3 Temmuz aeti “ Son Posta ,, nın tefrikası : Şimdi de Hüsamettin, Fehameti dan-p Ba kaldırmıştı. Onlar gidince büsbütün Z kaldılar. Cevad Rasim, Hüsamet- Fehamet dünsa başlar başlamaz, Süheylâda beliren küskünlüğü gözden hî_ madı. Genç kadının gözlerine ısıt- Malı bir gölgenin çöküverdiğini, dudak- larının titremeğe başladığını, olduğu yerde duramiyormuş gibi kıvrandığını Bördükce üçünün aralarında neler geç- tiğini pek çabuk bulup çıkardı. Süheylânın kulağına doğru iğildi; birdenbire: —Bu kavga ettiniz>, !nD'ye sordu; dudaklarında hep öyle vaşanla eğlenir gibi şeytanca bir gülüş ardı; gözlerinde esrarlı bir alev ışıldı- yordu. Eus:heyll, ldeu sıçrar gibi ona döndü. Z lu nereden” bildiğini soracak oldu, sSiu.. Sakm Fehamet, ağzından bir Şey mi kaçırmqtı? Bunu da pek ummu- yordu. Aralarındaki gerginliği önüne Belene anlatmak Fehametin de işine gel" mezdi. E mîaşlan çatıldı; gözleri öfke ile tu- ıdn:ı_ Ne de o_ls,, bğyle ilk gördüğü bir sunn:nv kendi iç yüzlerini araştıracak, e kî:;;:;:; kadar saygısızlık etmesi- — Aklınızca ağzımı mı aramak isti- ğovr.xunuz?., dedi, bir çok kadınlar, ko- nîııîır.un başka kadınlarla dansetmesi- hrk.—.xamrlır. Kıskanan kadınlar da *ka erkekler için çok defa ümid kapı- : ı;uıı)ıu::!â: :iılr:ı"mhn Ssonu nereye va- camla benim anxı:;ın B l yok mu, bunu mu anlamak nuz?., Olursa, siz de bunu lacak sanki?.. .öşUheyYŞ bunu o kadar acı bir sesle B yledi ki Cğvad Rasim gibi bir adam | k:ılı: umduklarını ondan kolay kolay! Paramıyacağını anladı. geriye dönmek de istemedi: m;;în bunu Sorarken öyle dediğiniz Ü Kmıuı.;r ):ugsfu Böl olur, gölde ör-| Hdi : gibi ince hesabları düşün- | debiz hll&.. Karı koca ikinizin arasın- İt Nnıh kadın gölgesi olduğu pek « Ne yalan söyliyeyim, ilk bakışta İçin aot un!ftumden de kaçmadı; onun Süheylâ, bir saniye içi ' yik, iye içinde kendisin- :e:ıx'bım_ bir ezginlik duydu. He- nüuxğneux;hfereeek gibi idi; Fehametin : mettini nasıl baştan çıkardığını maknjr: arasına nasıl girdiğini anlat- dmb:—edı. Sonra gene vazgeçti; demin N kadınlığı ile bütün bu gençle- ir ]r,rl:ısında saltanat sürerken şimdi b'—y © kocasını başka kadına kaptırmış r Zavallı gibi görünmeği kendine y r_:ı îîîdı Başını çevirdi; gözleri uzakla- Cex';d Rasim hepsini anlıyordu: — Sizin gibi genç, sevgiye daha duy- E:mış bir kadın, 'kncısumı d : şka bı.r kadın görüyor: Yanyana © ;_nşc belki çok sönük kalan bir ka: 5 MKat ne de olsa erkeklere kendini be: Bendirmeyi bilen bir kadın!, Kim olsa ;lzıyı yerinizde, o da kıskanıt!.. Benim 'er di .mğrrde de kim olsa bunu pek kolay _Şı'ıheyli_ sanki onu dinlemiyormuş Bibi yapma bir kayıtsızlıkla:| —— — Kuzum Allahaşkına, dedi, n bulup çıkarıyorsunuz, bunlar:? — Gözlerinizden... Yıımki;rm'zis dı!.ıı.îılnnan kızıl alevlerden... Şimdi bi- le ıçın.ıdçki fırtınayı belli etmemek i- çin kendi kendinizi Zortayışınızdan... — Çok yanılıyorsunuz; ldığın *a şimdi göreceksiniz!. BAA Üsamettinle Fehamet, tam o aralık Onların önünden geçiyordu, Süheylâ, Yerinden kalktı, Kocasının elinden tut- tu. Fehameti yav y Sıyırdı; Y!l'ineya; 'aşca onun kollarından karı koca bunun için mi anlarsanız ereden CT ŞAT TT N t endisi geçti. Bu öyle ::;î;buk. öyle ustalıklı olmuştu ki lğir- mndıırgl"ohuı'ıet de şaşırdı; ses çıkara- , fkesini belli etmemek için, du- n qr:ndı zoraki bir Bülüşle geldi, o IOSubeyllnm yerine oturdu. ; “evad Rasim hep öyle dudağının bir SON POSTA 36 « BÜYÜK | AŞK ROMANI eu yanağına doğrü kıvrılmış, bunlara için için gülüyor gibiy Bir kaç dakika ikisi de, yavaş yavaş uzaklaşan, kalabalığa karışan Hüsamet- lar, Sonra ikisi Hiç konuşmadan, bir kaç defa döndü- ler, Sonra Hüsamettin katı bir sesle: — Gene ne oldu, anlıyamadım!. Diye sordu. Süheylâ başını kaldırdı; iki düşman gibi bakıştılar. Genç kadın gözgöze geldi-)da karşısındakine meydan okuyan, o- ler. Cevad Rasim güldü. Onun gül! nu kırmayı göze almış bir sesle dedi Fehameti de güldürdü... Birden içine|ki: bir su serpilmişti. Cevad Rasimin biraz kısık duran gözlerindeki şeytanca pa- ti ona, bu gece nasıl olsa kendisinin kazançlı çıkacağını müjdeliyordu... — Sizin anlıyacağınız: Cevad Rasım açıktan açığa sordu, işte bu... Ne hakla?.. — Orasını bilmemi. —— — Nereden anlamış?, Süheylâ, bir iki adım atar atmaz: — Akşamdanberi Fehamete o kadar — Korktuğumuz dedikodular, başla- |sokuluyorsunuz ki onun yerinde kim dı bile, diye fısıldadı. Bunları sustur-|olsa anlamak için güçlük çekmezdi. mâak için başka çaro bulamadım. (Arkası var) üA Şirketi Hayriyeden: Boğaziçinin Sayın Halkına - Yeni ve Fevkalâde Kolaylık 1 — Şimdiye kadar fevkalâde tenzilâtlı bir aylık ve iki aylık abonman kartların mücerred sayın halka daha ziyade *ühuleti temin maksadile bu ke- re yalnız bir aylık olmak üzere tertip ve satılmasına karar verilmiştir. 2 — Bu bir aylık kartlar dahi eski iki aylıklar gibi Rumelihisarı ve Vani- köyüne kadar iskelelerde © 25, Emirgân, İstinye ve Çubukluya kadar ©6 30, Kavaklara kadar ©6 35 ve bu son mıntaka kış ayları tenzilât nisbeti 96 40 dır. Bu tenzilâtlı kartların bedelleri aşağıda gösterilmiştir: İkinci mevki Birinci mevki Rumelihisarı, — Vaniköyüne — kadar 89314 405 Emirgân, İstinye ve — Çubukluya 462 546 kadar 44 Yeniköy, Paşabahçesin- den Kavaklara kadar. S$85 682 İşbu ücretlerde birinci mevki için 78, ikinci mevki için 65 kuruş nakliye ve köprü resimleri dahildir. 3 -. Kabataştan Bebeğe kadar olan Rumeli Iskeleleri için de bugünkü gidiş gelis bilet fiyatlarına nazaran $4 15 — tenzilâtlı biner aylık kartlar ihdas edilmiştir. ikinci mevki 255 birinci mevki 382,5 kr. Birinci ve ikınci mevki kartlar bedelinde nakliye ve köprü resimleri olan 65 er kuruş bu ücretlerde dahildir. 4 — Gerek umumi hatlara ve gerek Bebek hattına mahsus olan işbu kart- 'olcular ayni günde mükerrer gidip gelme hakkını haiz olacakları gibi pazar günleri mıntaka ve kısım forkı aranı!maksızın şirketin bütün is- klerdir. ları hâmil İnce, uzun baylu, solgun - bir gençti. İkide bir: — Bugün de pek fenayım. Şuramda bir ağırlık var. Gene fazla yemiş olmalıyım. Diyerek midesini gösterirdi. — Bir aralık ortadan kayboldu. — Midesinden hasta, yatıyor! Dediler, — * Hayatın binbir çeşit derdi arasında gi- dip göremedim. Halbuki aonu hem beğe- nir, hem severdim. Onu benden başkada sevenler çoktu. | Birdenbirc onun ölümünü haber aldım. Ziyaretine gidemediğim için iki kat ü- züldüm. Hiç olmazsa cenazesinde bulun- mayı borç bildim. Her yaşta bir düzine arkadaş onu top- rak ananın bağrına verdik. Bezmi ile ilk defa © mezarın başında karşılaştık ve sonra diğerleri bizi tanış- tırdılar. Dönüşte Nejatı acınarak anıyarduk. Böyle zamanlarda olduğu gibi söz döne dolaşa ölünün kastalığına geçti. — Midesi pek zayifti. — Hastaiiğın çoğu bence kuruntudan ibatretti. — Siniz ve akıl hastalıklarından baş - kalarında ancak fiziyolojik sebebler ara- malıdır N — Ruhun vücutta muayyen bir nokta- da bulunduğu hakkındaki sözler artık eskimelidir. Ruh vücudün her tarafına, denizdeki tuz gibi dağılmıştır. Tedavi ve teşhis için gerek fizyoloji ve gerek pisiko- lojinin ayni zamanda yardımı lâzımdır. — Nejadın ölümünde pek basit bir se- beb vardır. Bu kadar derinlere inmekle boş yere yoruluyorsunuz ? Bezmi sordu: — O nedir? — Bekârlık... Herkes birbirine baktı. San sözü söyliyen arkadaş devam etti: — Onu bekâr'ık öldürdü. Yani lokanta- ların çoğunda nasıl ve nelerle pişirildiği bilinemiyen yemekler yüzünden midesi- ni bozdu. Boş bir söz değildi. ğumuz hak verdik. Kendi yuvasında elle onun zevkine ve midesine bu genç ölü- olarak gömülmesine se- beb olabilirdi Bezmi de bunu kabul etti. Fakat buna rüğmen itirazı vardı: — Ben de bekârım ve lokantalarda ye mek yiyorum. İnsen üusulünü bilince ora- larda da pe İ keleleri arasında serbestçe seyahat yapılabi Umum hatlarla Bebeğe kadar olan husüsi buyutanların atta mahsus kartlar 11 temmuz şimdiden — köprüde Enspektörlük dairesine veya İdarei merkeziyede kontrol müdiriyetine müra- caatla k anı tedarik etmeleri ilân olunur. Kırklareli İskân Müdürlüğünden: 1L — Demirköy kazasında on adet şehir tipi kârgir göçmen evi (3295) lira (70), köy tipi kârgir ev (3020) lira ki ceman yekün (105) adet evin muhammen bedeli (33317) lira (70) kuruştur. 2, — Kerestesiyle beraber bilümum malzemel inşalyesiyle veyahut yalnız iş- çiliği un beş gün müddetle açık p ve çıkarılmıştır. 3. — 16 Temmuz 1937 günü saat 14 alei evveliyeleri yapılacaktır. Taliple- rin plân ve şartnameleri görmek ve inşaat mahallerini öğrenmek için İskân Mü- dürlüğüne hergün ve kaza iskân memurluklarına müracaatları. 4. — İhale günü taliplerin ehliyet vesikalarının yanlarında bulundurulması. 5. -— 2490 sayılı kanun hükümlerine göre eksiltmeye iştirak edecek taliplerin yukarıda yozılı saatten üç saat evvel İskân dairesine müracaatları ©6 7,5 muvak- .ht teminatlarını yatırmış olması Jüzımdır. (3751) tarih'nden itibaren mer'i olacaklır. Arxzu çının her ğini kim & geşitte ustalığı vardır. Ona göre davran- malı ve... Tramvay durağına gelmiştik, Benim bir randevuma geç kalmamak lâzımdı. Di- ğgerlerinden birisi de: — Anlaşıldı, söylemene lüzum yok, an- Taşıldı! Dedi Başka biri ilâve etti: — Çünkü senin nasıl yemek yediğini biliyoruz Ben uzaklaşırken onun şu sözlerini işit- tim: Bütün hastalıkların kaynağı mide ve barsaklardır. Onları iyi işleten adamın her tarafı sağlam olur, Meşhur hikâye « dir. Kalanlara (uburluk hikâyesi)ni anla - tirken tramvaya atladım. YAŞAMAK İÇİN... Yazan: Kadircan Kaflı y içinde üç dürt defa buluştuk. çok hoaşuma gidiyordu. Ata- lar sözü nükteler, fıkralar ve hele açıki saçık hikâyelerde bir eşini hatırlamıyo- rum. Bir gün yemek yemek için bir lokan« taya giderken burun buruna geldik, © da ayni iş için gidiyormuş. — Beraber yiyelim! Dedim. — Senin misafirin olunca sana uymak lâzım. Halbuki benim kendime göre bir yemek yiyişim vardır. — Sahi, batıriadım. Hem merak ediyo- rum şunu Gene benim misafirim ol, fa- kat dilediğin yere gideriz ve hattâ ben de senin seçtiğin yemekleri yerim. — Buyur öyle ise,.. Koluma girdi. Beni Balıkpazarına doğ- ru yürüttü. Orada taze balık yiyeceğiz sandım. Bir fırının önünde durdu: — Çok güzel ekmek yapar. Yemeğin esası ekmektir. İyi ekmek insana can, fakat hamur gibi ekmek de ölüm verir. İçeri girdi ve yarım kiloyu kâğıda sar- dırıp aldı. Geri döndük. — Burada çok güzel mercimek çorbası pişirilir. Tadına doyum olmaz. Görecek- sin ya... İçtik Sahiden güzel. İkinci yemeği seçmesini beklerken kalktı. — Paraları şimdilik ben vereyim de sen toptan ödersin bana! Diyerek verdi. Başka bir lokantaya girerken: — Bir (türlü güveç) yapar ki eşi bu- lunmaz; Diyordu. Orada da güveç yedik Ve kalktık. Yüzünde çok büyük bir iş yapan, hiç değilse mühim bir usulün tatbikini göse teren bir kâşifin gururu vardı, her yerde ekmeklerimizden birer parça — yedikten sonra kalanı kâğıda sarıyor yanımıza alı- yorduk. Dostum şimdi pilüvdan bahsediyordu. - Pirinçler birer çamm fıstığı gibi... İstersen çatalın ucule tane tane yiyebili: sin. Halis tereyağile pişiriyor. Mis gibi kokuyor mübarek... Derler ki, pilâv ağır yemeklerin başında gelir. Pilâv böyle de- ğildir. Göreceksin ya. bu adamın pilâvı kuş tüyünden daha hafif gelir mideye... Eşi yoktur aoğrusu... Neredeyse bu vin hatırı için insan Çinliler gibi yalnız pirinçle beslenmiye razı olacak! Bu sırada başka bir lokantaya giriyor- duk. Dostum yalan söylemiyordu ve zeyki görüşleri herhalde yanlış değildi. Tabaklarımız boşalınca derin bir ol çekti: — Nasıl? — — Çok güzel!. Fakat... — Ne var? — Yorucu değil mi? — Zavallı Nejat gibi genç yaşta göçüp gitmektense... — Sen yemek için yaşıyorsun! — Hayır, yaşamak için yiyorum, — Acaba? — Hiç şüphe etme! — Hem etmeli, hem de etmemeli, Çün- kü bu dava, «Tavuk mu yumurtadan, yu- murta mi tavuklan çıkar?» davasını an- âiriyor. (Devamı 15 inci sayfada) ,