Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
SON POSTA “Son Posta ,, nın Bizim meslek hariçden güzel görünür. Hani bir çok kimseler ellerinden gelse bizim yerimize üste para vererek çalış - mıya razıdırlar.. Öyle ya.. düşünün bir kadın var, he- şunuza gidiyor, beğeniyorsunuz, seviyor- sunuz; onun için, içiniz titriyor. Elleri - nizle saçlarına, yüzüne değil, elbise - sine, eldivenine, yahud da çantasına do - kunabilseniz, dünyanın en büyük zevki - ni duyacağınızı sanıyorsunuz.. İşte o bize gelir.. biz saçlarile saatlerle oynarız. Elimiz yüzüne, dudaklarına de - ğer.. Gözlerimizi üzerinden ayırmadan istediğimiz kadar doya doya bakabiliriz. Mesleğimizin bu taraflarını bilirsiniz.. fakat bilmediğiniz tarafı da var. Ne de- dim de kadın berberi oldum. Bilmem ki.. Size hikâyemi anlatayım.. henüz genç sayilirim değil mi?.. Bundan yedi sene evvel daha gençtim. Beyoğlunda gene bir | kadın berberi yanında kalfa olarak çalı - şıyordum. Şimdiki gibi o zaman da şöh- retim vardı. Bize gelen bütün kadın müş- teriler saçlarını benim kıvırmamı, yüz tuvaletlerini benim yapmamı isterlerdi. Bu işlere elim çok alışıktır. Hangi yüze hangi renk pudranın, rujun sürüleceğini, hangi saç modelinin güzel gideceğini bir anda kestirir, derhal işe başlar. Ve müş - teriyi memnun ederim. Tenha bir gün; genç, sıkılgan bir kız “gelmişti. Ya on dokuz, ya yırmi yaşında idi. Elbisesi, mantosu, şapkası fena değil- di ama, pek de güzel sayılmazdı. Bu tarzdaki müşterilere biz çok ehem- miyet vermeyiz.. Fakat ben bu genç kr zın yüzünü mü beğenmiştim, sıkılganlı - ğmı mı beğenmiştim. Yoksa gelirken yü- rüyüşü mü hoşuüma gitmişti. Saçımı kı - vırtacağım, dediği zaman sesini mi tatlı bulmuştüm. İşte bilmiyorum. Her ne ise onda hoşuma gidecek, beni çok güzel müşterilerden daha alâkadar edecek bir şey vardı. Koltuğa oturttum. Bize çok na- dir düşen, boyanmadığı halde altın rengi olan saçlarını büyük bir itinayla kıvır - dim. O istemediği halde: — Yeni müşterilere biz bunu hediye o- larak yaparız, deyip, yüzüne biraz krem, biraz pudra sürdüm. Dudaklarını boya - dım, Kirpiklerini kaldırdım. Esasen gü- zeldi. Benim yaptıklarım da onu bir kat daha güzelleştirdi. İşi bitip çıktığı zaman bir bebek kadar güzel olmuştu. * Biz biraz da çal çeneyizdir. Müşterile- rimizin en komnuşmıyanlarını bile konuş- turur, yaşayışlarını, vaziyetlerini, kimin “ nesi olduklarını öğreniriz. Kimi yalan söyler, yalan söylediğini anlarız. Kimi doğru söyler, Onuün ikinci gelişinde idi. Bütün vazi - yetini öğrenmiştim. Babası ölmüştü. Bir annesi vardı. Kendi bir kadın terzisinin yanında çalışıyordu. Eline ayda kırk lira- Li LİRAYA yinmekten hoşlanıyordu. Tahsili pek az - dı. Daha ilk mektebin dördüncü sınıfın- da iken babası ölmüş, bu yüzden okuya- mamıştı. Kafamın içinde onun gözleri kadar par- lak bir şimşek çaktığını zannetmiştim. Ben enunla evlenebilirdim. Vaziyetimiz birbirine denkti. Fakat nasıl söylemeli? Ne yapmalı? Bunu uzun uzun düşün - düm, Ve nihayet kararımı verdim. Söy- liyecektim. O muntazaman — geliyordu. Ben de her gelişinde: — Seni seviyorum, benimle evlenir mi- sin? demek istiyor. Fakat bir türlü söyli- yemiyordum. Niçin tereddüd ediyor - dum? Muhterem hanimefendilerle alay etmekten çekinmiyen küstah berber kal- fası bir terzi kızına: — Seni seviyorum! Diyemez miydi? Bilmem sevgi bu mu- dur? İnsan severse sevdiğinden çekinir mi?,. Her halde öyle olacak ve ben sev- diğim için ondan çekiniyor, ona sevgimi söyliyemiyordum. İki sene böyle geçti. . * O geldiği zaman hep ben meşgul olur- tinde küçük bir kusuru hoş görmezdim. En ince teferrüata kadar dikkat — eder, öyle süslerdim. İş bittiği zaman, yetiştirdiği nadide bir çiçeği seyreden meraklı bahçıvan gibi ©- nu seyreder ve içimden: —NeguzeLObemm,onubensevı- yorum! Derdim. O benimdi, onun güzelliğini biraz da ben vermiştim. Onu kendim için saklı - yordum, Benimdi ve benim olacaktı. ğlr dan fazla bir para geçiyordu. Güzel gi « Ne fena bir günmüş. O geldi, yanın - «— Ne güzel, o benim, onu ben seviyorum!> dum. Onun saçlarında, yüzünün tuvale -| Yazan! İsmet Hulüsi derdim, da bir erkek vardı. Ben bir kadının saç- larını boyuyordum. — Şimdi biter! Dedim, Ve erkeğe baktım. Gördüğüm bir adamdı. Onu bana bir gün göster - mişler: — Bol paralı, demişlerdi, parasile her istediğine muvaffak olabilir.. O erkeğe döndü: — Ne dersin bekliyelim mi? Erkek yüzünü buruşturdu: — Nişanlandığımız günü de burada geçirecek değiliz ya.. haydi gidelim. Elini cebine soktu, bir lira çıkardı: — Bahşişiniz! Dedi. — Ben bir şey yapmadım ki.. Diyecektim.. fakat diyemedim. Ben çok şey yapmıştım. Benim, üzerine titredi - ğim, seve seve süslediğim kızı o nasıl parasının kuvvetile alıyorsa. Ona; nişan- lısını, olduğundan bir kat daha güzel gös- termek için bilmiyerek sarfetmiş oldu - ğum bütün emeklerimi de bir liraya sa- tın alıyordu. ! YARINKİ NÜSHAMIZDA: Kadın kurnazlığı Çeviren: Faik Bercmen- Manisada metruk bir qocıık bulundu Manisa (Hususi) — Tevfikiye mahallesinde fabrika kapısının önüne dokuz aylık bir ço- cük bırakılmıştır. Etraftan görenler çocuğu alarak önce kahveye getirmişler, —çocuğun kime aid olduğu bir türlü anlaşılamamıştır. Bulunan çocuk zabıtaya teslim edilmiştir. Dursunbey hükümet doktorluğu Balıkesir (Hususi) — Açık bulunan Durs sunbey kazası hükümet hekimliğine Bahçe hükümet döktoru Hüseyin Hamid tayin edil- O ea miştir. Pırınç fıatları yü ksel Romanyadan başka Almanya da pirinç almak İ fakat istihsalâtımız az olduğu için bu taleb karşılan J Yeni anlaşmadan sonra Romanyaya pirinç ihrac edeceğimiz hakkında piyasaya yayılan haberler üzerine pirinç piyasası canlanmış- tır. Pirincin nevine göre 18 kuruşla 32 kuruş arassında olan töptan fiatlarında, birkaç gün evvelkine nazaran bir kuruş yükselme kay- dedilmiştir. Almanya da memleketimizden pirinç almak üzere talebde bulunmuştur. Pirinç mahsulü ancak yerli ihtiyaca kifayet edecek derecede olduğundan ihracat tacirleri Almanyaya pi- rinç göndermemişlerdir. Danimarka ile bir tasfiye mukavelesi - yapıldı Danimarka İle aramızda, Türkiye Cumhu- riyet Merkez Bankasında Danimarka ihratat- cılarına ald olmak üzere birikmiş paraların tasfiyesini kolaylaştırmak için bir protokol imza edilmiştir. Protokola göre, Danimarka ihracatcılarının alacakları, Türk şarabı ve balıları ihrac edilerek tasfiye olunacaktır. Protokolun iİmzasından evvel başlanmış 0- lan takas muameleleri, o zaman mer'i olan hükümlere göre bitirilecektir. Danimarka ile aramızda aktedilecek tica- ret ve kliring anlaşması için yapılan müza- kereler de. hayli ilerlemiş bulunmaktadır. Muvakkat bir zaman için iİnkitaa uğrıyan müzakerelere, Danimarka maslahatgüzarının Yunanistandan avdetinde devam olunacak- tır. Elma standard nizamnamesi tatbik mevkiine geçti İhrac edilecek elmaların standard vesal- resine aid olmak üzere hazırlanan elmaâ ih- rae nizamnamesi tatbik mevkline geçnilştir. Elma ihracatcıları, Suriye ve Misıra ihrac edecekleri elmaların bu kayıdlardan bir sene müddetle muaf tutulmasını İstemektedirler. İhracatcılar, bu muafiyetin temini için Tica- ret Odasına ve İktısad Vekı.lehne müracaat etmişlerdir. Ticaret Odası, nizamnamenin tamamen ve bilâistisna tatbikiı hususundaki noktal naza- rinda ısrar etmektedir. İhracatcıların müra- caatleri Vekâletce tedkik olunmaktadır. Palamut nizamnamesinde yapılan tâdilât Palamut ihracatımızın mürakabesine da- ir nizamnamenin bazı maddelerinde, bazı değişiklikler yapılmıştır. Yeni tâdile göre 1- çerisinde en fazla yüzde ikiye kadar pelit, yüzde beşe kadar rüfüz, yüzde bire kadar toprak ve yüzde bire kadar kendisinden ha- sıl olmuş toz bulunabilen ve içerisinde ko- di 'Vi ruk ve kapçık bulunmıyan mallar biri” : î Ele turel palamuttur. Ticaret Odası bulunmıyan mall —î g Htaş tısad Vekâletince seçilecek, palamt” " a lıyan bir zat ve borsa bulunmlîan B |de gümrük idaresinin bu işe & Yll'd mur veya İcabında bunların yed'M B trol heyetine dahil olacaklardır. YF l Rüfüz namı altında ihrac H, ) mutlar da -her biri kontrole arzedilti ”| I:n mut tanelerinden ayrı olmamak #& pil, hayet yüzde biri geçmemek üzere * Pa nabilecektir . af ı Nizamnamede yapılan bu tadilât Figita, saninin yirmisinden itibaren ml"' B tır. ğ gNa Tiftik, yapağı ve deri 937 yılının son iki ayında '._ lh" 81 bin balya tiftik ihrac edilmiştir. luk bir parti tiftik de Japonyaya at Bün; İ İ he muştur. Son günlerde de, İtalyaya, ehel mikdarda koyun derisi satılmıştir. — , ğ Fransa, takas suretile, fıçılar 1687 lamura halinde deri almaktadır. Yılbaşından düne kadar, Rusyay'ı ya yapağı ihra cedilmiştir. Karabiganın ihtiyaı;W Zen Karabiğga (Hususi) —. Nahij " iskele varidatı, bir çok kazalll'* la ve belediyemiz bu cihetten ! gindir. Pek dar olan iskele önün o civardaki dükkânların isti nişletilmesi icab etmektedir. İki yıl önce dikilen çam rekleri rütubetten çürüyerek wd rer yıkılmağa başlamıştır. yerlerine demir direk dıkılmek mektedir. İskele civarı da âdeu beledir. Sahile ufak bir rıhtım, — küçük kayık iskelesi lâzımdır. Yangın için bir motörpompa * detle ihtiyac vardır. Hele yaz & yüzlerce karpuz arabalarını W” miyen iskele caddesinin ge buranın en bariz ıhtıyaçlarmdw göze'görünür ve acele yapılmil'l işlerin meydana getirilmesi İ deıd gn aet | belediye reisi Süleyman beklenmektedir. Baş, dış, nezle, - keser. İ C “Son Posta,,nın edebi romanı: 34 | Bir Genç Kîzın Ro;—anı Böyle bir şeyi düşünürken için için gülümsedi. Çok beğendiği müşterilerden biri de hber zaman güzel ve çok şık giyinmiş bir ecnebi kadınla birlikte geldiği hal- de bugün yalnız başına gelerek İsviç- reye yapılacak siparişi veren beydi... Onu niçin beğendiğini sorsalar, doğru- dan doğruya bir cevab veremiyecekti, fakat onun yürüyüşünde, duruşunda, konuşmasında, giyiniş tarzında onu herkesten ayıran bir başkalık buluk yordu. Kendisine servisi yapan hanıma teşekkür ederken, şapkasını çıkarırken kendine mahsus, fakat çok cazib ve sa- de bir tavır alıyordu. Hele onun bir defa yanındaki kadın- la konuşurken, her zamari mağrur yü- zünün ve gözlerinin o dakikadaki tatlı manasinı gördükten sonra Selma hay- ran öolmüştu. İşte bugün onun “gözlerile ilk defa , karşılaşmıştı. İsviçreden getirtilecek kitabların lis- tesini uzatırken onun dudaklarının alay Muazzez Tahsin Berkand ediyormuş gibi titrediği aklına gelince Selmta için için güldü. — Adamcağız karşısındaki genç kı- zın buranın «patron» u olabileceğini ummuyordu. Fakat bunu öğrendiği va- kit iri mavi gözlerinde yanan hayret ışığı pek hoştu. — Siz mi? Buranın sahibi siz misi- niz? Kirpikleri telâşla birbirinin içinde çırpınıyormuş gibi titremiş ve sonra bu çırpınmadan yorularak — yanaklarına doğru ağır ağiır inmişti. O günden sonra «kütübhanenin pat- ronu» ile «sevimli ve kibar müşteri» a- rasında uzak ve sessiz bir sempati doğ- muş, birbirlerini her görüşte gülümsi- yerek selâmlamağa .başlamışlardı. * — İspinozun son çıkan «Boğaziçi Su- ları» kaç kuruş? Selma bu suale cevab vermek için yüzünü dönünce birdenbire iki kolun boynuna dolandığını görerek bir çığlık kopardı: — Perihan! — İstaribula geleli sekiz ayı geçtiği halde beni aramadın öyle mi hain Sel- ma? — Adresini bilmiyordum vallahi; kaç defa aklıma geldi ama nerede olduğu- nu bilmediğim için bir şey yapama- dım. — Fahriyeye bakmıyor musun? Bir adım geride duran bir golge yak- laştı. — BSeni gördüğüme çok sevindim Selmacığım; Sabahattan gelen 'mek - tubda adresin yazılı olmasaydı biz de seni bulamazdık . — Kütüphanen ne güzel; hayalin hakikat oldu. — Öyle oldu; işin içine hayır perile- ri girerse bütün hayaller hakikat ola- biliyormuş meğer. — Sabahattan gelen mektubda hala- nın sana sermaye verdiği, burada kon- servatuara gittiğin falan hep yazılıy- dı. Görüyorsun ya bütün havadislerini aldık. Üç genç kız başbaşa vermişler, alelâ- cele ve sıra beklemeden konuşuyorlar- dı. — İzmirde olanlardan haberin var değil mi? — Neden? — Sabahatın düğününden. — Tabii... Bir hafta evvel davet mektubu geldi. demek —- İçimizde en çirkin olan Sabahatin|-. |gündür mektub aldığım yok. en evvel evlenmesine ne dedin Selma? — Ne diyeceğim Fahriye, Sabi o ka- dar nadir bulunan bir incidir ki onu bir defa'gördükten sonra elinden kaçırmak istemiyen adama hak veriyorum, — Sahi, sen Sabahati hepimizden çok severdin. — Ya Emel? — O zavallı kız yürekler acısı... Ga- liba annesi sevdiği adamla evlenmesi- ne razı olmuyor. Selma, kalbine ince bir iğnenin sap- landığını duydu. On beş gündenberi Emelden mektub almamasının sebebi bü imiş demek. Tafsilât almak için he- lecanla Perihana sordu: — Bunu nereden haber aldın? — Şefkat yazıyordu. Sen onunla mektublaş miyorsün galiba? — Hayır... Sabi de düğününle çok Taeşgul olduğu için son günlerde Emel- den bahsetmiyordu; ondan da on beş — Zavallı kızcağıza pek acıdım, — Onunkisi de artık karasevda doğ- rüsü... Orhanın bu kadar sevilecek ta- rafı nesi? Bahusus bu sırada başka kıs- metleri de reddetmiş... Selma başını kaldırarak Fahriyeye baktı. — Sen Orhanı tanımazsın belki.. çok iyi çocuktur. — Evet, fakat fakır te bütün.kusuru da 0... KĞN — eli 5 ala Dü l A l GA L d e A weyana kaptırmıştı. rip, romatizma ve bülün ağrıarınızı d7 N abında günde liç kaşe alınabilir. — Parasızlık bu zamanda Wg ayıb. Selma kendisini çok üzeri bu #7 J üen fazla bahsetmek istemiy kadaşlarını ellerinden tuttu. — Geliniz bir çay içelim, Mavi kadife perdenin İ salonda bir çok kimseler yerleîd ' tab ve gazete okuyorlardı. Pefy ; Fahriye, Selmanın hâkim .B yerlere saygile karışık bir baktılar, P| — Burası ne güzel bir köşe # " Hi Ne güzel döşenmiş, ne temiz V€ T45 tü rif.. hele şu taze' çiçeklere bây | Perihan candan gelen Selmanın ellerini tuttu. Fahı'ı:ıre manlti iğnelemek hevesine gen' lüp olmuştu. ) — Burasını halan mı döşetti ”” Genç kız neş'eli bir kahkaha ile ! & dü: gi * — Halam mı? O zavallı Trab? r_ Her şeyi ben gidib seçtim. Perihan her köşeyi ayrı ayri ka ile tedkik ediyordu. , — Ârtik yerini öğrendim ya; " sonra hergün buradayım. — Ben de geleceğim. Kim? güzel kitabların var Selma? Fahriye de kendisini bılaıhfîl—Vdı ) ı’Jl 0 B D) "%ı DK ,â — Arkası V li H li