Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
A ea SON POSTA Orta oyununun tarihi Osman Cemal Yazan: Orta oyunu meydanlarının son ka- vuklusu olan bizim eski ahbaplardan (Kavuklu Ali) hasta imiş; zavallıcık, Yenibahçedeki (Guraba hastanesinde yatıyormuş. Guraba hastanesi dedim de aklıma geldi: Mahmud Yesaricik henüz sapasağ - lam Ankara caddesinde dolaşırken bir akşam; geç vakit, ikimiz birden oradaki | eczaneye girmiştik. Ben, yarım saat önce oraya yapılmak üzere bir teçete birakmıştım. Biz, iki kişi birden tezgâ- hın önüne dikilince eczacı kalfası ora- daki bir çok reçeteleri karıştırmış, ba- na sormuştu: — Sizin reçete Guraba hastanesin - den değil mi? Ve ben daha cevab vermeden Mah- mud Yesari atılmıştı: — Bak şunun sorduğu şeye yahul Bizim gibi adamların reçetesi (...... ) Sıhhat Yurdundan olacak değil ya, ta- bit Guraba hastanesinden olacak! Mahmudun dediği gibi (Kavuklu A- li) de tabit gündeliği on liralık hususi hastanede yatacak değil ya, elbette Guraba hastanesinde yatacak! Zavallı, gene dua etsin ki Darülâcezede yatmı- yor| Kavuklu Ali için meydanın son ka- vuklusu demiştim. Hoş, bunu başkala- rı da diyorlar a... Yani ya işin doğrusu da budur. Aliden sonra, bakalim ortaya başka bir (Kavuklu) çıkabilecek mi? Aliden önce meydanın en namlı şan h ikj kavuklusu vardı ki bunların biri Abdürrezak, biri de Hamdi idi. Ahb - dürrezak da pek yamandı, hem onun kalıbı kıyafeti Hamdiden çok gösterişli idi. Fakat ona nisbetle daha kısa boylu, daha cüssesiz olan (Hamdi) pek baş- ka idi. Hamdide jestler, mimikler, bu- luşlar İ yapmışlardı Hattâ Abdürrezaktan daha kuvvetli, | kâi) gibi gençler vardı ki şişman Bür- | rastgelinir ? edenlerin içlerinde, ilk önceleri Bay Şevket adlı bir paşazade vardı ki mü - kemmeldi. Daha sonraları Evkaf kâ - tiplerinden rahmetli Saadettin ismin « de bir gençle Necati adlı bir musiki mu- allimi ve Seyrisefâin — ateşcilerinden Arif diye anılan zayıf, uzun boylu bir | delikanlıda bunlara bir hayli pişekârlık Hamdi öldükten sonra Eyüpte heveskârlardan mürek- keb, tam takım bir de hususi orta oyu- nu kumpanyası kurmuş ve bu kum - panya İstanbulun bazı yerlerinde, sün- net düğünlerinde, donanma cemiyeti müsamerelerinde bir çok oyunlar oy- |: namışlardı ki bu kumpanyanın maki-! nist Sabri, kuyumcu Mehmet Ali, elek- trikçi Eşref, zenne Kemal, yahudi |Zeki gibi fevkalâde mül;-mmel, essiz mukallitleri vardı. ! Hamdiden sonra Eyüpte kurulmuş olan bu heveskârlar kumpanyasını teş-| Yahya Kemal Trablus harbi, Balkan harbi, Cihan harbi... Bu anda gözlerimi maziye çe - virirken siyasi hâdiseler gibi edebi hü- diseleri de bu üç harbin içinde karma karışık ve çokyerleri dumanlı görüyo- irum. Eski ve yıpranmış bir sinema Şe- ridi ki hayalimin ekranından birbirini kovalıyan gölgeler geçiriyor, sessli mi, sessiz mi pek iyi farkedemiyorum, ku- kil eden gençlerle bir zamanlar rah -| laklarıma yalnız bazı nağmeler çarpı- metli Hamdinin kendisi de oynamıştı. | YOT Ve bir kaç soluk çehreyi tanır gibi Fakat Hd bavlarla Biklkte'orta / 65 roluxnı'um Amma ilk defa nerede gör- 1 onlar yununda kavukluya değil, tiyatro sah-! y dümdü h | lerini ve nerede sıktımdı ellerini?.. Mil- nelerinde komik rollere çıkmıştı. Bu t îdedıgım Ölçve Bevcekle prtü oga lı felâket yıll larının bütün neslim üştü- k ine unu'ı karanlığı içinde bütün meş - nu Uumpanyasının ash esasen bir ti- rutivyet devri gj(ıf]( imin önünden sa - yatro kumpanyası idi. Hürriyetten son- ! (îm_ bir traji-komik sahnesi gibi ge - ra, İstanbülüun - şurasında burasında çiyor.. Sankı ne hâdiselerin ilki ve ikin- toplanmış olan heveskâr tiyatro trüp- | cisi var, ne tanıdığım insanların.. 'larından ilk önce ortaya çıkanlar, bah-| — Edebi haî-'—"i arım da artık bu h“ T riyeli Atıfın idaresindeki mürebii his-| Sümerce karışıp gidiyor. Onları, olta - siyat takımı ile Divani Muhasebattan | SN ucuna hangi ba ik tal_x'ıîac;.ğmı Vecihinin idaresindeki (Şübban va - Dllmfî—en İRL CON DÜU ]_m’nı ç tan) grupu idi. Bu ikinci grupta o za- Ka ÜUN Fakat_n(î iagüri İ_î_nna Li manların en tanınmış, en beğenilmiş P-?um.(.l' %.nh î_ıfükh bir kaç ŞÜN Innh- e $ _ y ! lük düşürebilsem... Toplu ve büyük a- 'heveskâr artistlerinden (Eyüplü AZ-| vı, edebiyat tarihi dalyanından sulara lamış Ali(, (Eyüplü Asker Ali) ve ge-|aölarmı daldıran üstat'ar getirsin bi- ne (Eyüplü Halid), (Eyüplü Saadet -| ze... Onların engine kazık attıkları tin), (Eyüplü Hakkı), (Eyüplü Ze -|noktanın önünden ben yalnız küçük bir sandal ve bir kamış olta ile geçi - Yazan : nerede duvdumılu ses- | daha derindi. Sonra Hamdi tip ıtıb.arı- haneddin Paristen gelip burada büyük le Abdürrezaktan fazla komikti. Bur - 'bir kumpanya kurunca bunlardan (Ağ- nu, kaşı, gözü ona hiç benzemezdi. Bu- lamış Ali) ile (Asker Ali) Bürhaned- günkü Naşid, dünkü Hamdiyi andırır.|dinin kumpanyasına birinci sınıf ak - Bunlara yakın, bunlar tip ve âyârında tör olarak girmişler; ötekiler tiyatro bir kavuklu ve bir komik daha vardı ki aaktorlugunu bırakıp asıl işlerine dön - o da rahmetli (Sepetci Ali Rıza) idi. | müşlerdi. Ağlamış Ali olsun, Asker A- (Abdürrezak) olsun, (K. Hasan) ol-|li olsun, Bürhanın kumpanyasında sun; bunlar da çoök ileride birer halk hep tiran aynarlar ve ikisi de K. Ha - san'atkârı idiler; lâkin bunların tipleri sanın meşhur tiranı Todori ile Ma - ve güldürüş tarzları ötekilerden ayrı ı-%nakvanın en namdar artisti ÂAleksan - di. Hamdinin son günlerinde, gene hâ- yanı aynen taklid eder ve onları asla lâ meydana çıkan bir de (Karagöz aratmazlardı. Mehmet) vardı ki a da nev'i şahsına| Hürriyetten altı ay sonra Şehzadebaşi uyan bambaşka bir adamdı, Hamdi - piyasasından Eyüp ve Hılıic Fenerine den, Abdürrezaktan, Karagöz Meh - çekilen bu (Şibban Vatan)_kumpan - metten sonra kavukluluk doğrudan vasına Kavuklu Hamdi de gelip iltihak doğruya Bay Aliye mi geçmişti acaba? Hayır, Aliden önce ve onlardan sonra bir çok zamanlar, tiyatro sahnelerinde, hayli temsiller vermişti. Zavallı Ham- seyir yerlerinde, sünnet düğünlerinde di, o zamanlar çok ihtiyar, düşkün bir (K. Hasan) ile (Naşid) de kavukluluk durumda idi ki bunun üzerinden çok yapmışlar ve bu arada kendilerine t'eçmt'den ölüp gitti. Hürriyetin ikinci (heveskârlar) denilen bazı gençler de )ıIında (Şübban Vatan) kumpanyası aynı yerlerde başlarına kavuk geçire- |dağılınca bunların bir ikisi başka grup- rek (nekregü) rolüne çıkmışlar ve bu | lara karışmış; bir ikisi de daha sonra - işi bir hayli de becerebilmişlerdi. Bun-%ları Bürhaneddinle birleşince geriye lardan Hamdinin memleketlisi olan kalanlar da kendi aralarında heveskâr Eyüplü iki memur kardeş, bu işde en | bir orta oyunu takımı kurmuşlardı. İş- muvtffak olanlardandır. Bunlar zaten te Kavuklu Hamdiden sonra ve Ka - semt itibarile Hamdinin yakın komşu-| vuklu Aliden önce, bir tarafta Naşid- su oldukları için dersi tam yuvada al -|ler, Monoloğ Tahsinler ve bazan K miş sayıldıklarsıdan eğer karşılarında- | Hasanlar kavuklu oynarlarken bir ta - ki pişekârlar da iyi olursa vollerinde raftaân da bu genç ve heveshkât kum - zerre kadar aksamaz ve halkı gülmeden İpanyasının iki kardeş kavüklüuları da kırıp geçirirlerdi. - Bunlara pişekârlık (Devami 11 inci sayfada) likte Eyüp ve Fener sahnelerinde bir etmiş ve bu kumpanya Hamdi ile bir-| | yorum, * İşte Yahya Kemal.. Onu Balkan har- binde tanımıştık. Hele — düşünün!.. San'at ülkesi diye bizim gibi nice genç edebiyatçıların geceleri rüyasına giren Fransadan geliyordu o... Hem de Pa - risin göbeğinden... Anlattığına göre Mont Parnasse'da — sembolist > şairler kahvehanesinde Verlaine'le- tanışmıs, Jean Mors&€as'la canciğer arkadaş olup | kadeh tokuşturmuş, anlatmadığına gö- |ve de ihtimal Paul Fort'un - kafasına Emmrlık tacı geçirildiği gecelerde Ouar- l ier Latin sokaklarında uzun saçlı res- samlarla uzun çubuklu şairler kafile- sine karışmıs bir adamdı 0... Henri de Regnier'nin Süların Beldesindeki meş- kuyor, o tefsir, ediyordu, fakat Allaa- hın ne bahtiyar kulu idi ki © parçaları kendisi bizzat Versailles saraymın tarhları ve havuzları önünde okumuş- fu. Karşısında hepimiz, hayranlıktan ağzımız bir karış açık, elpençe divan duruüyor, öksürdüğü zaman ne musiki, lütfedip, kendi şiirlerinden bir mısra okursa «ne harika!» diye iki yana baş sallıyorduk. Hele Hakkı Tahsin âdeta kendinden geçmiş bir halde idi. Rehbap- ta Hüseyin Rahmiye çatarken sözü e- vire çevire Yahya Kemale getiriyor ve asağı yukarı şöyle bir coşkunlukla hay- kırıyordu: «— Sen Kemali tanıyor musun, Ke- mali?.. Amma Namık Kemal deği! bu.. Yahya Kemal... Sen bu dâhiyi tanı - yör musuün?..» Şahabeddin Süleymana gelince, Ley- :11 lâ şairine çoktan, gönüllü ; yazılmıştı. hur seneleri bize Parisien şive ile o o- T HATIRALARİ Eski Edebıyat Gec"-*le Yahya Kemalin yazdığı şiirlerin benzeri Yakup Kadri ve Nur Hamdullah Suphinin oynadığı bir oyl"' Halid Fahri Ozansoy Yakup Kadri Ceplerinden, kurşun kalemi ile, parça parça kâğıtlara yazılmış Yahya Ke - mal mısraları taşıyor ve her gezdiği, yürüdüğü yerde dâhinin dehasını is - bata uğraşıyordu. Her taraftan rTüzgâr gibi esen bu telkinler benim de üze - rimde o kadar tesir yapmağa başla * mıştı ki, Hakkı Tahsin ve Yahya Ke - malle üçümüz Yıldız tepelerinde grupu seyrettiğimiz bir akşam, Üüstadın şu beytile birdenbire ürperir gibi olmuş- tum: Ayşe Cadı, Ayşe Cadı, Ay daha bir yaş kocadı! Yahya Kemal bu garip sesleri o an- da mı mısra haline koymuştu, yoksa evvelden mi yazmıştı bilmiyorum. Ba- sını havaya kaldırarak ve sanki mesa - feleri gözlerile arşınlıydtak Ayşe Ca - dıya hitap ederken kendi kendime ««Yarabbi! ne harikulâde, ne esrarlı masal tonul» demiştim. Fakat aradan epeyce zaman geçtikten sonra Mo,- r&as'ın: Bon menuisier, bon menuisier, Misrainı içine alan Noctürne şiirini basştan başa okuduktan sonra Ayşe Ca- dıdaki seslerin nereden geldiğini an - lamıştım! * Artık Yakup Kadri ile de tanışmıs- tık ve bazı akşamlar Yahyva Kemal, Yakup Kadri, Şahabeddin Süleyman ve ben Tokatlıyan salonunda keyif ça- tıyorduk. Yemeği o tarihte adam başı- na yirmi kuruşa tablüdottan yiyorduk. Yalnız Yahya Kemal pek sevdiği jam- bondan ayrıca bir tabak 1smarlıyordu. Aramıza şimdi isimlerini ve şahıslarını hatırlıyamadığım kimseler de karışı - yor, meclis kalabalıklaşıyor ve saatler- ce gazetecilikten, edebiyattan konusü- yorduk. Masanın başında Yakup Kadri daima güler yüzlü, ve hafif — sürette müstehzi, Yahya Kemal daima atlet vücutlu ve üstat tavırlı idi ve geride kalanlarımız . birinin cesaret, diğerinin oturduğu koltuktan taşan dehasından ilham alıyorduk. Ha- yatta değilse bile bir tarafı boş edebi- vat terazisinde ağır basmağı da galiba ondan öğrenmeğe- başlamıştık. * 4 Hamdullah Suphi ne,zarif, ne kibar adamdı. Genç çehserile garip, fakat göz okşayıcı bir tezat teşkil eden saçları bende her zaman romantik bir gölün gümüş akislerine eğilmiş bir Raphael tesiri yapardı. LamMartine'in meşhur kahramanını hatırlâtan bu çehrenin ince çizgilerinde bütün bir asalet ve incelik okuyordum. Ekseriyetle onu, Beyazıttaki Türk Ocağında görürdüm.. Fransız aktörü Antoine ©o zamanki Sehremaneti tarafından İstanbula mu- kavele-ile getirilip Darülbedayiin mek- tep olarak temeli atıldığı günlerde Hamdullah Suphi estetik dersleri pro- fesörlüğünü deruhte etmişti Ben de tır, sayisı yüz elilyi geçen ve Şehzade- | başındaki Letafet apartımanının - bir tebessümünden ! jla Pu> 4 J Hamdullah sj sahne ile ders saloî'“’n büyük odasını hareti gol iki tarafta karşılıkl! gi erkek talebeleri SöZ den ziyade sesinin sunlardı! Yalnız bir £ na bir oyun etti Kİ düşü | reğim ağzıma geliy0f” yf y Türk Ocağında bır'irıe; ranslar veriliyor V© ü du. Salon ağzına kâ kadaf içle İ y şairlerden bazılar! * 1—& Yusuf Ziya da vardı * , neye dayvet edilerek Wı,(î lar. Artık sıra bana Be ! lahın nazikâne bir el düm, sahnenin yanın divenden çıktım. Şlmw bende ve ben cqhnen , Kâfir isimli uruzla Y? msğ zum bir hikâyeyi Oıf' 'İ“ Kâfirin Hind mabedmdu [ ğişik vezinle yazılm tim. Galiba coşmuş V" gat kapağına sokuîacak_ çaft ru yürümüştüm. Bir parçasını haykırıy? Brahma, Brahma' Cihana bâl açan Birdenbire salonun dullah Suphinin seSİ: 1 deki niyazkâr! arln; BMu hiş bir akisle çınlad! h £ — AÂman Halit Fabfl çi etl. Süflör kapaği ,çıl( şeceksin! Bü hatiften nida “ze me bakayım ki cehet gımın dibinde açık değ, Ne olurdu, bu af? g farkına euelden Vaâ’ e anda müthiş der | vaziyete sokmasa idi“t ğv | lah ondan Tazı olsUN- öyi W ) kikada o feryadı KOF y benim son feryadım N değil, altında boğula #ı O gündenberi kif remiyorum, İşte eski Dir hanra derim Balkan hal'blbn gece Kadıköyünde * riz. Sofrada bol bol ©? yedik. Yemekten Sont’ Kızıltoprakta otu M gitmek üzere yola rımdan şunları hâm»i Saim, Hakkı Tahsili: sin Nahit... Başkâ ki muşum. Yalnız Ta ağzında köşedeki bil' nünde rastlamıştık muavini olmuştum. Ne tatlı ders anla-t sürüklemiştik. O gece Yakuba Ffl 'Idost ziyareti degÜ bir romanı bize © pek meşhur olan bU lirsiniz?.. Nur Babâ- 'ki büyük bir edtî'hî iH (Devamı l1 in j ELLALLRLA l