CAT SK EErer ar e x SON FOSTA gi aN .. Hergün ——— Dünya müşkülâtı Arasında İngiltere Yazan: Muhittin Birgen ay Edenin 'sakin, sinirsiz — sulh- çuluğu ve İngiliz harp fabrika - larının ve tersanelerinin 0 heybetli - ve halecanlı faaliyeti sebepsiz değildir. Çün. kü bugünkü dünyanın umümi rahatsız « lıği içinde kendisini en ziyade rahatsız hisseden memleketlerin başında İngil - tere geliyor. Harpten evvelki İngiltere, - dünyanın €en rahat memleketi idi. Londrada otu * ran her hangi siyasi bir İngiliz fırkası - nın lideri, bütün dünyanın siyasi mani- velâsını elinde tutar, onu istediği tarafa aynattıkça, dünya da İngilterenin istedi- Üi İstikamette giderdi. Sanki dünya, beş büyük deniz parçası üzerine gömülmüş bir gemi, içinde her şey bulunan bir Nuh teknesi, İngiltere bu geminin kaptar köprüsü ve başvekil de, geminin kaptanı ıdi: Tekne içinde, kavga ve gürültü, ge- çimsizlik ve itaatsizlik olursa, kaptan derhal cezayi verir, asayiş ve inzibatı iade ederdi. Her şey, İngilterenin istedi- ği gibi yürür, ona itaat etmiyen herkes cezasını görürdü. * Fakat, bugünkü dünya öyle değildir. Dünkü İngilterenin sadık müttefiki olan Japonya, bugün başlı başına bir kuvvet almuştur. İngilterenin büyük, pek bü - 'yük ve iktisadi ve mali menfaatleri olan bir sahada, ne İngiltereye, ne de her han- Bi başka birine en küçük bir hesap ver - mekle kendisini mükellef saymıyan Ja- ponya, istediği tarzda inkişaf etmek için istediği tarzda hareket ediyor. Avrupa - nm göbeğine hâkim olan Almanya, biraz fazla sıkıştırıldığı zaman pek çok şey yapmıya muvaffak olacağından emin bu- lunduğu bir kuvvetle, dünya siyasetinin dnüz'iç bir baş ağrısı halinde İngiltereyi düşündürüp duruyor. Dünya siyasetin - de İngilterenin kendisine dümenci öle- rak intihap ettiği Fransanın, gerek hari- €i ve gerek dahlli siyasette günden güne zayıflama alâmetleri göstermeai de ayri- ca bir , gailedir. Evet, Fransa başvekilleri ve hariciye nazırlarının, ellerindeki siya- set dümenini tutarken, bir gözlerile Lon- draya bakmakta oldukları doğrudur. Fa- kat, İngilterenin bu, kafası ve kalbi gaile ve sıkıntı içinde bulunan dümenciye em- niyeti azdır. Ötede Akdenizin orlasına gittikçe da- ha fazla yerleşen yaramaz bir kuvvet 'var. Bu kuvvet, ana vatan filosunun Ak- denizde toplanmasına karşı burun büktü, Milletler Cemiyeti denilen muhayyel şaltoya başını bile çevirmeğe lüzüm gör- meksizin, gidip Habeşistanı ortadan kal- dırdı ve bugün de İngiltereye meydan ©- kuyor! Nerede o eski İtalya! «Akdenizin dalgaları üstünde yalnız ben varım!» demek istiyen bir tavırla İngiltereyo meydan okuyor. Ötede bir de Rusya var, Bu kuvvet, ilk fırsatta İngiliz cemiyetinin temelierini yıkmıya azmetmiş bir imanın da mü - messilidir. Bu kuvveti, Japonyaya kârşı da, Almanyaya karşı da bir müvazene bloku olarak kullnmâyı taâvvür etmek mümkün olmakla beraber, İngiltere anun * üzerine kat'l surette bel bağlıyamaz. Ara yerde, İngilterenin müstem!ekele- ri de eski müstemlekeler değildir. Onlar da günden güne müstakllleşmektedirler. Şimdi onların da fikirleri ve temayül - leri var. Bütün bu işlerde- İngiltereye dost ve yardımcı olarak Amerika göze çarpıyor. Fakat, Amerika da İngiltere için Fran- sa olamaz. * İşte, Bay Edeni sakin sinirli bir sulh bekçisi ve İngilterenin harp fabrikaları- m halecanlı bir ruh içinde dev gibi ça - hşkan bir amele haline getiren sebepler bunlardır. İngiltere bu sebepler ve bu şartlar içinde bir taraftan sulhu tutuyor, öbür taraftan da istikbalin getireceği ih- timallere karşı hazırlıklı bulunuyor, bu siyaset ve bu hazırlık arasında İngiltere dünyanın işlerini yeni bir kalıba dök - mek ihtiyacındadır. Bu, nasıl bir kalıp olacaktır ve İngiltere işleri böyle bir ka: liba sokma kudretini bu defa da göster - meğe muvaffak olacak mm? Bu sualin ce- vabını zaman verecektir. - Şu dakikada İngiltere elindeki dünya siyaseti mua - delesini halletmiş görünmüyor. Bu mua- delenin meçhulleri ne bir, ne de ikidir, Her tarafında meçhul doluduür. Bunun için Bay Eden dünyanın en sabırlı ve Resimli Makale: . Bazıları seviyece kendilerine müsavi olanlarla düşüp kalkmayı sevmezler, onları hakir görürler, gözleri yük- seklerdedir. Bilgi, muhit ve servet itibarile kendilerine faik olanlarla ülfeti tercih ederler. Bunu yapabilmek için izzeti nefislerinden fedakârlık etmeyi de kolaylıkla göze € Konuşacağımız arkadaşlar... 38 Sözün Kısası İçeıdekiler..’_ Dışardakiler.. Ğ Töportaj E. Tala ünlük gazetelerden biri Bt kırköy akıl hastanesinde bit j yapmış. Hastanenin sayın V8 ünlü başhekimi Profesör Mazhar US man, moslekdaşımıza verdiği birçok kıy” metli izahat sırasında, nastanenin Ş” diki büyüklüğüne rağmen, baş vuraf hastalarm sayısına yetmediğini — süylet miş ve en &z üç dört bin yatağa daha lü* zum göstermiş. - Aklıma şu fıkra geldi: ” Senelerce evvel, İstanbulu iyi tanımâ* yan biri Toptaşı timarhanesinin - önül ğen geçiyormuş. Bina, nazarı dikka celbetmiş; ve açık bulduğu kapısındal içeriye bakmış. Orada. bahçede durali bir deliye sormuş: — Burası neresi? — Timarhane. — Ya! Sen necisin? Bülgi itibarile size falk olanlarla konuşumuz: Beyniniz açılır, muhitçe size faik olanlarla konuşunuz; gözünüz açılır, fakat servetçe bize faik olanlarla düşüp kalkmıya çalışmak bizi evvelâ maddi, sonra da manevi esarete sü- alırlar. rükler. Yavaş yavaş insanlıktan çıktığımız: görürüz. SÖZ ARASINDA Deniz aşırı — 'i Fransa güzeli HERGÜN BİR FİKRA Niçin seçilemiyor? Z Bir ressamın sergisinde Genç ressamlardan biri bir Tesim sergisi açmıştı. Sergiyi Beyaoğlunda- ki mağazalardan birinin sahibi gezi- yordu. Ressama gördü, sordu: — Bu resimleri satabiliyor musu- nuz? — Tabil satıyorum. Sergiyi açelı üç günr oldu.. Resimlerin ekserisini sattım. Mağaza sahibi ressamın — kulağına — Azizim yarın gelip beni mağa- zamda görün, dedi; Sizi yiüksek ma- aşla yanıma tezgâhtar alırım, Hiçbir tezgâhtarın satmaya müuvaffak ola- mayacağı şeyleri sizin satabileceğini- zi anlıyorum. i v TP N ee $ | Mançuku'da garip ı Bir vergi Cibayelt usulü Kögylerden şehirlere Göçeden Bal arıları Bu fener Londra sokaklarından bi - rindedir. Kenarında görülen karaltı dâ (15,000 armın bir araya toplanmasın - dan vücuda gelmiştir. Bu amlar köy hayatını terkederek şehirde — yaşamak istemiş olacaklar ki seyahate çıkarak Londraya kadar gelmişler ve ikamel - gâh olarak bu feneri seçmişlerdir. Bir balıkçı kahramanı Balık avına merak sarmak, âşık ol. mak kadar dertli bir şeydir. İkisi de insanı içinden çıkılmaz dertlere sokar. İşte bir balık avı meraklısının başı- na gelen garip bir vak'a: Amerikada Miyami'de Gilbert Eas- ton isminde bir adam varmış, bir gün | Miyamı sahilinde balık tutarken olta - | vermiş: Bunun üzerine o mımntakada vergi Sına büyük bir balığın vurduğunu his- Deli, gözlerini devire devire cevaö P | — Ben mi? Ben, hazreti İsanın amca* sıyım! — Öyle mi? Siz içeride kaç kişisiniz? — Biz, içeride elli kişiyiz... Fakat sif dışarıda kaç kişisiniz, sen bana onu sö$” ler misin babalık? Doktor Mazhar Uusmanın, arkadaşı" mıza derd yanarak gösterdiği ihtiyac bis zim de dışarıda pek kalabalık olduğu* muza delil sayılabilir. Ancak, ben hariçteki delilerin — bollu- ğuna pek hükmedemiyorum. Deli, ekses riyetle, bahtiyar adamdır. Çünkü haya* tın, bazan bir işkence halini alan binbif ızlırabına - bigânedir. Halbuki, beşeriye* tin ekseriyeti bugünkü günde geçim def*- dile malül, yarının endişesile mütcellimi biçarelerdir. Şair de deliliğin bahtiyarlık olduğuna işşret ederek, yukarıdaki hakikati teyid etmemiş mi? | Yarab »e eksilirdi deryayı izzetinden — Peymaneci vücuda zehrüb dolmasaydı; Âzadeser olurdum âsibi derdü gamdati Ya dehre gelmeseydim, ya aklım alma- geseserENEarrAneLenADerereLELAAcESEN ASA LA RERAAEAEArRE ” Şişmanlık ve yağlı yemekler Glâskov Üniversitesi profesörlerindel Doktor Kokart son günlerde verdiği bif konferansta insanın şişmanlanmaması İ- çin şimdiye kadar zannedildiği gibi yağ* h maddelerden sakınması değil, bilâki$ yağlı madtdeleri yemesi icab ettiğinde ğ rar etmiştir. Doktora göre yağlı madde" İ ler pek az mikdarda yenilse bile açlık — hissini tatmin etmekte ve bunun netice si olarak da alınacak gıda maddelerini azaltmaktadır. Binacnaleyh şişmanlığ karşı mücadele etmek için yağlı madde- ler yenmeli imiş! y Zenciler beyazlanıyormuş Amerikan gazeteleri siyahların beyâf lanabileceğini yazıyorlar. Amerikan dok torları da bunu teyit etmekte ve Ame ” rikadaki siyahların her nesil değiştiğ? daha ziyade buyazlanmakta oldukların? söylemektedirler, Doktorlar rengın iklii şartlarına tâbi olduğunu ve bugün AL - rikadaki siyahlar derecesinde Amerikt” kalarının mürettipleri Fransada — yeni leri neticeyi vermemiştir. Çin - Japon harbine çevrilmiş bulunu- sa> güzelleridir. Yani kimi Hindi cinx.lslmsı Japonya- e zun seçmeden sonra Pariste bir araya | haf bir fıkra an - ları görünce «deniz aşırı Fransa güzel- | kuyu işgal ettikleri sırada orada vazife siz de görüyorsunuz ki bu nazeninler Müş. Buna bir çare bulmak için düşü. «Vergisini vaktinde- ve tam olarak 9800 metreden bir atlayış metre yükseklikten, paraşütle atlamış- Kaytanof, yere doğru atıldığı zaman, bilmiştir. Dünya güzellik kraliçeliği musaba- ve orijinal bir müsabaka tertip etmiş- lerdir. Fakat bu müsabaka bekledik - Şimdi bütün dünyanın hnazarları İşle Şu yukarıda resimlerini gördü- yor- Bu münase - günüz genç kızlar «Deniz aşırı Fran -| betle bir Fransız kimi Fas, kimi Tunus, kimi de Mada- | İlların vergi siya- gaskar güzelidir. Memleketlerindeki u- | seti hakkında tu - ı gelmişler ve jürinin karşısında bu mil-| latıyor: 1 kıyafetlerile çıkmışlardır. Jüri bun-| — Bundan evvel — Japonlar Mançu- lik kraliçesir ni seçme hususunda bü.| görmeğe memur edilen defterdar ha! - yük bir tereddüde düşmüştür. Çünkü|kin seve seve vergi vermediğini gör - arasında bir seçme yapmak hakikaten Nüp taşınmış ve nihayet şu yolda bir müşküldür. beyanname çıkarmış: veretek kimselere, milli piyango bilet- lerinden birer tane vereceğim; Bu Sovyet ordusu zabitlerinden, teğ -|den birdenbire dehşetli zengin olmak men Kaytanof, Leningrad'da, — 9800| ihtimali vardır.» tır. Bunun yeni bif dünya rekoru ol-|tahsilâtının yüzde on ikiden 97 ye fir-| setmiş, oltayı usul usul çekerken balık duğu söylenmektedir. oksijen makinesi kullanmakta idi. Ve yere tam yarım saat içinde ayak basa. Kaytanof, böylelikle 423 üncü atla- yışını yapmış bulunmaktadır. Jadığı söyleniyor. Dünyanın en küçük anonim şirketi İngiliz Ekonomistlerinden Herbert şu tuhaf vak'ayı yazıyor: «Dünyanın en küçük anoni mşirketi en sinirsiz insanı — olmuş, bir taraftan |İngilterededir. Bu şirketin üç âzası var herkesi okşuyor ve sükünete davet edi -İdır. Baba, meclisi idare reisidir. Ana yor öbür taraftan da meçhullerini azalt- | çeoğul meclisi idarede âzadır maya çalıştığı bu muadelenin halli ça -(üç kişi bi relerini düşünüyor. Muhittin Birgen r. Ve bu ir tek taksi otomobilini istis - mar ederler, Oğul ayni zamanda şoför- lük te yaptığı için maaş alır. sıçramış, ve nasılsa olta adamcağızın parmağına dolanmış, balık bir kere da- ha şiddetle sıçrayınca, bu sefer parma- ğinı kesmiş ve kaçmış. Easton parma. ğını feda ettikten sonra, balığı kaçır - mamağa karar vermiş ve derhal deni- ze atlıyarak uzayan oltanın ucunu ya- kalamış ve diğer elile oltayı çekerek balığı yakalamış. Bu Büyük kahraman- lıktan dolayı (!) balık amatörleri, Eas- 'ton'un şerefine bir ziyafet verecekler - miş! İSTER İNAN İSTER İNANMA! Bir arkadaşımız anlattı: — Kırk kuruşa satıyoruz! da zenci bulunmadığını delil olarak sürüyorlar, i Mongatanoda maruf bir fiziyoloji MÜ” tehassısı nihayet bir asır zarfında A": rikada artık siyah insan bulunmıya€* B srarla Hdi etmektedir. Dün senenin en sıcak Dünkü gün senenin en sıcak gü' rak kaydedilmiştir. Kandilli rasad nü ola” jgtas” vonunun verdiği malümata göre ©N ;fı': la sıcaklık gölzede 35 olarak kaydtli miştir. En az sıcaklık ta 19 79 3 göstermiştir. Barometre 151, düşmüş, rüzgâr mütehavvil olarak miştir. Sabahleyin saat dokuza Kkeşişleme esen rüzgâr 9 dan İ! e- Jaf gür «Balıkpazarında bir bakkala girdim, Bir kilo zeytin alacaktım. Üzerinde «50» kuruş yazılı bir etiket olan zeytini beğenmiştim. Bir kilo tarttırdım. Ve elli kuruşu /verdim. Bakkal bana on kuruş geri verdi. Sebebini sor- dum. 5: İSTER İNAN İSTER Dedi, merak etmiştim: — Peki üzerinde «50» diye etiket var. — O satış fiatı değili! — Ya ne? — Belediyenin arzusu yerine gelsin diye koyuyoruz.> İNANMA! ondati at 17,5 a kadar lodosa çevirmiş, sonra da gene keşişlemeden