Karaya oturan ve batan Türk Gemi Kurtarma Şirketi nasıl çalışıyor gemiler nasıl kurtarılır ? Türk gemi kurtarma şirketi bir sene zarfında memlekete 300,000 liradan fazla ecnebi dövizi temin etti Yukarıda Ayvalıkta karaya oturan Saadet vapuru, aşağıda İmrozda karaya düşen Providencr Karaya düşen, oturan, çarpışan, batan veya herhangi bir kazaya uğrayan gemi- ler kimden imdad isterler? Bu gemilerin imdadlarına nasıl koşulur? Gemiler ne şekilde kurtarılır? Türk gemi kurtarıcı- ları bu işi ne suretle yaparlar? Gazetelerde okursunuz! Filân gemi, fâlan yerde karaya düşmüştür. Teknesi delinmiştir. Gemi Kurtarma Şirketinin Şu tahlisiye vapuru kaza yerine gitmiş- tir. Bir gemi, herhangi bir şekilde kazaya uğradı mı, telsizle, düdükle imdad ister. Bunu haber alan tahlisiye istasyonları| hemen harekete geçerler. İmdad işareti- ni alan başka yolcu vapurları da kaza yerine yakın iseler oraya giderler, Bun- ların vazifesi kazazedelerin doğrudan doğruya imdadına koşmaktır. Türk Gemi Kurtarma Şirketi, batmak üzere olan vapurların imdadına - koşar, batmamasına yardım eder, Şirketin Ka- radeniz için Büyükderede, Akdeniz için de Çanakkalede birer istasyonu ve Hara, Akbaş, iKlyos, Alemdar Saros isimli beş tahe tahlisiye gemisi vardır, Batan, karaya oturan gemilerin kum- panyaları şirkete müracaat ederler. Şir- ket tetkikat yaptıktan sonra bu işe dair bir mukavelename imzalanır. Bau muka- velenamede paranın mikdarı yazılı de- Bildir. Bu mikdarı, gemi kurtarıldıktan sonra her iki tarafın müracaatı Üzerine Londrada bulunan hakem heyeti tayin eder, Karaya oturan gemiler ile tam veya ftamamen batan vapurların — kurtarılma işleri birbirinden ayrıdır. Karaya oturan vapurun yarası varsa, evvelâ muvakka- ten kapatılır. Su aİmış işe boşaltılır. San-, ya çekilme ameliyesine başlanız. Karaya Zonguldak lümanında batan bir geminin kurtarılması ameliyesi düşen bir gemi, çabuk kurtarılmazsa, ek- seriyetle suların muhtelif cereyanlarile kayalara çarparak teknesi parçalanır ve daha fazla ihmal görürse battığı da va- kidir, Batan bir geminin kurtarılması bazan çok güçtür. Bu gibi gemilerin daha faz- la dibe gitmemesi için evvelâ yanlarına tahlisiye vapurları yanaşarak gemiyi bağlarlar. Sonra geminin yükü boşaltı- hır. Dalgıçlar indirilir. Yarasınır. :mw'ık- kâten kapatılmasına çalışılır. Suyu tfah- Hiye edilir ve nihayet vinçlerle yavaş ya- vaş çekilir, (Devamı 11 tnci sayfada) AA d A e e CGONUL | Lâtifeyi seven —— bir okuyucu Zarfın üzezindeki posta damgasına ha-,, Kılırsa postaneye Beyazitten atılımış, ya- Bisinin şekline, ifadesinin düzgünlüğüne tahsilli bir kalemden çıkmış gü- Tünen, bir mektup nldım. Bununla beraber ilk satırlarında: — Ben köytüyüm, diyor. ' İnşallah bir zaman gelecek köylülerimiz de Amerikanınkiler derecesinde düzgün yazı yazmasını öğreneceklerdir. O zama- na kadar okuyucumun bu fddiasına inon- makta beni mazur görmesini isteriri İkinel bir noktaya gelelim, okuyucum: — Bu mektubumu gazeteye aynen dere ediniz, kesip bir hatıra olarak saklıyaca« Gim ve kızın alle: de göstereceğim, di. Benim bazı mektupları âynen dercetti- Gim vakidir. Fakat bunu kendi isteğimle yaparım. Talep karşısında kaldığım za- man derhal bir aralık maruz - kaldığım fena bit lâtifeyi hatırlar ürkerim, yap- mam. B! naleyh bülâşasını kaydede « ŞLERİÇ yım. Bu okuyucum: — * Civar köyde oluran aşil bir ailenin kizile seviştim, evlenmek istedim, baba - sına müracaat ettim, mübhem )ir cevap- Ha geçiştirdi. Kızın ağabeyi arkadaşımdır, şimdi vaziyetl ona söylemekle, babasına İkinci bir talep yapmak arasmda tered- üt geçiriyorum. Bir de kın abp kaçırma- Yı düşünüyorum, diyor.» İşte bu mektubun lâtifeyi seven bir dost tarafından yazıldığımı gösteren bir delil daha, binaenaleyh son cümleyi geçerek düşüncenin ilk kıtmına bakalım: tarafımdan gelse bile bunu bir nevi tâh - u halde tavsiyem tale- Bimin baba nezdinde yapılması, uın; î— dilmesidir. Araya Müşterek bir doztu. ko- yanuz. Onun vasıtasile Zemini hazırlayı- nız. en nihayet bizzat gidip hınuqunîı. Açık kalbll olunuz, açık- kalble cevap alırsınız. yelakis e HÂDİSELCER KARSISINDA K at Z Bir dostum bundan altı sene evvel Başlı başına gârülmeğe mağazalarda neler var, Yazan: |Parisin büyük mağazaları değer bir âlem olan bu alışveriş nasıl yapılır? - Muazzez Tahsin Berkand Parisin büyük mağazalarını dolaşıyo - rum. Şimdiye kadar Parise gidenlerden büu hüsusta o kadar çok şey dinlemiştim beni evine çağırmıştı. Karısı, iki oğlu be- | ; müzeler ve saraylar kadar bunlar da raber yemek yemiştik. Yemekten sönTa | pende büyük bir merak uyandırıyordu. şöyle bir koltuğa oturmuştum. Oğulla- En küçük bir dairesi, meselâ yalnız ol- rından biri san Galatasaray, Fener ma- | giyen kısmı, başlı başına bir mağaza ka- çından söz açmıştı: dar büyük olursa, içinde kadın, erkek ve — Bu Galatasaray gibi takım yok. As- | — 4 , den tırnağa kadar giydirecek lan Nihad topu ayağına aldı mı... Öteki oğlu birdenbire parlamıştı: her şey bulunduran, mükemmel tuvalet, çay ve lokanta salonları, kütüphaneleri, — Galatasaray da takım mı, takım de- seyahat levazımı satan kısımları, mutfak diğin Fenerbahçe gibi olur. Zekinin bir | , Xom ve ev eşyası daireleri, haltâ bazan solu, bütün Galatasarayın oyuncularına | 4, - vıçında balık, meyva ve sebze satış bedeldir. —— Atifetmişsin sen! — Sen affetmişsin! — Kahrolsun Galatasaray — Kahrolsun Fenerbahçe. — Sen kahrol! — Sen kahrol! İki çocuk birden ayağa fırlamışlardı: — Yapmayınız, etmeyiniz! Demiye kalmadan birbirlerinin yaka-| rite tezgâhları olan bir mağazanın ne kadar büyük olabileceğini siz tasavvur ediniz. Bizim Karlman mağazası onların ya- nında bir minyatür olarak kalır dersem bana inanınız. Hem bu, yalnız bir katı üzerindedir. Parisinkiler * bir kaç katlı, hattâ aralarında sokaklar ve geçitlerle bir kaç binadan mürekkeptir. Galeri, Lâ- fayet, Prentan, Bormarşe, Löşr ve Sama- gibi mağazaların her biri başlı ba- larına sarılmışlar. Altalta yere düşmüş- | çına bir mahalle kadar büyüktür ve de » lerdi. diğim gibi içinde her şey, her şey var - Ana, baba da ayaklta idiler. Erkek ço- | dır. Ve cesim binalara, günün her saa - cuklardan birini yakalamıştı: —— Seni ulanmaz Galatasaraylı, seni! Kadın öteki çocuğunu tekmelemişti: — Seni edebsiz Fenerli seni, seni ge- |yük, müteaddit asansörleri bertmiyeyim de ne yapayım? Erkek karısına bağırmıştı: »— Edebsiz Fenerli diyemezsin. »— Sen de utanmaz Galatasaraylı diye- mezsin. — Derim utanmaz. — Utanmaz sensin! — BSensin! Bu arbede devam ederken ben de pal- | vağınızı bastığınız gibi kendi kundinize tomu kapmış ve kapı dışarı kaçmıştım. Bostum Şi ,_n.*k,.ı evine çağırdı. | Biniz katın hizasına geldi mi küçük bir Altı sene sonra tekrar evlerine ayak ba- | âdımla hemen kendinizi gull ğ kurt sıyordum. Oğulları artık birer genç deli- ş kanlı olmuşlardı. Karısı altı scne içinde | yerin hizasını sakın kaçırmayınız, yoksa yaşlanacağı yere gençleşmişti. Beraber yemek yedik, yemekten sonra | İifsınız, orada da inmediniz mi, daha yu- bir koltuğa oturdum. Oğullarından biri sinemadana söz açtı: siniz. Bütün iş, bir saniyelik dik_katv.ın — Bu Greta Garbo gibi artist yok! de- | Ve ineceğiniz yeri hesaplamaktan ibaret- di. Bir bakışı kâfi!. Öteki oğlu birdenbire parladı — Grets Garbo da artist mi, artist de- | görünüyor. Bazı bazı atacağı adımı he - diğin Marlen Dietrich gibi olur. Saçının saplamayıp ta daha yııluın'h'ıllurı çık- bir teli bütün bir Greta Garboya bedeldir. | Mağa mecbur kalan kadıniarın — sinirli — Alletmişsin sen! — Sen affetmişsin! — Gebersin Greta Garbo! — Marlen Dietrich gebersin. — Sen geber! — Sen geber. İki çocuk ayağa kalktılar. — Yapmayınız, etmeyiniz! tinde, müthiş bir halk kalabalığı girip çıkıyor. Müuğazanın, her biri bir oda kadar bü- durmadan yukarı çıkıp iniyor ve her defasında, ek - seriyetini kadınlar teşkil eden 20-30 müş- teriyi muhtelif katlara bırakıyor. Bun - dan başka, asansöre hinmeyip alelâde ve yahut elektrikli merdivenlerden çıkan « '|lar da başka. Bu elektrikli merdivenler bizim mem- leket için yeni bir şey! İlk basamağına a- ve dizlerinizi oynatmadan yükselirsiniz. Bulunduğunuz basamak, çıkmak istedi - 1r ve yürürsünüz; fakat ineceğiniz bir kat daha yukarı çıkmağa mecbur ka- karı katları boylamak mecburiyetinde - tir. Bir kaç kişinin arka arkaya durup külfetsizce yükselmeleri göze pek tuhaf kahkahaları da duyulmuyor değil. Bu cesim mağazalarda sabahtan akşa- ma kadar bir insan selinin dolup boşaldı- Banı söylemiştim. Her tezgâh başında da- kikalarca bekliyen müşterilere rastlıyor- sunuz. Bünlar bir Sandalyeye oturm kemali sükünetle sıralarını beklemekte- dirler, Satıcı kızların işleri o kadar çok- Demiye kalmadan birbirlerinin yaka-|lür ki, aturduğunuz yerde sabırsızlanıp larına sarıldılar. Altalta yere düştüler. asabileşmekten hiç bir fayda çıkmaz; e - Ana, baba da ayakta idiler, erkek, ço- | Sasen onların sizi görecek gözleri de yok- cuklardan birini yakaladı. tur; ne kadar seslenseniz, rica etseniz — Seni utanmaz seni, Marlen Dietrich | “Müşterim var efendim, sıranızı bekliye- gebersin dersin ha! Kadın, ötekini tekmeledi: ceksiniz» deyip yanınızdan geçerler, Bazı dairelerde kalabalık o hale gelmiştir ki, — Seni edebsiz seni Greta Garbo ge-| Satıcı kızların âmirine gidip bir numara bersin dersin ha! Erkek karısına bağırdı: — Sana ne oluyor, Greta Garbo gebe- | müşteri ile işini bitirdiği val rirse gebersin! — Marlen Ditercih gebersin! — Sen geber! — Sen geber! Arbede devam ediyordu, bastonumu, şapkarmı almadan dışarı fırladım, ” İsmet Hulüsi Fransız frankının sukutu devam ediyor Fransız frangının sukutu devam et- mektedir. Dün Londra borsasında saat 12,80 da bir İngiliz lirası mukabili 141,12,5 olarak açılan Fransız frangı saat 14,30 da bir İngiliz lirası mukabili 146,56 franga düşmüştür. Frangın sukutu Türk borcu tahvilleri üzerinde de tesir yapmuş, cumartesi gü- nü Paris borsasında 252 frankta kapanan Ünitürk dün 250 franga düşmüştür. İstanbul borsasında da dün bu sukut kaydedilmiş, 13,15 llrada açılan Ünitürk tahvilleri bir aralık 1350 Uraya kadar çıktıktan sonra, 19,15 lirada kapanmıstır. almazsanız, akşama kadar size servis ya- pacak kimseyi bulamazsınız. Sutıtı kız bir it, âmirinin yanına gelir ve numarası ondan sonraki olan müşteriyi yanına alarak gider. Bu- ralarda yarım, hattâ bir saat bekliyenler bile vardır. Eşarp, jerse bluz, kuşak, şapka ve bu- na benzer şeyler, bu mağazalarda bir bu- çuük iki metre büyüklüğünde kutularda tezgâhın üzerinde açıkta bırakılmıştır. Gelen geçen onları saatlerce ellerinde tu. tarak tecrübe eder, bakar, gene yerine birakır da yanına bir satıeı uğramaz, Bunların içinden bir tanesinisseçerseniz, satıcıyı kendiniz bubup bir fış kestire- İrek bedelini ödiyeceksiniz. Bu yüzden böyle büyük mağazalarda, bir düzi mur dolaştığı halde, her gün iye me- yüzlerce < |franklık mai çalınıyormuş. Fakat patron- lar, daha fazla memur kullanmaktansa bu ziyana katlanmağı tercihi ediyorlar - wit daireleri de başka bir âlem! Muhtelif fabrikaların mamulâtımı satan daireler |za endişesi gözetimek: merdivenden | 4 ük mağazaların yüz tuvaletine | noktasından v hinç doludür. Dudağım için hangi rujd seçeyim diye tereddüt ettiğiniz dakikâ başka bir müşteri sokularak sizden ev * vel işini gördürür. Bütün bunlara rağmen satıcıların hep: si fevkalâde nazik ve terbiyeli kadınları dır. Saatlerce sizinle meşgul olduklari halde, bir şey almadan ayrılsanız bile, # nirli bir tavır ve hareket göstermez, sofl dakikaya kadar dudaklarındaki tebessü" mü silmez, bir mal aldığınız sırada siZ4 te kadar nezaketle muamele ediyorsa sonradan beğenmeyip iade ettiğiniz bit şey için de aymi terbiyeli sözlerle size bit tap eder, paranızı geri verir. Evet, Parisin büyük — mağazalarındaı doğrudan doğruya sıhhatla alâkası ola krem gibi, ruj gibi şeyler müstesna ol * mak üzere, aldığınız her malı geriye ve* fip mukabilinde başka bir şey değil, pa* ranızı alabiliyorsunuz. Bunun Beyoğlüu mağazalarında uu yoktur. — Binbif müşkülâtla Aancak bir ayakkabı veyü şapka değiştirebi. tiz, 0 da yerine baf" ka bir tanesini veya bir bano almak şar“ tile, Bu kadar büyük bir yerde, bunca kalar balık içinde, belki de siz büyük bir kar * gaşalık, bir intizamsızlık olduğunu zatt nediyorsunuz. Hayır, kat'iyyen öyle d& ğil. Âmirlerin salıcı kızları yüksek sesli çağırmasından başka bu mağazalarda * normal hiç bir gürültü duyamazsınla Bundan başka, en küçük bir mals' kadaf, meselâ bir toplu iğne paketine kadar, flâr tı üstünde damgalıdır ve bu fiat kat'iy * yen maktudur. Küçük dükkânlarda biraâ on pazarlık yapılıyorsa da büyüklerde para farkla bir şey alınamıyor. Gene Bü mağazalarda, m olduğu gibi, yani hakiki cin: lece gösterilmektedir. Mp: pın etiketi üzerinde için de böyledir. Hattâ bir mağazada, el diven ve kuşak vitrinlerinden birinin ca- mında «bayaları garanti değildir, mes'ir liyet kabul etmeyiz> diye bir levha gör - düm, Demek oluyor ki oralarda insan ne aldığını bilerek alıyor ve fena sürpriz « lerle karşılaşmıyor, aldanmıyor. Maamafih, Parislilerin ekserisi küçük mağazalardan alış veriş etmeği tercih et- mektedirler, Hakları da var. İşleri dahâ çabuk bitiyor. Çünkü büyüklere girenler saatlerce dışarı çıkamıyorlar. Hem ora- larda hemen hemen her şey meydanda olduğu için, lüzumu almıyan bir malı gö- rüp alarak ekseriya fazla para sarfedi < liyor da. Buralardan daha ziyade taşra- hlar ve yabancılar alış veriş .etmekte * dirler, Modellerden başka bir yazımda bahse- deceğim. M. Berkand Dünyanın en Modern mektebi İngilterede yapıldı tertibatı ve ufak çocuk dergarteni vardır. Şehrin muhtelif beş uda — getir yolları, talebeyi, kol ayrı olduğu balde hepsinin önü hınca - götürmektedir.