20 Eye 1l ; su,bakan 10 adam Sobalı ür Yazan ; a: ni İde durup, san- ba, faydası var- NUN? diye deti Ba, ŞE uYorum. emi iyor, Yazdığım isim ol husu- Yor. Halbuki Soruyorum, Oi Pimoranın? işi, Ki Biti, | Siceği? NN İn çiçektir üverir, Salıv. İng döner, İd iver tara Mevsim gel- yi n işlar, rçokları Ma “ vaz va Gam: cam gi ra ru, kocaman bir at 3 Ba harareti limon- Sağ bağ diyorlar, A tabi tabiat mahsu- 1 Ni Yapmış karşı müda» BR ön bul m ai bi İl Soru. ohumu ö- Km T By ,? de Siaer a; ei) diyorum, * ciddiyetle ce- a İyiye ka y ptir- Sorduğum üç e, AZ, Ottur. lan yenilir. dar kendime sıkınca, kendi- a çi *diyorsu- kuştan aşağı inerken yakamı kaldır- limonluklardJa bir çok insanlardan Yaşayan çiçeklere haset ediyordum. Kemal Tahir aya varmaz, canım çiçekler kurur &£ der maazallah. Girdiğimiz ikinci limonluk daha sr“ cak. Burada sıra sıra güller var. Oh rab bime şükür olsun artık Belagonyadan, Pimarodan kurtuldum. Canciğer ahbap lara rastlıyorum. Göğsümü gererek sor dum: — Bu güldür değil mi? — E güldür. — Fakat bu gül âdi güllerden olma- di güllerden olsa le değil mi? örüyor musunuz ferasetimi? Gülün u bilmekle kalmıyorum. Esbabı mucibeli keşifler de yapıyorum. İşte şu gül fidanının yerli malı olmadı ğini şıp diye nasıl buldum çıkardım. Derken, b anların şefi cehaletimi yüzüme çarptı. — Bu da alelâde gül fidanıdır. Fa- kat çabuk çiçek açsın diye buraya ge- -İtirdik. Bu burada dışarıdaki güllerden iki ay evvel çiçek verir. Bu gülü iki ay susuz bırakırız. Sonra birden birel Taç giyme merasiminde, halkın olu | yirim. Halbuki şimdi fazla su dökeriz. Limonlukta da sobayı yaktın mu? Erken uyanır, gider. Hey gidi insan oğlu hey! Ben gene sormağa devam ettim: — Siyah gül olur mu ? — Olmaz. — Aman deme oluyormuş. Kaç kere yazdılar. — Boyarsan tabif olur. Bunlar ma- sâldır Bayım. Reklâm için dökerler ga SON POST Yıldızdaki #ldalınğında bir cali Londra ta ç giyme çiçek saksısına merasimine hazırlanıyor İngiliz Kralının taç giyme merw #imine üç ay kadar bir zaman mevcut olmasına rağmen daha şimdiden Lon- dranın her köşesinde büyük bir faa- liyet göze sçarpmaktadır. Parlâmento meydanında, Mali'de ve alayın geçe- ceği yerlerde taklar kuruluyor, amfi tentr şekilinde siralar yapılıyor. İngilizler taç giyme merasimine fazlasile ehemmiyet verdiklerinden, bütün yerler daha şimdiden kiralan- maktadır. Üç #y sonra Londra, şimdiki halinden bambaşka bir manzara arz- edecektir. Kıral Corcun kakma resmini yapan bir san'atkâr, eserine son fırçayı racağı sıralara konacak olan 85,000 yastık bazırlanıyor ribaldiyi üstüne. Al sena siyah gül! der! ler, Yutarsan ne âlâ — Demek burnuma siyah gülü daya dıkları zaman kılım kipırdamadan : «Biliriz âyâsınin biz ne çiçek olduğu- nu» diyebil — Elbette, — Kaç Çı — Yüz çı it çiçek var burada? — Bu kadar çok mu? Bay Mustafa rakamı az bulduğumu! anladı. İzabat verdi: — Yüz çeşit demek, yüz ayrı çiçek demektir. Meselâ bir çiçekten yüz nevi, iki yüz nevi olabilir. Tabii o zaman da he kabarır, — Öyle ise kaç saksı var? — Yüz binden fazla Gözlerim açıldı — Bunları haftada kaç defa sularsi- Bız? — Üç defa. — Kaç kişi sular?. — On kişiyiz. Ben bir de arkadaşım iki ustayız. Ötekiler, kalfadır. * Çok nâzik bir zat olan Bay Reşat eli -İmi sıkarken: . İilkbaha Dah, dedi, bu merak sirsyet etmiştir de sizi burada pir aşkına be- dava çalıştırırız. Maamafih henüz böy Je bir tehlike yok. Hele hayırlısı ile bir gelsin. Şöyle koruları, tarhlar; rı bir dolaşın. O vakit konuşuruz. Buj ” 1 Taç giyme merasimi münasebetile, bir fabrikada üzerinde yeni kıral ve kıraliçenin resimleli bulunan bar- daklar hazırlanıyor. aazreünenesammsaneeenmone se masenanna lezzetli hastalığı siz de nız, ben çiçekçilikten vazgeçerim. Haftada 300,000 saksı sulayan adam ların şefi Bay Mustafanın da elini sık- tım. Paltonun yakasını kaldırdım Sobalı 1imonluklarda, birçok insan - lardan daha bahtiyar yaşay içek lere haset ederek yokuşta dim Kemal Tahir -İde Üsküdar imezar'ıklarında bir gezinti Mezarcının endişesi: — Sayfa 5 66 .. .. Karacaahmet sönüyor!,, İhtiyar bekçi dert yanıyor: “Fakir ölüsü getiriyorlar nafakamızdan, zengin ölüsü getiriyorlar rahatımızdan oluyoruz. Velhasıl ME işler çok kötüledi.,, zi Karacaahmet mezarlıklarından bir görünüş , Keleş bir servi gövdesinde, kır gazi- polarının içki tarifelerini andıran bir kara tahta. Okuyorum: Yeni lâhit: 25 lira Mezar: 4 lira, Kapak: 50 kuruş. Çocuk mezarı: 2 lira, «İnşaat ve tamirat ta yapılır!» Ömrünün yarısını Karacaahmet m€- zarlığının taşları arasında geçirmiş O - Jan bekçi Ömer Hoşgör: — Korumuyor Bayım! diyor... Taş çatlasa bu tarife masrafı korum e. İş ler kesat, Bir kere Jâhit yaptıran yok Mezar için de: — 'Tarife maktudur! diyoruz dinleyen kim? Çekişe çekişe pazarlığa girişiyorlar. Sonunda üç kâğıda Tazı &- debiidik miydi, bu mezarlık cennet gö züküyor gözümüze Şurada bekçisi, kolcusu, yardımcısı on kişiyiz. Aylığımız, gündeliğimiz, ik ramiyemiz, tekaüdiyemiz bep şu tari: | feden çıkacak... Halbuki, günde dört,| bilemedin beş ölü geliyor. Hem ekseri | st fakir ölüsü. Getirenleri bir görsen, ölüyü bırakır, onlara acırsın. Eskiden böyle değildi. Karacaahmedin toprağı kâbe toprağı imiş, tabii her müslüman | kâbe toprağında yatmak ister, Ben bu-| raya tâ Bursadan ölü getirildiğini bi- öyle mi ys? İstan bul yakasındaki ölüyü, haddin varsa bu tarafa geçir! ediye kayıkla ölü taşımayı yasak etti. İlle molör tutular cak. Herkes sandala 50 kuruş verebili yordu. Fakat motöre bir tahtada elli pepeli sayacak babacanlar nerede? Ö İüyle berber ölü mü? Şu sandalla ölü taşımıya birşey de- meseler, hem ölülerimizin yüzleri gü ler, hem dirilerimizi ama, .. Herkes ölüsü nü sandala koyar, püfür püfür deniz havası alarak bu yana geçer. Cenazeler de kâbe toprağına kavuşurlar. Halbu- ki böyle giderse, bu güzelim Karaca” ahmedin ne şöhreti kalacak, ne de ıl ahbap vardı. Mo parasi için, Beşiktaşt evini satıp Üsküdara yerle: den buralara taşınan başkaları da vari. | İhtiyar mezarlık bekçisi, “burulm mendiliyle beylik düdüğünün içini mizliyerek devam etti: — Bu mezarlığın cefasını biz çeke - İ kürek! Fakir ölüsü getirirler, nafakamızdan oluruz, zengin ölüsü getirirler, rahatı mızdan oluruz. — Sebep? — Zehgin ölüsü geldi miydi, me: bik hırsızları paçaları sıvarlar... B bunu bildiğimi uykusuz kalı Hırsızların azılıl yediğimiz de vâkidir er olur ki, ne kitapt, : ni bulup gösterebil de kanunda yerini! Bir tanesin! anlata yım da, sen de şaş, âlemde ar oluyor. Bize bir ihb: oldu. Niyazi adında birisi adında bir ahbabile, sabun tü: Muhtarın meşhur altın dişleri cekmiş. İhbar eden adam da beraber bu lunacakmış. Bize: — Ben, dedi, lerken bir cigara yaki diğiniz yerlerden fırlar, herifleri cür mü meşhut halinde enselersiniz! Biz tabii derhal karakola haber ver- dik. Altı polis, üç te bekçi, Muhtarır arının etrafındaki servilerin, taşla arkalarına gizlendik. N Hırsızlar, tam saatinde sök Ve biz; kibritin çakıldığını Bu- zarı henüz açmamışlardı. Meğer o çe lan kibrit, bizim muhbirin parulası de- ğilmiş. Tesadüf bu ya. hırsızlardan biri DİR cigara yakâcağı tutmuşmuş. Vâkıa cürmü #eşhut olmadı ama, hırsızların Ni tları âşikârdı. Hem ikisi de sabı ar. Hem de ellerinde kuzmaları leri vardı. Fakat ikisi de pişkin rarup cürümlerini inkâra saptılar kalıy ve: — Biz, dediler, merhumun akrabala rıyız. Mal adımız mezarını tamir et » mekti... , cevap verdiler: gelip te ın? i bu zırvı fleri mah çuk sene hapse soktular, He a hâlâ içerdeleri.. ile birlikte mezar taşları ara“ sında dolaşıyoruz. İnildeyer riz, safasıni başkaları sürer... Bu me - zarlığı hâyrat odun deposu gibi gören açıkgözler var. Heyvan otlağı gibi kul lanmak isteyen sütü bozuklar var. Sahipsiz kalmış patisk: carethane » yetine alanlar var. — Mezarlıkla! natişka ticarethanesi- pin kuyumcu dükkânının münasebeti ne? Bekçi, cehle şahammül edem'yen asa “İbi bir aliöme edasile cevan veriyor: görürsünüz. Ertesi sabah koca Ki &hmedin yerinde yeller estiğini görü zihnini vnatırsınız. Ne servi k ne altın dişli ölü ks ne ot ka! “Kk kalır, ne ta lr w alır, ne De”” but kalır, ne de kef si sananlar var. Kuyumcu dükkân: ni- arasinda uçuşan mezarlık diyorum, geceleri bu ürkm Neri ürkerdim. Fek umuru değli. Ö'ü'eri göre pöve ölü ıstım. O kadar ki, bu sevvilerin inlemesem key ben di Su İde umlarından vam burad kurtu an dışarı! tası önünde du zarlıktaki taş si, Tam dört yüz senelikmiş Bu 403 wl'ik taşın üstünü rum; İbni Mahmüt Sirvonl... Onun ında bir başka taş (Blahadi 12 inci sayfad. okuya »