29 Ocak 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

29 Ocak 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

KY 12 Sayfa Bir fatiha bekler bu baka yolcusu senden, Bir fatiha bekler sade, ne kaside ixter, | Bir gün seni kabrinde bülup tediye eyler, Fatihanın deynini faizile inan. Zâlr, bu adem mülküne baktıkça uzaktan, Kurtuldum eccelden diyerek düşme ümide, ' nu tuttum! Üsküdar mezarlığında I bir gezinti Her varlığı kalbetmededir toprağa devran, Sen bir taşı tahvile çalış ömrü medide! Bunu da dikkatle dinleyen ihtiyar bekçi, mallarını metheden bir dükkân- cı edasiyle lâfa girişiyor: Daha ne gazeller vardır buralarda Bayım... Bir meraklısı çıkıp ta toplasa — Evet... O sayede ahali de şiir yü- zü görürdü! Mezarlıktan çıkarken, bekçi, sokak köşesindeki tekkeyi gösteriyor: — Bir gece de, bunun içinden bir ti sini |kırdı duyduk. Ben: «Girip bakalım!» | dedim. Arkadaşlardan birisi: — Evliya bu... dedi. Rahatsız etmiye KA“'n']ş dolasxm—dur kat tıkırdı devam edince, ben din medim; daldım içeriye, Meğer, tıkır: vı Çıkaran & değil, eşkiyaymış! Bekçide hâtıra sermayesi tükenmiş- |t&. O her gün aralarında dolaştığı me- e diyeceğim _vrık' zar taşları gibi sustu. Ve ben, mezarlık besi de edibane: |ta dolaşmanın kasvetinden kurtulmak için olanıca hızımla Hayatistanın yolu- Naci Sadullah Yarı şaka yarı ciddi (Baştarafı 9 uncu sayfada) abıka Hindistan Şahı, merhum ve Ahmet ın valdesi merhum r Saliha Hatun ruhuna elfati- n Bayım?.. Öm okumakla una fatiha maklık için -| yerii ndu itabı ne divan, SON POSTA eti Sade bir rop Gizliiöroin fabrl işletenler tevkif e0 İki gün evvel Fatihte meydana çı-|dan yapılan tahkikât karılan gizli erocin fabrikasını işleten I“Iı ıhuîuh:'bb) 3 X cekök ve Bkadin bakkınida Eciniyet| Dşine U Müdürlüğü kaçakçılık bürosu tarafın-|tevkifhaneye göf TM Tarihten sayfalar Edirnede ,, (Baştarafı 8 inci sayfada) Edirne (Hul“' ladı ye oradaki atlardan birine atladığı Türk Kuşu şubel'_r’* gibi dört nal sürdü. rılmış ve keyfiyet Çatlak bir ses haykırıyordu: Umumi Merkezi 14 (B !uıfı 8 inci uyfıdı) îsız çıkaracak olsam, muhakkak bütün Uluda- 'öcünü benden alacak, Yalnız kendisin- bayra - | den ayrıldıktan sonra, bayramdan bay- — Sayın Tekin öldü. Görmeyenler besine bildirilmiştif” var, Bu lere kimse iştirak etmiyor - 1f gelmez, bu seneki gibi, ha- urlu, karlı gittiği şimdiye lmüş müdür? Hele â n bizi, arkadaşların türk- çeden her lisanı konuştuğunu, | bu çirkin âdetin ortadan kaldırılma - sını istedi.. sızca, İngi - lizce kon . Elâlemin, Amerika- Jısına, Almanına, Ermenisine, Rumu - de pekâlâ, lisan bilgimizi de ilerleti ' yoruz! Bu yabancı âzâ çekilecek olsa, klüpte kimsecikler kalmaz! elimizde olan 10,000 | le dağ , hep Ha aklıma gelmişken onu da söyli- ; yeyim: Birisi de, klüpte sosyal hare - ketlere ehemmiyet verildiğini, nizam- namede musarrah olmadığından, — bu gibi faaliyetlerden, — idare heyetini Bi .l mes'ul tuttuğunu ağız dolusu söyledi! ; Vallahi, hayret içinde kaldım. Acaba Bi keeş bu zat dağdan mı geliyor, nerede ya- | 4 şıyoruz. Elbette briç oynıyacağız, dans edeceğiz ve eğleneceğiz. Bunlar olma-| Ş sa, klübün ne manası kalır?.. Allah aş-| kına söyleyin, haklı değil miyim?» Bayanı o kadar asabi buldum ki, hak- Seza başını yeniden hasır koltuğa yaslamıştı. Acaba Selim Nacinin hasta- İlğının gizli bir manâsı var miydı? O da mı buhranlar içinde yuvarlanıyor. du yoksa?. Kim bilir neler düşünüyor- du? Genç kadın birdenbire ürpererek başını döndü. Sanki eline ateş düşmüş ı göbi “koltuğun: kenarmdaridölüre şik a detle çekti. Ve Sırrı Nihadın avuçları boş kaldı. Dudaklarında”mahçup, yıl-ı ç varan bir tebessümle gayet yavaş mı-| KELĞR 4 rıldandı: | — Bana ellerini hiç vermiyecek mi- : sin Seza? — Bu ne demek doktor? — Bu anlaşalımı demek Seza.. — Bu ne zamandanberi aklınıza cs- ti doktor? - Beni çok kırıyorsun Seza., Yeti- şir artık. Acı sözleri bırakıp, birbirimi- zi kırmaktan vazgeçelim. Benden ba- kışlarını bir yabancı gibi kaçiırma hep.. — Unmutmayın ki doktor, bu sözleri evvelce size bir baskası — söylemiş ve siz yüreğiniz hiç kıpırdamadan onu he- men reddedivermiştiniz. Sonra bir çok mecburiyetler tahtında birleştik. Fa- rama ya nak, dağda nı düşününce içim sızladı. ** »e Tersel İrk davası ( Baştarafı 11 inci sayfada ) nin tarihi kaynaklarıdır. Bugünkü i sanların ayni cedde değil; birbirine çok bende na da türkçe öğretecek değilis a' Hem| bir kanaat halindedir. Bu fark âdeta, | 0" daha sade bir rob olur mu? “|ayni sınıfa malik olmakla beraber So - yakın ecdada malik oldukları matra oranggotanile Afrika oranggot: nı arasındaki fark kadar barizdir. Ayni menşee malik insanlar bi muhtelif muhaceretler neticesinde ik- lim ve coğrafya değiştirdikçe, dimaği, ruhf ve bünyevi karakterlerini değiş - tirmişlerdir. Tarihi âmiller de büyük müessirlerdir. 5000 yı) evvelki Mısırh, Çinli, bügün Mısırda ve Çinde yaşıyan nların ecdatlarıdır. Dr. sözlerini bu iddiasını izah eden çok şayanı dikkat misallerle bitiriyor du. Afrikada yaşıyan Oşima kabile: kadınlarının kalçalarında ve kıçlarında mevcut bol yağ tabakasının, Avrupa * | dan giderek orada yerleşen beyaz ka * dınlarda da hâsıl olduğunu, Tirolde ya- şıyan kadınlarda mevcut «Goltr> ha lan bir spor İçin, şehirde ko- köşk yapıldığı ve diğer ta: raftan yirmi, otuz senelik mazisi olan, gece gündüz didinen klüplerimizin, bir başlarını sokacak kulübeleri olmadığı- Sadeliği seven bayanlar için bun- h- Ön bele kadar düğmelidir. Kollar a-|hafifçe kabarık. Bilekleri — düz.Belin yalnız arkasında ufak bir volan — var. Etek çok hafif kloş. Yaka arkada dar ve kalkık, önde devriktir. le talığının bu kadınlarda fazla bir ra - hatsızlık meydana getirmediğini ve â- ta onların fizik vasıflarını temin et- tiğini tebarüz ettirmiştir. Doktor Kip'e verdiği izahattan do- -|layı teşekkür ederken o son cümlesini si | bitiriyordu: — #*Konfoçyüs, Budha ve Sokrat ay- ni fikirleri yayan ve çok uzak j de, ayri renklerde yetişen üç. i b sandı. Bu bizim için kâfi bir misaldir.» &- Adnan Bilget “Son Posln,. nın Edebi Tefrikası : 35 SKLEV. Perlde Celâ Celâl Yazan: kat şimdi görüyorum ki siz zahiren birleşen yolları hakikatte de bulnıık] istiyorsunuz. Peki bu değişiklik niçin? | Sırrı Nihad koltuğunu genç kadının | koltuğuna yaklaştırmıştı. Çok yakın oturuyorlar ve Seza yerinde asabi zünden epey heyecanlı olduğu belli di. Genç kadına biraz daha eğilip ce vab verdi: — Bunları bana sorma artık Seza,/giyi kabul - etmek istemedim. - Fakat farzet ki o zaman hasta idim. Hem sor ra belki seni böyle daha yakından tan mamiş, anlıyamamiştım. Artık bana | bul etmek istememiştim ve sonra ba- inanmanı, eskiyi unutmanı istiyorum. | banın hatırı, yanlış, budulaca telâkki- Sen istesen mes'ud olmak elimizdedi: artık. Biraz gayret ederek beni affe! meyi bir tecrübe et olmaz mı? Seza omuzlarını silkeliyerek cevab şimdi seni seviyorum, eskiyi unutalım, verdi: — Bu sizin elinizdedir doktor. Ba- ün | — Seza onun elinden kolunu kurtara - na her şeyi olduğu gibi anlatın. Bütü samimiyetinizle bana açılmadıktan son ra nasıl anlaşabiliriz? Hem anlatacaği- niz şeyler bana ucı değil teselli vere cek. Demek beni bu yüzden isteme miş diye düşüneceğim. Sizin hakika -| var mı? Sevenin sevdiği kadına 'igliıilfımdi kıvrılarak, iğne ucu- gibi yüre- bir irkilişle doğrulmuş onun gözlerinin içi- ne bakıyordu. Doktorun da sararan yü- ten bana döndüğünüzü, böyle her şeyi açık konuşmanızdan anlıyarak 6 yara izlerini, ıztırabınızı tedaviye çalışaca - ğim. Sırrı Nihadın bakışları yavaş yavaş bulanarak onu dinliyordu. Yüzünde deminki samimi ifadeden hiç eser kal- mamış, dudaklarının kenarında asabi çizgiler belirmişti. Gene içine kapandı- ğı muhakkaktı. Seza da bunu anlıya - rak acı acı gülümsedi ve omuzlarını İsilkerek ayağa kalktı. Sırrı Nihad d kalkmıştı. Genç kadın gitmeye hazırla- nirken onu kolundan tutup dürdüttür Sesi garib bir surette titriyordu: i*| — Beni iyi dinle Seza. Evhamın «İboştur. İlk günler ıztırabı çekmene se. beu olup, önüme bıraktığın büyük sey- 1-; belki 6 zaman seni sevmiyordum, Ev- i- | lenmeyi de anlaşamıyacağımız için ka- ir|ler yüzünden kirlenen şerefini kurtar- te|mak için bu izdivaca razı oldum. Bü - |tön bunları itiraf ettikten sonra fakat İbeni affet dersem kabul etmez mi - sin? rak başını sert bir hareketle salladı: — Hayır doktor. Beni o zaman sev- -| miyebilirsiniz ve buna inanırım, Fakat «|simdi sevdiğinize inanmama imkân di? Heyecandan eli kapının topuzunda daima böyle yabancı iki düşman gibi jsinin inad ettiğinin farkında değl miy- İlemiyeceğim ve sen anlaşmamızı iste- |Fakat hakkın Y ve bilmeyenler bilsinler ki Sayın Te- kin öteye gitti. Çığlıklar, hıçkırıklar, kin anlatan sesler bütün ovayı kapladı. — Sihirbaz yalancılık etti. — İsteseydi kurtarırdı. Diye söyleyenler oldu — Sihirbaz kaçıyor!... Bir çok adamlar çayıra saldıkları atlarını eğerlemeden üstlerine atlamış- lar, sihirbazın ardına düşmüşlerdi. Sihirbaz kaçıyor, onlar kovalıyor- lardı. Mogaol atlılarının önünden kim kaç- miş da kurtulabilmiş? Alçak bir yamacı dönerken Mo- gollardan birisi atın dizginlerini bırak- tı. Bacaklarını sıkarak yayını eline ah di ve bir ok attı. Ok, ıslık çalarak ileri fırladı. Sihir- bazın ensesinden girmiş, gırtlağından çıkmıştı. Attan düştü ve hemen orada kafası kesildi. Fakat Türkler bunü haber alınca çok kızdılar. Şimdi de orada bir kaynaşma var- dı: — Öç istiyoruz! Sesleri göklere çıkıyordu: On binlerce atlı - bir sihirbazın ö- Edirne Hava F'H: şimdiden hazırlı Türk Kuşu taltii ce Türk Kuşuna Tji orta tahsili ikmâl 'ı,' ve muallim m'k'd”w’ larından olacak V€ küllü bir hastaned* cektir. Gönen | Gönen (Hususi diyesi mu lardan aldığı TÜ sur liradır. Mflb..h&v rındadır. Bütün P" tadı Mezbahanın C;;' çayın suyunu İ$E ça şikâyetçidirler. M mezbahanın yıkti! nisinin yapunlın lere müracaatla £ Cünü almak içi çadırlarının b“ı“nd korkunç bir kasl yordu. ç.ı..n hi İşte meşhur CePi Kublay Hânla bJ asıl büyük kahraf? lerde gösterdiler. ğime batan istihfarm ceye kadar ı!M yacaktır. Bunu h'lv x Ve onun hirsit gözlerinin birer aH ğinı görünce PT müzlarını ıılk!“ ne basarak ilâve d — Birbirimize ” kın, bir evin içinde” senin sakladığını ? şeyler vuıuııdd uzaklığı evvelce sen ı.ı! inad ediyorum. Sonra acı k:-.dl rek odasına girdi; (i pıyı doktorun )“", Sırrı Nihad a0 ğgünü duydu. sıktı, dudaklarını © bir şeyler mırıldat yürüdü. ” ğ | olmaz. Halbuki siz şimdi bile hep bel- ki, belki diyor, asıl sebebi söylemekten kaçınıyorsunuz. Biz birbirinden bir çok saklı şeyleri olan iki yabancı iken nasıl anlaşabiliriz? Kırık, kırık gülümseyerek «imkân- sız» demek ister gibi dudağını büktü. Ve Sırrı Nihadı oracıkta yalnız başına bırakarak yürüyüverdi. — Yukarı çıkıp da yatak odasının kapısını açarken merdivenlerde telâşlı | ayak sesleri duydu. Heyecanla titredi. Sırrı Nihad geliyordu. Acaba söyliye - cek miydi? Her şeye karar vermiş miy- titriyordu. Sırrı Nihad yanmına geldiği zaman onun kadar heyecanlı idi. Cöz - lerinin içine israrla bakarak sordu: — Demek inad ediyorsun, kendine ve bana hayatı böyle zehirlemekten vazgeçmiyeceksin? Demek birbirimize kalmakta devam — etmemizi sun? Seza birdenbire Asâbının müthiş ge- rildiğini hissetti. Bu adam asıl kendi- istiyor « di? Bu hareketi ile «ben hakikati söy -( tığım için bana ” diğim için bana itaat edeceksinn demek letmek telâşı içi Başım kaldırarak onun Halbuki ne kadâf gözlerinin içine baktı ve boğuk, hırstan vudun gittiğin ıl:,f titriyen bir sesle cevab verdi: (ıgeçti kil. Fakat çek — Evet, sen söyleyinceye kadar, lı-(kug satırda ge$ bahsetmek istiy#”

Bu sayıdan diğer sayfalar: