y Ka CÜ (Her hakki mahfuzdur)! Hayalet hikâyesinin içyüzü h::“’“ sürüldük. Orada senelerce ce- & Hemi bir hayat yaşadiım. Eşyalarım Mçn berim daha vapurda iken ça e. Çalınmamıştı ya... Bunu son- 'N öğrendim. Benim öldüğüme ka- Ğ*mlnandırmık için eşyaları geri gön- işlerdi. tendiler, benim yaşadığım o haya- iŞbir canlı mahlük tahammül ede- Ha Benim tahammülüm bir mu: ı'hll' Yer yüzünde yalnız aşkın yara- '©ceği bir mucize, M"'“r ben geride bıraktığım insan i- Bı; kadın için, karım için yaşadım. Ni- %:"— Menfadan kaçmıya muvaffak ol- &n Alfrikada gene senelerce sürün- E:,Tİ Binbir türlü macera geçirdim. ÇASiT türlü ıztırab çektim, bini ir tür- Mihnet gördüm ve nihayet geri dön- P.ik“ keşki dönmez olaydım... Ora- Hendiklerim bana çektiklerimden &cı geldi... Bizi felâkete sürükle- | bur paşa idi... Yuvamı yıkmış, çalmış ve zavallı karım çıldır- ü karımın benden başka bir ko- Ve gene kurduğum yuvadan baş- İT yuvası vardı... Evet haydud bir lıv: baykuş yüvası gibi bir yuva eyliyeyim ki çocukları vardı ve adisi deli idi... Bi dim meydana çıkmam birçok şey- * belki bozacak, fakat bunların yeri- 'îl;“” hiçbir şey koyamıyacaktı... Ki * belki de bizim için artık vakli İya * Olan saadet, bayat ilâçlar gibi &e Yerine zarar verecekti... h im çaldığı saadetin son lokma- iş * Yer ve rahat bir döşekte memnun Müsterih son nefesini vermiye ha- Aüzçltken ben masum ve felâketzede & tekrar gizlenmeğe mecbur ol- ©e Hayat, romanlara, tiyatrolara iyor... Onda öyle gayri kabili “Vur hususiyetler var ki efendiler, İç yA ve kâğıda sığmıyor... İlâhi adâ- Zaman tecelli etmiyor, hak her İm ( Yerini bulmuyor... Ve aşk deni- Vir, ha © Müdhiş hastalık geçmek bilmi- İmem içinizde bu illete tutulan var Oksa, bilmiyorsanız işte bana bâ- ! Onu bugün de hâlâ seviyorum. Bençliğimde olduğu gibi, o yaldızlı ı"hayı giydiğim ve yeni u'rlzyeıkı 1 aynta karşısında gülere "Ettiğim zamanlarda olduğu gibi se- %u)'o Ne tuhaf değil mi?.. Niçin AÇ ŞOtsunuz, neye — gülmüyorsunuz? N)h;““n halim gülünecek hal değil Wnn._ Bir hayalet... Habis, Öğga'Elik bir ruh, bir hortlak... A- h Birmiş ve size yalnız gençlerin, Yaşıyanların, yalnız mes'ud ©- m“y hakkı olan aşktan bahsediyor.. Ay YAT dinlenmek için sustu... Oda- Tn’ tekrar sessizlik kapladı... Dör- *Hip Küyde derin bir teessür içinde uyu- S B tük... İ'k B ehdiler, hikâyemize devam ede- v“'!v Meydana çıkmıyarak Sabur MAT ölmesini bekledim, Ondan $ Yadyatta bulunan kardeşime ken- “—ı—,“:mhrak babamın bıraktığı ufak €n hisseme düşeni aldım ve bu l &n yanındaki evi kiralayıp yerleş- ’&m)hhıdım sadece ona, — karıma " “ıillîllmek, ara sıra kendisini gö- Te Ekti... Bu yakmlık nihayet onun & fikir ve ihtiyacını doğur- Sirmek w şllıâ' bitişikti. Damları da yanyana n Anı Yalnız yarım metre kadar e. farkı olan bir yangın duvarı .:,Z:'d“— B_ir gece damdan dama at- Rirdih Mağın damından tavan arası- 'fıı,"_r"'— Oradan aşağı İndim... Ve 'Wib._ 1 bunu hemen her geceye bin- 'eqn“ Pek 3 £ 'ı.—,;'"“'*ı' &z görüyordum. Fakat için- Wi birçak' havayı teneffüs etmek, o- AÇ Metre ötemde bulunduğunu Hi""kî u"':_ blerahcr yaşıyormuşuz gi- ..1 Harik bğlak_uı başımıza gelmemiş N ir his veriyordu, 'datmıya o kadar U ziyaretler esnasında eski * Y Üh y a daki sandıklardan birine koymuştum. iyor ve öylece aşağı iniyor- efendiler, benim kulağıma kadar yalet hikâyesi böyle çıktı İşimi kolaylaştırı için bu mas: vücud bulmasına aldırmadım, hatti nu takviye edecek hareketler yaptım. İşin iç yüzünü yalnız ihtiyar dadı bi yordu... Ona açılmıştım. Bana ev da- hilinde olup bitenleri haber veriyordu. Ridvan Sadullah hikâyenin burasın- da ihtiyarın sözünü keserek sordu: Bu ziyaretler esnasında yakalan- maktan korkmuyor mu idiniz? Hayır, çok ibtiyatlı hareket edi- n ©- — Tavan arasında delik açmıştı « — Onları da biliyor musunuz? Evet, aile efradından en fazla çekindiğim gençler hep ayni katta yatıyorlardı. Ü- katta... Tavan arasından onların yattıkları odalara birer delik açmıştım. Demek her odanın İ | «Damdan dama geçiyor ce perili konağ ın tavan arasına dahil oluyordum... bahriye üniformamı bile giyiyordum. |delik var. Bizse yalnız bir delik gör- Bunu evimden getirmiş, tavan arâsın- | müştük... — Hayır, her odanın üstünde bir ta- Damdan tavan arasına girince ünifor-|ne vardır... Şübhelendiğim zamanlar bu deliklerden aşağı bakıyor, dinliyor, uyuduklarına kanaat getirdikten sonra aşağı iniyordum. İşte efendiler, bu öm- rü bugüne kadar böyle sürükledim... Rıdvan Sadullah: — Sizi yorduk ve müteessir ettik, kusurumuza bakmayınız, Hüsnü bey, dedi... Artık asıl bizim meselemize ge- çebilir Parmaklarınızdaki lekeler sigara içtiğinizi ifşa ediyorlar... Canım bir sigara içsenize... Rıdvan Sadullah cebinden tabakasını çıkararak uzattı ve ilâve etti: — Buyurun! İhtiyar bulanık bakışlarla hepimizi birer kere süzdükten sonra uzandı, bir sigara alarak yaktı ve ilk nefesi derin derin içine çekti... Rıdvan Sadullah: — Evet, dedi. Şimdi Sabur paşanım çocuklarını nasıl ve niçin öldürdüğünü- zü bizlere anlatınız... Katil olduğunuz- da ısrar ediyorsunuz ya... (Arkası var) (Baş tarafı 7 nci sayfada) — Doğru söylemiyorsunuz, demi beri içinizden geçenleri biliyorum. vincinizden kabınıza sığamıyordunuz. Misaflrler birbirlerinin yüzlerine ba- karlar, hep birden ayağa kalkarlar, — Artık bu kadarı fazla, biz gidiyo - ruz. Kadınlardan biri: — Çantam nerede, kaybetmiş olmıya- yım. Tek taş pırlanta yüzüğüm de için - |deydi. Çanta — Buradayım. Yüzük — Ben de çantanın içinde du - rüyorum ama, tek taş pırlanta değilim, on beş kuruşa Mahmudpaşadan alındım. Hep birden kapıdan çıkarlar. Karı ko- ca yalnız kalmışlardır. bakısırlar. — Ne dersin? — No dersin? — İyi değil mi? — Ne oldukları meydana çıktı: Kadın erkeğe: — Sen bugün nerelere gittin? — Hiç dairede çalıştım. Erkeğin ayakkabıları: — Nasıl olur, biz Floryada idik! — Floryada idin ha? — Şey, ay, ha evet., bir aralık hava çok asınmıştı. Bizim Necati yakamı tut- tu. Yaka — Beni 'tutan el bir kadın eliydi. — Kadın eli mi? — Yok canım.. inanmazsan ceketime sor? Ceket — Ben bir kadın kostumile kol kola girmiştim. Erkek kızar: — Artık boğulacağım, hiddetimden vü- cudümü ateş kaplıyor sandım. Erkeğin iç gömleği — Bugün bir ka - din başı bana yaslandığı zaman ben de ateş içinde kalmıştım. Kadın ağlamıya başlar: — Alçak, namussuz, beni aldatıyor - sun ha! Halbuki ben sabahtan akşama kadar evden çıkmadım. Kadının iskarpinleri — Biz bugün s0- kağa çıktık. — Sokağa mı çıktın? — Hayır canım ne münasebet! Şu iskarpinlere bak üzerlerinde yoz bi- le yok. İskarpinin teki — O erkek ayağı do - |kantada üstüme basa basa beni çok kir- letmişti ama, eve gelince temizlendim. kek ayağı ha.. alçak kadın sen be- ni aldatıyorsun? — Yalan vallahi yalan! KUMBADA CAN KUDTARIR '“'3 -l -W>AZ>U İhtiyar bir kadın görüni Çocuklar bu ka şamdanberi 4 bun- lara sebeb ol birinci asrır dı, Kutuyu pencereden &; Karı koca bakışırlar: — Bana inanmıyorsun da, kutunun konuşturduğu iskarpine inandın ha? — Ya sen, sen de ceketin koluna ina « nıyorsun.. — Yok, yok, hepsi yalan, hep ! — Evet, ! İsmet Hulüsi ica. ği atar! yalan' Edebiyat: Şairlerin resimleri (Baştarafı 9 uncu sayjada) Şiirler yazıyor. Geçen hafta r geldi. tanıştık. Ben tahrir w X gelmeden, yani on beş gün cvvel bir yollamış. Hâlâ — neşredilmemiş. Onun neşrini rica etti. d, şiiri buldurdum ve ilk çıkacak nüshaya gireceğini sö ledim. Ama müönşer, arkasından re mi de koyarsınız değil mi? dedi. Ona da hay hay cevabını verdim. Onun üzerine peki öyleyse, buyurun resmimi!..» diye elindeki kalın bir paketi çözmeğe ba; Ben bu paketin içinden kartonlu büyük bir resim çıkacak diye bekliyordum ve resmi ufaltarak gazeteye koyarız diye düşünüyordum. Meğer çıka çıka ortaya ne çıkacakmış! Resmin fotoğrafisi değil, doğrudan doğruya koskoca, yepyeni, pa- rıl paril parlıyan klişesi! Haşim Nahid Bey, benim hayretimi yü« zümden anlamış olmalı ki izah etti: — Efendim, dedi, ben resmimin gâzete veya mecmuada temiz ve güzel çıkma « sına meraklıyım. Önun için klişesini itie na ile kendim yaptırdım!» Fazıl Ahmed, bunu anlattıktan sonra hayretle başını sallıyor ve: — Allah Allah böyle meraklı şair de hiç görmemiştim. Bunu ömrümde unu- tamıyacağım!» diyordu. İnce mezahçı şair, gazetecilikten, bil » hassa mecmuacılıktan böyle ameli olarak çekildiğindenberi bilmemi ki bu hatıra sını unutmuş mudur? Unuttularsa — bu yazımla her halde hatırlarlar. Şairlerin mecmualarda neşrettikleri resimlerine dair böyle hatıraların sonu gelmez. Bu yazımda ben yalnız kendime ald olan bir hatıra İle, iki şairin merakın- dan bahsettim. Unuttuklarım ve hatırla- yıp ta bir makale içinde yazmağa imkân bulamadıklarım kusuruma bakmasınlar, Artık onlar da kendi hatıralarını kendi « leri yazarlar. Halid Fahri Ozansoy PUDRALAR Modasında Büyük bir tebeddül HaAZ AğEkke Mübalâğalı «Makiyaj» kalmadı. Sdiy üi CİLDE SÜRÜLECEK GAYET İNCE BİR PUDRA, TABİİ BİR GÜZELLİK VERİR. Parisin şık ve kibar kadınları, yeni bir moda meydana atmışlardır. Onlar, büe tün gün zarfında hiç parlaklık izi vere meksizin şeftali çiçeği bir ten temin eden yeni bir pudfa keşfetmişlerdir. Bu da; yeni ve hususi bir usul ile en ince bir pudrayı ipekli elekten üç defa geçirilmiş ve hakikaten krem köpüğü ile karıştırılmış pudradır, - Fransız kimya- gerleri tarafından uzun araştır. ticesinde elde ettikleri bu en son usul « Tni 'Tokalon müessesesi tarafından imtiyaza alınmıştır. Tokalon pudrası, parlak b buruna ve yağlı manzaralı bir cilde nf« hayet verecek ve size nefis fında «Mat> bir ten edecektir. «Fini Mat» Tokalon pudrasını kullandı- ğinızda ne rüzgâr, ne yağmur ne de ter,' cildinizin güzelliğini bozmaz. Sehhar gü- zelliğinizi arttıran bir tazelik ve bir ca- zibe verir. 8 cazib ve yeni rengi olan Tokalon pudrasını isteyiniz ve kullanınız, ve 8 saat zare temi