19 Mart * Son Posta .. nın macera romanı:61 SON POSTA “İfşa eden idam olunur!,, Harb sanayvi casusları arasındaki mücadele Olanda : “ Ben bu cüce adamın, gizli ellerde bir tuzak olarak kullanıldığını sanıyorum | Uyanık bulunmak lâzım, Bu adamda çok mühim sırlar var dostum, bana inan.. Herhalde anhyacagııl » dedi Litvanyalı kâşifin henüz terleri ku- Tumamış olan çirkin yüzünde ve yen- Beç gözlerinde derin bir ihtiras ışığı Parlamıştı. Önümde yerlere kadar eğil- di.. âdeta sevincinden büsbütün kalın- kaşıp kısılmış olan sesile heyecanlı he- Yecanlı: — Daktor cenablarını hemen bugün 2iyaret edebilirim! Dedi. — Bugün mü? O halde sizinle bera- ber bir akşam yemeği de yemiş oluruz. Litvanyalı kâşif tekrar yerlere ka- dar eğildi ve yanıma kadar gelip kula- Ürlma doğru yavaşca, beni titreten şu Sözü söyledi: — Doktor cenabları mütevazi pansı- Yonuma kadar teşrif- ederlerse diğer rimiz de var, kendilerine irm. Belki kendilerini Ben büyük soğukkanlılığımı muha- fazaya çalışarak lül bir nezaket Hay hay!.. dedim. Akşam yemeği Saatinde gzi otelde bekliyeceğ dan da pahsiyonunuza gidip bunları da Börürüz. Ve Litvanyalı kâşife hemen otelimi- Zin adresini verdim. Bu esnada diğer memurlara talimat| | #ermekle meşgul olduğu için bu muha- Veremizi işitmemiş olan Framsiz sergi Memuru a'xly yanımıza geldi: 5 Mişel!.. Şimdi mü- taade ediniz, mu)—ı»rem doktora diğer | tihazla bini lemeden yürüdü. Fransız sergi memuru bize geriye| kalmış birkaç cihazı daha gösterdi. Bir | Çok izahat verdi. Fakat benim zihnim yalnız Litvanyalı garib adamla meşgul| olduğu için Fransız memurun verdiği izahatı kat'iyen dinlemiyordum. Birkaç dakika sonra ziyaretimiz so- huna ermişti. “Nihayet, memurların gösterdikleri nezekete son derece ha- Taretle teşekkür ederek ,Palais des de- ©cuverts) in asansörüne bindik. Fev- kalâde kalabalıklaşmış olan serginin bir lokantasında birer Rumen punc'u içtikten sonra, son derece heyecan i- çinde, hemen otele dönmek üzere bir otamobile atladık . Otomobile biner binmez ö vakte kâa- dar süküt etmiş olan Olanda bana he- yecanla: Örnrümde bu kadar çirkin bir in- san görmedim. Bir kadın için bir erke- ği bu halde görebilmek ne azab!.. Dedi. Ben Olandayı dinlemiyordum. Olanda benim zihnen pek meşgul ol- duğumu görünce susmuştu. Sanra tek- rar kendisini yenemiyerek: dandı Gayet derin düşüncelerim a&rasında Ona cevab verdim: — Evet, çok garib Olanda! Hele dur bakalım!. Bu işin esrarını anlıyacağız. Zira senin hayalinde erkek tipini pek rezil ettiği için ürperdiğin bu adamda Pek garib bazı sırlar yattığına ben hiç Şübhe etmiyorum. Senin bana bahset- tiğin Felemenkte öldürülüp plânları Çalınan elektron dinamosu kâşifi Lit- vanyalı değil mi idi?.. — Eveti... — Bu da Litvanyah!.. Olanda da heyecan içinde ilâve etti: — Ve elektron keşfile meşgul!. — Eveti. Bu tesadüf çok garib.. bak- t#ana, herif başka keşifleri olduğundan Ga bahsediyor, Olanda, Litvanıyalının korkunç şekli Bözünün önüne gelmiş gibi garib bir kin ve derin bir istikrahla: — Keşif kumkuması cüce!, diye m- — Sen bu kamburun bu makineyi ha kikaten kendisi icad ettiğine ihtimal Veriyor musun? diye sordu. — Hiç zanne'mem, Olanda!.. Zira he- rif fizik ve elektro-tekni'nin diğer te- Takkilerinden hiç de haberdar görün- Müyor, — Ben de âyni kanaatteyim, da gösterelim.. dedi ve ceva- | Çok garib değil mi? diye mırıl-| E: «— Elektron dinamosu kâşi — Sen de anladın değil mi?.. Bunun- la beraber hâdise gayet garibdir.. doğ- | rusu son derece heyecandayım.. mühim sırlar üzerine düştüğümüzü zannediyo- rum. Olanda birdenbirg endişeyle sordu: -- Bu müstekreh adam acaba otele ne dersin? — GOöol Bunu kuvvetle zannederim, medin mi herifin yüzündeki sevin- ihtirası? Litvanyalı her hal- hakikat olacağı hülya- 1. Keşfini satın alabilece- ince ne müdhiş sevindi de- Garib!. Bana herif artık kov- sak da peşimizden ayrılmaz gibi geli- Olanda bin !—rhı? susmuştu. Düşün- Sonr ünün üzerinde- ki tozları silkerek: — Gayet müteyakkiz olmalıyız! diye İRADYO Eugünkü program 19 Mart 1928 Cumartesi İSTANBUL Öğle neşriyatı: 1230: Plâkla Türk Mmusikisi. 12.50: Hava- dis. 13/5: Plâkla Türk müsikisi, 13.30: Muh- tellf'plâk neşri fi Letvanyan değil midir?, Imurıldandı. Zira berifin mahiyetini bil- miyoruz! — Ne gibi?., — Ben bu adamın gizli ellerde bir tuzak olarak kullanılması ihtimalini de düşünmekten — kerdimi — alamıyorum. 'Takdir edersin ki mevzuubahs olan me- sele gayet naziktir ve bütün dünya için mühim... Burası da Paris!... Her hal- |de hiçbir şeye itimad olunamaz. Çok müteyakkız olmalıyız.. — Vallahi bilmem Olanda, uyanik bulunmak ve çok ihtiyatlı hareket et- mek elbette iyi olur. Fakat ben bu he- şifte pek o neviden tehlikeler görmü- yorum!.. Yalnız bu adamda çok mühim gırlar olduğunu seziyorum. İşte o ka- dar.. her halde anlıyacağız.. ne pahası- olsun! akineyi satın a) | Nöbetci Eczaneler Bu gece nöbetci olan eczaneler şunları İstanbul cihetindekiler: Aksarayda: (Ziya Nuri). Alemdarda: sad). Beyazıdda: (Asador) (Brofiles), Eminönünde: Eyübde: (Arif Beşir) yadlı. Şehremininde: (Nâzım), Şehzade- başında: (L Hali). Karagümrükte: (Ke- malhı. Küçükpazarda: (Hulüsi)| EBakır- (B- Samatyada: (Beşir Kemal). Fenerde: (Rmil- Akşam neşriyatı: düans musikisi. 1916: Konfe- | te namina: Prof. Ziya Cemal 15 bakımsızlığının zararları). | 20: Sadi Hoşses ve| 'Türk — müsikisi ve 20.83: Ö-| 2045: es ve arkadaşları tarafından isikiri ve hâalk şarkıları, (aat âyarı) 21.15; Klâsik Türk musikisi: Nuri Halil ve arkadaşları tarafından. 21450: Orkestra. 22. 45: Ajans kaberleri. 23: Plâkla sololar, ope- ra ve öperet parçaları. 23.20: Sön haberler ve ertesi günün programı. 19 Mart 1938 Camartesi ANKARA Öğle neşriyatı: 13.30: Muhtelif plâk neşriyatı. 13.50: Plâk: 'Türk musikisi ve halk şarkıları, 14.15: Dahi- M ve harici baberler. 15: Cumhur Başkanlığı Flarmonik Orkestrasının Müzik Öğretmen Okulunda — vereceği konserin nakli, Akşam neşriyatı: 1830; Plâk neşetyatı. 1840; Çocuklara kara- BöR (KüçüK AlD. 19.18: Türk musikisi ve halk |şarkıları (Servet Adnan ve arkadaşları), 20: |Saat Ayarı ve arabca neşriyat. 2015: Türk Tusikisi ve halk şarkıları (Salâhaddin ve ar- kadaşarı), 91: Huküki konuşma, 21.15: Stüd- yo salon orkestrası. 22: Ajans haberleri. 22, 15: Plâkla dans musikisi. 23: Yarınki prog- ram, BR'I'UĞRUL SADİ 'I'EB TİYATROSU Salı (Bakırköy) de (SEVDA MACUNU) | köyünde" (İstepan) Beyoğtu cihetindekiler: İstiklâl caddesinde: (Dellâsuda), Tepe- başında: (Kinyoll). Karaköyde: (Hüse- yin Hüsnü), İstiklâl — caddesinde: (Li- Taonclyan ). ltda (Nargileciyan). Beşiktaştı: (Nal! Halld) Boğnriçi, Kadıköy ve Adalardakiler: Üsküdarda: (İmrahor). Sarıyerde: ri). Kadıköyünde: (Saadet lüsi). Böyükadada: (Halk), (Nu- - Osman Hu- IIIIII“ IHIH l Ü Şehir Tiyatrosu Dram kısmı; bu akşam saat 20.30 da FİDANAKİ,; Dram 38 perde Yazan: Pandeli Horn Komedi kısmı : Bu akşom saat 20.30 da DALGA Komedi 3 perde Yazan : Ekrem Reşid Çocuk kısmında: Bugün saat 14 de MAVİ BONCUK Şehradebaşı «FERAH> sinemada Bu haf'a gene başli başına 3 büyük film birden: 1 — Deniz Ateşler içinde, Bu senenin en büyük harb filmi, Vodvil 8 Perde. Çar- şamba (Üsküdar) da Z ve 28 Mart Pazartesi (Kadıköy - Süreyya ) da büyük suare: (AKTÖR KİN) & Perde ? — Maskeli Kadın.. Şüheser bir film, Koşu., & Amerikan dramı, Cumart«si-Pazar matine ve suarelerinde ayrıee: Varyete numaraları.. (Halk), — Heybelide: ı Sayfa 13 Avusturyanın Almanyaya ilhakını kimler, nasıl karşıladılar? Viyana kiliselerinde ağlıyanlar - Ecnebi gazeteciler neler söylüyorlar - Eski haberini aldığı zaman - Her Hitler Avusturyada ebevey Fransada Avusturya sefaretinin üzeri- ne Alman bayrağının nasıl çekildiğini hiç kimse görmedi. Bir polis memuru söylüyor: — Binanm karşısında bir aşağı bir yu- karı dolaşarak nöbet bekliyordum, - bir aralık gözüm ilişti, baktım, Avusturya sefaretinin önünde Alman bayrağı salla- nıyor, saat tam sekiz buçuk.. Journal gazetesi anlattı: — Binanın önünde hiç kimse yoktu, i- çerden de en küçük bir ses bile gelmi. yordu, fakat şimdi metruk görünen ko- nak dün gece dolup taştı, hâdiseyi işiten bütün Avusturyalılar gelip baktılar, ba- ğırıp çağırdılar. Matem tuttular, Birisi beni gördü, kendilerinden sandı, gözleri yaşlı idi: — Kim bilir şimdi Viyanada ne olu- |yordur, dedi. Ben de gidip dövüşmek is- terim.. ve uzaklaştı. O da, öbürleri de, şimdi sefarcite hiç kimse yoktur ve koca konak içinden ölü | çıkmış bir binaya benziyor.» * Pariste oturan Avusturyalı gibi Paris gazeteleri de Avusturyalıların Almanla- rı istemiyeceklerini sanıyorlardı, dövü- |eeceğin İki gün sonra ayni Journal gazetesinin sureti mahsusada Viyanaya yolladığı mu- harririnin telgrafında okuduk: — Gözlerimin önünde heyeennından çıldırmış bir halk kütlesi, kulaklarımda | mütemadi bir uğultu halinde <yaşa> ses- leri l inanıyorlardı. ihi bir günün doğru sesli bir şahidi olarak ne galibin zaferini, ne de mağlü- bun göz yaşlarını saklamıyacağım.» Hakiketle hayal arasında.. © halde.. Avusturyanm Almanyayı istemiyeceği sanılırken, ve böyle sanmak için de da- ha üç dört gün evvel Viyanada «yaşasın Şuşnig» diye bağırıldığı hatırlanırken... Hakikatin tahmin edilen şekle uymayı- Şının sebebi nedir? Paris-Soir gazetesi sureti mahsusada Viyanaya yollamış olduğu — muharririn telgrafında şu cümleyi gördük: — Sekiz gün evvel Viyanalılar çarpan bir heyecanla sokaklarda «yaşa- sın Avusturya, yaşasın Şuşnig> diye bağı- rıyorlardı. Bugün gene göze çarpan on defa daha büyük bir heyecanla «yaşasın Hitler» diyorlar, o vakit mi samimi idi. ler, yoksa şimdi mi? Vereceğim cevab şudur: «2 milyon nüfusu barındıran bir pa- yitahtta hükümete gadık 100,000 kışi dal- ma bulunabilir ve Hitlerin şerefine ya- pılan tezahür, muhakkak ki, mukayese edildiği zaman evvelkinden on defa daha kuvvetlidir, hiç değilse bütün gençliği de içine almış olduğu için.. ve alkışlara genç mekteblilerin genç sesleri bir kat daha revnak vermektedir. Gözyaşı dökenler... Az evvel Journal muharririnin: göze İmparatoriçe Zita ilhak Prens Otto ne diyor? miRin mezarına çelenk koyarken — Sevinenler arasında gözyaşı & lere de temas ettiğini kaydetmiştik, Bu. nu size Journal muharririnin kendisi an. latsın: «— Bu sabah meşhur Sent-Etlen ikili. sesinde takriben 200 erkek gördüm ki, mihrabın önünde diz çökmüşlerdi, men- dil gözlerinde sarsıla sarsıla ağlıyorlare dı, yarın istihza ile karşılanacak olan bü kederli yüzleri nasıl unutabilirim?. * 2 milyon nüfüsile sevinç dalgüsıma gö- mülen bir payitahtta ağlıyan 200 kişi.., Fakat muharrir Viyananın 200,000 kie Şiyi bulan Musevi halkını elbette hesaba katmamıştı, elbette onlar da gözyaşı içine de idiler, sonra memleket dışında ağlı- yanlar da vardı, işte bir tanesi: L'intransigan gazetesinde okuduk — Sonuncu Avusturya — imparatoru Şarl'in dul zevcesi Zita Avusturyanın e bediyen yıkıldığı haberini radyodan öğ- rendi. Belçikanın eski bir şatosunun kü- Ççük salonunda oturuyordu, yanında dört çocuğu ile bir de papaz vardı, spikerin söylediklerini gözyaşlarını zapta çalışd- rak dinledi, sonra şimdi Viyanada tahsil de bulunan büyük kızını, ecnebi mle- ketlerde seyahatte bulunan büyük oğlu- nu düşündü, papaza döndü: — Dua edelim, dedi. Bir kadın, dört çocuk, bir papaz yalmız sönük mum ziyası ile aydınlanan kılise- de, gece yarısından sonra diz çöktüler.. ** Sabık imparatoriçenin büyük oğlu.. sa- bik Avusturya İmparatorluğunun.. varl- si... Annesinin yanına bir gün sonra dön- müştü, müteessirdi, Fransız gazetesi söy lüyor. — Macaristandan ne haber? diye sordu. Unutmıyalım, genç prenş — Avusturya tahtı Üzerinde olduğu gibi Macar tahtı Üzerinde de hak iddiasındadır. Son hükümdarın son günleri Avüustuüryanın. sonuncu — imparatoruns dan bahsettik. Onun son macerasının hâe tıralarına temas eden satırlar gene — bir Fransız gazetesinde akademi azasından Hanri Bordo'nun imzası altında çıktı: «— Viyanada Kapüsin papazlarının i- daresi altında Habsburg hanedanma mahsus bir makbere vardı. İçinde, bin küsur yıl hükümdarlık eden bu alie ef- Tadından imparator, imparatoriçe, prens, ,prenses olarak 138 ölünün kurşün tabut. ları mahfuzdur. Sonuncu imparator Şarlin kabrin! bu- rada göremezsiniz. O, muharebenin 80- nunda memleketini terke mecbur kaldık. tan sonra Mader adalarında menfi ola« rak öldü. Hakkından vazgeçmemişti: — Allah bana vazifemi yapmak için kuvvet verdiği müddetçe taclı bir kral olarak yaptığım ine sadık kalarak tahttan v yeceğim, demişti. * Oğlu da ayni fikirdedir, ayni hisle bü- yümüştür, fakat artık uğurunda uğraşı. lacak bir Avusturya da kalmamıştır.