.ğ_"lllırdan bir tanesi - şimdi is - K hatırlıyanııyorum - bana dedi ki: _"uhiddin Bey, fikrinizi açık söy- < Hangi fikrimi?. kten çekindiniz. » Padişah hakkındaki fikrinizi... f'lı Nazik bir mesele idi. Biz İstan « Nm')nevverlen'nin' asırlardanberi A- şmîyıdı söyleyip Sultanahmetle ken- k_._ı“l de inana inana bir hakikat o- Aaçç Kabul ettiğimiz şeylerden biri de, K halkının padişah ve halifeye ı.._'hıerbuıı,—eıı idi. Onun için rauha- k bu mesele hakkında, bu tarzda _:“llhuı ile karşıma geçince, ev - ğ BOt kırmış olduğuma hükmede - Mfk 'ale hazırlandım. Fakat, ona lü- lmadı: Şunun doğrusunu açıkca söyle - Olsaydınız, elbet daha iyi olurdu. a bunu sizin ağzınızdan açıkca işi Sök isterdim. 3"'. hâlâ, anlamamış gibi: Yani nasıl? ':hı,, Sordum; o da şu tarzda izah el- N .iıt::uhh hanedanından artık Türk Gişiide gelecek hiç bir hayır kalma - htey Millete bu işin doğrusunu süy - daha iyi olur... Madolu halkının hanedan hakkındaki fikri zamana kadar — Anadolu hanedanı hakkında bir tarzda düşündüğünü g Paj Sok alâmetlere tesadüf elmiş- 6 akat, bu tarzda açıkca bir ifade- Kün ilk defa olarak İneboluda, ora- h.â"n gelen adamlarından - birinin işitiyordum. Maalesei, isim Şok zayıf olduğu için, bilâ - İi defa daha görüştüğüm ve bir kendisile muhabere dahi etmiş © bu zatın ismini hatırlıyamıyo- Hebolunun komisyon ve ticaretle .0 Eden kâmüil Türklerinden biri ik. R:) onunla bir hayli konuş - İ poçıluşlukca — gözlerimin önünden Tdenin kalktığıı ve bu kalkan %..ı arkasından yeni bir Anadolu M.d:f'—“mn canlandığını görüyordum & .,e;“_h:lkı #rasında Osmanlı haneda ği Pine birçok darbimeseller dolaş- Viang, Hsam, ilk defa olarak, bu za 9'..“.:" İşittim. O söylüyor, yanındaki İe <Ü da onu teyid ediyorlardı. Niha- Vw::“üıni «İnşallah bu hareket mu- 'da #©lür ve düşmanlara galebe ça- 'au_d' © &rada şu hanedan meselesi de Tpit tarzındaki bir temenni ile a Biz, İstanbul münevverlerinin *q:"leîdb memleketi ne kadar az ve Iqq' fabıdığımızı, ne kadar büyük bir 4 .."e Cehalet içinde bulunduğumu- %ın—'lk Türkiyesini kör bir İstanbul Si EEfEEE ef sE ZF n v Sisinin kara gözlüğü ile ne ka- ' Bördüğümüzü anlamak için, bu Siy L”i hatırlamak kâfidit, Fakat, be- K farzda yaptığım — müşahedele- bünd N (baret değildir. Aşağıda h h& im vechile, o tarihte ben da- &ı & müşahedeler de yapmıştım. İ #Vvel çiftlik hayatımda da buna  Biğ bir hayli müşahedelerim olmuş- Mün bunlardan sonra da ben ha- N"'—hi _925.934 seneleri arasındaki Köylüler arasında geçirdim. Se- *q.ü'f Ve bazan dört ayında geniş bir a , Mn köylüleri arasında ve on - a gündüzlü temas halinde N"dunı Bütün bu müddet es- İtk n Gdima şuna dikkat ettim ki ü"“-"â. medrese kültürü ve & takgilütüığı ile alâkadaz olma - Ş iİtde muhakkak Osmanlı düş- * Hattâ, medrese kültürü ve Nıı Mantığı ile alâkadar olan #rasında bile Osmanlı ve sal- n h’*ıbul münevverlerinden büsbü-| "e İttihat ve Terakkide on sene 14 öncü kısım TTİHAT VE TERAKKİNİN SONU Talâı, Enver ve Cemal nmasıl kaçtılar, nasıl öldüler ? Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen O zamanki bazı İstanbul münevverlerile Anadolu halkı arasındaki fark tanat düşmanı pek çok insanlaş bulun- duğunu gördüm, Halk, hilâfetin ne olduğunu münevverlerden iyi anlamıştı Atatürk'ün «eNutuk» unu dinlemiş ve bilhasza dikkatle —okumuş olanlar, Mustafa Kemâl paşartın milli mücadele esnasında, Gazi Mustafa Kemal nın da mücadeleyi müteâkıb saltanı ve hilâfet meseleleri münasebetile, İs- tanbulun yetiştirdiği mühnevverler ve politikacılardan neler çekmiş o;duğu * nu çok güzel anlamış olsalar gerektir. Türkün hakiki kütlesi arasında ne Ös- manlı, ne sultan ve ne de halife için kuvvetli bir sevgi bulunmak değil, bi- lâkis bir husumet hissi bile yaşadığın- dan haberi olmıyan İstanbul münev - verleri ve İstanbuldan dışarı çıkmayıp Türkiyeyi İstanbuldan ibaret zannedc! politikacıları ve devlet ve politika ile yaşıyan unsuru » ki ben bunlara kapı kulu ismini veririm « milli mücadele esnasında da, onu takib eden ilk sene- lerde de milli mücadelenin Yaratıcı - sına karşı âdela zulüm ve işkence yap- mışlardır. Önceleri «makamı salla « nat» ın, sonra da emakamı hilâletine haklarını müdafaa etmek için, ken « di içtimal ve tarihi fikirlerine, yaset prensiblerine muhalif olarax h: reket edenlerin eğer bir kısmı bunu, sırf bir politika oyunu olarak yapıyor idiyse diğer kısmı da samimi bir kana- hassasını veren fevka- lâde inceliği âdeta yı zünde gayri — mer'id En sa- mimi dostlarınız bile şayanı haye ret teninizin, labii Büzellikten Mütevellit olmadığına — kall ©- lamıyacaktır. — Dışarıda, yağ - murda ve güneşte veya deniz banyosunda veyahut tenis maç- larında, içerde sıcak — salonda dansta daima cazip güzellikte bir tene malik olabilirsiniz, Bu pudra, ne sudan, ne de ter- Beyler, Bebek... No. 46 atle hareket ediyordu. Türk milletin! sultana ve halifeye hakikalen - his- €e bağlr zannedenler - vardı. Çift ciliğe başladığım tarihe kadar ben de böyle zannederdim. Çıplak tabiat Üstünde yalın ayak ve başı kabak, ha yatla pençeleşen Türkü tanımiya baş- ladığım günden itibaren, memleketi ve halkı büsbütün başka türlü görmeğe başladım. Nihayet İpsiz Recet ler ve seyahatin mü müşahedelerim be leri yıkmıya kâfi geldi. Bunun için, ilk defa olarak İneboluda, ihtiyatla, kenar dan dolaşarak padişah ve halife aley -- hinde söylemeğe cesaret ettim, sonra - dan, Ankarada «Yeni Güns ü ne başladığımız zaman lik işim bu fikir - lerin, o zamana mahsus ihtiyatkâr dil- le, etrafa yayılmasına çalışmak oldu. Bundan dolayı hücuma uğramadım de- Bil, fakat, bu hücum hâlk kitlelerinden gelmedi. «Sebilürreşad» etrafında top- lanan menfaat manzumesinden geldi! İstanbulun münevverleri O tarihin İstanbul münevveri, o ta- rihe kadar İstanbul politikacıları ve Osmanlı vatanperverleri - ben de on - arın kültürü ve onların ideolojileri i- çinde yetişmiş; ikinci batından bir Yoz- gadlı idim, - Hem arada bir Avrupalılar bizi tanımazlar, kendimizi onlara tanıt- Resimli Hakiki Bir Vak'a GENÇ ve TAZE Görünmenin yeni ve kolay usulü Saat 6,45 Saat 6 da yorucu de bu —Saat 7 de şayamı bir meşguliyetten — yeni ve, sihrâmiz —hayret bir tenle sonra, buruşuk - ve ,'4 dîw.ll;ı:ı:dıpu%rl: genç ve terütaze yeR DE İ e arloktle gae VE T a cezbettiği gibi cild — — Yüz ve burun par. i için son derece ya- — Jaklığı tamamen znil Bu yeni pudranın pişma a — olmuş hattâ bütün si- son derece yapışma — malik gayet ince yah benler kaybolmuş bir pudradır....... Binlerce Tokalon müşterisinden müessesemize mektup yazan- ların müşahedeleri kendiliğinden gelen en kıymetli delillerdir: (Tokalon krem ve pudralarını kullanmaya Bbaşladığım gündenberi cildim kendi krem ve pudrasını buldu) Boyenı K, caddesi...... Mu (Kremlerinizin bir hafta zarfında cildimde göstermiş olduğu iyi tesirden mütevellid memnunlyetimi isim ve adresimle ilân etmenizi rica ederim.) İb... So... No. TI Ra... Mektupların asılları dosyalarımızda saklıdır. mıya mecburuz, diye şikâyet ederler, (Arkası rar) tur. Bir defa pudra- lanmak kâfidir. Çün- kü bu pudra cildiniz için kuvvetli bir ya- pışma hassasına ma- liktir. den kat'iyyen müteessir olmaz ve yüzde leke ve tabaka teşkil et. Mmez. Tokalon pudrasını, cildiniz « de son derece yapışma hassasını veren ve fevkalâde ince olan bu sihrâmiz «& de bir» pudrayı kul- lanınız. Neticesinden son derece memnun kalacaksınız. Bugün kırk yaşında bir adamım, mes- leğim avukatlıktır. Büyük bir yazıha « nem, bir çok kâtiplerim var, Fakat bu hale gelinciye kadar başımdan geçmi - yen felâket kalmadı. Kaç kere işlerim altüst oldu ve bir kaç kere bu bozulan işlerin hesabını kapatan yeni hayala atı- lan bir delikanlı gibi baştan işe başladım. Yalnız şimdiye kadar hiç bir çeyde al » danmadım. Belki aldattığım oldu. Bece- rikli, zeki olduğumu çok zaman etrafını- dakiler mırıldanırken duydüm. — Zaten hayatta geçen binbir fırtınadan böyle sapsağlam kurtulup, kendime mükem - mel bir istikbal hazırlamam da bundan olsa gerek. Gençliğimdenberi ekmek kav- gası için daima yumruk yumruğa dövüş- tüğüm bu yıpratıcı hayat bende bütün başka zevkleri kırdı geçirdi. Eğlence, zevk, kadın bunlardan bir parçacık bile tatmadım. Şimdi meşhur bir adamım, ,Zenginim değil mi? Fakat ne dersiniz, ' şimdi de işlerle uğraşmaktan mahkeme- den mahkemeye koşmaktan gene, biraz da kendimi düşünmiye vaktim yok. Fa- kat nihayet beni bu içine daldığım iş ha- yatından bir kadın eli çekip çıkardı ve bana hiç düşünmediğim, bilmediğim bir şey öğretti: Aşkı.. Fakat sonunda.. ne ise şimdi ben sıra ile size anlatayım da, $0 - nunda ne olduğunu da o zaman öğrenir- sİnİZ., Şuna dikkat ediniz, ben işleri başın- |dan aşkın meşhur bir avukatım. Herkes pek te zengin olduğumu söylüyor. Ben de kulağınıza buna inanmanızı söyliye - ; bilirim. Benim Şişli taraflarında, küçük bir a - |partımanım vardır. Neden büyük değil diyeceksiniz. Anlalayım. İhtiyar bir süt halam var, O eskidenberi bu apartıma - nın bana uğur getirdiğini söyler durur, İşlerim düzelince ben de apartımanı sa - tın aldım ve içinden çıkmadım. Hayatımm evimde pek az geçer. Öğle yemeğini ya - zıhanemde yerim, akşama kadar mahke - me koridorlarında canım çıkar. Gece ge- ne bir kaç arkadaşla bir lokantada hem içer, hem yeriz. Sonra on ikiye doğru yor- gunluktan pelte gibi apartımana döne - rim. Yalnız sabahları yazıhaneye bıraz latacağım hâdiseye gelelim. Bir gün sabah, saat dokuz. Aynamın önünde tıraş oluyorum. Bizim süt hala e- linde bir zarf içeri girdi. «Evlâdım sana |mektupr» dedi. Mektuplarım daha ziyade yazıhaneme gelir, Hayret ettim, Yüzüm sabun içinde, ellerim de ıslak, süt halaya saç mektubu da şu aynanın önüne koy hala» dedim. Ben yüzümü köüpürtürken kadıncağız itina ile zarfı açtı ve benim okuyabileceğim bir şekilde aynanın önü- ne koydu. Eğilip kimden diye, ilk satır- lara göz gezdirdim. Ve hemen bir kahka- ha attım. Şöyle başlıyordu: «Sevgilim, yüzünü bana ne zaman gösltereceksin? Ne zaman kollarım o in - cecik beline halka olacak ve ne zaman ©o karanfil dudakların..» Bir tarafı tıraş olmuş, bir tarafı köpük- lerin arasından diken diken görüren sa- kallarla dolu yüzüme bakarak <vay de - dim hiri benimle alay ediyor!>» sonra ge- pe okumiya devam ettim, Fakat ökuduk- ga mektubun bağri yanık bir âşık tara - fından genç, güzel bir kadına yazıldığını geç giderim. Saat onda ve bu suretle güya | biraz dinlenmiş olurum.. Şimdi xize an -| |iyerek: «<Oh, mazur görünüz efendim, 15 Suyfa ç Kadın isteyince.. Yazan: Peride Celâl Bayburtlu anlamıya başladım: Adamcağız her da- kika kadının kehribar gibi parlak siyah gözlerinden, mermer vücudundan içi ya- na yana bahsediyordu. Hole bir yerinde zavallı âşığa iyice 4- cıdım. Şöyle diyordu: «Ne kadar yüreksizsin sevgilim. Bir kere kim olduğumu merak etmedin, bir kere mektuplarıma covap vermedir. Hal- buki hen pencerelerden gölgeni görmek mümkün olur diye her gece kapındayım, Seninle bir dam altında yaşıyanlara na- sıl imreniyor ve onlara nasıl haset edi - yorum bilsen.» Biçare adam daha neler yazmamıştı, Büzelliğini anlata anlata bitiremediği sevgilisine öyle içten, gönülden yalvarı- yardu ki.. Mektubu sonuna kadar okuyup bitir - dikten sonra süt halama elindeki zarfı vermesini söyledim ve alır almaz merak- la üzerindeki adrese baktım. O zaman her şeyi anladım. Mektup yanlış getirilmişti. 2 numaraya ait idi ve Seniye isminde bir kadının namına geliyordu. Seniye.. Yani mektup sahibinin yalvarıp yakardığı ka- ranfil dudaklı, kehribar gözlü, gü! yüzlü kadın.. O &abah evden onda çıkacağıma ona on kala çıktım ve iki numaraya uğrıya- rak kapıyı açan hizmetçiye Seniye Ha - nımı görmek istediğimi söyledim. Biraz sonra genç bir kadın göründü. Aynen mektupta tarif edildiği gibi.. Bol kıvır - cık kirpikli, simsiyah kehribar rengi gö ler, solgun beyaz bir yüzün üzerinde yeni açmış bir karanfil gibi taze ve renkli duran dudaklar. İncecik uzun bir hoy.. Aklıma mektubun sahibinin «senimle bir dam altında yaşıyanlar var, onlara haset ediyoram» diye inleyişi geldi, adama hak verdim vo şimdiye kadar böyle güzel bir kadımın gözüme çarpmayışına yanarak budalalığıma kızdım, Fakat dedim ya, be- nim elimi kolumu bağlıyan işlerim. $e.. Hayretim biraz hafifledikten sonra zile büzüle kendisine mektubu üzattım: «Affedersiniz efendim, dodim, yanlış gel- miş te ben de açmış bulundum, tekrar tekrar affınızı istirham ederim», sesini çıkarmadan mektubu aldı, kapıy: kapa - mak ister gibi bir hareket yaplı. Fukat Ben hemen içeri süzülüverdim ve keke- dim. Size şu mektuba dair bir şey lemek isliyorum da.r yüzüme hayretle bakarak «buyrun efendim> dedi. <Ev - velâ lütfen mektubu okur musünüz> de- dim: Gene yüzüme hayret dolu bir ba - kış fırlattı ve mektubu sür'atle açarak ©- kumiya başladı. Okudukça incecik si - yah kaşları çatılıyordu. Bitirdikten son- ra kâğıdı elinde buruşturdu, dudaklarını asabiyetle bükerek eküstah» diye mmıl- dandı. Ben kapıya doğru çekilerek: — Bana söylüyorsunuz deği! mi? dim, Kızıl dudaklarının arasından bir mermer gibi diş görünerek güldü. G leri güneş vurmuş gibi ışıklandı. — Hayır, dedi, bu mektubun sahibine.. Suçlu suçlu önüme baktım: — Öyle ise bu söz biraz da bana söy- lenmiş sayılabilir. Kaşlarını hayretle kaldırdı: — Neden efendim? (Devamı 15 inci sayfada) a .