Solda — Lâat. Verı maruken ta: Garaitür olu * Tak lâcivert dan - tel konulmuştur. Şapka lâoivert ha tırdandır. ea Bahar Elbiseleri , Sağda — Sade bir tayyör. Ceketle İüp birbirine uygun İki ayış renkten Yapılmıştır. Kolların omuzlara — gelen :mm bu bahar modasında da kabarık- ilr. — Solda — Sade bir rob. Eteği belden İtbaren plili. Yuvarlak kapalı yakası, *sajının sadeliği vücudu çok genç '*Me'rmekudı L Biraz da yenıe__l Midye pi âkisi İri bir soğanı halka halka doğ Diz. Bunun için taze soğanın beyaz yer- lerini de kullanabilirsiniz. Ufak bir ha- Vuç, bir kereviz ve bir maydanoz kö - Ünü rendeleyiniz. Buna Üüç diş Sarmısağı da katıp bol ze Sârarımcıya kadar kavurunuz. İtaz su koyup yumuşayıncıya kadar Ynıtmn_ Biraz maydanozu ince ince p içine katımız. Tuzunu koy - 18Y1 da unutmayınız. Bir kı dakika daha kaynadıktan sonra m: hi içine atıp midyeler pişine Aleşte bırakınız. Bir tane patatesi ba Zartınız. rr nız. Be - a arıştırıp püre yapır Top top “Mamasına dikkat ediniz. ilâki piştiği zarnan bununla birlik- Yukarıda (sağda) — Açık lâcivert yünlü - den cöğleden sonra» elbisesi. (Garnitür) ü fantezi beyaz (pike) dendir. Yukarıda (solda Beyaz pike ile (organza) ceket, siyah (krep) ten etek. Ağaın güzelli klârın iyi boyanmış olması ki klir. Biçimi- nin yüzün biçimine uygun olmasi şart- tır, Her güzel dudak her yüze gitimez. Yüzüne giden ağız biçimini bulmak (â- zımdir. Umumi bir kaide olarak ağız biçimi ile burnun biçimi arasında sıkı bir mü- e. Burnu biraz yukarıya st dudaklarını alt du koyu ve daha kalın Bu, umumü bir güzellik kaidâ Eğar kaide haritine çıkarak ori yapmayı isterseniz O Zamı diklerimizin tam zıddımı y çarpmalısı hiç bir zaman iki- sinin art yınız. — Meselâ: kalkık burunlu olduğunuz halde iki du dağınızı biribirine müsavi boya tan çekininiz. ki yanakları çökük, çuıe kel li ve yüzünün bilhassa alt kısmı kuv- ei kalay olanlara iyi gider. Bu şekil dudaklar (ahududu) renginde boyanmalıdır. Yuvarlak ağızlar yüze çok gençlik verir. Çünkü daha ziyade çocuk ağız- latıni hatırlatır. Fakat bu ti lar ancak yüzleri yuvarlak fak ve dalma gülen, beyaz tenli-kadın- lara yaraşır. Saçlarm renginin ehem- müyeti yoktur. Bu ğekil ağız yapmak ya portakal ya te ı..bava alınız. Yerken üzerine llimon sıkınız. Pilâkinin suyu ne fazla, ne de pekâz olmalıdır. Fındıklı çörek Bir kaba 6 yumurta - kırınız. İçıneı 350 gram toz şeker katıştırıp iyice çal- | ız. Buna 350 gram fmıık 350 gram üzüm ve diniz. Tekrar |yük bir teps zırladığınız fını şalt ınız. Kalınl ların ayni renkle boy' yüz üstünde hoş bir larım ıçı—ı en ziyade göze çarpan ıuıgı mel - maskara etmem. Tuval yatli, saçları siyah ve renkleri esmer | * *SON POSTA | Güzellik bahisleri | Kadın güzel olmazsa da yine güzel görünebilir Bazan pek güzel, hattâ hiç güzel ol- madıkları halde eşsiz bir güzel kadar hoşa gitmesini bilen öyle kadınlar var- dır ki bunların bü müvaffakiyete hangi yoldan ve nelerle eriştiklerini merak etmemek mümkün değildir. İngiltere- nin en büyük gazetelerinden biri bu sır ve sa&deti keşfetmiş bulunan üç bayanla mülâkat yapmış, onlardan gü- zelleşmek için neler yaptıklarını öğren- r. Mis Gertunde kendine hâs usu- le anlatıyor: aja fazla düşkün değilim. 2 1 zumu kadar boyanırım. Ve bunu ihmali affedemem. Banim tu- valet malzememin en mühim kısmını küçük, büyük, yumuşak, şerl bir çok fırça teşkil eder. Meselâ: Gem mak- yajımda daima gözlerimin — köşelerini boyarım. Bunun için küçük ve yumu - x şak-bir fırçam var. Bu fırçavi dud dak | boyama sürer, bununla gözlerimin kö- şelerini boyarım. Çünkü ben yüzümün her tarafını boyamayı sevmem, Yalnız | elerimi boyarım. Bun- tesir yapar Dudak- ıuı;,ı severin kapak! arımı «gri» ile gölgelerim. Kirpiklerimi ri - ihmal madan yarım rum, Bu mü tabif hal alır, e re ee ş a aa Ge y ee R AAA AAA aBa geee ada ddet içinde mal sakaaeş SeşaraaArar AAA Ağzınızın biçimi yüzünüze uymalıdır rengöne boyamalısınız. Çok ince düdaklı ve oldukça büyük rak asansörü değiştirmeyi bir salon . j ağızlar kimseye yakişmaz. Yüze ne iyi blr mâna, ne de gençlik veri “|hem çirkin gösterir. Hem de , tır. Bu biçim dudak boyamaktan çelk ye boyama işi kalıyor, ağız çizmekle, dudağı olduğu gibi bo- yamak arasında büyük bir ferk yok - tur. Yalnız birincide tabi! bir hudut bulunmadığı için bu huându ince bir kalemle kendiniz çizmeye mecbursu « nuz. Önce bir bezle ağzınızın etrafını iyi- $e silip kurutunuz. Hele Üst dutlağın üstü ne Kadar kurutulsa zarar etmez. Çünkü: yüzün en ziyade işleyen kısmı olduğu için kuruluktan buruşması teh likesi yoktur. Sildikten sonra dudakla- (Trınıza vereceğiniz şekli çizersiniz. Bu çizginin içini boyarsınız. Sanra bolca pudralanırsınız. Pudra yağlı rüjü daha ziyade tesbit eder. Bu pudranın üstüne yeniden bir ruj geçi- rirsiniz. Rujunuzun ucu kat'iyyen yu- varlak olmamalıdır. Ya sivri, yahut ta kesik olmalıdır. Büyük bir ağzı küçük göstermek ça- *İrelerinden bahsetmiyoruz. Çünkü: şim di büyük ağız pek modadır. Ve ne ka- iz.| dar büyük olursa olsun hiç bir ağız Tepsiyi fırına yollayınız. çirkön sayılmamaktadır. ” |Değil şu bu, kendim bile kendimi ta - “İna tuhaf gelirdi. Koskoca bir mi | Dort muharrir iş arıyor MÜDÜR OLSAY Yazan ğum gün bugünkü İs -|dım ki, n başka |dum. Beni tanıyamazdınız. Çünkü o kadar tanınmaz bir hale gelirdim ki: nıyamazdım. Müdür olduğum gün, eski dostla - rımın, eski komşularımın, eskiden bil- |diğimtanıdığımın, herkesin yüzlerine selâmlarını bir daha almamıya yemin ederdim. Müdür olduğum gün, her halde bo- yum bir karış büyürdü.. Sikletim beş on kilo birden artardı. Ve azametim.. Onu hiç sormayın. Müdürlük payesile birlikte üzerime gelirdi. Ş Müdür ölduğum gün, müdürü ol « duğum yere, oranın hususi otomobi- kle giderdim. Beni görenler birbirleri- ne gösterirlerdi: bir daha bakmamıya, — Filânca yerin müdürü.. Ben bunların hiç birine bakmaz - dım.. Otomobil dururdu. Şaför atlar, kapıyı açardı. İki büklüm beklerdi. O- na bakmazdım. Fakat iki büklüm ol - duğu için içerlerdim. İsterdim ki yere yatsın ve ben yanından geçerken öyle kalsın! Duirenin kapıları, sanki makineymiş gibi birdenbire açılıverirdi. Şapkamı |bir odacı, bastonumu bir odacı,'eldi - venimin bir tekini bir odacı, öbür te- kini öbür odacı alırdı. Ben içeriye gi - rince kendimi bir karış daha bü: müş, kilo daha artmış hisseder - dim. Ben basınca, yerler tiril tiril tit- rerdi. Asansöre gelirdim. Asansörcü ssansörün kapısın açar; dışarı fırlar « feı. İlele bu asansör hiç hoşuma git - mezdi, Kümes gibi bir yer. İlk iş ola - |kadar büyük, konforlu mükemmel bir asansör yapi-Tmayı düşünürdüm. Asansör dururdu; ben çıkardım. O- dam karşımda beş adım atsam gire - ceğim, Fakat bu beş adıtmı atmak ba: beni âdem gibi yürür mü hiç,.. Ama çar naşar yürürdüm. Ve yürürken ak- “|hımdan şu tarzda projeler geçerdi. — Yaptıracağım — asansör » esasen kendime mahsus olacağı için dosdoğ- ru edama çıksın! Derdim. Odar>- #irerdim. Zile ba - sardım; odacı gelirdi: — Kâhvel Kahvemi içerdim. Kalemleri dolaş: mak lâzım. Gene zile basardım: — Muavinim gelsin! Bu sırada telefon çahnırdı: — Alo, ben müdür! Ve şaşardım. Müdür kelimesi bu te lefonun dar borusundan — içeri acaba nasıl girebilirdi. Bu muazzam kelime telefon tellerinden geçerken teller na- #il olur da azameti altında incelip in- celip kopmazlardı. Muavin gelirdi; eritici bir bakışla onu yukardan aşağı süzerdim. — Muavinim sizsiniz öyle mi? Bu sözü söylerken öyle tavır alır- İsmet olur - — Muavinim sizsiniz öyle mi? Sözünden, muavinim ne demek is tediğimi anlardı: — Nasılsa muavin olmuşsun fakat ben seni odacı diye kullanmam. — Evet bendenizim.. Ellerini oğuşturdu: — Emirlerinize muntazır rum, — Kalemleri gezmek istiyorum. Şef leri ve memurları yakından — tanımak isterim, Beraber odadan çıkardık. Beraber dedimse yanyana değil, ben önde, mu- avinim benden dört adım geride. Me- murları ve şefleri niye mi yarar? Doğru, bir" şeye yaramaz. Fa- kat ben memurları, — şefleri tanımak için değil kendimi onlara tanıtmak i * çin gezmeye çıkmışımdır. Kapılar a- çılırdı: — Kalem şeflerinden bilmem kim: — Memnun oldum. Adam elini uzatırdı. Tabit ben bu uzanan eli sıkmazdım. Adamın eli mu allâkta kalmış olurdu. — Siz buranın şefisiniz öyle mi? — Eveti — Evet! Burada çalışanlar da me- murlarım. Memurlara göz gezdirirdim” Külüs- tür külüstür adamlar.. Hepsi başlari önlerine eğik çalışıyorlar. Gözüm dak' tiloya ilişirdi. Çirkin bir kiz: — Bu kalemde bazı tahviller yap mak mecburiyeti hasıl olacak. Şefin yüzü sapsarı — kesilirdi. Me: murlar tir tir titrerlerdi. Daktilo afab bekliyo- tanımak lardı: — Buradan çıkalım. Bir başka odaya girerdik. — Filânca kalem, şefi: — Memnun oldum. Şef yerinden birdenbire istediğinden kolunu deftere defteri yere düşürürdü. Sorardım: — Eliniz tutmaz mı sizin? Bu sefer dili de tutmaz olurdu. Memurlara bakardım: Gene öyle külüstürler. Daktiloya bakardım, bir daha bakardım. Gözümü ayırmazdım. Sapsarı saçlar. Bembeyaz pürüzsüz bir yüz. Muntazam bir vücut, Odadan çıkardım. — Kendi odama. giderdim. Muavin ayakta emirlerimi beklerdi: — Bana bir daktilo gönderiniz. Bar zi mektuplar dikte edip yazdıracağım. — Emredersiniz. Devam ederdim: — Ha şu ikinci girdiğimiz odada bir daktilo vardı. Onun işi az galiba o kalkmak çarpar, gelsin. Muavin çıkardı, daktilo gelirdi.. itmezdim. Çün- kü vazifeye gitmeme imkân yoktu. Bir gün evvel tetkik seyahati yapmak lü- hissetmiş Ve o gün Ertesi gün vazifeye zumunu hemen eksprese atlamış olurdum. İsmet Hulüsi