29 Ocak 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

29 Ocak 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ğ Gedişe içinde idi. t M ü;“ı Ulrafa sal- n eç Uüyordu. Hat ş Hı.:" altında bulu b Te kuy - w;olığîîar * Birkenhea Öeruk Ruşar, Bicay ' e '%?—q:îıî" Bğılıslîr); T; kıtır. doğ Kap Ş ;v:loı'.u bi do) T gemi idi, Yanday Ckuz mile ka- Blyu "'d:ııhçırkh L M bi Gilgaley Petiyle dö- a&uü"me do- 3 alıyor Bti den 35 Üi a Beyce :']::nmür a a Kt? miydi D bti Smenyl ©e Zira R ı"*(!il fzili maksu- 2 n buraya 50 Pük göçiçre Kadar to x Ten en kat'? b EMa KŞ taya üN Salmond, Yş ÜN erap Enlerden ol ÖÜ Kaiyi GT verdi. Sa N anlıki - Nı':k" beli: N “hğ:':“dlyıı. 1400 : :»q_. dnğmdb" döve &ğ ağır * aYtlar, *450 insana m 'ndı © bulunan za- | Mutat adam ; | | nıp, Kimi giyinik, kimi gömleğini sırtına ge çirmiş, kimi pantalonunu iki eliyle tut muş, kimi de bir battaniye yakalamış, »| tayfalar düşe kalka, üs; güverteye top lanıyorlardı. Lostromo, tekmil haberi- ni verdi: Kıçta |1 kulaç, yanlarda 7, burunda da 2 kulaç derinlik var. Kaptanın sesi işitildi: — Susalım!.. Koca gemide ne bir ses, ne bir nefes vardı. Tayfalar, sanki bir geçit resmin de imişler gibi, ağızları mühürlü, dim dik ayakta duruyorlardı. Kaptan devam etti: — 60 tayfa, alt güvertedeki tulumba larda çalışacak.. Üç posta olarak işle- necek.. 60 tayfa da, sandalların bulun- duğu mda, karşılıklı iki posta ha- linde, gırgırda vazife alacaklar... Tayfalar yerlerin! alınca : — Geri kalanlar da kıç tarafa topları sınlar, geminin burnunu kurtlaralım.. dedi. Bir yüzbaşının emriyle, atlar, güver teden denize atıldı. Bunlardan ancak beşi sahile çıkabildi Kaptan: — İlk flikaya kadınlar ve çocuklar binecek, dedi ve 7 kadınla, 13 çocuğun bindiği kayık gemiden biraz ötede dur du. Verilen bir emirle, İşleyen makinelerle, çarklar tersine dönmeğe başladı ve gıcırdayarak, ba - zan havada dönerek, gemiyi oturduğu kayadan kopardı. kurtardı. * Birkenhead'a sular doluyordu. Makineler durdu, ve madenle kaya nın çarpışmasından doğan bir infilâk, koptu. Gemi bu sefer de, tam karnın- dan kayalara çarpmıştı. Gemi, bütün ağırlı; e sap ve dik kayalığa sapla- üklenince, makine dairesini mu- i|hafaza eden demir kapaklar söküldü ve içeriye akan şelâle halindeki su, ka- zanları söndürdü. Askerler, sanki yangın tulumbasın- da çalı: yadırgama -| dan, telâş, heyecan eseri göstermeden | güvertede su o kadar fazlalaştı tulumbaları çekiyorlardı. Tayfalar, bu su âfetini önlemeğe çalışırlarken, bu gi bi facialar karşısında sükünetini muha faza etmiş olan gecenin ıssızlığında, ye ni bir sadame daha duyuldu. Bu çarpışma, geminin kayaya oturu şundan, - toslayışından doğan bir çar- pışma değildi. Bu, tek ses bir zelzeleyi andırıyor, bu hissi veriyordu Akan sudan kaygan bir hale gelen ki, tay- falar sangi bir su döşemesi üzerinde yü |rüyormuş gibi oldular. Geminin basto nu havada amuda yükselmiş, kalmıştı. Kıç ta, yüksele, yüksele öyle bir hale geldi ki, Birkenhead sanki çarkların üs tünde duruyormuş gibi bir vaziyet al- dı. Kaptan köşkü ile güvertenin tam ortasında bir toslama daha duyuldu. Arka tarafından Kırılan gemi, sanki he sanlanmış gibi tam ortasından ikiye bâ ülü, dar güverte kısımlarından , su, hayır «deniz» de hücum etti. Muaz zam fonerler fıs... diye bir ses bile çı- karmadılar. Daha hâlâ, askerler mun- « | tazam saflar halinde olarak, hiç bir şey söylemeden, verilecek emri bekliyor - lardı. Çarkların üstünde duran 60 tay fa sandalları indirmeğe müheyya idi - ler. Y Şüyük Deniz //? Maceraları SON POSTA Ç” al ol an facia Baca bir sallandı, ve sancak tarafın da bulunan tayfayı ezerek denize düş | tü. İskele tarafındaki sandal denize in - dirilir, indirilmez kapaklandı. Gemi - nin ortasında bulunan büyük kayıktan hayır kalmamıştı. Gırgır kırılmış, yan- ları parçalanmıştı. Denize indirilen üç| sandal da ağzma kadar dolu idi. Buna rağmen, askerler gene muntazam sıra- lar halinde, vakurane bekliyorlardı. Bir ana baba gününde bulunuyor - dular. Ve dakikalar, hattâ saniyelerle oynuyorduk. Lâkin kuvvetli disiplin as la bozulmamıştı. Derin sessizlikte kap tanın sesi aksetti: — Yüzmek bilenler sandallara yetiş sinler... Kaptan yüzbaşıya, yavaş.. yavaş diye bağırdı. Bir sübay da : «Yavaş hareket iniz... Kadınlar emniyette, acele e - derseniz devirirsiniz sandalları...» de- di. Bütün takım içinden yalnız üç kişi ilerledi ve denizin fosforlu sularına a- tılarak kayıklara doğru yüzmeğe baş- Jadı. Geridekilerin hepsi put gibi olduk ları yerde kaldı. 'Ve Birkenhead ilk çarpışmadan tam yirmi dakika sonra battı. Gemiye han çerleyen ve batıran kayalıkları bulun- duğunu işaretleyecek bir köpük bile göstermiyerek denizin üstünde yalnız ön ve arka serenlerin uçları kaldı. Gemide kalan bütün diğer askerler, sanki bir resmi geçide iştirak ediyorlar mış Bgibi, ay ekar ile denizin fosfor lu sularına gömüldüler. kıç suların al tında kaybolunca, yelkenlere tırman - mışlar, ve orada iplere (u;un:ıruk. bir | ayakları emniyette, öbürü boşta, ümit | ederek, belki de dualar okuyarak âkı- | betlerini beklemişlerdi. İşte bu halde| sabaha kadar kalmışlar ve bir sonba - har güneşi ortalığı aydınlatınca, baca nın düşmesile, güverteyi kaplayan su lardan boğulan arkadaşlarının cesetle rile karşılaşmışlar ve mukadderata bo- yun eğmişlerdi. * Batan gemiden ayrılan flikalar ser- seriyane dolaşıyor, Sahile yanaşamı - yorlardı. Sazlardan ve müthiş akıntı -| dan korkuluyordu. Sandaldakiler uzak tan görünen bir yelkenliye doğru var kuvvetlerile kürek çekmeğe başladı - lar. Kaptan, birkaç arkadaşile bir tahla parçasına yapışarak uzun müddet de- nizde boca'adıktan sonra, sahile çıkma ya muvaffak olmuş, bir kayık peydah- lamış, denize dökülen arkadaşlarını kurtarmıştı. Flikalar ise suların tesirile, biribirle rinden uzak düş di. İçinde en us |ta tayfaların bulunduğu flikadakiler, durmamacasına kürek çekiyor, ilerli - yor, ilerliyorlardı. Yelkenli kazazedeleri görmü, tasını değiştirerek geldi ve fükada bu lunanları kurtardı. Birkenheadın bu - kadderata boyunları eğik, o yelkenle - re tırmanmış, 200 insandan ancak 40 tanesini kurtarabildi. Birkenhead faciası 26 şubatta olmuş, yani gemi 'e tarihte batmış bulunuyor- du. İngiltere bu haberi, 6 Nisanda öğ- rendi. Gazeteler, 7 Nisanda bu haberi şöyle bir başlıkla neşrettiler: “«Ümitburnunda Birkenhead gemisi- nin kayboluşu... 450 insanın battığı sa- nılıiyor!..e * Birkenheadın suya gömülmesile, kim derdi ki sanki bir resmi geçide iştirak ediyorlarmış gibi 4 aylık hizmet dev- relerinde öğrendikleri askeri disiplini asla bozmıyarak 200 mert insan, fütur suzca, denizin O doymak bilmiyen ku- cağına kendilerini bırakacak. L Ho. —M————L—L—— Amerikan gemisi kurtarıldı Altı gün evvel kar tipisinde İzmir- de Çeşme civarında — kayalara düşen Amerikan bandıralı Eksmoor vapuru 'Türk gemi kurtarma şirketinin Alem- dar kurtarma gemisi tarafından bu sar bah salimen yüzdürülmüştür. lunduğu yere şitap eden yelkenli, mu | | İktısadi Bahisler: Sayfa 7 Amel:kanunları Amele kanunlarile devletler, sermaye ile amele eme- ğinin arasındaki tezadı telif etmek yolunu tutmuşlar ve en İliberalları bile bu kanunlara yer vermişlerdir. Asrımızın ihtiyaçlarına tekabül e - den ve ücret ile çalışan kimselerin hu- kukunu koruyan, yeni yeni kanunlar yaptılmıştır. Fransızlar bu kanunlara endüstri kanunları diyorlar, bunlar ge- niş manada amele kanunlarıdır. * Bu kanunları doğrudan doğruya a - mele sınıfının mevcudiyeti doğurdu de- nilebilir. Devletlerin bütçelerindeki &- çık, ve umumf krizler, agmele sınıfının gittikçe artan mevcudiyetinin cemiyet üzerinde ağır basmasından ileri gel - miştir. Bu kanunları doğuran âmilleri tet- kik edecek olursak bunların evvelâ ce- miyette mevcut sınıflar arasındaki ih- tilâflardan doğduğunu anlarız. Amele kanunları sınıflar arasındaki çarpışmayı mümkün mertebe yumu - şatmak ve bir tampon rolü oynamak ister, Sınıf mücadelesi, bir cemiyeti, için için kemiren bir hastalıktır. Bu hastalık, ameleye tahsis edilen paydan ileri gelmektedir. Acaba amele neden şikâyet etmek - tedir? Ve onun ıztırabını hangi tedbir- lerle önlemek lâzımdır. Uzun asırları işgal eden bu mesele bugün hemen he- men kâfi derecede vüzuh ile ortaya & * tılmış bulunmaktadır. Bedenlerile ça- hşanlar ile sermayelerinin nemasıni toplıyanlar arasında müthiş bir müca- dele vardır. Cemiyet amele kanunları ile evvelâ bu çarpışmayı, bu tezadı or- tadan yok etmek istemektedir. Bu tezat ortadan nasıl kalkar? Şüp - hesiz ki bu mesele çok zor halledilir çe- tin davalardan biridir. İş sahipleri rekabet karşısında ma - liyet flatlarını indirmek ve istihsalle- rini ucuza maletmek için amoele ücrot- lerini indirmek isterler, halbuki diğer taraftan amele doymak, giymek velha- Bıl, asgari maişet haddi içinde yaşamak ister, bu iki ayrı tarafa çeken ve mev- cut iktisadi rejimin bünyesinden do - Ran kuüvvet mevcut oldukça, tezadın da ortadan kalkmasına imkân yoktur. İş sahibi fiatları haklı olarak yükselte - mez, çünkü karşısındaki rakibi malı kendisinden daha ucuza maletmekte- dir. Amele de ücretlerin indirilmesine razı olamaz, çünkü o da yaşamak mec- buriyetindedir. İşte burada devletin otoriter eline ihtiyaç vardır. Ve hemen hemen dün - yanın her medeni diyarında devlet bu 1 sosyal kanunlarla otoriter elini Peğnirciler de İhtikâra başladı Okuyucularımızdan Uğuz Necali yazıyor: İki aydanberi İstanbulda ka şar peyniri 40, beyaz peynir de 50 kuruştur. Bu pahalılığın sebebi hak- kında hangi bir bakkala sual sora - cak olursanız size şu cevabı verecek - tir: «Bu yıl peynir çok fazladır. Fi atların her halde düşük olması lâ zım gelir. Halbuki İstanbul peynir cilerinden bazıları hir anda büyük bir kazanç temin edebilmek için, A- nadoludan çok fazla olan talebe kar- şı fiatları yükselttiler ve bu yüzden peynir fiatları artmış oldu. Yani kı- sacası bol mala ve bol isteğe muka- bil fazla fiat..» Okuyucumuzun hakkı var. Piya- sayı kontrol teşkilâtımızın eksikliği İstanbulda her vakit kendisini his - settirmekte, bir haberin doğru veya yanlışlığını anlamak imkânını da ek- seriya ortadan kaldırmakta, Ticaret Odasının nazarı dikkatini celbederiz. * Tramvay durak yerlerinin isimleri Beylerbeyinde okuyucularımız - işin içine sokmuş, ve iş sahipleri ara - sındaki amele ücreti rekabetini orta - dan kaldırmağa çalışmıştır. Bu kanun- ların amelenin psikolojisi üzerinde de çok müsbet tesirleri görülmüştür. E - meğinin ve çalışmasının tam olarak mükâfatlandırıldığını gören — amele şevk ve gayret göstermiş ve bu suretle istihsal kuvvetini arttırmıştır. Şu da muhakkaktır ki gadre uğrıyan kimse- nin çalışma kudreti ile şevk ile çalı - şan kimsenin istihsal kudreti arasın « daki fark hemen yarı yarıyadır. Amele kanunları bundan başka, a - meleye birleşmek ve kendi haklarını müştereken müdafaa etmek hukukunu bahşederken de yeni ve ileri hamle yapmıştır. Rekabet sermayedarlar arasında ol- duğu gibi, ameleler arasında da tahri- bat yapmakta idi. Tek başına çalışan &- mele hyatını temin etmek için fiatı kırmakla ve dajma diğer arkadaşları ile rekabe; haline girmekte idi. Bu va- ziyet, amele arasında sefaleti do- ğurmaktan hali kalmıyordu. Ve binne- tice gerek sermayedarların arasındaki zekabet ve gerek amelelerin kendi a - ralarındaki rekabet, amelenin sefil ol- masını intaç ediyordu. Devletlerin vazettikleri amele kanunları işçi top- luluklarının mevecudiyetini kabul et - mekle bu mahzurun da önüne geçmiş - lerdir. Amelenin karnının doyması bir ti bir meseledir. Be- üyük bir ekseriyetini me - kanikleştirerek onları acı bir yaşama tarzına mahküm etmek ne sermaye - nin hakkı, ve ne de nısfet ve faziletrin icabıdıt, En Hberal devletlerin kanun- ları bile, yukarıda anlattığımız esasları kabul etmekten çekinmemişlerdir. Bir insanın 17 saat mütemadiyen çalışlı « rılmasına, 4 yaşındaki yavruların do - kumacılıkta hizmet etmelerine ve bu yavruların uyumamalarını temin için kafalarının sulara batıroılmasına artık müsaade verilemez. Amele sınıfının vazi kanunu tarafın- dan himaye edilmesini tetkik e- decek olursak büyük hukukt bir müessesenin de terakki ve tekâmül hamlelerini müşahede ederiz. AÂrtık 1789 Pransız ihtilâlinin, ferdi, hürri- yet içinde insanı esarete sürükliyen na- zariyeleri değişmiştir. Hukuk doktoru dan Bay Niyazi yazıyor: — Boğaziçi ve Adalar mıntaka - sında her iskelede o iskelenin bu * , lunduğu yeri bildiren levhalar var- dır. Halbuki tramvay durak yerle - rinde böyle bir tek levha görülmü- yor. Neden?. Bazan insân tramvay * dan indiği yerin neresi olduğunu bilmiyor n yabancı - ları için bu daha müşkül.. Tramvay şirketinin nazarı dikkatini celbede * rim, * Zonguldakta âtıl kalan bir sokak Zonguldak 1$ Temmuz mahalle - sinde Reşitpaşa sokağında oturan ©- kuyucularımızdan M. Erin oturduğu sokakta bir kazı yapıldığını, taş ve topraktan sokâğın tamamen kapan - dığını, yağan yağmurtarla etrafın çamurlaştığmı bildirerek Zongul - dak beledi e vali Halid Ak- soyun nazarı dikkatini celbetmemizi Zonguldak belediye reisinin ve kıymetli valisinin bu hususla alâ - kadar olacaklarına kuvyetle emin ol- duğumuz için bu kısa yazıya başk/ bir şey ilâve etmiyoruz.

Bu sayıdan diğer sayfalar: