SON POSTA Yıldızlar perestişkârlarının elinden neler çekerler? ] Birgün bir kadın hatıra olmak üzere Allan Jones'in başından bir tutam saç kopardı, bir genç kız da Clark Cable'in ceketinden bir parça kesdi Villiam Povell ise perestişkârı yüzünden çok gülünç bir hale düştü Joan Cravford Clark Gable 330000 (bilin tavanı çöktü ve delikanlı kendini imema san'atkârları muınııı-i arabanın içinde ve Marlenin dizleri di - rından meler çekerler, bilir. misi- | binde buldu. Bİt? Sevdikleri sinema yıldızlarından bir | - Satıra koparabilmek, yüzünü görebitmek, i| Clark Gables'in makaslanan Becini içidebilmek için bir sinema me- » ::lıı nelere katlanır, bunu düşündünüz | caketi ? : Z i| Clark Gable cenubi Amerikaya yaptığı Taylar aana Yoi atbana . Staneyek İ| seyahatte bir ziyafete davet edilmişti. Zi- Gary Cosper, Marlene Dietrich, Allan | yafetten sonra salonda etrafını kadınlar Jönes bu yüzden yüreği yanık olan san- ğ sardı, bir aralık bir genç kız sessizce ."',___"""""'w Taabar adai pe İ San'atküra yaklaşmış ve elinde gizlediği Yüzden başına gelen çek enteresan vak- i| bir makas ile ceketinin bir parçasını kes- Narı ekuyacaksınız. İlmişti. O gündenberi Hollywooddan baş- eanneesı vesree0” İka bir yere seyahate Çıktığı vakit Clark —Amuikın ginema san'atkârları arasın- Mümtaz bir mevki işgal eden Allan - İönce cidden yakışıklı bir delikanlıdır. Y ı y gün Allan Jönes meşhür sinema enı par a an Dlüz Jeanette Mac Donald ile kocası ı"t Raymond'u ziyarete gidiyordu. Yol- Gört güzel ve genç kadına rastgeldi Bünlarden biri delikgalıya yaklaşarak: —* Hellot.. Allan! dedi. Ne saadet! Sizi hç Anandanberi arıyorduk. Şu kâğıd - İMza atar mısınız?.. ":ı'ııı.n Jones karta Gmza atarken Nmıi:.dm biri hızla üzerine atıldı, a bir tutam saçı olduğu gibi ko- MaıP aldı. Bu çılgın kadın bilâhare '_.:kin yazdığı bir mektubda bu bir üngi açi bir madalyona koyup Böğ - © taşıdığını bildiriyordu. William Powelle için düşüp bayılan kadın ,::hıı bizar olmağa başlıyan William '€l bir gün yolu üzerinde zarif bir ka- N ahenktar bir şekilde yürümekte ol- N gördü ve onu takibe koyuldu. & kalabalık içinde bulundukları sıra- n keskin bir çığlık kopararak boy- N 'Yunca yere yuvarlandı. William &l derhal koştu, kadını yerden kal- * Özere eğildiği sırada kadın bir - —md%' canlanarak, san'atkârın boynuna & Hl ve yanaklarından öpmeğe başlı- _".tl’y_e Uğradığını anlamıyan zavallı & Büç hal ile kadının kolları arasın « kurtuldu. Marlene Dietrich'in dizlerine düşen delikanlı q::;z?n sene Avrupada bulunduğu sıra- ârlene Dietrich az kalsın ağır su - Yaralanıyordu. &a _â' bir gokaktan otomobil ile geçtiği ıq_“ Prestişkâzı olan bir delikanlı e- N.fuıogul makinesi olduğu halde du- "dlıın ©tomobilin üstüne atladı. Bu ha- Relen tazyik ile birdenbire otamo- Marlene Dietrich Gable peşine iki muhafız takmağı üdet edinmiştir. Bahçe duvarlarında gözetlenen yıldız Meşhur sinema yıldızı Joan Cravford bir gün hiddet içinde polise gu şikâyette bulundu: — Brentwood'daki evimin bahçesinde ne zaman güneş banyosuna çıksam du - varların üzerinde, hattâ civardaki tel - graf direklerinde bir sürü adam peyda ©- luyor ve beni abdallar gibi temaşaya ko- yuluyorlar!.. Allah aşkma beni bu adam- ların gözönden kurtarınız!» güzel bir yıldız Almanların Ufa film şirketi sinema ülemine yeni yeni san'atkârlar çıkar- maktadır. Yukarıda resmini gördüğün üz Silvia Bettin? bunların en güzelle- rinden ve en çok beğenilenlerinden biridir. Üa EDEBF o HATİRALAR STT Şairlerin resimleri Yazan: Halid Fahri Ozansoy Edebiyata, bilhassa şiire, yeni heves| eden bütün gençlerin bir merakı vardır. Her hangi bir mecmuada bir yazıları in- | tişar etti mi, arkasından ayni sütunlarda yeni çektirdikleri bir resimlerinin klişe- sini görmek... Bu masumane arzudan a- caba hangi genç şair kendisini alabilmiş- tir? Ama yalnız gençler mi, bazan ede - biyat Gleminde ismini -duyurmuş olan meşhurların bile bu şekilde kaprisleri| eksik değildir. Hatıratımı yoklarken, bu meraka bir zamanlar kendimin de fazlasile kapıldı - Bumı tasdika mecburum. Nitekim Rübap gibi, Kehkeşan gibi yirmi dört, yirmi beş yıl evvelki mecmualarda şiirlerimle be - raber resimlerimi neşrettirmiş, bazan ikinci, üçüncü bir fotoğrafımı da ayni jmecmuaların başka bir nüshasında neş-| rettirmekten geri durmamıştım. İşte a - şağıda nakledeceğim hatıra, o devre aid gocukça, fakat ayni zamanda gülünç! bir maceramı anlatacaktır: | Rübap'ta, hani vaktile uzun uzun bah- settiğim o pembe saman kâğıdlı mecmua-| da son bir şiirim çıkmıştı. Şiirin ismi ne- dir, unuttum. Yalnız hatırladığım, o gür- le beraber çıkmak Üzere mecmuaya son| bir fotoğrafımı bırakmış olduğumdur. O tarihte, Beşiktaşta, Serencebey yokuşun- da, mescide bitişik kârgir bir evde otu - rurdum. Mübarek ev, oldukça rutubetli idi. Nasıl ki hâlâ muztarib o! matirma, bana o evin yadigâ ise mahalledeki diğer evlerle *beraber sonradan yanıp kül olan o mescid ve o ev, ilk edebi hayata atıldığım günlerin ve gecelerin bir hayli kalb çarpıntılarına sahne olmuştu. Bilhassa perşembe sa - bahı erkenden kapının altından taşlığa İkdam gazetesile beraber Rübap mec - h gazeteci çocuğun sokak- tan ayak seslerini duymasam bile taşlı - ğa hışırdıyarak süzülen kâğıdların se - sini yandaki odada kulaklarım kirişte beklediğimden derhal duyardım, Ah, o ne tatlı hışıltı idi! Acaba ilkbaharda han- gi ağacın yaprakları ilk edebi aylarının heyecanını taşıyan bir genç şaire bu ka- dar gönül okşayıcı bir hışırtıyla dolardı! | Hâsalı işte o sabah ta, gazetelerin taş-| lğa sürüldüğünü işitmiştim. Hemen ko-| şup mecmuayı aldım. İlk sahifelerin bi -| rinde şilirimi aradım, Rübab'ın ekser şlir- leri gibi benim şitrimin sernamesi de gül, yahud menekşe çerçeveli bir klişe içine konulmuştu. Fakat benim resmim? Aman Yarabbi!. Resmim başaşağı, ters konulmuşta! O andaki teessürümü, h'ıd—ı detimi tarif edemem. Derhal giyinerek henüz yeni işlemeğe başlıyan ilk tram - vaylardan birile doğruca İstanbula geç-| tim ve Cağaloğlunda Rübap dükkânında (idarehane diyemiyeceğim, çünkü, Şeref sokağının Babıâli yokuşu başındaki hu- gün bakkal dükkânı olan o küçücük ye- re idarahane kelimesi biraz fazla düşü - yor. Esasen Rübap mecmuası sahibi ar- zuhalci idi!), evet Rübap dükkânında so- luğu aldım. Gazetenin sahibi, gözlüklü ve kırmızımtırak sakallı patron orada yoktu. Galiba yalnız bir adamı vardı. Her ne ise, ekseriyetle Şahabeddin Süleyma - nin ikindi vakitleri oturup Hak gazete- sine yabud Rübap'a yazılar yazdığı (*) yazıhanenin üstünde elime geçen bir kâ- Bıda şu satırları yazıp bıraktım: | «Resmimi topetaklak neşredecek kadar eseri hamakat ve belâhat gösteren bir gazete sahibinin gazetesinde bundan son- ra tek yazı neşretmekte mazurum.» Bunu yazıp bıraktıktan sonra biraz fe- rahladım. Fakat aradan seneler geçtiği halde o tezkereyi yazdığıma hAâlâ üzü - lür ve kendimden utanırım. O nezaket - sizliğim kim bilir zavallı patronun ne kadar canını sıkmış ve benim terbiyem- den şüphe etmiştir. Halbuki gençlik te- essürile o yaşta daha ince düşünecek hal- de değildim. İşte Rübap Tmecmuasından ayağımı çekişim, bu hüdise üzerine vaki olmuştu. * Bir zamanlar şevgili dostum Celâl Ba - hirin çeşid çeşid mecmualarda çeşid çe- Hd fotoğrafları çıkardı. Biz 6 zamanlar henüz yazı yazmağa başlamamış, Babıâli caddesinin hasretile yanıp tutuşuyorduk. Sonra o hasreti giderdik ama, başka türlü (*) Rübap'daki başmakalelerinin büyük sernamesi Hareketi Ebediye Idi ve bu hare- keti ebediye de parçalı bohça gibi hemen her şeydaen bahsederdi: Bedilyat ilminden, mecmualardaki makale ve şilrlerden, nakyanın oyunlarından, ilâh.... Merhum Celâi Sahirin bir mecmuaya verdiği tesim acısı hâli yüreğimize çökmüştür. Na ki şair Yusuf Ziyanın şu itirafı meşa dur «Edebiyata Kehkeşan ms ında - ki şiir müsabakasında birinciliği kazanıp bir kravat hediyesi alarak intisab etti: Kravatı hediye eden genç şairler heyeti içinde Halid Fahri de vardı. Onun boy « numa taktığı cendereden ömrüm olduk- ça kurtulamıyacı katen neşri- rişim, beni Yusuf Ziyaya bu müsabakada hakem kılmıştı. Günahımı affetsin! Bu istidrattan sonra gene Celâl Sahire gele- yim. «Beyaz Gölgeler» şairinin çeşiri çe Şid.mecmualarda poz poz çıkan resimleri, biz yeni türemelerin dehşetli gıptamızı uyandırırdı. Hele bunlardan bir tanesi vârdı ki zannederim ilk meşrutiyet yılla- rında çıkardığı Mahasin Kadın sında çıkmıştı. Bu resmin hususiyeti, Sa», hirin çehreden değil, enseden fotoğrafı- ni aldırmış olması idi. Resimde yalrız, pairin omuşlarına kadar inen kabarık saçları ve kafasının arkası görünüyn Bu resim bize o tarihte o kadar orijinal görünmüştü ki günlerce, hattâ hafta « farca genç şairler meclisimizde bunun lâkırdısını etmiştik. Yalnız bu moda gae liba biz şilr neşretmeğe başladıktan son- ma- |ra tavsamış olmalı ki hiç bir mecmua sa«' hibi bizim de bu şekilde bir resmimizi basmağa talib çıkmamıştı! * Hatıratımın bu bahsini kapamadan Ha- şimi hecainin, (yani Haşim Nahidin) bu rTesim meselesine taallük eden bir fıkras sını anlatayım. Fakat ben bunu Mütlare « ke esnasında intişar eden Yarın mecmua- sında son defa tahrir müdürlüğü yapmış olan Fazıl Ahmedden dinlemiştim, Ha - tırımda kaldığı şekilde onun ağzından naklediyorum: «Monşer, bir Haşim Nahid Bey var. (Devâmı 13 üncü sey Kim kimi taklıd ediyor ? süzel yıldız Doroti Lamur film çevir. arasında yorgunluk alırken maymun arkadapı da, kendisine can yoldaşlığı e- Ma- | diyor. Acaba kim kimi taklid ediyor?..