Çocuk Bayramında büy uyupte küçülmüşlerin arasında birkaç saat Arabayla oynıyan çocuk Bay Mazhar Osmanı Halkevinin karaısında buldum. ğer kendi evi de & imiş. Bir gaz * Bandığının — altına Tt tekerlek tak - h Sandığı yaya hrimında, yo - n üstündeki Berb ğ erin önüne ka- tam T Çeke çeke çi * TiYor. Orada gaz diğinin içine o * Yor, ve kendi evinin önüne kadar ini- 'Ordu : —- Gün aydın Bay Mazhar Osman! Dedim. — Gün aydın amca, dedi, sen de gel Beraber oynayalım. — Yok benim şimdi işim var.” Sen bu- Bün iyi eğlendin mi? — Eğlendim yal — Ne yaptın? — V: e oyvonun peşine takıldım. Deli de- Ü tepeli; kulakları küpelit Diye bağırdım. O peşime takıldı. Ben —mmım. Sonra amca o da taş attı. Sonra "e taş attım. Sonra o da taş attı. Daha ta, daha sonta. — E daha sonrat — Hiç. Hişt buna bak ben arabama bi- Beyim de sen biraz beni çeksene, — Pek âlâr B Arabaya bindi. Ben arabayı çekmeye #ladım, Tam bu sırada evden lalanın Pasi geldi: — — Ayo bu da ne? Bizim kuçuk bey, Pokakin mahalle çocuklarile oynuyor. taş bana idi. Ne olur ne olmaz lala &elr de kulağımdan tutup beni döver, di- B HLi Vi Tei araboyi Hikm| dan #viştim. Hazım ağabeyim seni döver Bedia Ferdi Tepebaşı bahçesinde çen. ber çeviriyordu: — Bayan! Dedim. —Haydi ora. dan, dedi, sen git de kendin gibi er kek çocuklarile öy: na! 9 Hemen çenbe - rini sakladı: —- Çenberimi ka Bi pıp kaçacaksın de - hn"u’ Vallahi seni rejisöre söylerim de.. 2a görürsün. ı.: Kızım ben çenberini falan çalmam. 8 gazeteden geliyorum. — Niye geldin? — Seninle konuşmaya, — Bon seninle konuşmam ki. — Niyel & — Bana annem, dedi ki.. Sakin ba; de- ,_'i:*ek çocuklarla konuşayım.. deme. d u.s""' dedi, onlar seni dövetler. Sa- Şinı yolarlar. — Canım ben saçını başını yolmam. — Yolarsın. Hazım ağabeyim de bu- ç '*na da söylerim. O da seni döverl Behzad amcanın şapkasında Yumurta pişirdim azımın yanına sokuldum. Hazım çok | :"lu!dm Arağöz: — Hay hak ! li batei '& "ly.ı,.dıî bağınp du Elinde — Hazım. — Ne 'e ağabey. ” Ben geldim. Üai ge Röze ”:' y 'kı—,ı » e geldin. Ha- " “öynatayım t Svadr — Karagöze gelmedim. Sana geldim. Yazan: İMSET nun bahçesinden şeftali çalmadım. — Şeftali çaldın, demiyorum. Sana bu: gün nasıl eğlendiğini soracağım. — Bugün çok eğlendim. — Ne yaptın? Kimaeye söylemezsen söylerim. Söylemem. Behzad amca yok mu? — Var ne olacak. — Onun şapkasına yumurta koyup pi çirdim. O farkına varmadı, şapkayı başına öylece giyip gitti Ondan sonracağızıma efendim. Şevki- /ye vâr ya.. hani küçük Şevkiye. — Ha! — Onun da ayağına bastım. — Niye bastın? Yüzünü buruşturarak güldü: — Niye bastım anlamadın mı?, Hani yok mu mahallebici dükkânında kızlar er- kekler beraber otururlarken ayağına basarlar. Buna âşıklık derler. Sen bilmiyor musun? Balon uçuruyor Ankara caddesinde yökuştan — yukarı çıkıyordum. Elinde bir balon, Balon u- çuran bir çocuk gö birbi-lerinin züme ilişti: — Senin adın ne bakayım? — Asım Us. — Sen ne yapı yorsun? — Görmüyor musun balon uçu « R Tüyorum. — Balonu sokakta mı uçurursun? — Bazan sokakta uçururum; bazan da ıflılıuir. penceresinden uçururum. Amma |e Haberin pence - resinden —uçurdu - "/f/k ğum balon — çabuk Ü patlıyor. A Balona uzandım. — Elindeki ba - lonu ver de onu da ben patlatayım. — Olmaz.. ağa « bey ağabey. Onun, ağnbey diy& bağırmasına kendinden daha ufak bir çocuk koştu: doğru — Ağabey, şuna baksana balonu elim- den alacak. Beni gösteriyordu. Eli balonludan kork mamıştım amma; ağabeyisinden korktum ve kaçtım. Yıldız yapıyorum Başında bere gözünde gözlük sokağın bir yanında yere o- turmuştu. — Elinde, bir kâğıt vardı. Kâ. ğidi makâsla — kesi: yor, bir şeyler ya'- pıyordu: — Ne yapıyor - sm, bakayım? — Oynmuyorum amca) — Ne oynuyor - sun? — Rasathanecilik oynuyorum. Şimdi yıldız yapıyorum. Sonra - da dürbünle bu yıldızlara bakacağım. — Senin adın ne> — Fatin! — Sen büyürsen ne olacaksın? — Rasathaneci! — Rasathane neye derler? — Yıldızlara bakılan yere. — Sen yıldızları çok mu seversin? — Yıldızları sevmiyen var mı da.. Ken- dilerini göremiyenlet resimlerini topluyor- İar. — Yıldızlar gökyüzünde &l mi? — Gökyüzünde bulunanlar ufak yıldız- bulunur de- — Söyle ne var? Vallahi billâhi komşu-|lardır. Büyükleri Holivudda bulunur, Tan Tan Tan Tan Biraz yürüdüm. Bu sefer gördüğüm ço- cuk exmer ufak te « fekti. Flinde bir da vul vardı: — Tan, Tan, Tan! lıyordu. — Davulla çal Tan, Udiğin nedir, — bem mdi ramazan de - davül — çalınır — Ben çala . tım, Gene.. Tan tan'larına devam etti. Şunu sordum, cevap vermedi; — bunu sordum.. cevap vermedi. Vira: — Tan, Tan, Tan! Diye davul çalıyordu. Davul birdenbire patlayıverdi: — İşte, dedi, elimden böylece gidiver. mişti. , Hüngür hüngür ağlamaya başladı Haşarı çocukar Beyoğluna geçtim. Tepebaşında - bir alay çocuk toplan mıştı. Kavga, gü - rültü, bağırış, ça - larına dedim. Sarı saçlı zayıf sir kız çocuğu; tom bul esmer bir erkek çocuğuna: — Baksana Vas fi Sağabey. — dedi, a mahallenin çocuğu aramıza girdi Vasfi ağabey dediği yazıma yaklaştı: — Bana bak, sen mahallene Dedi. — Ben de sizin mahalleye dim. Bgitsene, taşın « Sari saçlı kiz ço cuğu atıldı: — Yalan söylü « yor. Onun mahalle: si burası değil, — Sen onu tank n Ferihâ> a yal O kaka çocuk. — Yok canım ben cıciyim. Vazfi ağabey dedikleri gene sokuldu: — Bana gidecek n yanıma bak sen in) — Gitmiyece « zim! — Ne vuruyor- sım be., hiye vurur yorsun) Elimi bile kal - dirmamıştım. Ağ - lamaya başlamıştı: — Bu başka ma hallenin pi çocuğu beni dövdü. İri yarı bir çocuk ortaya çıktı: — Sen kimi dövüyorsun bakayım. | Beni dövdü diye çocuk bu sefet hıç- kıra hıçkira ağladı: | — Dövdü Ertuğrul Muhsin amca hem öyle dövdü ki.. kemiklerim kırıldı. — Sen suş bakayım. Muhsinin — sus demesile, durması bir olmuştu. — Bir daha ağlamam. Muhsin bana döndü: — Sen bana baksana. — Baktim ne olacakmış. — Sen bu çocuklara ne sataşıyorsun? — Ben kimseye sataşmadım. — Sataşmışsın. Ben seni ne yaparım bi ağlamasının lir misin? — Ne yaparsın? — Kovarnım. — Nereden? — Buradan! — Burası sokak sen ne karışırsın? — Sakak olsun tiyatronun önü benim. Ben karışırım. Baktım, çocuk fazla haşarı. Haydi de- dim, kavga çıkartmadan buradan da uzak- laşayım. İMSET Tramvaylarında varyetesi olan birLeh şehri: Leblin * * Tramvay şirketinin vaziyeti fena gidiyordu, o sırada şehre gelen bir tiyatro sahibi buna çare buldu, her arabaya bir artist koydu .ve şirketin hasılatı derhal yükseldi İş adamı olmak başka şeydir. Bu - nun bâriz bir nümunesi Lehistanda gö- rülmüştür. Bir Leh gazetesinden nâk- len aldığımız bu yazı, talih kuşunun belli olmıyan zamanlarda üzerimize na- sıl konabileceğini göstermektedir: Lehistanda gitgide gözden düşen bir şehir vardır. Bu şehrin ismi Leb - Hn'dir. Leblin'de vesaiti nakliye imti- yazına sahib olan tramvay şirketi de hiç para kazanamamakta, otomobil ve otobüs rekabeti karşısında, her gün bi- taz daha sarsılmaktadır. İki ay evvel şirketin heyeti umumiyesi toplanmış ve şirketi feshetmeğe karar vermişler, :_»:Imz o sırada âzadan biri, bir senelik bir tecrübe ve intikal devresi için bu karardan vazgeçilimesini rica etmiş ve taleb de kabul edilmiş. Şirket: Halk rağbet göstermiyor di- ye, tramvay arabalarını değiştirip ye - İpileştirmiyor, halk da şirkete, kendi - sine sühulet göstermediği için kızarak boykot yapıyormuş. | O sırada, Leblin'e bir tiyatro kum - haâlde rağbet görmemiş, ve kumpanya- yası çok kiymetli san'atkârlara ve mü- |/ kemmel bir repertuara malik olduğu kalle rağbet nın direktörü her akşam on beşi geç- miyen seyircilere temsil vermekten bıkmış, fevkalâde de parasız kaldığı için şehri terketmemiş ve derin derin üşünmeğe başlamış. Derken bir aralık Örmüyor, ve kumpanya> K lo günlerde tramvayların daima boş ol- duğu nazarı dikkatini celbetmiş. Der- hal hatırıma parlak bir fikir gelmiş. Tramvay kumpanyası direktörüne git ııniş. ve şu teklifi yapmış: — Görüyorum ki halk sizin tram - vaylara rağbet etmiyor. Benim tiyat-| rToma da rağbet göstermiyor. Eğer ben sizin tramvaylarınıza halkin rağbetini temin edersem bana hasılâtın yüzde yirmi beşini verir misiniz? Direktör meseleyi tabit meelisi ida- reye açıyor, bu tarzı halle onlar çok - tan razı oldukları için tiyatro direk - törünün teklifi derhal kabu! ediliyor. Direktör, bunun üzerine valet ve | varyete yapan artistlerini teker teker yolda Müşterilere varyete numaraları yap - mağa, monoloğlar anlatmağa bhaşlı - yorlar. tramvaylara koyuyor,* bunlar Halk eğlenceli tramvay seferlerine fevkalâde rağbet gösteriyor ve tabii tramvaylar da dolup dolup taşmağa 'başlıyor. Güzel artistlere âşık olan de- Tiyatro kumpanyası Direktörü bitmiyor, direktör, temsillerini tekrar vermeğe başlıyor, halk oyunlara fev - kalâde rağbet gösteriyor ve bu vaziyet altı ay böylece devam ediyor. Bu altı ay zarfında şirket bütün za- rarlarını çıkardığı gibi hayli kâr da te- min ediyor, yalnız direktör bu suretle bizim Türk parasile 65 bin lira kazanı yor, tiyatronun hâsılatından da bu par ranın dört mislini temin ediyor. Bir gün, sessiz sedasız şehri terkede- tek gidiyor. Aradan üç ay geçtikten tramvay şirketinin müdürüne yazdığı bir mektubta şöyle söylüyor: sonra «Halkın bize karşı büyük rağbet gös terdiği bir zamanda şehri terkederek gittim. Bu suretle aynı hararetli rağ- betin önümüzdeki sene zarfında da idame edilmesini temin etmeği düşün- düm, halk da baykotuna töbe ederek ân tramvaylarınıza binmeğe başladı. Fakat siz de arabalarınızı tümir ve tec- did etmezseniz bir daha şirketi düzel- temeyiz. Ben gelecek sene yeni artist- lerle geleceğim, sizin arabalarınız ge - nişlemezse temsil vermeden döner gi- derim.» Şirket şimdi arabalarını değiştiriyor ve her tramvayda da artistlerin var - yete yapabilmeleri için ufak bir sahne yaptırıyormuş. z Sarıyerde spor sahası açıldı Dün Sarıyer spor sahasmın açılış mera- simi kalabalık bir halk kitlesi huzurunda Sarıyer kaymakamı tarafından — yapılmış- İtar. Açılma töreninin şerefine Beykoz spor takımile Sarıyer Spor takımı bir maç yap - mışlar ve Beykozlular maçta galip gelmiş- lerdir. Öğleden evvel okullar geçit zesmi yap- likanlılar tramvay arabalarından hiç inmez oluyorlar. Mesele o kadarla da Okuyucularımızın Sorgularına, Cevaplar Lüleburgatda M. M. O.: — Mektubunuza imza ve adres koy - mamışsınız. Bu, mühim bir eksiktir. Di-> ğer taraflan biz bu meselenin yazılması « nın bir fayda temin edeceği fikrinde de- #iliz. Ayni zamanda Bakanlığa müta « canttan da bir metice alınmıyacağını sa- nıyoruz, Teşebbüs beybudedir. * Salih Güngöre: — Mektubunuzun postada kaybolmuş almasına imkân görmüyoruz. Her halda mışlar, öğleden sonra mekteplerde müsa- mereler verilmişti istida verirsiniz. Son aldığınız masşı da (nereden alıyorsanız) kaydedersiniz. * Karadeniz Ereğlisi Buzhane, bakkal M. Özel: — Mevzuu bahsettiğiniz eser kitap ha« linde çıkmamıştır. * İnşaat mütehassısı Sabri Ercana: Yazımızı sırası gelince kullanacağın Alâkanıza teşekkürler edeviz * Bozdoğan husust muhasebe — kâtihi Nazmi Kömürcü oğluna: — Mektebin açılması henüz bir tasay - vu: mdedir. Karar çıktıztan sonra ga- zetemizde sizi haberdar edoriz. anket sırasını beklemektedir. Matmafih yeni bir mektup gönderebllirsiniz. * «Yetim karliniz Ahmet» imzâsile mek- tup gönderen okuyucumuza — Babanızm musarrah künyes zarak Müdafaal Müliye Vekâletine ya- ni ismini, babasının İsmini, nerede ve kaç tarihinde doğduğunu, hangi sımul ve kıt'a- dü çalışırken vefat ettiğini, tütbesini ya- bir Erenköy Suadiye Hatboyu Bay Arife: — Zanmnettiğiniz gibi mevzu ğiniz tefrikamız 11 nisan mizde kesilmermiştir. 12 ve 13 nisan tarihil ğazetemizin 15 ine €i sahifelerine bakacak alursanız iki tef- rikayı ve 13 nisan tarihli gazetemizde de sonunu bulursunuz. sayı 32 de bahsetli « li gazete-