— 1 Terzi Kemal Altınişler, Karaköyde, Necali Bey cad- * desindeki 79 numaralı dükkânını, her sabah, saat ye- kendi elile açar. Ona sorarsanız: <— Terzilikte, diyer, en müteber sermaye, geniş bir şöh- rettir. Benim gibi, ikinci sınıf sayılan terziler arasında, ka- hp gibi esvabları, gözleri kapalı dikebilecek kadar kıymetli ve kabiliyetli meslekdaşlar çoktur. Fakat bol teklâm yapa- bilecek, ve yüksek sâyılan bir muhitte lüks bir dükkân aça bilecek kadar paraları olmadığı için, kazançlı rinden çok küçük kalır. Bu vaziyette biz, büyük terzilerle rekabet edebilmek için. onlardan hem cok ucuz, ham çak iyi dikmek, hem de daha iyı, yani daha pahalı malzeme kullan- A N | mak mecburiyetindeyiz. Üstelik, müsterlerin beğenmiyo» cekleri elbiselerin hedellerini geri vermeyi de taahhüd ede- 2 Terzi Kemal Altınişler, mesleğinin hususiyetlerini m—a riz. Bizim bu ta: “ İatırken, bir terzi, aiyor, €n tehlikeli imtihanı provada | pesendleştirdiğin rir! Prova egnasında gösterilecek küçücük dikkatsizlikler, re esvab beğendirmenin ne kadar gü kolaylıkla ta- | ekseriya 'elâfisi çok güç, hattâ baran tamamen imkânsız ku- savvur edersiniz. işle bu ağır mecb f yüksek nak- | surlar doğurur! Kemal Altınişler gülümsiyerek, güzel bir ke- di sermayeleri olmadığı için ikinci sımıf sayılan bizim gibi |)lime oyunu yapıyor terzilerin kazanç yollarımızı daraltıp zorlaştırır!>» İ na bu mühim hakikati çok scı provalar öğretmiştir!» rı, kabiliyetle- | hhüdlerimizin müşlerileri ne kadar müşkül bu derece müşkülpesendleşmiş müşterile- z 5 İşini bitirince, dükkânının üstün deki evirle çekilen genç terzi: * — Ben, diyor, hayli eski bir akşamcıyımdır. Fakat bildiğiniz akşamcılarla aramızda tek bir fark vardır. Onlar rakının tiryakisidirler. Ben çayın tiryaki siyimdir! Genç bir gönül gibı fıkırdıyan semaverin etrafında, canımı — kucağıma; yoldaşımı yanıma, ve kardeşimi karşıma aldığım zaman, yer yüzünde beni imren direbilecek hiç bir zevk, hiç bir makam, hiç bir âlem ve hiç bir servet kalmaz... E ğer siz de benim gibi Amasyalı olsaydını z, çayın makbulünü, bir Çinli, bir Siyamlı maharetile ayırd edebilirdiniz. İyi demle nmiş, iyi kokulu sıcak bir fincan çay, in sanın göğsüne, âdela mes'ud edici bir sevda ılıklığile yayılır! Ve ben tâ yürekt en bir: Oh! çekerim! Benim akşamcılığımın. mestlik zevkini Hade eden nârâ da bu. Oh' dur! 6 - Sty öleminden sonra da, istirahat *t başlar. Fakat evimin eşyaları, diktiğim esvablar gibi asri ve kübik değildir. * Çünkü kübik koltuklarda kendimi, diken üstüne oturmuş kadar işkence içinde duyuyorum. Üzerine yumuşak — halı serilmiş, hatan göğsü kadar yumuşuk bir şilteye sere serpe yayılmanın rahatlığı, İngiliz kralının sarayındak! muhteşem döşeklerde bile yoktur! Karım dikişini, kardeşim kitabım adr. Ben de yavrumu dizlerimin dibine çekerim. Bu üç eğlenceli Mmeşgaleyi, çocuğu, kilabı ve dikişi her a kşam tampa ederiz. Ben, bayram gözleyen bir çocuk gibi, çocuğumun benim hisseme düşeceği geceyi beklerim! 2 3 « Saat yedide ış başına geçen ve tam on iki saat çalışen genç terzinin kal - falığını yapan da, yukarıdaki resi mde, arkasında gördüğünüz küçük kar « deşidir. Kemal Altınişler: «-- Ben bu sayede, kâlfa ücreti vermi yorum! diyor, ve mesleğinin mütevazi kazanç hesabını şöyle veriyor: «— Haftada asgari dört takım elbise çı karabilirim. Bu işlerden elime kalan kâr, esvab başına dokuz lıradan 38 İlradır. Bu para, ayda 164 lira tutar. Bu paranın 35 lirası dükkân ve ev kırasına, 20 Jlrası m uhtelif vergilere, 5 lirası elektriğe, 40 lirası mutfak, 20 lirası giyim, 5 lirası m öodel masrafına gider. Bu asgari ve za - ruri masraftan artan 39 liranın yarısını e ğlencemize ayırmak, ve yarısını da kara gün için arttırmak istiyorum. Fakat hâm am, ilâç, tıraş, gazete vesaire gibi ufak tefek müteferrik masrafiar, bütün tahmi nleci yanıltacak, ve iktısad imkânı bı - rakmıyacak, hattâ ihtiyatsız davranınca insanı borca sokabilecuk kadar fazla tu « tuvor” 4 Kemal Altmişler, ömrünün hesa bını, temiz bır Anadolu çocuğuna hâs bir * samimiyetle verirken: — O rakamlar, diyor, bana mesleğimin temin ettiği kazancın ifadesidirler. Fa- kat hen umduğunuzdan daha mes'udum. Çünkü hayat bana, mesleğimin gelirile mukayese edilemiyecek büyük ve canlı bir servet kazandırdı. Yuvasında bü kadar cana yakın bir teşrifatçı tarafından istikbal edilen bir insanın altından kal- kamıyacağı yorgunluk var mıdır ki? En bitkin zamanlarımda bile onu görmek, kucaklamak, sade yorgunluğumu gider mekle kalmıyor, bara, dünyanın bütün çıplaklarını giydirebilecek mikdarda esvab, dikebilecek kadar sonsuz taze bir kuvvet ve çalışma arzusu aşılıyor! 7 Hele pazar günleri, arkadaşımla | gezmeğe çıktığımız zaman, keyfime değ- * meyin gitsin! Dünyanın en bedbaht insanları çocuk suzlardır. Onlara ekmeksizlerden, yersizlerden, hattâ - elsizlerden, ayaksızlardan — fazla acıyorum!