—l_lmhal ve Terakkide on sene 1 4 üncü kıszım No. 13 TTİHAT VE TERAKKİNİN SONU Talât, Enver ve Cemal nasıl kaçtılar, nasıl öldüler ? Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen —— Saklanmak için Beşiktaştan Üsküdara hafiye kordonunu yararak geçmiştim ÇÂH, ne fena günlerdi! Bir gün, beş | _"' on beş gün, sayısı malüm ıünlcrı İin saklanmak kolaydı. Fakat, günü - Ün sayısı meçhul, âkıbeti meçhul bir taklambaç oyunu oynamıya başlamak, Büç ve acıklı bir şeydi, Bununla 'Taber, kararımı vermiştim, ele geç- Miyecektim|. Doktor Reşit kaçmış İlk akşam geceyi Mecidiyeköyün - BeyRG_Çlrdim. İkinci akşam, Osman e €&varında bir dost evinde gecele - d 5 Flı'l_l. bunlar muvakkat şeyler - hh:l'k—dım kendimce tasavvur et - teki * Uzun müddet saklanma yerine ıerdgdmm evvel, evime yakın yer ll geceleyip olup biten — şeylerden aç tdar olmaktı. Üçüncü geceyi, bi- &ı;.,.""'""""" yanı başında oturan 'ti M&Ü geçirdim. Maksadım, ora- it gelip, benimkilerle gö - î::ı_» kendilerine —bazı yeni talimat Dııı-l.ıkâu sonra, ertesi sabah ilk va * dür .*ün geçmek idi. İki gün - & Polis hafiyeleri bizim evin etra * 'nda r, o gün de çekilip git- :'_'zkı_.ıi, Geç vakit karanlık içinde et- n'ıd*'wi" gözetliye Selim Sırrılara ; _""_ve bir müddet ©o dostlarla ve :"nkxlerle konuştuktan sonra biraz & :Y"Y'up sabahleyin, gene karanlık- ö "Ğfll çıkıp, henüz ortalık ağarma- xı-lkhıı sırada Beşiktaşa indim, bit Vapurun kalkmasına henüz va - dm';'_dı. Küçük bir çaycı ve berber M girerek bir çağ tömürledirn, €T yeni çıkmıştı. Refi Cevadın İNi aldım, sütunlarına göz gez> Gazetel, Büzctegi -"'ke"- ir İSmimi gö; « d havadis — serlevhasında gördüm ve okudum: #nin Başmuharriri —Muhittin de tevkif edilerek Bekir Ağa bölü - * Bönderilmiştir.» ,” bu havadisi okurken içeriye bir - du“_l girdi. Civardan biri olmak ge - diç e FE berberle konuşmiya başla - - nu'h':'laberin var mı? Etrafı kuşat - — Nereyi> — Bütün iskele civarını... üne,.. Ü Etraf hep hafiye dolu... Bura - 1p karşıya geçeceğini haber al- trafı tamamen kuşatmışlar. : Df'mek yakalıyacaklar? B Geçerse, elbet yakalarlar... ,%':]l;nuhwrr: beni birdenbire he - ı“i',î"d:ndıı—ı-lı. Kaçacağımı ne ile bi Gideç ? Kergmet sahibi mi - idiler? biliyoç ği yeri bir ben, bir de karım S aei Üçüncü bir bilen de, evine idi, :îâını eski bir meklep arkadaşı 'attâ şu sırada o Taişlar, a da iskeleye gele- ,:"- belki de beni arıyordu. Polisin “Meti mi vardı ki benim buradan | B'ıceğıım Öğrenmişti? kııi.:. Müddet düşündüm, aranılanın birden , Şlmamaklığım lâzımdı. Önce li Vire sinirlenmiştim, sonra soğuk iğimı topliyarak, bunlarla konu” P anlamak istedim: gee Klrfımiç bu kaçan? dedim. Ü AVadisi getiren adam cevab ver - diy 0!!::i bilmiyoruz... Doktor -Reşid Filhakik Misafirlikten Ünden Ü Sürel hu doktor Reşid, bir iki gün ten sonra Bekir Ağa bölü - Yordum. Ağızlarını yoklamak için r Yakalasalar, bari... dedim. ak, nni İstanbulun işgalini takip eden kara günlerden bir intiba; Sevr paçavrasının imzası fikirde görünmüyordu.. Bununla be - raber, beni bir kere süzdü ve ihtiyatı tercih ederek, kuruca bir: — Evet... dedi. Berber, hem geveze, hem de itilâfcı idi; hemen söze karıştı: — Bey; dedi; siz ona bakmayınız, © ittihatcıdır. Milletin kanımı emen ke- rataların yakalanmasından memnun olmaz! Öteki buna kızdı: — Ben ne ittihatcıyım, ne de itilâf- e. Hak tarafdarıyım. Eğer bir kaba- hati varsa yakalansın, ama, haksızlık olmasın. Ermeni tehciri de kabahat - har mu? Onlar da yapmasaydılar, Bir an için vaziyetimdeki müşkülü unuttum, tehlikeleri unuttum, bu kü- Ççük halk acaba benim için ne diyecek ? diye merak ettim. — Bakın, dedim, Muhiddini de tu - tup Bekir ağa bölüğüne göndermişler! İtilâfecı berber, elimden gazeteyi a- larak okudu: — Demek bu kerata da gitmiş! Dedi;. -Ben, hazır - olduğum . için, gözlerimi bile kırpmadan bu küfrü yuttum. Fakat, öteki, ittihatcı, buna razı olmadı: — Canım, dedi; bilmediğin adama ne küfredip durursun! Belki kerata değildir, belki iyi adamdır. Biraz atıştılar. Atışmakla beraber dost idiler. Bu atışma, bu münakaşa, onların arasında, daha ziyade, küçük halka mahsus bir şakacılık ile yapılı - — iFLAS yordu. Münakaşayı ittihatcı olan bi » raktı. — Gideyim, dedi; vapur zamanı yaklaşıyor; işimize bakalım... Kordonu yarıp geçiyorum Onlarla konuşurken bir lâhza avun> muştum; © gidince ve vapur zamanı gelince, şimdi, benim için de mesele vardı: Hafiyelerin arasından, kendimi tanıtmıyarak geçip vapura girmek... Bir aralık, ittihatcı memurun arkasın - dan gidip ona açılmak - gibi bir fikre düştüm. Fakat, böyle zamanlarda kim- seye sir emniyet etmemek — İâzımdı; (Arkası var) KÖZEMARE I GNUN DANEUMAME S —— SELÂNİK BANKASI Tesis tarihi 1888 e İdare merkezi: İstanbul (Galata) Türkiyedeki şubeleri; İstanbul, (Galata, Yenicami); İzmir, Mersin. Adana bürosu Yııııanı'ıfımdakihçlidni Selânik, Atina, Pire, Her nevi banka muamelâtı İstanbul ve Galata şubelerinde «iralik kasalar KŞĞT AY SATIŞI İkinci İHâs Memurluğuadan : Bir müflise aid olup Beyoğlmda İstiklâl Caddesinde Sakarya sineması (Eski Elhamra) ittisalinde 254 numaralı mağazaya nakledilen Yünlü, ipekli ve pamuklu muhtelif renklerde manifatura eşyası ile -- kadın çantaları perakende suretde ve pazarlıkla satışına alacakular tarafından — karar verilmiştir. Satış 26 'Nisan 1937 Pazartesi gününden ilibaren başlıyacak ve hergün sabah sant v dan akşım Mal almak isteyenlerin muayven gelme İstanbul Üniversitesi on dokuza Kadar devam edecektir. olan — vakitlerde mezkür mağazaya Ti ilân olunur. Arttırma ve Eksiltme Pazarlık Komisyonu İlânları Çok Ton - 800 Az Ton - 500 Muhammen bedeli k Lira - 15,5 açmıya muvaffak olmuştu.| ... Üniversiteye alınacak olan miktar ve muhammen bedeli yukarıda yazılı krible tle biraz rahat nefes almış o -| maden kömürü 3/5/937 pazartesi günü san! 15 de Rektörlükte kapalı zarfla iha- le edilmek ürere eksilimeye konulmuştur. Krible maden kömürü Taliplerin 2490 sayılı kanunda yazılı vetika ve 930 Kiralık muvakkat teminat- ek.î'.i" memurlarından olduğunu | larile zarflarını ihaleden bir saat evvel Rektörlüğe vermiş olmaları lâzımdır. Şavt- tttiğim bu adamcağız pek de bu| name her gün Rektörlükte görülür: (2120) |Ne ce | kızına bakıyor ve hiç ce CÜL HATUN Yazan: Peride Celâl Bayburdlu — Ana be, baksana bana.. Halime ile anası Gül Hatun çayın ke- narında oturuyorlar, oraya ı.ırh dönü- şŞü biraz dinlenmek için çöktüler. Halime, yerdeki yaprakları pırmık lavrında buruşturup çaya atan ve sesini duymuyormuş gibi kendine cevap ver- | miyen anasına bakarak tekrar ediyor: — Ana sana diyecem var gene.. Anası suda yaprakların süzülüşünü seyrederek gene cevap vermedi. O, kızı bi zayıf, çelimsiz değil Vücudü dol- Bgun ve kıvrak. Kırk yaşına yaklaşma » sma rağmen omuzlarına iki kalın örgü halinde dökülen sarı parlak saçlarında bir tek «k yök. İri mavi gözleri içine güneş vurmuş gibi aydınlık, gür, kum- ral kaşları pek çatkın. Kızı onun yüzüne derin derin bakı - yor ve soluk, çatlak dudaklarımı ısıri - yor. Önun anasma bir iri mâvi güzle- Ti benziyor ve 'bu gözlerde kâh derin |bir hiddetin alevi tutuşuyor, kâh bü - tün canı çekiliyormuş gibi âdeta ren- gi solgunlaşıyor. Oturdukları çayın kenarında - ikisi yalnızlar, Bu çay köye bir çeyrek u - zak, Bim tarafında tarlalar uzanıyor, ö- bür tarafında geniş bir meydandan sonra başlıyan yemyeşil yayvan tepe - ler var. Halime hâlâ cevap vermemek- | sından gözlerini bu te- banı netde? Belki sürüden a) vanları aramıya, tepenin öbi cına gitmiştir geldi. Halime birdenbire £ hiddet ve gazapla anı çeviriyor, Gül Hatun hülâ yaprakları suya at - makla meşgul, Şimdi kaşlarındaki çat - kınlık kaybolmuş. Halime elini uzatıp sert bir hareketle onun omuzunu dür- ına diyor. Deminden- rdımda neye ses et - Anasınn yüzünü döndüğünü ve g r: hiddetle parlıyarak - kendii baktığını gördüğü halde devam edi Gonuşmak işine gelmez değil mi? p edecem, garsıihik diye, gör - karsın değil mi? Dudaklarında müstehzi acı bir mana kıyrılıyor: — Bana bak, tak dedi, yüreğime gayri. Tak dedi anlıyon mu? Ne âr bı- râktın, ne namus.. Köydı mıiş üzerine, Bubamın kanmış, Gözünü aç an çen gün çoban Yunus yüzüme garşı: «Halime sana sözüm yak amma, ananın hal; fena gız dedi. Seni &lırsam dile düşmüş garınm gızını uldı» diye, köyde demedik lâf bırakmazlar. Halime derin bir soluk ak susu yor. Gül Hatunun yüzü kulaklarına ka- dar kıpkırmızı olmuş, gözleri çakmak çakmak, dudakları h titriyerek vermiyor. Güneş battı. Etraf gölgeler içinde, karşı tepelerden koyünler vavaş ya - vaş inmiye başladı. Sürü köye dönü - n İ gergin, gözleri kanlı konlı Dr. -| Gül Hatun yerinden kalkmıya davra - yor. Halime, yere #raktığı yemek çılaı * nını eline alarak, ayağa kalkıp tekrat anasına döndü. Şimdi gözlerinde eski çılkgın manalar yok. Yüzü pek sakin, a nasının kendisine gözleri hiddetle bü : yümüş, yüzü kıpkırmızı bakmasına g) dımmıyarak: — Bana bak ana diyor. Kendini gol la, ne idersen et gayri. Çoban Yunut sen uslanıp yaptığına tövbe edersen söz verdi, alacak beni.. Ve onun bir gey söylemesin! bekle » jmeden yürüyüp, gidiyor. Halime tam köye girerken çoban Yü nuz ile karşılaştı. Sürünün arkasındı onunla beraber yürürlerken Yunus genç kıza düşünceli gözlerle bakarak soruyor: — Ne ittin gız Halime? Genç kız: — Ne idecem diyor. Her şeyj dedim ona, ses etmedi, heç. — BHele bir yola gelmesin de bak, idecemi bilirim o yüreksiz garıya ben. Nirde o şömdi? — Çay kenarında bıraktım, yürü - düm. Çoban birdenbire yolun üzerinde, durarak elindeki çomağı, asabiyetle geriye, geldikleri tarafa doğru çeviri « yor: Gız sen ne disen faydasız ona, rı gene orda hangi herifle oynaşıyor Allah bilir. Halime dudaklarını sıriyor ve göz « lerinde belli belirsiz bir pırıltlı yamp y | sönüyor. * Halime eve geldikten bir saat sonra ancak anası geldi. Halime hemen ken- di kendine düşünüyor: Neden geç gel- di? Kiminle beraberdi acaba? Gül Ha- unun tel bir hali var, Gelir gelmez köşe minderine oturdu ve elini şakağı- na dayadı. Onun düşüncesi çok başka: Acaba çay kenarında onu bu akşam Yaniık Ali ile gören oldu mu? Halihe gidince nereden çıktı hemen le egamşun Satılmışa ne göz atıp, zülmüşsün, yine dün gece..» diy Tine nasil hücum etli. «Garı canını a- jlacam sonunda, sana da yazık olacak, bana dae diye, bağırıyordu.. Amma so- nunda yalıştı neyse, Gül Hatun birdenbire elini şakağın: dan çekerek okduğu yerde sıçrıyor. Kar- şısında kocası var. Onun arkasında da Halime duruyor. Gül Hatunun kocası- nın saçları tepesinde hiddetten diken diken olmuş, çelimsiz vücudu y bi par nirken adam birdenbire onun üzerine hücum ediyor. Ve sarı örgülerini eli- ne dolıyarak onu tahtalarda sürükli -« İye sür dövmiye başlıyor. Bir ta- n da boğuk bir sesle homurdan « liy | rkes döner tarladan, ser lerde galırsın soysuz İ heler girmiye başladı beni gatil edeceksin Adam hem bunları iyor, hem de durmadan ağlı İ mak için ça- balıyan Gül Hatunu dövüyor. Dayak | ——— ÇDevamı 15 inci sayfada) M Bdi