29 Ocak 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14

29 Ocak 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

N SıyK B Son Posta ,, nın tefrikası : 104 — IKINCI CI KİSİM — Çocukların dadısı olan Bitner kendisini Çariçeye çok sevdirmişti, hükümetin Zzalimane hareketlerinden şikâyet ediyor ve “ Çarlık bu zulümde devam ederse en evvel mahvolacak sizsiniz. ,, diyor Meselâ; merhamet kat'iyyen hissetmiyordu denilen şeyi,| — Okumaz olur mu hiç?.. Fakat, İdam edilen | halka.. bahusus cahil halka karşı, böy- ihtilâlcilerin, Sibiryaya sürülen menfi-|lece dindar görünmek.. ve hükümdar- lerin hikâyelerini, yüzünün rengi sol-|lığa da ilâhi bir kuvvet vermek lâzım. madan bir tek kılı kıpırdamadan din — Bu da fena değil... Sonra?.. Ürcelü Fakak Desa mriliebil içektile Çollanktestir. Almlan leri ıstırabı kendisine bildiren insanlara | olduğu da, bundan bellidir. Ayni za- acıyor; hattâ onlara mektuplar yazı-| manda, bir İngiliz kadınından daha az yordu... Çocuklarının - dadısı olan |para sarfeder. Bu da onun İngilizlik — Sonra... SON POSTA * Son Pasta » nn Tariht Tafrikas : 48 Tankut, Samayı Uran kulağı delik bir adamdı.. bu- hadıım olsaydı, Sirtellalılar bu kadar nu Tankut'un uşaklarından duymuş-|kederlenmiyecekti. tu. Samayı sevenler arasında en çok — Yalan değil, Mellâ! Gudeadan e-|genç kızlar ve dul kadınlar ağlaşıyor- mir gelmiş. Hemen yola çıkacaksınız! |du. Ve yere diz çökerek ilâve etti: Kadınlar Samayı niçin sevmişlerdi? — Nâraş, Sümer — kralının emrile| Bunu anlamak güç bir iş değildi. Hâmat ülkesine gitmiş. HamatlılarlafSama maden ocaklarındaki işçileri dul çarpışacak ve Hâmat kralının kafasını| kadınlarla evlendiriyordu. Ve bunlar (Bitner), kendisini çariçeye çok sev- dirmiş; aralarında adetâ bir asamimi- mişti. Halk arasında ye- 1 kadin ekseriya çariçeye halka ait havadisler getiriyor; hükü - metin zâlimane hareketlerinden şikâ- yet ediyor; pervasızça sözler söylü - yordu. Hattâ bu kadın, bir gün çari - çenin yüzüne karşı: — Çarlık bu zulümde devam ederse| en evvel mahvolacak sizsiniz. Diye bağırmış.. — çariçeyi hüngür ağlatmıştı. a di ea — Görüyorsunuz ya?.. kadın... — Sonra?.. — Bu kadının en mühim dindarlığı idi, — Mutaassıp bir İngiliz mürebbiye elinde, ve kapalı bir muhitte büyüdü- Bü için, kiliseye karşı, hiç sarsılmıyan Bir iman ve itikada malikti. Protestan mezhebini güçlükle terketmiş.. ancak gariçeliğin mecburiyeti dolayısile or- | todoks mezhebini ıstırapla kabul ey - lercişti. Fakat, kabul ettikten sonra da, sanki narin bir kilise direği halini ikti-| Onun en büyük dini felsefesi, şudur: — Bu dünya, biz istasyondün başka bir şey değildir. Asıl hayat, öldükten ioma büğkzkelE — Yani.. ruha, ve ahrete kail, — Evet... Her yaptığı işde, din Küvetinden ilham aldığını söyler. Ve daima şu sözleri tekrar eder; — Hükümdarlar, ancak Cenabihak-| tan kuvvet alırlar, Eğer öyle olmasa, hükümetin o tahammülfersa yükü ta- şınmaz... Bilir misiniz?. O yük öyle ağır bir haçtır ki, ancak, Cenabıhakkın yardımile taşınır. — Hayret... Acaba bu kadın, ta - rihte daima şeamnet bırakmış olan hü- kümdarların — tarihlerini — okumamış mi?.. yet husüle ge tişmiş olan hüngür Ne garip tarah, sap etmişti... | Bir Doktorun Günlük Leme Notlarından — €) Eroin ve kokain İptilâsı Bu aehirleri kullanan bazı bedbah$ genç- lere rastgeliyoruz. Fena arkadaşların tel- kinlerile, teşviklerile bu uçuruma doğru giden zavallılara acımamak elden gelinl- nin verdiği zevk deni- n gayri tabli bir balin Iginlik, ber şeyi iyi gör - yü ve sıkıntıyı unut- || n büu beyaz zehirler yük bir durgunluk, ve eder. Günden güne zuaf | rinde, avuçlarındaki beş gün aynı zehiri tedarik evden para çal - k, sirkat, sefalet ntü | Fena arkada klerine kapılmıa- yınız gençler,.. Bilimiz ki onlar size en büyük düşmanlığı yaptyorlar. (*).Bu notları kesip saklayınız, yahut bir albüme yapıştırıp kolleksiyon yapınız. BSıkıntı tamanınızda bu notlar bir dokter gibi imdadınma yetişebilir. cephesidir. — Şimdi geldik, en mühim bir nok- taya... Alman imparatoru Vilhelmden hiç hoşlanmaz. Hattâ,tiksinir.. nefret eder. — Yok canım. — Emin olunuz. Hattâ., bu hisleri- ni, kalabalık meclislerde, Grandüşeş- 'ler arasında söylemekten bile çekin - mez... Kayzer için, —« komediyen ipokrîl.. tiksinilecek adam» dediğini, bir kaç kere bu kulaklarımla işittim. — Hayret... — Dur.. dahası var... Çocuklarına da ayni hissi vermiştir... Çok iyi ha» tırlıyorum ki, çocuklar; bir kaç kere Kayzer tarafından gönderilmiş alan hediyeleri kabul etmemişler.. — onları, hizmetçilerin çocuklarına — vermişler - İdir. — Bu da âlâ... — Bilmem ki, bu kadın hakkında daha ne malümat vereyim.. işte, en son söz.. çariçe, bir çivi gibi, çarın kalbine mıhlanmıştır. Onu, oradan çı- karmak, muhaldir... Çar, içeceği suyu bile, ondan sorar. Ve işte, çariçenin mes'uliyeti de buradan başlar. Prenses Emma, susmuştu. Cözleri, sobanın mikası üzerinde parlıyan alev- ler üzerinde dolaşıyordu. Bir kaç saniye, derin bir süküttan sonra, Cemil şu kısa suali sormuştu: — Ya, çar?.. — Haaa.. gelelim, çara... Bana bir sigara daha verir misin?.. Prenses Emma, sigarasını yaktık - tan sonra, sık sik bir iki nefes çekmiş.. |düşük göz kapaklarının altındaki kı - vırcık kirpiklerini kısarak devam et « mişti: — Zavallı çar.. o, hakikaten acma- cak bir mahlüktur... Bilmem, hiç ken- disini gördün mü?. — Hayır... Yalnız resimlerini gör- düm. — Bu resimler, onun hususiyetle - rinden hiç birini ifade etmez. Onlara |bakınca, sadece alkolik bir çehre görü- * Halbuki, bu hususiyetleri vardır. —Ns ghi?.. — Söyliyeceğim... Tahsili, basittir. Ancak, muhitine -göredir... Mürebbi: leri, ona sadece şunları öğretmişlerdir; — Daima soğukkanlı bulunmak.. h siyatını muhitine anlatmamıya çalış » mak... Onun için bu adam; daima his- siyatını saklıyan.. herkesten korkan., herşeyden bir ikrah ve tiksinti duyan.. nür,, adamın, mühim bülâsa, hayatın serbestliğine alışamı-| ” İyan, dar ruhlu bir insandır... Böyle olmakla beraber, garip bir hali vardır. Muhitine giren — insanları, çarçabuk teshir ediverir. Onun için kendisine daima (şarman) denilir... Halbuki buna inanmak lâzımdır. Çünkü çarın, hemen her zaman iki cephesi - vardır. O, bu iki yüzlülüğü, Bizane &detlerin- den almıştir. — Ne münasebet?.. — Hakkın var. Çar ile Bizanslılar arasında hiç bir münasebet olmamak lâzımgelir... Fakat çarın elinden Bi - koparmadan dönmiyecekmiş. Sama bu sözleri işitince yerinden fırladı: — Kimden duydun bunları sen? — Tankut'un adamlarından.. — Peki amma, Tankut benden ni- çin saklıyor bu haberi? — Bu akşam sizi çağırıp söyliye cekmiş. Urdan bu sabah yeni gelen bir hâssa zabiti bu emri getirmiş, —Hâssa zabiti mi dedin? — Evet, niçin şaşıyorsunuz? Siz gi- dince yerinize kim kalacak?.. Kral bu- nu da düşünmüş,, — Demek yerime adam bile gelmiş, öyle mi? — Evet, Mellâ! Hattâ ben gelen za- biti de gördüm, Saray kapısında duran nöbetçi: «İşte, efendinin yerine gelen zabit budur!» dedi, — Nasıl adam bu?.. — Orta boylu.. tıknazca.. kırk beş yaşlarında., çirkin ve yüzü gülmez bir adam. Ah, ne yazık olacakbizlere, Mellâl Seni kaybediyoruz demek!.. x O akşam Tankut, Samayı evine ça- ğırttı.. ve Güdeanın emrile hemen Sir- telladan ayrılmasını söyledi. Sama itiraz etmedi. — Peki, dedi, fakat müsaade ediniz de ocaklarda çalışan işçiler ve mah- kümlarla vedalaşayım! Tankut buna müsaade etmedi, — İşçiler ve mahkümlar seni kay- bettikleri için şüphe yok ki çok derin bir acı duyacaklardır. Senin bir daha maden ocaklarında görünmeni arzu et- mem. Yarın sabah güneşle beraber kal- kal, yoluna düzülürsün! We arkasından şu sözleri de ilâve etti; — Ben de bugün, Gudeaya götüre- ceğim hediyeleri hazırlayacağım. “ Atının bastığı yerlere saçlarımızı seriyoruz, Samal,, Sirtellanın batı kapısından sekiz on atlı çıkıyordu. En önde Sama, kır ata binmiş.. ar- kasında Uran ve iki atlı muhafız.. da- ha arkadan da dört at yükü Tankutun Gudeaya gönderdiği hediyeler gidiyor- du. Güneş yeni doğmuştu. Sirtella kızları o sabah güneşten ön- ce kalkmışlar, şehrin batı kapısında SörLRlmaşlar. Sirtella o aabah baştan başa mate- me bürünmüş gibiydi. Ortada bir ölüm eee TAKVIİM chiKANUN 2cıhınu.u | Resmi sene W7 ’ Arabt sene 18öĞ Kasım Rumt sene 1503 zans tarihi düşmez. Onun için Bizans- | — hları çok sever. Bizans hükümdarla- rının âdetlerini taklit etmekten, âdeta derin bir zevk hisseder. « (Arkası var) | niyor, azap duyuyordu. arasında para biriktirenler genç kız - larla da evlenebiliyorlardı. Sama Sirtellâdan gidince, bu âdete acaba yeni gelen maden zabiti riayet edecek miydi?.. Bunu hiç kimse ummuyordu. Ve işte bunun içindir ki, bütün genç kızların kalbinde sevgisi yer — tutan Sama, şehrin kapısından çıkarken, a- tının bastığı yerlere demet demet saç- larını kesip serpiyorlar ve göz yaşları dökerek ağlaşıyorlardı. Bunlardan birisi henüz yeni evlen- mişti. Bu genç kadının eşi demir ocak- larında fakir bir işçiydi.. Semadan hay- li yardım görmüş.. teşvik görmüş ve bu kızla evlenmişti. Kadın hıçkırarak bağırıyordu: — Atının bastığı yerlere saçlarımı- zı seriyoruz, Samal Sen, kalblerimizi çaldın.. bizi öksüz, hâmisiz bırakıp nereye gidiyorsun? Sana sunacak, SÜ Pa LDİZ| TUNÇCAY Yazan : çağırttı ve emrile Sırtelladan ayrılmasını * tün SIHGIM bir kaç k“ da çınlıle — Yolun Ür e 'ıün';: rında a!" 5/ yunıyu*k ken, ,crhw rine yeni Samanın miye muv! öe biri de Uı;' Sama, y j aldatmış, UraP ’ yanına ll—'“b.”îu d hayatında bir adamdı- 4Vç di «O bir mâa” d saçlarımızdan ve göz yaşlarımızdan başka bir şeyimiz yok! Yolun üstü demet demet kadın Saç- | çini larile dolmuştu. Sirtellâlılar” otuz yıl önce de böyle, şehirden bir kumandan ayrılırken, atının bastığı yerlere saçla- rını kesip sermişlerdi. Sirtellâ kadınları vücütlerinin en değerli süslerinden biri olan saçlarını kesmekle muhabbet ve fedakârlıklarını göstermiş oluyorlardı. Bu ulusal âdet galiba Sumer Türkleri- ne büyük göçten sonra, atalarından geçmişti. Sama genç kızların göz yaşlarına zında döğümlenip kalan iki kelime ile mukabele etmek istiyordu; — Teşekkür ederim.. Bunu da söylemeğe muvaffak ola- madı. Bir elile atının dizginlerini tut- muş, diğer elini de kalbinin üstüne koymuştu. Gülümsedi.. Sağına soluna başile selâm verdi. Samanın yüzüne dikkatle bakanlar lonun neden sustuğunu anlamakta ge- cikmiyorlardı. Samanın gözleri de, içi gibi dolu.. ve yanakları ıslanmıştı. Sama yalnız gözile değil, kalbi ile de ağlıyordu. Tesirini - sezdirmemek için zorla gülmeğe çalışıyordu. Bu muztarip insanların arasından ayrılmak istemediği bakışlarından bel- Bydi., O, bu ayrılışile de insanlığını ve in- sanlığın en çok göze çarpan tarafını ıstırabını göstermişti. Sama, muztarip bir insandı.. ve etrafındakilerin 1stıra- bını gördükçe daha çok muztarip olur, her zaman için için ağlardı. 'Tankuttan b&şkı. Sirtellâda onu, |herkes iyi tanımıştı. Ve o Sirte'lâdan ayrılırken de için için ağlıyordu. Yerdeki kesik saçlara basmamak | için atını sağa sola çekiyordu. Cüya ki, yerde bir sürü insan kafası varmış gibi, Sama bunları çiğnemekten çeki-| | Şehir kapısından çıktığı zaman bin- lerce insan gözünden akan yaşlar ve! binlerce insan kalbinden kopan fer - yatlar Samayı çıldırtmış gibiydi. O, bu ayrılış hatıralarını ebediyen unüt - mıyacaktı. i bilirim. — Buri bi beni Y"'h"ı ye gidersem P ve dul kadınların hıçkırıklarına, boğa- iz Sarayın PE” Sama, .I',“. attan indi V© yı selâmladı. ö Samanın da iki küp d 5,) he 4| t N mış tatlı Sirtellâ de buluıı (Hamdi). mılyzdl (Hamdi). (Cemil). K" e nünde ? :_':;’ nd) n—“ ıf'l” llırol" ü İstiktâl 55 nel başında (Yeniyol). Cumhurtyet Ü Kalyoncudâ * (mwlı v ', (AlI ıun"—# Üsküdar. * aB Üsküdarde * (Osman). P nı'

Bu sayıdan diğer sayfalar: