ii Sabit balon! ardan mürekkeb duvarın kablolarından e ASF İçinde harb fenninin e” yil en ei hm ki silâhın ikisinden Mi, ikinciyi | birincisi denizaltı ge - Ve ie tayyare, Muazzam filosuna rağmen bir masuniyet hissi Meneden bu iki silâ- itibaren kuv- ide İray, * tal İng altmya m denizaltı gemile. | verdiği zaman bir pilde 4* Büyük harb gemileri - gemileri Miş korkmaz hale geldiklerini Meg Na ge lr icad edildi ki tay 5 Mete isinin kaç mil uzaklıkta derinlikye yo olduğunu der - Saldı törpidolarımzı © Yaz İni YOruz, denizaltı ge - bombaları fe batırabili- , Bütün biz başka İngiliz mec- m korunmak li rm faa silâhmın aman #ilâhı basit bir ba - e” bir balon ki, bir Yen bir kamyona bağ - Maya giç tadan alınıp İsteni - havadan toprağa doğru derecede ince hangi bir tayyare ge lardan birine değdi mi, * Şünkü kablo elektrik- 4. Zr ri 2£ ; > / f Yi mukabil taarruz silâhı hazırlarmıyacağı - na dair bir kaide yoktur. Bakalım, kab - pm £ £ £; ğ # Mei bin tanesini alı- la Londra şehri - KinİZ, tayyare dür topla - arasında bıraktığınız edin / 4 (Baştarafı 6 ncı sayfada) anestezi nedir öğrenmeden, en usta cer- iz, şehir etrafında | yanlar gibi gayet muvaffakiyetli bir di- Üye o havai istihkâm | yatetmik “ameliyat yapmıştım. Bununla ekg Seren se tünüz. Buna bir de sun'i | beraber, gene oyalanmadım. Hemen bi- şehri masun telâkki İçağı, açtığım yaraya bu sefer ufki ola - İT Yoktur, rak daldırdım ve yaranın cldarına dö- g * kunmamaya gayret ederek, kurşunun al- Ni akman live tına doğru kaydırdım. de ederek diyor ki: | Sonra, bıçağın vaziyetini tekrar değiş” tirdim ve gene yukarıya doğru bir daha havaleledim ve arkadaşımın yüzüne dik- katle bakmıya başladım. Yaradan dil gi- bi bir şey fırladı. Bu kurşun parçası idi. Bunun Üzerine arkadaşımın yüzüne fe- rahlık geldi. Gerilmiş olan adaleleri yu- muşadı. O fhtilâçlar, ispazmozlar bıçak gibi kesildi. Nefes olması tabiileşti. Der- ken arkadaşımın göz kapakları titredi ve gözleri açıldı, Arkadaşım, görüyordu. Ba- na da bakıyordu. (Üstelik tanımıştı. #Jorjl,s diye inledi ve tekrar gözlerini kupadı. ; tak it bu (ağ baionlar arası- Kir e yaş düşünülmüştü, a- kâşi ağır oluyordu ki MN mesine Mdeçe, albuki yeni ba- ne Mnlar oi. şeklinde kablolar anla, e hafiftir ki ba- Kabilgi, * Yüktek nokta - Tasavvura göre harb günlerin de Lor Dünyanın en büyük operatörünün harikulâde maceraları Şehirleri tayyarelere karşı Müdafaa için yeni bir çare e ler Londranın etrafına balonlarla| "ex “Se yükseltilen elektrik kablolarından duvar örmek istiyorlar dra seması bu hali alâcak 1olu, elektrikli, havai siper hattına karşı ne icad edilecek? Benim vazilem bitmişti. Sıra hastaba- kıcıya gelmişti. O anda, kendini toparlı- yarak hâkim bir tavır takınan hastaba- kici hemşire, askerlere, hastayı sahile götürmelerini emretti. Ben de onları, ma- kine gibi hiç düşünmeden takib ettim. Bu yürüyüş sırasında, müdhiş bir kö- busa tutulmuşum. Hem yürüyor, hem de son senelerde şahid olduğum bir takım yak'alar beynimde hora tepiyor, tekrar onları seyreder gibi oluyordum, fakat bütün bunların üstünden, bir çakı, be- nim kocaman çakım beliriyor, büyüyor büyüyor, bütün varlığımı kaplıyor ve kendimi bu büyük bıçakla, arkadaşım Serge'in yarasını ve gevrek gevrek ses- ler, yanık kokular çıkaran etini keser- ken görüyordum. Bu arada yüksek sesle: — Devam. şimdi ağır al, kurşuna do- kunma,. diye de bağırıyormuşum. Bun- ları sonra bana anlattılar. — Arkası var — bin 17 temmuz 1936 tarih 117 numara ile hastaneye gönderdiği em- kıyordum. Küğid! Z “ Ben bir tımarhane kaçkiniyım!,, Doktor kararını verdi: “Sen köfteci değilsin!,, katen doktor köfte yapmasını benden çok daha iyi biliyordu. Şimdi ne cevab verecektim? Röportajı yapan: Faruk Küçük (Tercüme ve iktibas —00— Ceblerini karıştırdı, ince sarı bir kö öd çıkardı. Bana uzattı: : Mak işte, dedi. Sıhhiye Vekâleti- ih ve 311/2784 rin sureti. Ben hayretler içinde abdal abdal ba- bir türlü alamıyor” dum, ne yalan söyliyeyim doktordan korkmuştum. Doktor da dalgınlığının farka var- dı. Kâğıdı katladı, Tekrar cebine koy- du, Halil İbrahime dönerek: — Haydi, dedi git. al çabuk gel. Hajil İbrahim de gitti Odada dok- torlâ ikimiz yalniz kaldık. biraz durdu. Düşündü, bana baktı: — Ha, dedi. Sen ne İş yaparsın? — Köfte — Nasıl köfte yaparsın tarif et. — Et alırım... — Ne eti? — Koyun eti.. — Yalan söyleme. koyun eti Xu mazsın.. — Vallahi efendim, koyun eti kulla- nıyorum. ” © #vlâdım ben belediye çavuşu de- gilim. Ceza yazmam. Hiç koyun etin- den költe satmak sana idare eder mi? Vav babasını bizim doktor yaman be: Doktorluk kadar költecilik de yapabi- lecek z A 5 — Gene yalan söyledin. — Neden efendim? : — Dana eti nerede, sen nerede? Hiç mu? İlan Ne ise efendim. dana eti kullanı- köfteci dana eti kul — Efendim ben bildiğiniz den değilim... — Doğrusunu söyle kızarım ha'. — Manda eti kullanırım. — Hat, Bu biraz akla yakın. peki köfteciler- sonra? — Kıyma yaparım.. — Nasıl. Yani ne ile kıyma yaparsın. — Makine ile. — Bu makine nasıl şeydir? Allah Allah bu nasıl muayene böyle? Adam bana hastalığı soracağı yerde, na- sıl köfte yaptığımı ş#oruyor. O da kâfi gelmiyormuş gibi et makinesinin nasil olduğunu anlamak istiyor. Ben ükmek- teb beşinci sınıf talebesi miyim ki, os vab vermeden duruyorum. Oda bir şey sormadan bekliyor. Ağzımı açmasam, doktorda sual sormağa niyet yok. Fakat bende inad var, Susacağım bakayım dok- tor bana ne vakit sual soracak? Epeyce vakit geçiyor, doktor sormu- yor bir türlü, ben de söylemiyorum. Ak- şama kadar söylemesem doktor da galiba akşama kadar susacak. Başımı kaldırıp doktorun yüzüne bak- mağa başlıyorum. Birden aklıma geliyor: Gülsem acaba ne yapar? Yavaş yavaş tebessüm etmeğe başlı. yorum. Doktor da gülmeğe başlıyor. A» man yarabbi ne hoş adam bu doktor. Ben suratımı asiyorum, o da asıyor. Doktor saatini çıkarıp bakıyor, Artık dayanamıyarak soruyorum: — Doktortuğum saat kaç? — Ne yapacaksın 12. söyie bakayım şimdi et makinesi nasıl şeydir. — E! makinesi, yuvarlak bir şeydir, bir de kolu vardır. İçerisine et konur. Kolu çevrilir, Kıyılmış et te öbür taraf- tan çıkar. — Günde ne kadar et kullanıyorsun? — On kile... sıl yapıyorsun? — Kıymayı alırım. İçerisine tuz ko- rum. Yoğururum, sonra parça parça... — Köfte öyle yapılmaz. Soralım. — Peki doktorcuğum nasıl olur? — Şimdi tarif et bakayım. Köfteyi na. Öp babanın elini... Doktor köfte yap- mamı beğenmiyor. Acaba kendisi köfte- yi nasil yapacak? Bakalım o biliyor mu?. — Dinle bek. Eti alırsın, On kile ete, on tâne soğan, iki kilo da bayat ekmeği hakkı mahfuzdur) ıslatır, yumuşatır, etin içine atarsın, 10 tane de yumurta kırarsın, biraz da may- danoz koyarsın ve başlarsın yoğurmağa. Maşallah doktor benden iyi köfte yap- mağı tarif ediyor. Gayri ihtiyari: — Allah aşkina doktor, diyorum, tib- biyede aşçılık dersi var mıydı? Birden yerinden kımıldıyor, dikkatli dikkatli yüzüme bakıyor. Sonra: — Sen bana baksana, diyor.. doğru söy» le ne işi yaparsın? — Köftecilik, . — Bana bak. köfteci böyle konuşmaz. Sen okumuş.. hem de oldukça okumuşa benziyorsun. Doğru söyle, ne iş yapar- sın? — Köfteci dedim a. > — Yalan! Söyle doğrusunusne is gö- rürsün sen? —Ben mi? — Evet sen. — Köfteciyim... — Haydi öyle olsun, köftecifkter. ev. vel ne iş yapardın? — Köftee'likten evvel mi7. — Evet... — Bir iş yapardım yapardım ama, grm- di unuttum... — Unuttun mu? Neye unuttun? - Ne'bileyim unuttum işte. sahi köf- tecilikten evvel ben ne iş yapardım? Tıktık gene kapı vuruluyor. Halil İb- rahimle Yusuf dönüyorlar.. Ne oldu?.. Evvelâ Halil İbrahim cevab veriyor: — Ermeni karısı gitmiş. — Ey taahhüd senedi — Almışlar. — Ben görmedim. Emrinizi söyledim. Doktorun gör. mesine lüzüm yoktur. Matbu formül ü- zerine taahhüd mektubu alırız dediler, — Adet öyle midir? — Evet. — Peki Yusuf sen ne yaptın?. — Ben de emirlerinizi ifa ettim. Fakat havalelerin altıma başhekim imza stmaz- mış. — Olmadı bu. — Vallahi bendeniz bilemem.. — Şimdi ne yapacağız?.. — Nasıl münasipse.. — Bu hasta, Faruk mudur nedir? Na- sıl koğuşta. — Umumiyet itibarile sekin. bir iki defa kavga etti ama... — Ya... Uykusu filân.. — Uyuyor... — Ne iş yaparmış? — Evrakında yazılı seyyar köfteci, — Evrak ifadesine göre alınmış, Hal. buki bunda ağzından öyle cümleler fır- byor ki., seyyar köftecinin böyle şeylere aklı ermez. Hem köfte yapmasını da bik 'miyor. — Efendim belki hasta olmadan evvdi başka bir iş yapardı da aklını kaybettik- ten sonra köfteciliğe başladı. Müdahalenin tam yeri: — Ne o, siz beni deli mj zannediyor. sunuz? Doktor telâşla cevab veriyor: — Kardeşim sana deli diyen, seni deli zanneden var mı? — Onun kusuruna bakma, Bazan öyle cahillikler yapar. Sen şimdi söyle baka yım evlâdım, Eskiden ne İş yapardın? — Vallahi doktorum bir şey yapardım ama unuttum. — Ya.. neden unuttun. — Bilmiyorum... — Ne vakittenberi bilmiyorsun. —ıi. — Kaç senedir köftecilik yapıyorsun? — Ne bileyim ben. Doktorda sabır müdhiş doğrusu, Tes vekkeli hastalar bu kadar içerde kalmı- yor.. Yusufa dönüyor: — Demaus desem değil, parnuvayak desem olamaz. Hele sen bunu götür de yarın müşahedesini alırız. Saât 1 elmalı. Yusuf saatine bakıyor: —.Ne biri efendim? diyor. Saat ikiyi çeyrek geçiyor. yalnız — Arkası var —