14 Sayfa ü a b *Son Posto ,, nın tefrikası: 81 151 numaralı şehit (Ertuğrul faciasına karışan aşk macerası) Yazan : A.R. Ertuğrul felâketi, Asyanın iki asil milleti olan Türk- Jerle Japonlar arasında ebedi bir dostluk tesis etmişti Bunun üzerine, İmparator ta - rafından yazılan mektup ile bir takım hediyeler, (Kongo) krüvazörüne tes - Him edilerek her iki gemi, (Kobi) ye gönderilmişti... Artık bütün hazırlık - lar bitmiş; ve nihayet 69 Türk bahri- yelisini bümül olari (Kongo) ve (FHdi) krüvazörleri; (1890 senesi teşriniev - velinin 11 inci günü) zevalden iki sa- at evvel, halkın hararetli tezahüratı a - rasında, (Kobi) den hareket etmişler- di. * Bu iki krüvazör, tam kırk beş gün süren bir yolculuktan sonra, (Beşike) | önlerine gelmişler; orada Bahriye Na- zırı Bozcaadalı Hasan paşa tarafından gönderilen (Fuad) vapuru tarafından istikbal edilmişlerdi. Bozcaadalı, Türk bahriyelilerinin Japon gemilerile İs -| tanbula girmelerini istemediği için bu vapuru göndermişti. Vapurda bulunan | Amiral Hakkı paşeti Japon gemileri | süvarilerine müracaat ederek Türk bahriyelilerini istemişti. Fakat Japon gemilerinin süvarileri: — İmparatorumuzdan aldığımız e - mir mucibince, misafirlerimizi İstan - bula teslim edeceğiz. Demişlerdi. Arada, bir ihtilâf baş - göstermişti. Hakkı paşa, hiç bir harb gemisinin Boğazdan giremiyeceğinı, | söylemişti. Japon gemilerinin süvari- leri ise: — Bizim gemilerimiz, harb gemisi değildir. İkisi de, mekteb gemisidir. Boğazı geçmek hakkına malikiz, iye iddia etmişler.. ve doğruca İz- mir limanına girerek, (Abdülhamid) e| telgrafla müracaat etmişlerdi. Abdül- hamid, Japon gemilerinin İstanbula gelmelerini irade etmişti. Fakat Ja -| pon gemileri, derhal İstanbula girecek | vaziyette değillerdi. Uzun yolculuktan | boyaları dökülmüş, renksiz bir hale gelmişlerdi. Hiç olmazsa bir hafta ka- dar İzmirde kalarak gemileri temizle - mek elzemdi. Bu müddet zarfında, Bir Doktorun Günlük Cumartesi * Notlarından — (*) Kalın barsağın Müzmin iltihabı Ekseriyetle ishal İle bazan tamamen aksi olarak inkibaz ile kendini gösteren bir hastalıktır. Bir çok defa çok sinirli o - lanlarda görülür. Hattâ doktorlar bunun bir vevi barsak siniri olduğunu da kabul ederler. Dil bozuktur. Yemeklerden — bir kaç saat sonra sık sik &u gibi ishal ölür- lar. Bilhassa perhize rieyot etmedikleri vakit bu ishül çok müz'le ve eheminiyetli bir şekil alır, Çıkan #bdesilerde beyaz deri parçaları gibi İfrazat karışıktır. Bu da kalın barsağın İltihabıinın İfrazıdır. Sümük gibi bir şeydir. Bu hastalık kor- kulacak bir tey değildir. Perhizi icap et- tirmekle beraber hastanım ahvall umu- miyesini, asabını düzellirek en esaslı te- daviyi Leşkil eder, (* Bu notları kesip saklayınız, yahut bir albüme yapıştırıp yapınır. Bıkıntı zamanınızda bu notlar bir doktor gihi imdadınıza yetişebilir. Nöbetçi Bezaneler Bu gece nöbetçi olan eczaneler şunlardır: İstanbul cihetindekiler: Aksarayda: (Sârım). Beyamıtla: (Bel - kis). Fönerde: (Hüsamoddin). Şehremil- ninde: (Hamdi). Karagümrükte: (Arifi Samatyada: (Rıdvan). Şehzadebaşında: (Azaf). Eyüpte: (Arif Başir). Eminönün- de: (Beşir Kemal). Küçükpazarda: (Ne- u;:ı[l Alamdarda: (Beati. Bakırköyünde; (l Beyoğlu cihelindekiler | Nasuda), yi'epe- başında: (Kinyoli), Karaköyde: (Hüse - yin Hüsnü). İstiklâl eaddesirsde: (Limon- tiyan). Pangaltıda: (Nazgileciyan). Be- şiktaşta: (Süleyman Recep), Boğaziçi ve Adalarda; Üsküdarda: (İmrahor). Sarıyerde: (Nu- ri). Kadıkâyünde: (Moda), (Merker). Büvükadada: (Şinasl Riza), Heybellde: (H İk) Türk bahriyelilerini beyhude vere bek- letmemek içinm, (Fuad) vapuruna tes- lime muvafakat etmişlerdi. 69 Türk bahriyelisi, Fuad vapuruna nakledilmişti. Fakat çok hayrete şâ - yândır ki; bahriye nezareti tarafından gönderilmiş olan Hakkı paşa bunları görür görmez: — Allahın hangi kör tarafına rast: gelmiş de kurtulmuşsunuz.. Demişti... Mukaddes bir vazile uğ- runda, bunca meşekkate katlanan, ve en korkunç bir ölümden kurtulan za vallı Türk bahriyelileri, bu garib söz- lerin verdiği teessür karşısında, ne ce- vab vereceklerini şaşırarak taş kesil - mişlerdi. Felâketzedeler derin bir teessür için" de İzmirden hareket etmişlerdi. Böyle bir karşılanmıya maruz kalmaktansa, arkadaşları gibi boğulup gitmedikle - Tine nedamet etmektelerdi. Fakat, bu acı teessür ve nedametleri Uzun sürmemişti. Çanakkalede padişa> hin ve büyük zevatın rükübuna mah- sus olan (İzzeddin) vapurüna tesadüf etmişlerdi. Vapurda bulunan - ve, İs- tanbula gelen misafir hükümdarlara mihmandarlık etmekle meşhur olan - Abdülhamidin yaverlerinden — (Şeker Ahmet Paşa), Fuad vapurundaki felâ- ketzedeleri derhal (İzzeddin) vapu - runa naklettirmiş.. bu temiz kalbli zat, hüngür hüngür ağlıyarak bütün efrad ve zabitanın boynuna sarılıp öperken: — Milletinizin, memleketinizin şe refini arttırdınız. Allah, cümlenizden tazı olsun. Demişti. Ahmet paşanın bu sözleri, felâketzedelerin yaralı kalblerine der- hal şifa vermişti... O soğuk kış günün- de, (Fuad) vapurunun kuru tahtaları- na serilen yelken bezleri üzerinde yatı- rılan 69 felâketzede, İzzeddin vapuru- na geçer geçmez, derhal geminin kadi- fe döşemelerle müzeyyen sıcacık sa - lonlarına yerleştirilmiş; yemekler ve- rimliş; izzet ve ikram ile İstanbula ge- tirilmişti. * İki Japon krüvazörü, İzmirde bir hafta kalarak temizlenip boyalandık - tan sonra, (1890 senesi) kânunu sani> sinin 2 nci günü İstanbula gelmiş, Dol- mabahçe sarayı önünde demirlemişler- di. (Şark Güneşi İmparatorluğu) nun Bu iki gemisi, İstanbul halkı tarafın - dan çok büyük bir hararet ve samimi - yetle istikbal edilimişti. Dolmabahçe sarayında, gemilerin kumandan, za - bitan ve efradına müteaddid defa ziya- Fetler verilmiş; zabitan büyük 2ütbeli nişanlar, efrad da madalyalarla taltif edilmişlerdi. İstanbulda kırk gün kalan bu iki Ja- pon gemisi, Türk'erden gördükleri can dan alâkaya hayretler içinde kalarak, avdet ederlerken; şu hakikat tezahür etmişti: Ç Asyanın iki asil milleti olan (Türk) lerle (Japon) lar arasında te- essüs eden ebedi dostluk... | * | | | Bugün, bu hâdisenin üzerinden, yar | tım asır geçmiştir... Japon deni: İnin (Ölüm Yatağı) nda, ve ( zaki) burnunun krizantemierle süs * lenmiş kucağında yatan (510) Türk sehidi, iki milletin kalbinde bwrektığı hatıralardan efi - bir z Bziz bile kaybetmemiştir. (Ertuğrul) ve onun gemicileri, va- zifelerimi son şeref haddine kadar yap- mışlar.. Allahın bol bel rahmetine, ve Türk milletinin de ebedi hürmetine bâk kazanmışlardır. Ne mut'u, onla - ral... 22 Nisan 1937 SON “atıldı. Mebi SON POSTA : ğ Ve ; - ğ; İ SESİR ae Diye haykırıyorau. Venedik şövalyesi Hamzayı öldü - rüp ambar ağzından denize atacaktı. — Hele bir kendimi denize-atayım da.. ondan sonra görüşürüz sizinle! diyordu. Hamza sert, asabi bir gençti. Şö - valyenin yumrukları altında — kolay kolay ölecek bir adam değildi.. İki boğanın birbirile çarpışmasına benziyen bu müthiş dövüş bereket versin ki, çok sürmedi. İlk önce güvertede dolaşan gözcüler Hamzanın sesini işittiler.. — palalarını çekerek anbarın ağzından başlarını u- zattılar. koparmış.. Koşun çocuklar.. Hamzayı kurta - ralım. Karânlıkta parıldıyan palalar şimdi anbar ağzında şimşek gibi çakıyordu. Biraz sonra bütün gemiciler anbara üşüşmüşlerdi. Şövalyenin gözleri dönmüstü, Kudurmuş bir kaplan gibi, hamzayı | dişlerile paralamak istiyordu. (- Civani çok yaman bir korgandı.. | Onu güçlükle zaptedebildiler. V. Barbaros anbar ağzından bağırıyor du: | — Güverteye çıkarın şu mel'unu..! Ona dünyanın kaç bucak olduğunu Janlatalım. Azılı korsanı güçlükle anbardan gü- verteye çıkarmışlardı. Hamzanın üstü başı parçalanmış, yüzü gözü sıyrılmış, kan içinde kal - mışti. - Barbaros, Hamzayı - bu halde görünce fena halde canı sıkıldı; — Bu boğuşmanın sebebi nedir> Hamza kısaca a: — Su rdüm. Üzerime en çözmüş.. ıbrııi pusuya düşürmük için su diye bağırıyormuş. Barbaros şövalyeye döndü: — Bre kahpel Sana su, yemek ver dik. Belki bir kaç gün sonra ÂArşipele götürüp serbest de bırakacaktık, Ne- den bu delikanlırın üzerine atıldın? | | hazırlanmıştı Sövalye basını önü- i., cevab vermiyordu. Barboras: — Fırsat bulsan, benim de üzerime “ Son Posta ,, nım büyük deniz romamı :13 idam edilmesın Gemiciler Civaninin direğe asılarak i istiyorlardı Şövalye bir aralık başını Barbarosa çevirdi: — Altınlarımızı aldınız.. bizi deniz ortasında çırçıplak bıraktınız! Sizden hakkımızı istiyorum.. — Hak böyle mi istenir?! Hangi haktan bahsediyorsun? Dünyanın bü- tün altınlarını size mi bırakacağız sa- nıyorsun? Yarın Arşipele, öbür gün de Korsikaya gidip bütün yataklarını- zı dağıtacağım! Ve Hamzaya sordu: — Bu iyilikten anlamıyan köpeğe ne ceza verelim? Hamza hiddetinden ateş püskürü - yordu. Bir şövalyeye yenilmek, onun için unutulmaz bir acı olacaktı. — Gözcüler yetişmeseydiler, bu he- rif beni boğup öldürecekti. Üzerime kahpece atıldı. Beyi gafil avladı. Onun gemi direğinde asılmasını yorum. Dedi. Bütün gemitiler bir ağızdân beğtış- tılar: — Hamzanın hakkı var.. şövalyenin asılmasını istiyoruz. Barbaros soğuk kanlılığını muhafa- za ediyordu. Onün'en büytük meziyetlerinden bi ri de hâdiseler karşısında âni tedbirler almasıydı. Denizcilerin hissiyatını okşamış ol- mak kaygusile: — Hayır asılmıya - cak.. Demedi. — Bağlayın onu tancak direğinin dibine.. Diye seslendi. Civaniyi kabn urganlarla direğe bağ- ladılar. Gemiciler şövalyenin — asılacağın - çan emin olarak işlerinin başına geç- mişlerdi. Barbarosun bu işde ihtiyatlı dav - 'rsnmik istediğini sezen bir kişi var - dı: Hamza Reis: Bu zeki delikanlı Barbarosun kolay koluy-adanakmayasığan Byedül Gemiciler dağıldıktan sonra, Barba- ros, Hamzay» çağırdı: — Haydi, gemine işaret yer.. bize rampa etsin. İşinin başında bulun! Hamza teessürle başını sallıvarak: atılacak gibi tetikte duruyorsun! Neye| — Gidiyorum, dedi, fakat, çok m€ güveniyorsun bre mel'un? İyiliğe kar- İrak ediyorum.. şövalyenin başım kim* şı bize böyle mi mukabele edecektin? |bağışlıyacaksın acaba..? v ... Hamzayı kim yaraladız Gemiler Arab köyünün önünde d& mirlemişlerdi. Burada Türk dehnizcileri için hiç bi tehlike yoktu. Barbaros bu limana sık sık uğrardı: Sahilde iki büyük İspanyol meyhir nesi vardı. Fakat, bu İspanyolların iki si de uzun yıllardanberi burada yet * leşmişler ve Arablaşmışlardı. Mezhaneciler her gün Arablarla dö şüp kalktıklarından, güzel arabca lî: nuşurlar ve Arab kılığında gezerler di, Meyhanenin ikisinde de Arab rak kaseleri vardı. Bunlar çok neş'eli Ce" zayir kızlarıydı. Türk gemicileri buraya ıeldikl# zaman meyhane sahiblerine ve raki selere epeyce para bırakırlardı. Butt | dan ötürü gerek yerliler, gerekse mey hane sahibleri Türk gemicilerinin görreklün gödülendi" 24 Nisan 917 : Camartesi İSTANBUL Öğle neşriyatı: 1230: Plâkla Türk musikisi, 1250: HMA vadis, 13.05: Muhlelif plâk neğriyatı Akşam neşriyatı: 1830; Plâkla dans müstkisi, 19: Çocük sirgeme kurumu namma konferans: D Kutsl tarafından, 19,30: Konferans: Şükrü Ali: Mekitep çocuklarına bakmak Bulü, 20: Fasıl saz heyetl, 20.30: Ömer Rü tarafından — arapça söylev, 2046: Fasıl heyeti: Baat ayarı, 21,15: Şehir tiyal komedi kısmi tarafından (Choo en 22,15: Ajans ve borsa haborleri, 22,30: la sololar, opeza ve öperet paryaları. Yarınki Program 25 - Nisan - 937 - Pazar İSTANBUL Öğle neşriyatı: 12,30: Plâkla 'Türk musikisi, 1250 3.00: Beyoğlu Halkevi neşriyat kolif 'an bir temsil. akşam neşriyatı: 18,90: Palâkla dans müsikisi, 19,30: Esirgeme Kurumu namına konlerans: Baylavı Selim Sırrı Tarcan. 2000 ve arkadaşları tarafından Türk musll j halk şarkıları. 200; Ömer TRuza arapça söylev. 2045: Muzaffer ve fı tarafından Türk musikisi ve halk darı: Baat âyarı. 21,18: Orkesira, 22,415* ve borsa haberleri, 22,80: Plikla nlw' Ç ra ve aperet parçaları, j