3 Temmuz 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

3 Temmuz 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Te tamamam LaSa L aNT aRae A BON-POSTA “ Son Posta ,, nin tefrikası: 1 Fransızcadan tercüme edebi roman —bal 1909 künunusani « ııpin yirminci gü « Yü olan bugün, Kor bu ve hayret içinde, Yhacerayı baştan aşa- Ğ, yazmağa — karar verdim. Karar vere e öleceğim, ih- lıktan - Ölece « ğim. Bunu hissediyo « rum ve biliyorum. Demek o!uyoî ki sü- küta nihayet ver - Tekle büyük bir za- Tara girecek değilim, Esasen, — hakikatın farkında olmı « yan ve tehlikede olduklarını bilmiyen k..dı_l?' .orkâ: bütün insanların istiraha- ti, sukı_ınu Ve emniyeti namma, bu sü- küta bir nihayet vermek isabet olacak şımrım_. Benim için artık mesele yok. Ür gün ölmüş olacağım. Binaenaleyh edeceğim sırrın ifşasını, biraderlerim ve hemşirelerim mesabesinde olan bütün €rkeklere ve bütün kadınlara vasiyet ediyorum, © . İhtiyarlığım ve ölümüm dersi ibret olsun. Son arzum budür, , * Evvelâ şunu söyliyeyim: Deli deği- Lm. Aklım tamamile yerinde, Hiç birı hastalıkla da malül olmadığım için sıh- hatim de tamam, Yalnız ihtiyarım. Her tür 1 ihtiyarlıkların fevkinde ih- tuîuıı'n. Yaşım seksen mi? Yüz mü? :C; )"-"": mi? Hiç bilmiyorum. Bu ya- 1 tayin hususunda hiç bir vasıtaya da malik _değılim. Ne nüfus cüzdanı ya- hut hüviyet varakasma benzer yazılı bir vesika, ne bir hatıra, ne bir şahid. ğ’ını yaşımı, ihtiyarlık hislerimle bile Lçîmk fayin edemiyorum. Zira ihliyar olalı ancak bir kaç gün oldu. Bu âni de- îş'şıl?go alışacak kadar zaman geçme- . Bu asırdide ihtiyar halini al kğdnr daha az ihtîy Mleri ge Şrmedıgım için, yaş farkları arasında b:ırıur:ıı:lreyue de yapamıyorum. Şimdi Bi 'uğüm hale birdenbire düçar ol- ÇOR_ Üşüyorum. Bilhassa vücudümün içi Üşüyor. Etlerimin içi, kanım, ilikle- lmn Üşüyor. Yorgunum, müthiş suret- ıîdve hiç bir istirahatin gideremediği, Bi d"_!?'_myeceği şekilde yorgunum, Vü- Südümün bütün âzası uyuşuk, mafsal- Ş im sancıyor, Dişlerim mütemadiyen k:fîonne Şarpıyor ve o kadar sallanıyor kma çiğnemeğe imkân yok, Belim, nıukaveıgnı edilemez bir şekilde yere b h“l em!.iyor ve bükülüyor; gözlerim l nık_ görüyor; kulaklarım ağır işiti- Yor. Bütün bu ıztıraplar bana çok acı :;ıçak ağır geliyor; yeni oldukları |- Ö_yle bir haldeyim ki, hiç bir mahlük benim kadar sefil ve biçare değildir zannederim....., m:ığî. bütün bu azablar nihayet iki aha devam edecek! Topu topu kırk sekiz saat, İki bin sekiz yüz şeksen da- kika; bir şey değil! Bu kısacık müddeti şimdi hesab et- tim ve kalbim ümidle çarpmağa başla- dı... Evet ümidle Çarptı. Gerçi ölüm !.,:;k korkunç bir şey - bunun ne kadar rkunç bir şey olduğunu hayatta bu- lunan insanlar kat'iyyen tahmin ve fa- ıııthÖıır edemezler; onu ben, yalnız ben bilirim - fakat ne €ehemmiyeti var! Ar- :kkuhıyıtnn_ hayat denilecek şekilden / Hayır, deli değili Mile sahib bulünuy öleceğim. Bunlar ö lan söylemediğimi doğruluğundan şüph fayet eder. Siz ki bu yaziları yazdığım şu defteri m. Aklıma tama - orum ve üştelik de bata ve sözlerimin e edilmemesine ki- bulacak ve macerami okuyup öğrene- ceksiniz, eğer Allahın varlığına inanı- yorsanız, o inandığınız Allah aşkına ol- sun sözlerimin doğruluğundan şüphe | etmeyiniz, Anlattıklarım masal yahud hezeyan değildir. Bizzat sizın başınıza, oğlunuzun ,kızınızın başına, karınızın veya metresinizin başına gelmesi ihti- mali olan felâketlerin en müthişinden | gim. Sözlerimi hakir görü sonra ne yapmak lâzım geliyorsa onu yapın. , İhtiyarlıktan titriyen elimin kusuru- na bakmayın ve okunmıyacak derecede kötü olan yazımdan usanıp bir tarafa simayın, Bu kurşun kalemini sokağın Iwılın arasında buldum. Eskimiş ve (onu tutmakta müşkülât çekiyor. Bu defter de pek iyi bir şey değil Sahifalarım kenarlarında enli, siyah bir çizgi var. Bu yüzden satırları sıklaştır- mağa mecbur oluyorum. Başka da kâ- ğidiım yok. Maamafih başka bir kâğıda yazmaktansa, bu siyah kenarlı deftere yazmak belki daha doğru.. Yazıyorum. Allah aşkına olsun şüphe Macera, topçu kumandanı — miralay 'Terrisse'den, Toulon valisi Vis Amiral de Fierce'e gelen bir mektupla başla- dı. Bu mektup erkânı harbiye dairesi- ne akşam postasile gelmişti. 21 kânu- nuevvel 1908 pazartesi günü idi... E- vet geçen kânunuevvelin 21 inci gü - nü... Henüz bundan yirmi dokuz gün evvel... Yarın günü gününe tam bir ay olacak; bir ay... Topu topu bir ay... A- man Allahım!.. Mektup geldiği zaman ben zabitan odasında idim. O tarihte, hükütnet as- keriyeye ait muharreratı açmak vazi - fesi bana mevdu olduğu için, bu mek- tubu da ben açtım. Ve gene o tarihte süvari erkânı harp yüzbaşısı — idim, Igmçti'ln... Tam otuz üç yaşında idim... ı Bundan bir ay evvel, ancak bir ay evvel.... Mektubu okudum. — İçinde, nazarı dikkatimi celbedeceği ehemmiyetli bir nokta görmedim, Şimdi bile mektup aynen gözümün önündedir. Numara 287 Toulon mevkii müstahkemi 15 inci kolordu Toulon 21 kânunuevvel 1908 Miralay Töerriesse'den Bahriye kumandanı ve Toulon valisi Vis Amiral de Fierce'e «19 kânünüevvel tarihinde (71, 172, 173, 174 ve 175 numaralı telgraf di - ireklerinin, bir toprak çöküntüsü neti lcesinde kırıldığını ve binnetice Tourris tal kaldığını arzederim. Bu hattın: ta - miri hususunda lâzım gelen verilmişse de yolların bozukluğu ve i- ki nokta arasındaki mesafenin fazla - |çok kısalmış olduğu için parmaklarım | Zerindeki saate - Tercüme eden : M. V. lığı hasebile tami - ratın kırk sekiz sa- Bttan evvel ikmal e- Gilemiyeceği —mu - hakkaktır. O zama - na kadar Grand Cap e Toulon arasın - da telgraf muhabe - ratının bilmecburi » ye munkati buluna- cağı maruzdüur.» Miralay Terris Hazerde, Toulon ile Grand Cap ara - sında, muhabere na- mına hiç bir şey ce- etmez, harp zamanı bittabi müs- eden dağlardan bi - ridir, Çıplak ve Tvahşi bir tepeden ibaret olan bu dağda oldukça asri bir istihkâm ve bu istih - kâmda da bir tek nöbetçi nefer vardır. Dağın etrafı ârızalı, çorak arazi ile çev- rilmiştir. Bu mıntakada, nadiren görülen ge- lip geçici odunculardan — başka, canlı mahlük namına hiç bir şeye tesadüf e dildiği vaki değildir. Mevzu bahis tel- graf hattının, kırk sekiz saat muattal - (kalması ile kıyamet kopmaz, Bu itibar meyin. Okuyun, anlayın, inanın, ve , ayın mektubunu lüzumsuz ev- k arasına tasnif etmek üzere idim ki, telgraf çavuşu, oda kapısını vura - rak içeriye girdi: — , Yüzbaşım! Bahriye kumandan - hğından sizi telefona çağırıyorlar. — Geliyorum. Yorimden kalkarken şöminenin ü - baktım. Tam üç idi. Çıktım ve koridoru geçerek zabitan 0- dasına bitişik olan telefon odasına gir- dim, Ahizeyi kulağıma götürür götür- mez, bizzat Amiralın, doğrudan doğru- ya benim ismimi çağıran gesini işitin- ce hayret ettim. — Alo! Siz misiniz Narcy? diyordu. — Evet efendim, benim! — Barras, sizin Solli&s Pont'da bir yarlık safhaları ge- etmeyin, Okuyun, anlayın ve inanın....|beygiriniz bulunduğunu söylüyor doğ- ru mu? — Evet elendim doğrudur. Hayvan- larımdan bir tanesi dün akşamdanberi oradadır. — Yorgun falan değil ya? — Hayır efendim yorgun değil. Ya- rın o civarda bir istikşafa çıkmak niye- tinde olduğum için hayvanı o maksat- la hazır bulunduruyordum. — Pek âlü.. Fakat yarın istikşafa çı- kamıyacaksınız zannediyorum. Bu ak- şam can sıkıcı bir angariye var. Siz - den başka yükliyecek kimseyi bula - miyorum. — Emredersiniz efendim. — Haberiniz vardır tabit. Toulon ile Grand Cap arasında telgraf muhabe - ratı inkitaa uğradı. — Evet efendim. Şimdi topçu kuman danlığının yazdığı mektubu okudum. — Bu hâdise pek biçimsiz bir zaman- da geldi çattı. Yarın yapılacak endaht talimleri hakkında Grand Cap topçu muhafızlarına mutlak ve mutlak bu akşam malümat vermek lâzım. — Yarın mı dediniz efendim? — Evet yarın öğle üstü yapılacak en daht talimleri hakkında! Talimleri te- hire imkân yok. Çünkü General - Felt yarın akşam Toulon'dan hareket ede - cek. Dağdaki oduncuların muhakkak surette vaziyetten haberdar edilmele - ri lâzımdır. Bir kazaya meydan vermi- yelim. Saat kaçtır şimdi? — Üçü beş geçiyor efendim. — Buradan Solli&& n& kadar çeker? — On yedi, ön sekiz kilometre ka « le iki sebeb ki, ya-lile Grand Cap arasındaki hattın muat- |dar. — Emirberinize telefonla haber ve- emirler|riniz... Emirberiniz oradadır değil mi? | tarlü m — Evet efendim. (Arkası var) Fransızların en meşhur bir kadın tayyarecisine göre muvaffakıyetin sırrı Mariy Bastiye Rekor ardından rekor, muvaffakiyet üstüne muvaffakiyet kazanarak tam bir hava kahramanı — mertebesine ulaşan Fransız tayyarecisi «Mariy Bastiye» hu- sust hayatında çoök ince çok zarif bir ka- dın olarak tanınmıştır. Buü iki cepheli muvaffakiyetini kendisi şöyle tahlil e- diyor: «Hayatta muvaffak olmanın sırrı şu- dur: Maneviyatın daima yüksek kalabil- mesi için muvazeneli bir ömür sürmek. Bunun ilâcı da sıhhi şartlara uygun bir hayat geçirmekten ibarettir. Ben kendi ömrümü şöyle tanzim ettim: - Pok müstesna haller hariç - akşam- ları dailma sazt 10 da yatarım, Sabahları saat T de kalkarım. Bence uykunun en ufak İntizamsızlığı asabı ve o yüzden sıhhati tamamile bo: Vücudumun güzelliği için açık pence- remin önünde sabahları on on beş dakika jimanastik yaparım, Fakat hergün değil. Vakit buldukça... Kahvaltım bir fincan kahveden ibaret- tir. Çak siniili bir insanım amma her sa- bah tayyareme atlar atlamaz sinirlerime hâkim olmak kuvvetini bulurum. Vücu- dum adaleli değildir. kuvvetll de de- ğilim. Hemen hemen yalnız sinirlerimin kuv- vetile yaşarım. Fakat çelik gibi - sağla mım Bunun sebebini ben yalnız açık ha- vada yaşamakta buluyorum. Tayyareye binmediğim zamanlar açık havada yürü- rüm Bana göre bu yürüyüş en güzel bir kuvvet menbar, et faydalr bir - sağlık «kür» üdür. Bunlar haricinde sıhhi hiçbir tedbir al- dığım yok. Herkes gibi ve bütün arka- daşlarla beraber yemek yerim. Tayyare- me bindiğim sabahlar kahvaltı bile et- mem. Bavaya yükselmenin verdiği he- yecan damarlarıma, sinirlerime öyle bir kuvvet olur ki başka hiçbir maddi yardı- ma (htiyaç duymam. Bir misal ister misiniz? İşte Natal - Dakar yolculuğuna sabahın saat <6 sın- Ca yalnız bir fincan sütlü kahve içerek çıkmıştım. Tabii derin bir heyecan için- de. Fakat kendimden emin olarak, hava- da on iki saat hiç bir bitkinlik duyma- dan kaldım. Natal'da yere indiğim 2a. msan ne yedim sanırsınız? Yalnız altı ta- na kayısı. Hattâ bir arkadaşım bu kayısı- ların çekirdeklerini alıp yolculuğumun betırası diye saklamıştı. Akşam de herkesten fazla bir şey ye- medim. Herkesten fazla da yorgunluk duymadan yatağıma girdim. Hazırlığı beni o kadar üzmüş olan bu yolculuğu rmuvaflakiyetle bitirmenin neşesi, yaşa- mak ve kendimi her zamandan daha kuvvetli duymak için bana kâfi gelmişti. Bence on iki saat sürmesine Tağmen bu yolculuğun hiçbir üzücü ve yorucu Larafı yoktv. Bir kere tayyareme atla- dıktan sonra bir arızaya uğrayabilec meselâ — Atlantı bozuluverebileceğini — aklır Jan bile geçizmemiştim. Hedefime var- T istiyordum, ve varabilece- T inanmıştım. Bence işte ha- şatda muvalfek olmanın sırrı budur: Ga yeye büt yüreğile sarılmak ve her ülâta rağmen ana ulaşabile- ceğine inanmak, Size belki garip görünecek. Fakat - ne üst “ime 6 kadar müşkül olursa olsun - bir teşeb- büsün en güç ve sıkıntılı tarafı başlama, dan evvelki hazırlık devresidir. Bütün hava yolculuklarım bana bu kanaati ver- JL Yola çıxmadan insan kaç türlü endi- şenin altında ezilir: Ya bir arıza çıkar da kararlaştırılan saatla hareket ede- mezsem.. Hele bu düşünce, karar verilen bir işin gecikmesi ihtimali insanın ta- hbammülünü ne kadar yıkar, Bu, her şey- de böyle değil midir? Fakat bir kere baş- ladınız mı artık ne endişeden, ne sabır- sızlıktan eser kalmaz. Hayada iken on iki saat rahat ve müs- terihtim, Fakat «Natal» da yere iner in- mez yeni bir endişe ve gaile başladı. An- larsanız ihtimal güleceksiniz amma ina- rnız ki ben gökle deniz arasında yap- 'alnız uçarken hiç bu kadar üzülmedim. latayım: Natal'da kış havası Fransanın Kot d'azur'unda bir ağustos günü kadar gü- zeldir. Kış ortasında yazlık esvablarla gezilir, Halbuki ben «valiz> imde tayya- reci gattalan ve bluzlarımdan başkı yalnız koyu renkli bir «tayyör» le siyah bir bluzdan başka bir şey gölürmemiş- tim. Mevsime ve yerine uygun bir elbise- min bulunmayışı bana uçsuz bucaksız «Atlantik» in üstündeki yalnızlıktan da- ha büyük bir endişe oldu. Görüyorsunuz ya havalarda lam bir erkek ömrü sürme« me reğmen bususi hayatımda şık bir ka- dın olabilmek arzusundan hiçbir zaman ayrılamadım. Ne kadar meşgul olursam olayım terzime, kuvaförümle manikürü- mü ayıracek zamanı mutlaka bulurum. Bunun içindir ki bütün hemcinslerim Bibi ben de kaşlarımı inceltiyorum. Hem de onlarla hergün meşgul olurum. Fazla bir tek tüy görünmesin diye. Yüzümün güzel kalması için de bütün kadınlar giti datma elimden geleni esir- gemem, Zaten bütün yaşayışımla tamamen on- lata benzerim. Yalnız bir farkım var. Ben biraz daha heyecanlı ve tehlikeli bir ömür seçtim. Başka türlü de yapamaz- dim. Çünkü: Ben doğuşumdanberi heye- can ve istiklâl âşıkıyım. Hep uzak illeri dolaşmak, büyük plânlar kurmak sevda- sındayım. Tayyarecilik bu yaradılıştaki bir insan için biçilmiş bir kaftandır. P: itiraf edeyim ki geçirdiğim ilk müşkülât devresini düşündükçe çak de- fa kendi kendime acaba aynl şeylere şim- di başlamak icap etse dayanabilir miyim diye sorarım. Tayvarecilik tatlı bir mes- lektir. Fakat kadınlar için biraz z0r.. Çünkü: Kadının bu meslekteki kıymeti- ni erkekler biraz zor kabul ediyorlar Onların mütemadi itiraz ve müşkülât çı karmaları tayyareciliği kadın için güç bit iş haline soakuyor. Cesaretimden bahsedildiğini çok duy- düm. Bence cesaret israr ve sebâittan iba- rettir. Hergünkü mücadele ve - faaliyet etvserivetle tmkânsızlığı ve tehlikeyi azal ftır. Pakat asıl müşkülleri yenen — irade aşında iken bisiklet hevesine hergünkü — ihtiyaçlarım- eş artlrarak aldım. Daha 3ğü de ayni sabır ve ayni sönra tayya irade ile buşardım. Bana havalardaki bü- tün meyvaifakiyel ve şöhretim! de iras dem ve trademden aldığım kuvvet verdi

Bu sayıdan diğer sayfalar: