- şağı yukarı buhran devrine uymaktadır. Binaenaleyh bu hâdiseler esasen müsaid bünyelerde bu buhranın gösterdiği tabli neticedir. Şu halde demek bu tezahürler her gencin gençlik çağında geçirdiği buh- ranlı seneletin tesiridir. Bazı müellifler, meselâ (Clopered) bu gibi devirlerde bhattâ böyle çocukları mektebden almağı tavsiye eder. Bu yapılmış ve tatbik elil- miş bir şey değildir. Yalnız müellif bu Ben Konyada, kendi kendime Fıan- feklifile bu buhran devrinin ehemmiye- sızcaya çalışmıya — başlayışımdan — bir tini tebarüz ettirmiş oluyor. müddet sonra, Vali Abdurrahman pa- şanın mühürdarlığı, mektubi İçtimai hayatın değişikliği, bu buhran kalemi | seneleri ve bir de müsalt bünye. Bu üç mümeyyizliği, ve vilâyet gazetesi mu-| ajan birleşince bu gibi şeyler kolaylıkla barrirliği ile Kastamonuya tayin olun-| meydana çıkıyor. dum, Bu müddet zarfında, Said paşaya Onun için bu gibi çocukları diğerlerin- verdiğim sözde durdum, ve şiir yazma- | den tamamile tecrid etmeğe, ayrı mek- dira, (Arkası var) teblerde yeliştirmeğe hacet yoktur. Da- ha basit çarelere baş vurulabilir. Bazı sı- |buhran hasıl oldu ki bazı talebeden ho- İmütaleasındavım.. — Neden mektebe giren çocuğun vücudu muayene edilir de sinirleri muayene edilmez, neden normal çocuklarla anormaller bir arada okutulur, neden bunlar ayrı mekteblerde toplanmaz ? HeeseceserraeLAeLALALAK ELAALALERLLALELEKAAAEAAALALARA AA AK KARAALELAR A nıfların müteaddid şubeleri vardır. Ru- ü temayülleri birbirine benziyen çocuk- ları bu bakımdan şubelere tefrik etmek gerek idare adamlarının, gerek hocaları- nın bu bünyedeki çocuklara karşı ala- cakları vâziyeti tesbit etmelerini kolay- laştırabilir. Doktor Nazım Şakirın fikri | Bu gibi muayeneler Amerikada ve Av- rupanın bazı memleketlerinde — yapılır. Bedeni muayene ile beraber yapılan bu ruhi muayenede iyi netice veremiyenler mektebe kabul edilmezler. Ruhan geri ve mütereddi çocuklar için ayrı mekteb- ler vardır. Fransa bu noktai nazardan çok ileride- dir. O bu tip gençleri orduda diğer asker- leri arasına karıştırmaz. Onları ıslah bö- Kikleri denilen büsbütün başka bölükle- re sevkeder, orada askerlik ederler. Bizde de askeri —mekteblerimizde bu muayene vardır. Kuleliden Harbiyeye geçerken yalnız ruhi değil, asabi muaye- ne de yapılır, hafızasında zâf görülen genç mektebe alınmaz ve Harbiyede de- vamlı bir ruh mütehassısı vardır. Bütün askeri mekteblerimizde de böyle. Fakat henüz sivil mekteblerde böyle bir şey tatbik edilmemiştir. Galatasaray gibi. Haydarpaşa lisesi gibi kalabalık mekteblerde böyle mütehassıslaran bur lunması icab eder. Bitaraf vaziyette bulunan bir psikolog, müdürün salâhiyeti haricinde istediği ye- re, istediği zaman girip çıkabilecek bir mütehassıs... Mektebe girerken yapılacak bu nevi mMmuayenelerde iyi netice vermiyen böyle gençleri tedavi şeklinde unutmak onları şehirlerden uzaklarda bulundurmak çok iyidir. Ziraat tahsili onlar için çok fey- dalıdır. Açık hava, sükünet, şehrin dağ- dağasından ve asab bozucu gürültüsün- den uzak kalmak onların sinirlerini tah- rik etmez ve hasta ruhları üzerinde tab- rik edici bir kuvvet olmaz, hem on'ar kalabalıktan uzaklaştıkça kendi ruhları- nın geriliklerini başkalarını aşılamazlar. Buhran yaşı diye bir yaşın bu gibi hâ- diselerde tesiri olacağını zannetmiyorum, Bu neşvünema yaşında erkek çocuklarda fazla buhran görülmez. Bu daha fazla ve çok kuvvetle kızlarda hissedilir. Bu gibi hâdiselere sebeb bunu yapan çocukların evvelâ ruht bünyelerinin olu« Şu, aile terbiyesinin bu anormal bünye üzerinde şafi tesir yapamaması ve niha- yet onlarla meşgul olan mürebbiletrin pediyat ve psikolog olmamalarıdır. Böyle gayri kabili ıslah olanları hoca- nın daha evvelden tanıyıp kendisine te- c&vüze meydan vermeden ouları mek- tebden uzaklaştırması icab eder, Meselâ pisikoloji filozofok okumalı- dır. — Praikanaliz lâzım miıdır? — Bizdoktorlar onu tedavide tatbik ederiz, — Çocukları tanımakta faydalı de - ğil midir? — Faydalıdır. — Muallim olacakların böyle geri çocukları tanıyabilmesi için - şimdilik bu çocukların ictimagöhi olan ıslahha- nelerimiz olmadığından - hiç olmazsa emrazı akliye hastanelerine gidip ora- da tecrid edilmiş olan çocukları gör - meleri ve ruh mütehassıslarından o ço- cuğun geriliğini Izhar eden ârâzı ğö - renmeleri lâzımdır. Bir çocuk Truhan geri olduğunu nesi ile tanıtır, mualli - min bunu bilmesi icab eder. Doktor Şükrü Hazım Tinerin fikirleri — Evet... Yeni bir hâdişe daha okü- duk.. İmtihanda reddedilen bir talebe hocasını tehdid ve hattâ tabanca teşhir etmiş.. Eskiden de talebeler arasında buna benzer hâdiseler olmaz değildi. Fakat hocaya karşı daha ziyade hürmet hi hâkimdi.. hâleti ruhiyemizde nasıl bir çeken talebe değil, biziz!,, eee earemee a n KareLerA AAA eReKbERaR : İ |casına hürmet hissini silinmiş görüyo- ruz?.. Gazetelerin içtimai bünyemizin tashihe lüzum gösteren ârâzını biraz da tafsil ve izam ederek neşretmeleri bir bakima göre büsbütün faydasız de- ğildir.. herkesi düşünmeye ve teâbir almıya sevkeder.. Bence mücrim çocukların hepsi ta- mamile normal değildir. Zekâ yanında bir de ahlâk ve seciye sahası var ki şah- siyeti bu ikisi birleşerek teşkil ederler. Zeki, fakat seciyesi bozuk bir çocuk da normal değildir. Eğer bunların zekâla- rı gibi karakterleri de dikkatli ve ta- kibkâr bir müşahedeye tâbi tutulsa şahsiyetini teşkil eden anaşırın seviye ve vaziyeti daha iyi anlaşılmış olur- du... Bizde henüz lâyık olduğu kadar taammüm edememiş bir bilgi şubesi de sinir ve dımağ hafzıssıhhasıdır. Bu igi- Biyi yirminci asır tâmime başladı. rımıza gelinceye kadar hıfzıssıhha ki- tablarında bir de sinir ve dımağ hif- zıssıhhası faslı yoktu.. bununla daha ziyade sosyolog ve feylosoflar; din a- damları uğraşıyor, metafizik bir mevzu olarak inceleniyordu. Halbuki asrımız- da bu da müsbet ve tecrübelik ilimler sırasına alınmış; fizyoloji, klinik ve bi- yoloji bulguları ile meydana yeni bir çığır konmuştur. Artık bu bahiste de müsbet ve tecrübeye dayanan ilmin - şıkları içinde çalışılıyor... Kitabları, kıymet ve verimini artıran bir saha - meemuaları, camiyefleri —ile hergün içindeyiz.. Cürüm işledikten sonra tedbir almı- ya çalışmaktansa bu bünyeleri evvel- den teşhis ederek onlara uygun bir sis- tem tatbikına uğraşmak elbette daha iyi olur. Onun için değil midir ki bir si- nir hekimleri çocuklarımızın irsiyeli- me, bünyesine ve geçirdiği hastalıklara göre bir terbiyeye tâbi tutulmasını; muhtelif san'at ve mesleklere ayrılır- ken kabiliyet ve istidadlarının gözö- nünde bulundurulmasını; yalnız vücu- de değil; onun kadar da ruhi yaradılışa ehemmiyel verilmesini istiyoruz. Bil- hazsa ruhi bünyeyi tedkik için çocuk- luk yaşları en müsaiddir. Büyükler di- mağlarını bir fren gibi kullanarak ha- kiki şahsiyetlerini saklıyabilirler. Ço- cuüklarda ise bu fren henüz teessüs et- miş ve kuüvvetli değildir. Hakiki şahsi- yetlerini, ruht bünyelerini anlamak daha çok kolay ve daha çok - kabildir. Öyle ufak tefek şeyler olur ki bunlar dikkatli bir göz için beliğ bir ifade ka- dar manalıdır. Normal büyüyen bir gencin ahlâkında, mizacında, tavır ve hâareketinde, etrafile olan mümnasebe- tinde bir değişiklik, bazan yaklaşmak- ta olan bir hastalığın tehlike işaretleri- dir. Zamanında tevessül edilecek ted- birlerle bu tehlikeleri önlemek kabil olur. Bunun için alle, mekteb ve hekim elele vererek müştereken çalışmalı, bir- likte uğraşmalıdır. Normal çocukların arasında arar- malleri bırakmak zararlı bir şeydir. Zeki, kabiliyetli bir çocukla zekâsı ge- ri kalmış; moral sahasında sakatlıklar gösterenleri yanyana yaşamıya mecbur tutmak doğru değildir. Her yerde böy- le anormal ve geri kalmış çocuklar için ayrı mekteb, ayrı teşkilât vardır. Ço- cukları hoca ve hekim müştereken ta- kib ederek zekâ ve karakterleri hakkın- da bir dosya tanzim etmek ve ona göre mekteblere taksim muvalık olur. Geri ve mütereddi çocuklar için ayrı bir terbiye sistemi tatbik edilirse zararları hafifletilmiş olur ve daha büyük 1wed- birler için de sıra gelir.. Bence memlekette kuvvetli bir sinir ve dimağ hitzıssıhhası mesaisine ihti- i | yac vardır. Medeni bütün dünyanın git- tiği yola girmek mecburiyetindeyiz