Yeni oldu; ni - bir gün ev- ü hlmyı gelip be k kadan aldığı "anbıldı oa — ll!h söylediğii Dnmekhım için birbiri * "4.. döst gibi, ar Eibi yaşarız. Fakat sevgiye gelin- Att“ aklımıza bile getiremeyiz. ’k ben sizi ne bugün seviyorum, k_m ileride yeni baştan sevebilmek- %İmkın görüyorum!.. Nş ylâ, ilkönce biraz heyecanla sö- hmq, sonlarına doğru yavaş ya- N%Ulmış. sanki bir yabancı için ko- tlarmış gibi sesine bir durgun- .:!luuşu_ q.l:Veleıını içerlerken Hüsamettin h.h""e ise artık, ne oldu ise oldu.. mizi daha ziyade üzmeye, sık- —qd.l:bep yok. Mademki anlaştık, N). sonra birbirimizle iyi geçin- Ndi Çalışırız, hiç olmazsa dünyayı Mize zindan etmemiş oluruz. « ; Nce de en doğrusu bu.. Hl İstanbula döner dönmez, Maçka- h. 'Pınımını yerleşiriz. Orasını za- iz, hemen hemen kendi elinizle hiq—'l“uuı Orada yaşamak sizin için, üh sıkıntılı olmaz, sanırım, Her- da, birbirile çok iyi geçinen ı.,,"" n g koca gibi görünürüz. Sönra da Allah kerim, değil mi?.. tîş:dm sonra birkaç saat için ken- larına çekildiler. Akşama doğru H%—mdı buluştular. Sanki pek es- "i arkadaş imişler, yahut ta N tecanlarını yıllarca evvel ge- dluulmuş, fakat hâlâ birbirle- W a iyi anlaşan, pek iyi geçinen, G> ” karı koca gibi şuradan, bura- Uşuyorlar, gülümsüyorlardı. K inin babası, tekaüt olduk- İ*—m'l büyük taahhüt işlerine giriş- Son senelerde de yazıhanenin Yükünü, oğluna bırakmıştı. Hü- ı" bir aralık bu işlerden lâf aça- , Süheylânın bunları pek ko- Vradığını gördükçe, bu kızın sa- Çok kıymetli bir hayat arkadaşı e2ıııı düşünmekten kendini a- Si * y t r h'"â böylece pek tatlı geçti. Bir Hüsamettin babasından gelen —ll::'“b“ okuyordu; birdenbire canı Tz Bibi mektubu kaldırıp masa- x“;:lu fırlattı: ’bq., am burada bile rahat birakmı- yol'du 1 sözlerin nereye varabilece- .hq__h“hmüı gibi bir saniye kadar NO k & q—u::ı Tâ onun yüzüne bakıyordu. De- Hüsamettin burada yaşamaktan du; Hem de, rahatını boözuyor- babasına kızacak kadar... Var, diye sordu, bir şey mi htm lanenin işleri... Haniya bizde uh'hdıs vardı ya: Talâ: Süreyya... kvl ;Ml Sanki bir şey zannediyor, Va- ada okumuş, bilgisi geniş, î&î buluşları güzel... İşden an- ldım Yazıhanede kendisin- Mu bir dâhi... Sanki o ol- de ediyoruz. Hele baba- “ Son | osta ,, nın tefrikası * mazsa hiç bir iş göremiyecekmişiz gibi bu çocuğa çok yüz veriyor!.. Fakat bu- günlerde ona bir hal olmuş. Hiç bir işe bakmıyormuş. Yazıhaneye — uğradığı yokmuş. Babam, şimdi işte bunları ya- ziyor. Bir bakıma hakkı da yok değil. Geçenlerde büyük bir yol işine girdik. Bu aralık bizim mühendisın izleri buka- dar gevşek tutması her şeyi altüst ede- bilir; ona üzülüyor... Ben de burada- yım, belki de bu işden ziyan edeceğiz, hem de eni konu bir ziyan!,.. — Öyle ise hemen gidelim, bu ak- şamdan tezi yok İstanbula dönelim. — Bilmem ki darılmaz mısmız?.. Bi- zi de gücendirmiş olmıyayım?.. — Neden darılayım?. İş için gücen - mek glur mu?, — Burası pek hoşunuza gidiyordu, ondan korkuyorum. «« Yalovayı pek sev- dim. Havası gü: Gürültüsüz, terte- miz bir yor... İnsan yeniden dünyaya gelmiş gibi oluyor. Sizin de hoşunuza gitmiyor muydu, sanki?., — Pek çok!. Ben de onun için bıra- kıp gitmeyi istemiyorum ya... —Ne yapalım, başka zaman gene ge- Tirsiniz. Hem bu sefer Fehametle bera- ber!.. Daha uzun zaman kalırsınız; daha ta |Süzel günler geçirirsiniz!. â— Şimdi bunların sırası mı, Sühey- lâ?.. — Ne ise... Mademki hemen İstanbu- la dünmeniz lâzım, hiç düşünmeye gel- mez. Sonra burası ne kadar hoşunuza SON POSTA BÜYÜK AŞK ROMANI Yazan : rünür!.. Bir haftadır onu göreceğiniz gelmedi mi, elbet gelmiştir!. __E—ğüsıımettm, biraz da inadına onun yüzüne baktı: — Öyle, dedi.. gelmedi, desem yalan olur!... — Elbet gelecek!.. Ne âe olsa sevgi- liniz, hattâ nişanlınız sayılır!. — Nişanlım mı?.. O benim nişanlım olursa, size ne diyeceğiz?, — Co... bize bakmı zl.. Biz sade- ce nikâhlıyız!!!. Yer yüzünde zoraki kı- yılmış öyle nikâhlar , bu nikâhı ister istemez sürükleyen, fakat birbirile bir türlü anlaşamıyan, kaynaşamıyan ne zavallılar vardır!. Sonra, gönülden gönüle örülmüş öyle gizli bağlar, gizli- den gizliye birbirine bağlanmış öyle gönüller de vardır ki onlar için böyle nikâh, düğün gibi sözlerin ne değeri olabilir?.. * O akşamki vapurla İstanbula dön- düler. Böylece Yalovada on gün yerine ancak yedi gün kalmış oluyorlardı. Köprüye çıkar çıkmaz otamobille Maç- kaya geldiler. Hizmetçiler onları güler yüzlülükle karşıladı. Hepsi de yeni ge- lin güveyiyi beraber gördüklerine sevi» niyorlar gibiydi. Apartımanın bütün eşyası yeni dö- şenmişti. Hüsamettinin dediği gibi bunların hepsini, Süheylâ birer birer beğenmiş, seçmiş; Hüsamettinin babası da onların beğendiklerini, gözü kapalı almış, göndermişti. Genç kız, arada bir giderse gitsin, Fehametler uzak geçen |buraya uğrar, hepsini kendi elile yer- günler, kimbilir size ne kadar uzun gö- leştirirdi. (Arkası var) seeresas ee sesAsAş AA AA AAA LA AAA SA G e GA AAA AAA İstanbul Defterdarlığından: Senelik muham- men kıymeti Lira —Kuruş Büyükçarşıda : Uncu oğlu sokağında — kâin 82 sayılı dükkân B 80 Küçükpazarda : kâin Balkapan hanının ikinci katında 14 sayılı oda.... 15 00 Büyükçarşıda : Keseciler sokağında kâin 12 sayılı dükkân.. — 12 00 Küçükpazarda : kâlin Balkapamı hanın ikinci kalında 19 sayı- h oda... 4 00 Küçükpazarda : Küin Bnlkıpnm hamın ikinci katında 22 sayı- h oda.... 24 00 Büyükçarşıda : Yağlıkçılar sokağında kâlin 5 sayılı dükkân S1 00 Küçükpazarda : Dökmeciler sokağında kâin 97 sayılı dükkân. 12 ) Küçükpazarda : Dökmeciler sokağında kâin 91 sayılı dükkân. 12 00 Küçükpazarda . Dökmeciler sokağında kâin 98-95 sayılı ,, 15 00 Eminönünde : Balıkpazarı canbazhanı sokağında kâin 27 sa- yılı dükkân.... 108 00 Yukarıda yazlı malların bir genelik Jcarı 2-7-9837 Cuma günü saat ondörtte ihâle - olunacaktır. İcar bedeli müsavi dört taksitte ve taksitler peşinen tahsil olunur. Taliplerin * 7,5 pey akçelerini vaktı muayyeninden evvel yalırarak mezkür gün ve şaatte defterdârlık Millif Emlâk Müdürlü- gündo müteşekkil salış komisyonuna müracaatları. — (E) (8012) ——— FLORYADA: SO Bugün açılıyor. Otel her türli 2,50 -8- B,60 ve 4 liradır. konronı 'azla I.MlYllM Yazan: Mih, Zoşçenkö DİRİLEN ÖLÜ , Rusçadan çeviren: Alaz Hikâyemin serlevhasına bakıp da «Ol- | & maz!» demeyin!. Dünyada olmıyan ne var?. İşte bu benim anlatacağım hikâye de tanıdığım bir daktorun başına gelmiş. Şimdi kendisinden bahsedeceğim bu dok- tor arkadaşım, çocuk ve dahiliye hasta - lıkları mütehassısıdır. Daktor, oldukça yaşlı ve kır saçlı bir| adamdı. Saçları bundan evvel ak mı idi, yoksa bu anlatacağım hikâye yüzünden mi ağardı?, Burasını pek iyi bilmiyo - rum. Fakat muhakkak olan bir şey varsa, © da bu doöktorun kır saçlı olduğudur. Doktorun sesi de boğuk ve kısıktı. Saç- ları için varid olan şey sesi için de varid- di. Yani, doktorun sesi daha evvel kısık mı idi?. Yoksa bu vak'adan sonra mı kı- sılmıştı? Burasını da pek iyi bilmiyo - rum. Neyse.. zeten meselenin mühim ©o - lan tarafı burtası değil.. Bir gün doktor odasında oturuyor ve düşünüyormuş: «Bu zamanda müşteri bulmak da bir mesele, herkes polikliniklerde bedava tedavi ediliyor. Böyle parasız doktorlas durürken bize kim gelip de para vere - cektir Doktor ac) acı bunları düşünürken ka- pı çalınmış.. içeriye orta yaşlı bir adam girmiş. Hasta olduğundan bahsetmiş ve kalbinden şikâyet etmiş.. kalbi, sık sık â- deta duracak gibi olurmuş.. velhasıl has- ta, bu kalbinden ötürü, pek bedbin görü- nüyor ve pek yakında öleceğini hissedi- yor gibi imiş.. Doktor hastayı iyice bir muayene eder. Kalbinde hiç bir fevkalâdelik göremez!. Hasta, doktora, bir öküz kadar sağlam hissini verir. Herifin yanakları al al.. bı- yıkları yukarıya doğru kıvrık.. velhasıl her şeyi yerinde tam adam. Doktor, hastaya kalbi için bir damla verir. Muayenc ücreti olarak da bir ruble alır, Başile hafifce bir de teşekkür eder. Hasta çıkar gider. Ertesi gün, hemen hemen aynı vakitte, doktora bir koca karı gelir.. kadın baştan başa siyahlar giyinmiş bir haldedir. Ağ- Lyarak ve derin derin içini çekerek der- dini anlatmağa başlar: — Dün size buraya yeğenim Vasil Le- densov gelmişti, Siz de onu muayene et- miş ve bir ilâç vermiştiniz!. İşte bu a - dam dün gece ölüverdi. Şimdi siz bunun ni İzmitte bir yaralama vak'ası İzmit (Hususi) — İzmitin” tanınmış spor klüplerinden birisine mensup genç- lerden biri karakola müracaat ederek: — Ben Kilez deresinde taarruza uğra- dim. Kurtulmak için bir adamı öldür- mek istedim; demiştir. Zabıta memurları tarif edilen yere git- mişler, öldürülmek istenllen adamın öl- mediğini, fakat başından çok ağır yaralı olarak bulmuşlardır. Yaralı adam tedavi altına alınmıştır. Tahkikat devam et - mektedir. Sındırgıda lağımlar kapattırıldı Sındırgı (Hususi) — Kasaba içeri - sinden geçen dereye akan lâğımlar hü- kümet doktorunun yaptığı teşebbüs ü- zerine kapattırılmıştır. Kazanın Sü - ğütçek ve Yeniköy köylerinde bazı le- keli humma vak'aları görülmüş, hükü- met doktoru lâzım gelen tedbirleri itti- haz etmiştir. ğüne dair bir vesika vermez misi - niz?. — Bu adamın ölüşüne cidden hayret ediyorum.. verdiğim ilâçtan ö pek nadirdir. Anlaşıları sizin yeğeniniz de bu nadir insanlardan biri imis. fakat ölü yü görmeden istediğiniz vesikayı vere | mem,. muhakkak onu görmem lüzım. — Rahatsız olmazsanız hemen gidelim. esasen evimiz de pek uzak değil.. Doktor yanına bazı ületler aldı. Ayağı- na -« burası çok mühimdir, dikkat edi - niz! - lâstiklerini giydi ve koca karı ile beraber yola çıktı. Az gittiler.. uz gitti- ler.. dere tepe düz gittiler.. nihayet bir evin beşinci katına kadar tırmandılar.. Doktor evin içine girince dünkü ada. mı bir masanın üzerine yatırılmış bul - du. merhumun etrafında mumlar yanı- yor, ta derinlerden de bir kadın ağlayışı işitiliyordu. Ortalığa günlük kokusu ya- yılmıştı. Manzara, doktorun canını siktı. Orada daha fazla durmak istemedi. Hemen ma: sanın başına geçerek istenilen kâğıdı yaz- dı İmzaladı ve koca karıya verdi. Kadı- na «Allahaısmasladık» demeden sür'atli adımlarla kapıya yollandı. Doktor hen merdivenlerden iniyor, hem de kendi kendine düşünüyordu: Ben de artık iyice moruklamışım.. ö - lüm derecesindeki hastaya «iyisin, hiç bir şeyin yok!» diyerek işin içinden çık tım. Doktor avluya kadar geldi. Tam soka- ga çıkmak üzere iken lâstiklerini unutlu- ğunu farketti.. bugün ölen hastasından topu topu bir ruble parâ almıştı. Bu bir ruble için bir kaç rublelik lâstiklerini fe- da edemezdi. İster istemez tekrar merdivenleri tır- mandı. Kapı, bıraktığı gibi açıktı. İçeri girdi. Fakat içeri girmesile beraber fır- laması bir oldu: Ölü canlanmış, masanın üzerinde oturuyor, pabuçlarını bağlama- ğa uğraşıyordu.. koca karı da bir taraf- tan parmaklarını tükürükleyerek, teker teker mumları söndürüyor, diğer taraf - tan merhumla çene yarıştırıyordu.. Doktor bu manzarayı görünce cidden şaşırdı. Bağırmak istedi. Fakat kendini tuttu. Ve gerisin geriye dönerek - galiba gene lâstiksiz - merdivenlerden aşağı koşmağa başladı. Eve gelince kendisini bir koltuğa attı.. merhum hastasına verdiği ilâçtan birkaç damla da kendisi aldı.. güç belâ heyeca- nını yatıştırdı. meselenin ne olduğunu anlamak için polise telefon etti. Bir gün sonra da işin iç yüzünü öğren- di: Meğer kendisine hasta diye gelen adam bir ilân şirketinin mümessili imiş.. zim- metine üç bin ruble kadar para geçir - miş.. bu paraları rahatca yiyebilmek için ortadan yok olmağa ve yeni bir hayala a- tılmağa karar vermiş.. bildiğimiz hileye başvurmuş.. fakat, polisin işe elkoyuşun- dan sonra, tabli bunların biç birisi ol « madı.. Doktorun lâstiklerini, sonra verebildiler.. Yarınki nushamızda : Kayalıktaki adam Yazan: Peride Celâl ancak bir ay