ı SON POSTA ÜÇ BOZ ATLI Yazan: Ziya Şakir Sarıboğa üç sene evvel, bir yolculuk esnasında Susene tesad “f etmiş, onu çılgınca sevmiş, babası Aksofuya haber göndererek kendisini damadlığa k- bul etmesi için | lince görüldü ki, ortaya atılan fikir, mek- “yalvarmış, Halbuki Aksofu:“Ben Timurlenk'in zabitine kız vermem!,,diye dayatmıştı “ — Hepsini biliyorum... Fakat, de- Wam et... O saatleri, hayâlen olsun bir daha yaşamak bile hoşuma gidiyor. Diye söyleniyor.. ve Mirke, coşan — Ben, Timurlenk'in zabitine kız vermem, Diye, dayatmış... Fakat bu aşkın ate- Şşi, Sarıboğanın kalbinde bir türlü so- hislerinin bütün heyecanile devam L—di-wğumamq.. hattâ, arttıkca artmış... Ar- Diye bağırarak o da ileri atılmıştı Onun bu halini gören zabitler ve as - kerler, sanki kanatlanmışlardı. Hen- deklerin üzerinden âdeta birer kuş gi- bi uçmıya başlamışlardı. Fakat tam o — nda, kıt'asının başında olarak hende- ğin kenarma gelen bir zabit, birdenbire orada kakılıp, kalmıştı... Büyük Ha - kan bunu görür görmez: — Ne durüuyorsun, Sarıboğa?.. Bana... Diye bağırmıştı. Fakat bu zabit, san- © ki oraya bir çivi ile çakılmış gibi ye - #inden kımıldamamıştı. Cihangir, birdenbire yüzünü buruş- burdu.. kısılan dişleri arasından; — Korkak.. miskin.., Diye, homurdandı. Mirke, devam etti: — — O zaman. Hakan, o kıt'anın önü- Be atildi: — Arkamdan, gelin... Diye bağırdı. Bir hamlede hendeği O #ştı... Ve surların dibine vardı. Cihangir, telâşla sordu: Atla- — Sarıboğa, ne oldu?.. Ben onu u- Buttum. — İşte; söz oraya gelecek, Hanza - dem..., Kaleye girildi. Biliyorsunuz yo? © Meslim olmıyanlar, kılıçtan — geçirildi. Kadınlar ve çocuklar, esir edildi. Fakat, Büyük Hakan, ertesi gün bunların hep- gini azad etti. İşte 6 zaman sıra, Sari Boğa ile hesab görmiye geldi... Büyük Hakan, onu huzuruna celbetti. Arala -' gıinda şu kısa sual, cevab geçti: — Dü yorum, Hakanım, — Zabitlerimden beklediğim başlıca fedakârlık.. böyle cebri hücumlarda, el- dlerinde kılıç olarak askerlerinin önle- tinde gitme dede aşmak; veyahud, ölmektir. Bunu giçin yapmadın?, ; — Yapamadım, Hakanım. “ — Korktun mu?, — Hayır.. korkmadım.. korkak deği- dim. — O halde? — Yaşamak istiyorum, gaşamıya ihtiyacım var... © , O anda, Hakanın yüzü kıpkırmızı ke- Bildi. Bir kaç saniye süküttan ” sonra, Şözüne devam etti: | —- Yaa.. yaşamak istiyorsun, —öyle — Mmi?... Pekâlâ.. ben de seni öldürmiye- eeğim. Fakat sana, ölümden beter bir €eza vereceğim. — © Dedi. Ve sonra, orada duran yaver- Jerine emir verdi: — Alın bu adamı.. kıt'asına götürün. Orada belindeki kılıcı alın. Yüzüstü, Şere yatırın. Yüz sopa vurun. Ondan #onra da bir merkebin kuyruğuna bağ- layın. Semerkand'e gönderin... Orada, “istediği gibi yaşasın... Cihangir, sanki sırtında soğuk bir el dolaşınış gibi titredi. — Ne feci bir ceza... Ben bunları u- Mulmuşum, Sen süyledikce birer birer — kalırlıyorum. Sonra?... Diye söylendi. — Sanrası.. bu kadar, Hakanım.. Hanzadem... Bu feci ceza, aynen tatbik edildi. Sarı- boğa, bas derildi. Cihangir, telâşlı telâşlı surdu: — E.. bu adamın Susenle aşkı?... uyuz bir merkebin kuyruğuna arak doğruca Semerkand'e gön- — İşte; netice oraya dayanıyor, Han- Sarıboğa; ÜÇ sene ev- Bödem Meğ Vel, bir yolculuk esi Badüf etmiş.. onu, çıl, 5 büsi Aksofuya haber gönderemk. ken- — #isini damadlığa kabul etmesi için yal- tık bu adam o günden sonra, ümidlerle yaşamış.. hattâ o harbde; can korkuşu değil, bu dünyada Suseni bir daha rememek ihtimalile hoendeğe alıla- mamış., orada, öylece kakılıp kalmış.. © müdhiş cezaya uğramış... Semer- kande gittikten sonra da oradan kaç- maiş.. doğruca buraya gelmiş.. Hüseyin — Yusuf Sofunun (Nuger) (1) le- rinden .. Sarayda, bulunuyor. — Demek ki Susenle, böylece sevişi- yor. — Hayır, Hanzadem.. sevişme yok... Sadece Sarıboğa Suseni seviyor. Onun aşkından yanıp tutuşuyor.. fakat, yalnız onu görmekle iktifa ediyor. — Niçin?.. — Çünkü Susen; ne ona, ve ne de başkasına kat'iyen yüz vermiyor. Sa- rayda, son derecede şen ve şüh olan bu Özbek dilberi, halk arasında göründüğü niçin hendeği atlıyamadın? , ya, hendekleri bir ham -| Sofunun hizmetine girmiş.. o vefat e- dince de, Yusuf Sofunun maiyetine geç- miş , Cihangirin yüzünden, bir endişe göl- gesi geçmişti. — Pekâlâ, şimdi bu adam burada ne $ görüyor?. zaman dalma ciddiyetini muhafaza e- diyor. Onun için hiç kimse ona karşı bir his ve bir ümid beslemiye cesaret ede- miyor. — Arkası var — (1) Zabit. Devlet Demiryouarı ve Limanları işŞletması Umum idaresi iânları Mul ımen bedeli 67200 liraâ olan 11250 aded makas Mmeşe traversi 15/2/938 Salı günü saat 15,30 da kapalı zarf usulü ile Ankarada idare binasında satın alınacaktır, Bu işe girmek istiyenlerin (4610) liralık muvakkat teminat ile kanunun tayin ettiği vesikaları ve nafıa mütcahhitlik vesikası ve tekliflerini aynı gün - saat 1430 za kadar komisyon zceisliğine vermeleri lâzımdır. Şartnameler 338 kuruşa Ankara ve Haydarpaşa, Eskişehir, İzmir, Mudanya ve Balıkesir veznelerinde satılmaktadır. — (537) oA Gazetecilere mahsus tenzilli iki aylık halk ticaret bileti ile sür'at trenlerinde seyahat edecek gazetecilere bu trenlere mahsus munzam bilet ücretlerinden de $e 60 tenzilât yapılacaktır. SAl> «532> Kan çıbanları, el ve ayak parmaklarının arasındaki kaşıntılar, dolama, meme iltihabı ve çatlakları, flegmonlar, yanıklar, traş yaraları, ergenlikler, koltuk altı çıbanları | tedavisini en erken ve en emin surette temin eder, | Şark İspençiyari Laboratuarı T. A. Ş. | İstanbul 3 üncü İera Memurluğundan: Mahcuz ve paraya çevrilmesine karar verllen ve yeminli ehlivukuf tarafından tamamına bin sekiz yüz lira kıymet takdir olunan ese ki kayda nazaran Unkapanında Azaplarda Fivan zade mahallesinin Camlişerif soka- Hında ve yeni tahrire göre mahalli mezkürun Kazap ve Demir han mahallesinin Elvan zade camil sokağında küln eski 9, 9, Mü. yezi 9, 9 yeni 11 - 13 - 18 sayılı bir dükkün ve Iki ev ve halen mezkür dükkânın odaya kalbi itibarile ayrıca bir odayı müştemil iki evin beş yüz yetmiş alâı hisse itibarile iki yüz on altı hissesi ile yine mezkür mahalde Yavuz Sinan mahallesinin Cami altı Yenibeğlik değirmeni sokağında eski 7 yen! 3 kapı numaralârı le mürakkam ve tamamına 'ç yöz elli llrg kıymet takdir olunan kâzir bur dükkânın bin yedi yüz yirmi sekiz hisse itibarile 648 hissesi açık artırmaya konmuş olup 2/3/938 tarihine müzadif çarşamba günü saat 14 den 16 ya kadar dalremizde açık artırması icra ve artlırma bedelâli mukadder Kiymeten satılığa — çıkarılan hisselere müstp kıymatin © T5 ini bulduğu ve kaydında yazılı ipotekten mütevellit borcun itfa- sına tekabül ettiği surette alıcısı ubdesine ihalesi yapılacağı aksl halde son artıranın taahhüdü baki kalmak üzere arlırma 15 gün müddetle temdid olunarak 17/3/938 tari- hine müsadif perşembe günü yine aynı saatte ve dalremizde fora kılınacak iklaci açık artırmasında dahi yukarıda yazılı bedelâtrelde edilemediği takdirde satış 2280 Nolı kanunun ahkâmına tevfikan geri bırakılacaktır. Hududu kadastro plânına müstenit- tir. Mezkür gayri menkulâtan evsafı umumiyesi: Yeni 11 Noli gayri menkul: Kapıdan gi- rildikte karasiman bir antre, yüklü dolablı bir oda, bir merdiven altı kömürlük; helâ, odanın altı bodrum. Zemini malta mutfak, tulumbalı kuyu. Ririnci kat — Bir merdiven başı üserinde yüklü dolabi: fki oda. Yeni 13 Nolı gayri menkul Karoslman bir taşlık; tulumbalı kuyuyu havi bir mutfak, bir kerevet, dir dolab, merdiven altı kömürlük. Birinel kat — Bir sofa üzerinde biri sofadan bölme üç oda. İkisinde yük dolab mev- cüd ve bir helâ. İkinci kat — Bir çatı arası, bir sofa, bir oda, çinko tarasa. 16 No. li gayrimenkul — Sokaktan kapısı olan tek bir oda olup evvelce dükkân ola- rak kullanılmışlır. , harabtır, bunun üzeri 13 Nolının içinden kullanılmaktadır. Mez- kür gayri menkulât ahşap ve haraptır. İçinde elektrik tesisatı vârdır. Yavuz Sinan mahallesinin eski Camlaltı, yeni Beğlik değirmeni sokağında yeni 3 Noli gayri menkul: Cephesli yaprak kepenk ve zemini toprak dükkândır. Üstü camdir, kepenk haraptır. Hanelerin mesahası: Yüz seksen iki metre murabbat olup bunun 126 metre murab- bat binadır. Artırmaya girmek isteyenlerin mezkür gayri menkulâtiın mükadder kıy- metlerinden satışı mukarrer hisselere isabet eden kiymetlerin yüzde yedi buçuğu nisbe- tinde pey akçesi veya ulusal bir bankanın teminat mektubunu vermeleri muktezidir. Batış peşindir. Hakları tapu sicillerile sabit olmıyan İpotekli alacaklılar diğer alâka- darların tifak” bakkı sahiblerinin bu haklarını ve hususile falz ve masarife dalir olan iddialarını ilân tarihinden itibaren 20 gün zarfında evrakı müsbitelerile birlikte dairemize bildirmeleri lâzımdır. Aksi halde hakları topu sicillerile sabit olmiyanlar satış bedelinin paylaşmasından hariç kalırlar. Mezkür gayri menkulâtın nefsinden doğan ve satış nihşyetine kadar te- raküm edecek bina, vakıf İcaresi ve tanziliye ve tenviriye rüsumu ve resmi dellâliye borçluya ald olmak üÜzere satış bedelinden istifa olunur. 20 senelik vakıf ve taviz be- deli ile tapu harçları alıcıya alddir, Daha fazla malüma; almak isteyenlerin 2/2/938 tarihinden itibaren dairemizde açık ve asılı bulundurulacak artırma şartnamesine ve 9321/500 sayıla dosyasına mürmcaatla Scab eden Malümalı almakla baraber bu husustaki M g $ laçakları hut 3 ATANEL Dayak mı, evet! Mekteblerde talebeye maddi ceza verilmesinin ©* olup olmadığı sualine münevverlerin cev (Baştarafı 1 inci sayfada) yak alılması mı isteniliyor? diye çıkış - tılar. Fakat üstüne basılan derd biraz deşi - teblerde dayak, hattâ falaka — atılmasını temenni eder mahiyette bile sayılsa, bu derece hayret ve protestoyla karşılanacak derecede yersiz değildir. Ve memleke - tin bir çok münevverleri, mekteblerimiz- de görülen bir çok mücssif hâdiseleri, a- ğir ceza yokluğunun tabif bir neticesi saymaktadırlar. Profesör Mazhar Osmanın fikri Meselâ, dün, başladığım ankete de - vam ederken görüştüğüm prolesör Maz- har Osman, sualime şu cümlelerle cevab verdi: «— Vâkâ, çocukların ilk terbiye al » dıikları yer, ana baba ocağıdır. Ve ana baba ocağında gayet iyi terbiye gören bir çocuğun mekteb disiplinine uymaması hemet gayri kabildir, Binaenaleyh, on - ların, cezadan, bilhassa dayak cezasın - dan uzak tutulmaları icab eder. Fakat maalesci, çocuklar, ana baba ©- cağında, bu terbiyeyi almamışlar, ekse - tiyetle ihmal görmüşler, hattâ fazlasile şımartılmışlardır. O kadar ki, bu çocuk - lara, mekteb talim ve tedris heyetinin değil cezası, program dahilinde biraz a - ğırca vazife vermesi bile, ebeveyince fe- na karşılanmaktadır. Bunun tabli neti « cesi olarak da, çocukta isyan ve itaatsiz- lik ruhu doğmaktadır. Bu yüzden, mek - teb hocalarının vazifeleri son derecede müşkülleşmiştir. Bu kabil çocukların, hele ön yaşlarından sonra, mekteb ha - yatına uymalarını, ve arkadaşlarının in- tizamile hemahenk yaşamalarını temin etmek, hemen hemen imkânsızlaşıyor. Zi- ra çocuk, mekteb çatısı altında güzel tel- kinler aldığı halde, mektebden çıkıp da, yetiştiği muhite girince, menfi tesirler altına girlyor. Ve ne mekteb, ne program, ne de hocanın şefkati veya şiddeti, 0 gen- €«in üzerinde müessir olamıyor. Biz, her çocuğun, kendi psikolojisine göre, geceli |gündüzlü bir mürebbi ile terbiye edil . mesi usulünü kolay kolay tatbik ede - meyiz: Şu halde ne yapılabilir? Bence, küçüğün izzeti nefsini koru - li. Onu korkutmamalı. Cezadan isti - fadeye kalkışılmamalı. Fakat bir hadde kadar. Islahı çok güç, psikopat, ve psikopat olmasına rağmen de fena telkinler için- de büyümüş bir gencin tedriş ve talim nizamatına karşı serkeşliği, icabında tek- dir, hattâ - işkence derecesine varmamak şartile - daha şiddetli bir tedbirle teczi- ye edilmelidir. Ve bu zarupzldir. Çünkü, çocuk terbiyesi, bir tedavi, ve ameliyat gibidir. Nasil, tatlı itâcın kur - taramıyacağı uzuvlara ameliyat yapılır, ve icabında sağlam uzuvları kurtarmak için kangren olmuş uzuv kesi'ir, atılır- sa, tatlı sözle uslanmıyan serkeş talebe- yi, diğer talebeleri kurtarmak için, daha ağır cezalara mahküm etmelidir. Bir küçüğe zulmedilmesine kimse ta- raftar değildir. Zulmü, ancak - $adistler hoş görebilir. Fakat «icabında çocuğunu dövemiyen, sonra dizini dövet» derler. Yalnız, bittabi, bu nevi terbiyeyi, tıp- kı ameliyat gibi, daima en sona bırakmak şarttır. Hırçın ve zavallı hocalar, bu ça- reye, son ümidlerini kaybettikten son - ra baş vurmalıdırlar. Muallim Ahmed Halidin fikri Muallim Ahmed Halid de diyor ki: «— Bugün, hocanın elinde, hiç bir kuv- vei müeyyide yoktur, Hattâ cebine bir bı- çak gizliyebilen serkeş bir talebe, ceza müeyyidesine hocasından fazla sahibdir. Yani talebe hocadan değil, hoca talebe- den çekiniyor! Halbuki, çocuk, izzeti nefis mefhumu- nu idrak edebilecek bir çağda değildir. Bu itibarla, onun manevi cezalardan çe - kinmesini beklemek boşunadır. Binaena- leyh, şiddetli ceza usulünü kabul etmek zarureti kabili inkâr değildir. Ancak, ben, buna karşılık, mükâfat u- sulünün de kabulüne taraftarım. Ve is - tiyorum ki, talebeye verilecek mükâ - fatlar da, tıpkı şiddetli cezalar gibi, bir çocuk ruhunun hususiyetlerine uygun olsun yani, ceza, ne kadar şiddetliyse, mükâfat da o nisbette cazib olsun. Moselâ, bir hata işlediği takdirde ca - ninin yakılabileceğini düşünen çocuk, uslu oturduğu takdirda kıvmatli hir bi - den de emin olsun! de mücazat ve müküfal tatbiki, hemen bütün terbiye€ ittifakla muvafık buldukları yettir. Yalnız, ceza ve mül rinin tesbitinde (htilâf vardır. fın halledilmesini tehir etmek düğü gibi, müessif neticeler dir. Yaşlı başlı insanlar bile, © rini, bir cehennem korkusu, V€ Ü ğ net ümidile en dürüst istik lar. Artık, çocuğa da, küçük bit y bir korku, ve kü: k mıkyı:ll’—_ aşılamanın lüzümu ve faydasi nabilir mi? Ağgâh Sırrının İİH' İstiklâl lisesi müdürü Agâh Ü vend, Mazhar Osmanla hemm' ) — Dayağı; diyor, bir terbiy€ olarak kullanmayı, hiç bir mü etmez, Her mürebbi, terbiyesile mM | duğu çocuğun ruhunu, mizacifil , terini tanıyarak ona göre, onul # muayyen bir istikamet vermtlk onu iyi ve güzelle kırşıhşhl'l'“ Ş etmek ister, Burada ilâve edeyim ki, D diğim zaman, alelitlak muallit kasdetmiyorum. Çocuk terbiyet disine şlar edinmiş meslek sahibi bileri kastediyorum. Yalnız ki, çocuğun her hareketi, mul' melidir, Çocuk, iyi hareketiniü tarafından, beğenilip takdir sezmeli, ve kötü hareketinin 48 © belesiz kalmıyacağını bilmel bunun derecesi vardır. Bugün lerimizde, muhtelif muhitlerde muhtelif anadan babadan terbi müş talebe mevcuddur. Bunlarılı ni iyi sözden, telkinden anlar ” ' saflık olur. İşte mürebbilerimizi ği zorlük çektikleri nokta buduf KAf vardır ki, manalı bir bakış onâ ç: j gt di tebilir. Gene talebe vardır Kh ihtar etmek, yola getirmek içİf öi mak, hattâ ceza vermek ıâzın#:'.' y bir talebe ki, talimatnamenit, y miş olduğu cezalarla uslanmı! gemi azıya almıştır, elbette önü ' | tesna bir muamele tatbik etmek der.. Çünkü, karşınızda, bu'.unı" urtık talebe değildir. Ve siz ot kak çocuğu mahiyetinden farlâ K metle karşılıyamazsınız. Hılb““:i laka mukabele etmek mecbuh. siniz. O halde ne yaparsınız? yağa müracaat edersiniz... Şimdi, bu niçin bir işkence Niçin dayağı bir terbiye vasıtasi kullanıyor diye, o mürebbi, biyeci telâkki edilsin?, Gene tekrar ediyorum ki, h de, dayak, bir terbiye vasıtasi Fakat İcabında, © da kullınıll' nız, o silâhi, maharetle ve 28f kullanabilecek mürebbi olmalıdır | H, İşte onun içindir ki, az evvak y her mürebbiye teşmil emdil*ğj' miştim. Muhakkak ki, çocuk daki mürebbiyi tanır, Eğer _Jl inanmışsa, onun tekdirini değil ". yağını bile kolayca hazmeder. Ve ' işkence saymaz, mürebbisinin _t ruri bir harcket telâkki eder.? ) Naci SAA RADYO Bugünkü proi" İ 28 İkincikânun 1938 CumA İSTANBUL Öğle neşriyatı: y 12.30: Plükla Türk musikisi. "5’ dis, 13.06: Plükla Türk musikisl, | telif plük neştiyatı. Akşam neşriyatı: ç 1830: Plâkla dana musikisi. 1845 y Türk musikisi, 19: Konferans: Alİ yüz (Çocuk Terbiyesi). 19.30: D"'" evl gösterit kolu tarafından DİF kavuk devrildi). 19.55: Borsa -i Necmeddin Rıza ve ukıdull",’/, Türk muslkisi v Kalk şarkıları Üin raporu. 2033: Ömer Rıra tarafi “' p Böylev. 20.445: Bayan Muzaffer O ' kadaşları tarafından 'Türk Musü garkıları, (saat âyarı). 21.15: , Ajans haberleri. 2230; Plâkla ve öparet parçaları. 22.50; So a aekani aünün aenmsamı A İ