TEKİRDAĞLI ekirdağlı Hüseyin kolu kuv- vetli bir pehlivandı. Türkiye- ye hangi pehlivan geldiyse ona meydan okudu. Karşısına çıkanların sırtını yerc Tekirdağlı Hüseyin kolu kuvvotli bir pehlivandı. Kolunun kuvvetini başka di- yarlarda da göstermek istiyordu, günün birinde Fransaya gitti. Ona şöyle bir baktılar: — Haklarız! Dediler.. yoklamak için karçısma bir pehlivan çıkardılar. Haklarız dedikleri Tekirdağlı, karşısına çıkanı bir hamlede hakladı. — Hele bakalım, bir başkası ile de tec- rübe edelim! Dediler. Tekirdağlı onu da hakladı ve: — Bvvel Allah kim çıksa yenerim! Dedi. Bu söz boş bir iddia değildi ve artık ötekiler de Tekirdağlımın ne oldu- ğunu anlamışlardı. — Hık mik! Bittiler ve nihayet dillerinin altında saklanan baklayı çıkardılar: V— Bunları biliyor mu idiniz? —| Silindir şapkayı bir bakkal icad etmiştir Biliyor musunuz ki bugün en resmi merasimde giyilen silindir. şapkanın ilk adı soba boru- #u idi, Bu şapkayı, dükkânına reklâm yapmak — isteyen Londralı bir bak- kal 1797 de başına geçirerek dükkâ- nının önünde dolaşmak suretile moda ha. Jine getirmiştir. Bu bakkal, bu münasöc- betle, halkın toplantısına sebebiyet ver- mek cürmile mahkemeye verilmiş, fakat mahkemede, utanacak bir kıyafetle do- laşmadıktan sonra her hür İngiliz gibi ha- reket ettiğini iddia etmiş, beraat kazan- makla kalmamış, halkın omuzları üzerin- de sokaklarda dolaştırılmıştır. Silindir şapkayı ilk görenler, bunun çirkinliğini iddia ederek uzun zaman başlarına koy- mamışlardır. o Aşcıları alâkadar eden bazı rekorlar * Ey aşcıbaşılar! Amerikalı — M. Dupon'un bir saat- —- - te (2844) yumur- tayı kırıp âayıkla- dığınmı, . Londrah « Mister - Klooks'an yedi dakikada ye- di kilo patates soy- duğunu, Nevyorklu Mister Lowvney'in de iki dakikada 104 midye ayıkladığını işit- 4 Bu lekeyi Temizliyebilirsiniz ? «Coşkun — Gönüllere — rumuzile mektub yazan bir okuyucum: — Ben, diyor, 17 yaşında bir genç kızım. Bundan bir müddet evvel, terbiyeli ve yakışıklı bir gençle ta- nıştım. Bu tanışma, kısa bir zaman içinde derin bir sevgi halini aldı. Ve nihayet bir gün, dudakları - mı, nâmeşru bir ateşin lezzetini tat- maktan menedemedim. Şimdi ise hâlâ sevişiyoruz. Fa - kat, sevdiğim gencin vaziyeti, bizi, evlenmek için birkaç sene beklemek Mmecburiyetinde bırakıyor. Bu mecburiyet beni endişeye dü- şürüyor, ve kendi kendime: — Acaba, ben hislerime hâkim o- lamamakla, düşkün ve hafif meşreb bir kız gibi mi davranmış bulunu - yorum? Ve yaptığım hareket, telâfi olunmaz bir kusur mudur? p D AĞN asesrerde tafsilâttan anlıyorum ki, sevdiği er- kekle aralarındaki münasebet, buse hududundan ileri varmamıştır. ON POSTA Model seçmeyi biliyor musunuz? — Burada sana güreş yaptırırız ama yenilmen şarttır. 'Tekirdağlı kolunun kuvvetini göster- mek için oraya kadar gitmişti. Yenilecek olduktan sonra neye yarardı: — Ben böyle işe gelemem! Dedi ve geri dönüyor! * Tekirdağlı fakir adamdı. Avrupadaki meşhur pehlivanlar gibi altında otomo- bili, mükellef apartımanı değil, başını sokâcak bir evi, ayağında sağlam ayak- kabısı yoktu ve para onun için her şey- di, fakat o, bu her şeye tekmeyi vurdu. * 'Tekirdağlı güreşseydi, karşısına çıkan- ların hepsini birer birer yere atsaydı, ©- nun vücud kuvveti karşısında sevinç du- yardık. Fakat bugün duyduğumuz sevinç daha büyüktür. Tekirdağlı yalnız vücudü kuvvetli bir pehlivan değil, yüreği vücudünden daha kuvvetli bir Türk çocuğu imiş! İsmet Hulüsi Sesli sinemada tabiat gürültüleri nasıl taklid edilir? Sesli — sinema filmlerinde — ta - biâte aid bütün gürültüler — sun'? vasıtalarla — ya - "pilmaktadır. Bu- nun sebebi, tabi- at hâdiselerine a- id — gürültülerin filme iyi akset- mesidir.Me- selâ karda ayak gürültüsü mü husule getirmek istiyor- sunuz? Bunun için, ipek bir torbaya un konmakta ve iki torba birbirine sür- fülünce karda yürüven İnsan ayağının gürültüsü mükemmel bir surette tak- Nid edilmektedir. Meselâ ormanda kesilen ve yere dü- şen bir ağacın gürültüsünü mü yapmak istiyorsunuz? Üzerine fötr bir bez ge- çirlimiş bir tamburun üzerine bir değ- nekle vurmak kâfidir. Bu gürültü, bal- tanın ağaca temasını tanzir eder. Yap- rakların hışırtısı, bir gazete kâğıdının buruşturulmasile pekâlâ meydana geti- rilebiliyor. Nihayet bir piyanonun bas tuşları üzerine kuvvetle dokundurulan el, ağır bir cismin yere düşmesi hissini veriyor, e On bir dakikada yerine yerleştirilen köprü Fransanın Morsen kasabazında ağırlığı 260 ton, uzunluğu da 90 metreyi bulan mmadeni bir köprü tam (11) dakikada ye- rine yerleştirilmiş ve akabinde seyrüse Yer başlamıştır. Küçük bir tecrübe ile bunu anlamak imkânı vardır. Yukarıda üç kadın tipi var, Soldan sağa: Fazla zayıf, fazla şişman ve mütenasib vücudlü. Şimdi bu üç tipe muvafık gelecek üç elbiseyi altı rmodel arasından seçiniz ve aşağıdaki yazıyı okuduğunuz zaman ya- mnılıp yanılmadığınızı öğreneceksiniz. Muntazam vücudlü — 1 numara. Beli sıkı, kolları düz, eteği pek geniş olmıyan bu rob bu tmükemmel vücudün bütün güzelliğini muhafaza eder. Fazla şişman — $ numaralı rob rengi koyu, cinsi ince, beli sentürsüz ve kal « çaları sıkı olduğu için şişmanı ince güs- terir ve en çok yarağır. Fazla zayıf — 2 numaralı robu giyme- lidir ki kırmızı renk dolgunlaştırsm, kloş etek bacakların cılızlığını büzgülü kor - saj, göğsün zayıflığını gizlesin. Genç kızın, mektubunda — verdiği Vâkıâ, bir genç kızın, sadece fa - Mart 197 Uludağ mektubları: 6 Kar üstünde fırtına ile yapılan bir mücadele Ü LK Fırtına gittikçe hızını arttırıyordu. Yüzümüze buzdan kamçılar inip Hiıyw gibi idi. Sağ kalağımızla yanağımız donunca solumuzu çevi- riyoruz. Fakat o da bir iki dakika içinde buz kesiliyor. Miole 15ba pencerelerinden girdiği zaman uyananlar dışarıdan hiç bir gürültü duymadılar: Fırtına durmuştu. Ne kadar sürerşe sür sün bizim canımızı sıkamırydcağını, ka « palhı da kalsak eğlenceli yaşamayı bile » ceğimizi anlamış: — Pes! demişti. ' Kar yığıldığı ve donduğu için kapıyı zorla açtık. Her taraf güneş içinde. Yal - nız hafif bir rüzgâr esiyor; fakat sanki iğne yağdırıyor. Kar yumuşak. Kayaklarla yürüdüğü- müz zaman bile dizlere kadar gömülüyo- ruz. Mülkiyeliler ilk defa olarak kayağa çıkıyorlar. Ayakta durmak için bile güç- Kük çekiyorlar. Buna rağmen kargşılıklı tek sıra olduk. Üç gündenberi fırtınayı dinliyen dağlara gençliğin ağzından İz - tiklâl marşını dinlettik. Marşın ortasında ve müdhiş ayazda gözlerimiz iki üç yüz metre öledeki iki” siyah noktaya daldı. Bunlar otele yiyecek getiren köylülerdi. Ayaklarına tahta par- çalarından kayak uydurmuşlardı. İstiklğl marşını duyar duymaz ikisı de yüzlerini bize çevirerek dimdik durdular, sonuna 'şmez, yemek yemez.. Durmadan da bü itadar dinlediler, nun faydalarından bahsediyor,biz kandil Öğleye kadar ders yapamadık, çünkü | mağa çalışıyor, Fakat aldıran kım? Biz kar pek yumuşaktı. Biraz sertleşmesi ve| rejimin tamamile aksini yapmakta de basılması lâzımdı. Bunun için de üst ta -| vam ediyoruz. Çünkü iştihamız çok İŞi bakası güneşte biraz erimeliydi. Devlet Demiryolları mühendislerinde Öğleden sonra çıktığımız zaman her| Osman Lâtif bizde çok değerli batıral taraf istediğimiz gibiydi. Gözün alabil -| bırakıyor. Sempatik, zeki, kayakçıl diğine kadar uzayan yerlerde bir tek ayak | gayet usta... Tahsilini Avusturyadı. yap veya kayak izi yoktu. Fakat akşam dön-| mış ve bu spora da on beş senedenberi d! düğümüz zaman Mülkiyeliler oraya kar-| vam ediyor. Bizim geldiğimizi duyun ma karışık izler, sayısız çukurlar yap - mışlardı. Noktalar ve noktalı virgüller Gönüllü kayak antrenörü mühendis o!""* w". me çeşidi icad etmişler! Bu düşmelerin | ve hizmet olur, diye on kişilik bir gef mümkün aolan şeyler olup olmadığı ted-| pun öğretmenliğini almıştı. kik edildi. Mütehassıs Şinasi kabul etme-| Osman Lâtif mükemmel bir antrenöf- di. , Aldığı grupu sür'atle ve pek güzel yel Ayakları şişenler, kaba etleri ağrıyan- | tiriyor. Hep gülüyor, şakalar yapıyo lar; nükteler söylüyor, Onun moş'esi bize — Töbeler olsun! Bir daha kayağa çı-| geçiyor ve böylelikle temrinlerimiz dâa karsam... ha iyi neticeler veriyor. ğ Diye yemin edenler var, Diğer yirm| kişinin yarısını Tarih DF Fakat ertesi gün bunların da diğerleri | Fakültesi jimnastik öğrelmeni Ç kadar hevesli olarak kaydıklarını görü-| yarısını da profesörümüz Daynas alınış! yoruz. O kadar ki içlerinde gerçekten | Ayni neş'e ve canlılık onlarda da var. mazereti olup da öğretmenleri istirahat| Bayanlar dağ tarafında, biz de vad verdiği halde dinlemiyenlere rastlhıyoruz. | çalışıyorduk. Tepeden güzel bir çalgı Otel arkadaşları arasmda — İstanbullu| duyuldu. Hepimiz o tarafa baktık. bir terzi ile arkadaşları da küçük bir| Bir Alman akordiyon çalıyor. grup halinde... Bu terzi iyi kayak bili -| Fakat durarak değil. Ellerinde basi yor. Avrupayı gezmiş, münevver bir a-|yok. Yalnız kayaklar üzerinde, kuş gi dam.. Fakat açlık rejimi yapryor. Su iç - (Devamı 14 üncü sayjada) ğilâir, mıdığı bir erkekle münasebeti bu de- Teceye — vardırması bile, nâhoş bir gaflet, tehlike'i ve zararlı bir inki - yaddır. Fakat bu muaşakanın daha teh - likeli bir netjlceden uzak kalmiş bu- lunması, okuyucumu müteselli ede- bilir. Ve kendisi, bu teerübeden aldığı derse itant ederek, ayni gafleti tek - rarlamaktan vazgeçerse, bu nüâmeş- ru sevginin bâkir dudaklarına sür - düğü lekeyi temizleyebilir! Çünkü henüz ahlâki — bekâretini izale etmemiş bulunan bu gaflet, o- nuün masumiyetine bağışlanamıya - cak derecede büyük bir günah de - ğ 'TEYZE Bacaksızın maskaralıkları : Kardeşin yardımı