21 Eylül 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

K | Türk e mi Kurtarma Şirketi nasıl çalışıyor Karaya oturan ve batan Türk gemi kurtarma şirketi bir sene zarfında memlekete fazla ecnebi dövizi temin etti 300,000 liradan x gemiler nasıl kurtarılır ? H Ze — X Ka z Yukarıda Ayvalıkta karaya oturan karaya düşen Providenecr Karâya düşen, oturan, çarpışan, batan veya herhangi bir kazaya uğrayan gemi- ler kimden imdad isterler? Bu gemilerin imdadlarına nasıl koşulur? Gemiler ne şekilde kurtarılır? Türk gemi kurtarıcı- ları bu işi ne suretle yaparlar? Gazetelerde okursunuz! Filân gemi, falan yerde karaya düşmüştür. Teknesi delinmiştir. Gemi Kurtarma Şirketinin şu tahlisiye vapuru kaza yerine gitmiş- tir. Bir gemi, herhangi bir şekilde kazaya uğradı mı, telsizle, düdükle imdad ister. Bunu haber alan tahlisiye istasyonları hemen harekete geçerler. İmdad işareti- ni alan başka yolcu vapurları da kaza yerine yakın iseler araya giderler. Bun- ların vazifesi kazazedelerin doğrudan doğruya imdadına koşmaktır. Türk Gemi Kurtarma Şirketi, batmak üzere olan vapurların imdadına koşar, batmamasına yardım eder. Şirketin Ka- radeniz için Büyükderede, Akdeniz için de Çanakkalede birer istasyonu ve Hora, ÂAkbaş, iKlyos, Alemdar Saros isimli beş tate tahlisiye gemisi vardır. Batan, karaya oturan gemilerin kum- panyaları şirkete müracaat ederler. Şir- ket tetkikat yaptıktan sonra bu işe dair bir mukavelename imzalanır. Bu muka- velenamede paranın mikdarı yazılı de- ğildir. Bu mikdarı, gemi kurtarıldıktan sonra her iki tarafın müracaati üzerine Londrada bulunan hakem heyeti tayin eder. Karaya oturan gemiler ile tam veya tamamen batan vapurların kurtarılma işleri birbirinden ayrıdır. Karaya oturan vapuruün yarası varsa; evvelâ muvakka-| ten kapatılır. Su almış işe boşaltılır. San- ya çekilme ameliyesine başlanır. Karaya Saadet vapuru, aşağıda İmrozda Zonguldak limanında batan bir geminin kurtarılması ameliyesi düşen bir gemi, çabuk kurtarılmazsa, ek- seriyetle suların muhtelif cereyanlarile kayalara çarparak teknesi parçalanır ve daha fazla ihmal görürse battığı da va- kidir. Batan bir geminin kurtarılması bazan çok güçtür. Bu gibi gemilerin daha faz- la dibe gitmemesi için evvelâ yanlarına tahlisiye vapurları yanaşarak gemiyi bağlarlar. Sonra geminin yükü boşaltı- lır. Dalgıçlar indirilir. Yarasının muvıak— katen kapatılmasına çalışılır. Suyu tah- liye edilir ve nihayet vinçlerle yavaş ya- vaş çekilir. (Devamı 11 inci sayfada) “—“——. GÖNÜL İSLERİ! Lâtifeyi seven bir okuyucu Zarfın üzerindeki posta damgasına ba- . kılırsa postaneye Beyazitten atılmış, ya- Zisinin şekline, ifadesinin düzgünlüğüne bakılırsa tahsilli bir kalemden çıkmış, gö- rünen, bir mektup aldım. Bununla beraber ilk satırlarında: İnşallah bir zaman gelecek köylülerimiz de Amerikanınkiler derecesinde düzgün yazı yazmasını öğreneceklerdir. O zamüa- na kadar okuyucumun bu iddiasiına İnan- makta beni mazur görmesini isteriri. İkinci bir noktaya gelelim, okuyucum: — Bu mektubumu gazeteye aynen dere ediniz, kesip bir hatıra olarak saklışaca- Bim ve kızın ailesine de göstereceğim, di. yor. Benim bazı mektupları aynen dercetti- fim vakidir. Fakat bunüu kendi isteğimle yaparım. Talep karşısında kaldığım za- man derhal bir aralık maruz kaldığım fena bir lâtifeyi hatırlar ürkerim;, yap- mam, Binaenaleyh hülâsasını kaydede « yım. Bu ökuyucum: — *« Civar köyde oturan asil bir allenin kızile seviştim, evlenmek İstedim, baba - sıma müracaat ettim, mübhem viİr cevap- la geçiştirdi. Kızın ağabeyi arkadaşımdır, şimdi vaziyetl ona söylemekle, babazına ilşlnci bir talep yapmak arasmda tered- düt geçiriyorum. Bir de kızı alıp kaçırma- Yı düşünüyorum, diyor.s İşte bu mektubun lâtifeyi seven bir dost tarafından yazıldığımı gösteren bir delil Gaha, bina.enaleyh.son cümleyi geçerek düşüncenin İlk kısmına bakalım: Afabeyler kızkardeşlerinin evlenmele - rini ilk zamanlarda nedense hoş görmez- :eeî.iı;k sıkıntı İle karşılarlar. Talep kendi- matmğ:îw takdirde ise bir arkadaş gelse bile bunu bir nevi tah « Yunuz. Onun vasıtasile zemini hazırlayi- nız, en nihayet bizzat gidip knnuşun& Açık kalbli olunuz, açık kalble vernml; cevap alırsınız, “TEYZE HÂDİSELER KARSISINDA Bir dostum bundan altı sene evvel beni evine çağırmıştı. Karısı, iki oğlu be- raber yemek yemiştik. Yemekten sonra şöyle bir koltuğa oturmuştum. Oğulla- rından biri son Galatasaray, Fener ma- çından söz açmıştı: — Bu Galatasaray gibi takım yok. As- lan Nihad topu ayağına aldı mı... Öteki oğlu birdenbire parlamıştı: — Galatasaray da takım mı, takım de- diğin Fenerbahçe gibi olur. Zekinin bir solu, bütün Galatasarayın oyuncularına bedeldir. — Affetmişsin sen! — Sen affetmişsin! — Kahrolsun Galatasaray — — Kahrolsun Fenerbahçe. — Sen kahrol! — Sen kahrol! İki çocuk birden ayağa fırlamışlardı: — Yapmayınız, etmeyiniz! Demiye kalmadan birbirlerinin yaka-| larına sarılmışlar. Altalta yere düşmüş- lerdi. Ana, baba da ayakta idiler. Erkek ço- cuklardan birini yakalamıştı: — Seni utanmaz Galatasaraylı, seni! Kadın öteki çocuğunu tekmelemişti: — Seni edebsiz Fenerli seni, seni ge- bertmiyeyim de ne yapayım? Erkek karısıma bağırmıştı: — Edebsiz Fenerli diyemezsin. — Sen de utanmaz Galatasaraylı diye- mezsin, — Derim utanmaz. — Utanmaz sensin! — BSensin! Bu arbede devam ederken ben de pal- tomu kapmış ve kapı dışarı kaçmıştım. Dostum dün gene* böni evine çağırdı. Altı sgene sönra tekrar evlerine ayak ba- sıyordum. Oğulları artık birer genç deli- kanlı olmuşlardı. Karısı altı sene içinde yaşlanacağı yere gençleşmişti. Beraber yemek yedik, yemekten sonra bir koltuğa oturdum. Oğullarından biri sinemadana söz açtı: — Bu Greta Garbo gibi artist yok! de- di, Bir bakışı kâfi!. Öteki oğlu birdenbire parladı: — Greta Garbo da artist mi, artist de- diğin Marlen Dietrich gibi olur. Saçının bir teli bütün bir Greta Garboya bedeldir. — Aifetmişsin sen! — Sen affetmişsin! — Gebersin Greta Garbo! — Marlen Dietrich gebersin. — Sen geber! — Sen geber. İki çocuk ayağa kalktılar. — Yapmayınız, etmeyiniz! Demiye kalmadan birbirlerinin yaka- larına sarıldılar. Altalta yere düştüler. Ana, baba da ayakta idiler, erkek, ço- cuklardan birini yakaladı. — Seni utanmaz seni, Marlen Dietrich gebersin dersin ha! Kadın, ötekini tekmeledi: — Seni edebsiz seni Greta Garbo ge- bersin dersin ha! Erkek karısına bağırdı: — Sana ne oluyor, Greta Garbo gebe- rirse gebersin! — Marlen Ditercih gebersin! — Sen geber! — Sen geber! Arbede devam ediyordu, bastonumu, şapkamı almadan dışarı fırladım, y İsmet Hulüsi Fransız frankının sukutu devam ediyor Fransız frangının sukutu devam et- mektedir. Dün Londra borsasında saat 1230 da bir İngiliz Hrası mukabili 141,12,5 olarak açılan Fransız frangı saat 1430 da bir İngiliz lirası mukabili 146,56 franga düşmüştür. Frangın sukutu Türk borcu tahvilleri üzerinde de tesir yapmış, cumartesi gü- nü Paris borsasında 252 frankta kapanan Ünitürk dün 250 franga düşmüştür. İstanbul borsasında da dün bu sukut kaydedilmiş, 13,15 lirada açılan Ünitürk |tahvilleri bir aralık 13,50 liraya kadar çıl_ttıktan sonra, 13,15 lirada kapanmıstır. Kadın gözile Avrupa I N Parisin büyük mağazaları Yazan: Parisin büyük mağazalarını dolaşıyo - rum. Şimdiye kadar Parise gidenlerden bu hususta o kadar çok şey dinlemiştim ki, müzeler ve saraylar kadar bunlar da bende büyük bir merak uyandırıyordu. En küçük bir dairesi, meselâ yalnız el- diven kısmı, başlı başına bir mağaza ka- dar büyük olursa, içinde kadın, erkek ve çocuğu tepeden tırnağa kadar giydirecek 'her şey bulaenduran, mükemmel tuvalet, çay ve lokanta salonları, kütüphaneleri, seyahat levazımı satan kısımları, mutfak takımı ve ev eşyası daireleri, hattâ bazan dışarısında balık, meyva ve sebze satış tezgâhları olan bir mağazanın ne kadar büyük olabileceğini siz tasavvur ediniz. Bizim Karlman mağazası onların ya- nında bir minyatür olarak kalır dersem bana inanımmız. Hem bu, yalnız bir kati üzerindedir. Parisinkiler * bir kaç katlı, hattâ aralarında sokaklar ve geçitlerle bir kaç binadan mürekkeptir. Galeri, Lâ- fayet, Prentan, Bormarşe; Löşr ve Sama- riten gibi mağazaların her biri başlı ba- şına bir mahalle kadar büyüktür ve de - diğim gibi içinde her şey, her şey var - dır. Ve cesim binalara, günün her saa - tinde, müthiş bir halk kalabalığı girip çıkıyor. : Mağazanın, her biri bir oda kadar bü- yük, müteaddit Aasansörleri durmadan yukarı çıkıp iniyor ve her defasında, ek - seriyetini kadınlar teşkil eden 20-30 müş- teriyi muhtelif katlara bırakıyor. Bun - dan başka, asansöre binmeyip alelâde ve yahut elektrikli merdivenlerden çıkan - 'İlar da başka. Bu elektrikli merdivenler bizim mem- leket için yeni bir şey! İlk basamağma a: yağınızı bastığınız gibi kendi kendinize ve dizlerinizi oynatmadan yükselirsiniz. Bulunduğunuz basamak, çıkmak istedi - Bğiniz katın hizasına geldi mi küçük bir adımla hemen kendinizi merdivenden kurtarır ve yürürsünüz; fakat ineceğiniz yerin hizasını sakın kaçırmayınız, yoksa bir kat daha yukarı çıkmağa mecbur ka- lırsınız, orada da inmediniz mi, daha yu- karı katları boylamak meecburiyetinde - siniz. Bütün iş, bir saniyelik dikkatten ve ineceğiniz yeri hesaplamaktan ibaret- tir. Bir kaç kişinin arka arkaya durup külfetsizce yükselmeleri göze pek tuhaf görünüyor. Bazı bazı atacağı adımı he - saplamayıp ta daha yukarı hkatlara çık- mağa mecbur kalan kadınların sinirli kahkahaları da duyulmuyor değil, Bu cesim mağazalarda sabahtan akşa- ma kadar bir insan selinin dolup boşaldı- ğını söylemiştim. Her tezgâh başında da- kikalarca bekliyen müşterilere rastlıyor- sunuz. Bunlar bir âandalyeye oturm kemali sükünetle sıralarını beklemekte- dirler, Satıcı kızların işleri o kadar çok- |tur ki, oturduğunuz yerde sabırsızlanıp asabileşmekten hiç bir fayda çıkmaz; e - sasen onların sizi görecek gözleri de yok- tur; ne kadar seslenseniz, Tica etseniz «müşterim var efendim, sıranızı bekliye- teksiniz» deyip yanınızdan geçerler, Bazı dairelerde kalabalık o hale gelmiştir ki, satıcı kızların âmirine gidip bir numara almazsanız, akşama kadar size servis ya- pactak kimseyi bulamazsınız. Satıcı kız bir müşteri ile işini bitirdiği vakit, âmirinin yanına gelir ve numarası ondan sonraki olan müşteriyi yanına alarak gider. Bu- ralarda yarım, hattâ bir saat bekliyenler bile vardır. na benzer şeyler, bu mağazalarda bir bu- çuk iki metre büyüklüğünde kutularda tezgâhın Üzerinde açıkta bırakılmışm—_ Gelen geçen onları saatlerce ellerinde tu- tarak tecrübe eder, bakar, gene yerine bırakır da yanma bir satıcı üğramaz. Bunlarım içinden bir tanesini»seçerseniz, satıcıyı kendiniz bulup bir fiş kestire- rek bedelini ödiyeceksiniz. Bu yüzden böyle büyük mağazalarda, bir düziye me- mur dolaştığı halde, her gün yüzlerce franklık mai çalınıyormuş. Fakat patron- lar, daha fazla memur kullanmaktansa bu ziyana katlanmağı tercih ediyorlar - mış Bu büyük mağazaların yüz tuvaletine git daireleri de başka bir âlem! Muhtelif fabrikaların mamulâtını satan daireler ayrı olduğu halde hepsinin önü hınca - Eşarp, jerse bluz, kuşak, şapka ve bu-| Başlı başına görülmeğe değer bir âlem olan bu mağazalarda neler var, alışveriş nasıl yapılır? - Muazzez Tahsin Berkand — g' hinç doludur. Dudağım için hangi rujü seçeyim diye tereddüt ettiğiniz dakikâ başka bir müşteri sokularak sizden ev * vel işini gördürür. ! Bütün bunlara rağmen satıcıların hep' si fevkalâde nazik ve terbiyeli kadınları dır. Saatlerce sizinle meşgul olduklari halde, bir şey almadan ayrılsanız bile, sİ' nirli bir tavır ve hareket göstermez, soöl dakikaya kadar dudaklarındaki tebessü” mü silmez, bir mal aldığınız sırada SiZ$ ne kadar nezaketle müamele ediyorsa sonradan beğenmeyip iade ettiğiniz bil şey için de ayni terbiyeli sözlerle size hi* tap eder, paranızı geri verir. Evet, Parisin büyük — mağazalarında; doğrudan doğruya sıhhatla alâkâası olali krem gibi, ruj gibi şeyler müstesna ol * mak üzere, aldığınız her malı geriye Ve rip mukabilinde başka bir şey değil, pa* ranızı alabiliyorsunuz. Bunun Beyoğlu mağazalarında vukuu yoktur. Binbil müşkülâtla ancak bir ayakkabı veyâ şapka değiştirebilirsiniz, o da yerine baş* ka bir tanesini veya bir bono almak şar* tile, Bu kadar büyük bir yerde, bunca kala: balık içinde, belki de siz büyük bir kar * gaşalık, bir intizamsızlık olduğunu zan nediyorsunuz. Hayır, kat'iyyen öyle de“ ğil. Âmirlerin satıcı kızları yüksek sesli çağırmasından başka bu mağazalarda &' normal hiç bir gürültü duyamazsını2 Bündan başka, en küçük bir mala kadan meselâ bir toplu iğne paketine kadar, flar tı üstünde damgahldır ve bu fiat kat'iy * yen maktudur. Küçük dükkânlarda birâa2 pazarlık yapılıyorsa da büyüklerde oN para farkla bir şey alınamıyor. Gene bu mağazalarda, mal müşteriya olduğu gibi, yani hakiki cinsi ne ise öy- lece gösterilmektedir. Meselâ bir eşar * pın etiketi üzerinde sun'i ipek, ötekisin de tabil ipek olduğu yazılıdır; çoraplat için de böyledir. Hattâ bir mağazada, el- diven ve kuşak vitrinlerinden birinin ca- mında eboyaları garanti değildir, mes'i- liyet kabul etmeyiz» diye bir levha ğör - düm. Demek oluyor ki oralarda insan ne aldığını bilerek alıyor ve fena sürpriz “ lerle karşılaşmıyor;, aldanmıyor. | Maamafih, Parislilerin ekserisi küçük mağazalardan alış veriş etmeği tercih et- mektedirler, Hakları da var. İşleri dahâ çabuk bitiyor. Çünkü büyüklere girenler saatlerce dışarı çıkamıyorlar. Hem ora- larda hemen hemen her şey meydanda olduğu için, lüzumu olmıyan bir malı gö- rüp alarak ekseriya fazla para sarfedi < liyor da. Buralardan daha ziyade taşra- lılar ve yabancılar alış veriş etmekte - dirler. Modellerden başka bir yazımda bahses deceğim, M. Berkand Dünyanın en Modern mektebi İngilterede yapıldı .. Bir mektebden ziyade bir fabrikayı andıran bu mekteb, İngilterenin en mo- dern öğretme müessesesidir. Bın talebesi vardır. Binada iki büyük salon, iki sine- ma salonu, her sınıfta radyo, hoparlör tertibatı ve ufak çocuklar için de -Kin- dergarteni vardır. Şehrin muhtelif beş noktasından vücuda getirilen yeraltı yolları, talebeyi, kolaylıkla ve hiçbir ka- za endişesi gözetmeksizin, mekteblerine götürmektedir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: