Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
K .r — 'T mta S- < G —e manz $ı eli ae GÜ Ç ZŞŞ eli Hİ Te DAT A T Bi | 5i e eat | $ sals e SON POSTA İkincikânun 3 Bö yle düşmanlık olur mu? Buçlunun iddiasına göre muhtarlar garezkârlık yapıp ahırına tütün saklamışlar ve kaçakçı diye haber vermişler İhtisas mahkemesinde — duruşması yapılan Ereğlinin Çaylak — köyünden molla Ahmet tütün kaçakçılığı yap- maktan suçludur. Mahkemede okunan evraka göre köyün iki muhtarı ve jandarma kara- kol kumandanı bir gün ansızın Molla Ahmedin evini basarak ahırda bir te- neke içinde saklı dört kilo kaçak tü- tün bulmuşlar ve bir zabıt yapmışlar, molla Ahmedi de yakala- yarak duruşması yapılmak üzere İs- tanbula yollamışlardır. Fakat Molla 'Ahmet mahkemede kendisine isnat e- dilen suçu inkâr etmiş: — Zabıt varakasına imza koyan bu iki muhtarla bir mesele yüzünden aramız açıktır. Her ikisi bir olarak bir gün beni kahvede sıkıştırdılar ve dövmeğe başladılar, bağırdımsa da kurtulamadım. Bunun üzerine dava ettim. Mahkemede ikisi de mahküm oldular. Bana garaz bağlayan bunlar varakası Sigorta sahtekârlarının duruşmasına de devam edlildi onları evime sokar mıydım?» bir gün gizlice eve girerek ahırda bu- lunan tereklerin arasına bir teneke tü- tün saklamışlar. Bir kaç gün sonra da eve gelip kapıyı vurmuşlar ve: «— Senin evinde kaçak tütün bu- lunuyormuş. Aramağa geldik» diye- rek yanlarındaki jandarma karakol kumandanlarile evi aramışlar. Ben de evde idim, kendilerine: «— Ben kaçakçılık, falan yapmı- yorum, gelin arayın» dedim ve kapıyı açtım. Onlar doğruca tenekeyi sakla- dıkları yere giderek tütünleri çıkardı- lar. Hiç ben kaçak tütün saklasaydım, Suçlunun bu ifadesi şayanı dik- katti. Fakat şahitlerin ne dediklerini de öğrenmek icap ediyordu. Bir kısım şahitlerin yazılı ifadele- ri gelmediğinden duruşma başka bir güne bırakıldı. Suçlu da Ereğliye gidecek vapurun gününü öğrenmek üzere koşarak va- pur acentesine doğru yollandı. Dirileri ölü göstererek sigorta şir- ketlerini dolandıran Onnik İplikçiyan,| ğum sigorta primlerinin mecmuu 190 doktor Asaf, Voçino, Dimitri, İzmaro, (lira idi. Yüzde elli fazlasile doktor Armarak Hanciyan, Karabet, Şemseddin, ve Didarın muhakemele- rine devam olunmuştur. Suçlulardan Şemseddin isticvabın- da kendisinin Ünyon sigorta şirketine 4 bin İngiliz lirasına sigortalı olduğu- nu, Yüksekkaldırımda pul müdüriye- tinde memur bulunduğunu, ve bir gün suçlulardan Onnik'in kendisini ziya- rete geldiğini söyledikten sonra sözle- rine şu şekilde devam etmiştir: u— Ben bu adamı evvelden tanı- mazdım. O gün bana kendisini ko- misyoncu Ohannes diye takdim etti. We şunları söyledi: — Sen sigortalı imişsin. Vermiş olduğun parayı yüzde elli faizle ben sana alacağım, Yalnız bu iş için se- nin ve karının, çocuklarının nüfus cüzdanlarını görmeliyim. — Bu iş için bana ne verirsin? Kendisine münasip bir şey verece- mukavele tanzim ettik. Vermiş oldu- 180 lira ediyordu. Bu paranın yüzde yirmisini Onniğe vermeği mukavele ettik. Reis Onniğe sordu: — Niçin işmi- ni yanlış verdin. Onnik: — Ermenice Onnik ve O- hannes arasında fark yoktur. Hâkim — Sen ilk tahkikatta Şem- seddinin ismini Mustafa diye söyvle- mişsin. — O zaman ehemmiyet vermedim. Ne yazarsanız yazın dedim. Şemseddinin karısı Didar da: — ÖOnnikle beraber doktor Asafa gittik. Ondan rapor aldık. Okumam yazmam olmadığı için bu raporun İ- çinde ne yazılı olduğunu bilmiyordum, idemiş, sigorta şirketine Didar tarafın- dan verilmiş olan istidalardaki imzası- nın da kendisi tarafıtdan atılmadığını söylemiştir. Mahkeme bu cihetin ehli hubre ğimi söyledim. Ertesi gün noterde bir 'hânedan arasında müthiş bir aksülâ- vasıtasile tahkikine, gclmeyen şahitle- rin celbıne karar vermiş, ve duruşma Mısırın yakışıklı prensi Amerikalı sevgilisini bıraktı Prens Sait Halim: “ Sevgi ile evlenme ayrı, ayrı şeylerdir , diyor İngiliz gazeteleri Mısır Prensi Sait Halim hakkında şu satırları yazmak- tadırlar: «Şimdiki Mısır Kralı Majeste Fa- ruğun yeğeni Prens Sait Halim otuz dört yaşlarında ve bir çok genç kızla- rın rüyasına girebilecek derecede yâ- kışıklı bir Prenstir. Avrupada bulun- duğu zamanlar uçarı bir hayat yaşa- Bir san Vatkâr kör olunca şohret kazan d Avusturyalı heykeltraşlardan Ord -;ten ve malzeme olarak kullandığı F ner, birdenbire kör olunca, yepyeni bir san'at hamlesi göstermiş ve tel ile ye- ni şâheserler yaratmıya başlamış. Vi- yanadaki stüdyosunda, kıskaç, kerpe- rinç ve bakır teller ile bir çok san lı serleri meydana getirmiştir. Bunla birinin resmini yukarıda görüyorsü — nuz. yan Prens hesapsız paralar sarfetmiş- tir. : Nitekim, son senelerde Avrupada bulunduğu sıralarda iki yüz bin İngiliz liralık bir servetin üstünden girip, al- tından çıkmıştır. Prens altı sene evvel, Ayvrupada seyahat ederken gayet güzel, sarı saç- li Mis Kysos Mecullack - isminde bir lıyan küçük bir Rus köpeği. yazıyor. (Baştarafı 7 inci sayfada) | İcra memuru ne gördüyse sür'atle — Bir masa, bir karyola, bir ayna, bir dolap, üç iskemle, bir çalar saat. İki tencere, bir mangal. Odada zaten başka bir şey yoktu. Ev Amerikalı sarışına rastlamış, hemen o dakika kadına gönül vermiş, günler- ce, hattâ aylarca peşinde koştuktan sonra güzelin gönlünü de kazanmağa muvaffak olmuştur. Nihayet iki sevdalı evlenmeğe ka- rar vermişler, Prens Sait Halim de bu kararını etrafa yaymakta mahzur gör- memiştir. Fakat bu haber, Mısıra da ulaşınca, mel uyandırmış ve Kral ailesi - böyle bir evlenmeğe aslâ muvafakat etmedi- aciz kalan genç Prens selâmeti, güzel Amerikalının hayalini - gönlünden u- zaklaştırmakta bulmuş ve Mısıra dön- müştür. Prens Sait Halim bu macera hak- yı başka bir güne bırakmıştır. Kartal Maltepesinde Bir kız Kaçırma hâdisesi "Kartal Maltepesinde oturan Nüs- retli mübadillerinden İzzet — oğlu Sa- it o civarda oturan Mehmedin Hatçe Safiye isminde 15 yaşındaki kızını ka- çırmış ve bu işde ©o civarda oturan Kadriye ve Fatma isminde iki kadın- dan da yardım görmüştür. Maltepe jandarması derhal faaliye- te geçmiş ve kızı Saidin evinden ala- rak babasına teslim etmiştir. Üsküdar müddeiumumiliği senin Kadriye ve Fatma yakalanmışlardır. hâdi- kında ga.zetecılere şunları anlatmıştır: mış usanmıştım. Bir macera dum. Bu maksatla Monta Karlo'ya, velhasıl, nınmiş eğlence yerlerine gittim Bin- lerce lira harcadım ve çok - eğlendim. kapısı kalmadı.. bitti. Ailemle barışmış bulunuyorum. Yakında askeri g 1 .. Hİ yorum.. Fakat Amerikalı sevgilimle arayın bu mümaneatı karşısında değil... O artık mazi oldu.. hânedan a- tahkikatına başlamıştır. Said, | «Mısırdaki yeknasak hayattan bık- ariyor- Parise, Dovil'e, bütün ta- Benim için açılmadık gizli hiç bir zevk Şimdi de, gördüğünüz gibi her şey hayata — atılacağım. ilesinden bir Prensesle düğünümüz ©- lacak. Akrabalarım arıyorlar... Ve bul- dular, belki.. Mec Cullock ile aramızda artık hiç bir şey kalmamıştır. sevgi ile evlenme ayrı ayrı şeylerdir. Babamın yegâne oğluyum, Babam hariçte yaşamamı is- temedi. Hele Amerikalı sevgilim ile evlenirsem, bana müthiş surette kırı- lacağını bildirdi. Babamı kıramazdım. Eski bir avukat Kâtibinin hatıraları sahibi içeri girdi. Köşeye gerili bır tiska perdeyi kaldırdı. var. püskü çamaşırlarla dolu. Sandık ta YAğtü zildı. sordu! yor. İçini çekerek: etti: divenden inerken de duayı andıran ” — Bakın, bakın, burada bir sand ' Yaklaştık. Sandığı açtılar. İçi Kadın hâlâ kendine gelemiyor. İcra memuru asık bir suratla: — Başka bir şey kalmadı ya? Mal sahibi dikkatle etrafına b — Yok diyor, gidelim. * Dışarıda komşulara sıkı sıkı tent B — Kendisine söyleyin, 15 gün m " ' '. let verdim. Parayı getirirse ne âlâ, &— — tirmezse eşyaları satarım ha... Ve H e a | sesle bize: . — İslâm dini âşikâr, kalbim sızlâ mıyor desem yalan ...Ve lâkin acıt” —— Ba da gelmez ha... Gördünüz ya, şirret olduğunu, diyor. Mise gelince o da Amerikaya © necek, ben de bir iki ay için oraya " | deceğim. Amma, Misi görecek lim!... Prens Sait Halimin babası Mıs en zengin prenslerinden biri şöhret bulmuştur. Daha dört milyon Türk lirası bir mirasa ©” ha konmuştur. nmeh' nlal - p eçcn Satış - verleri : A ———0 “Son Fosta,, nın Edebi Tefri kası: 14 Benim aylardanberi sokağa çıkmadığı- mı görerek yalnız kalmamak için de bu su- retle itiraz edemiyeceğimi düşünmüş- yanına bu arkadaşını katmış, tü. O gece aylardanberi ilk defa itina başıma dikkat ettim ve ne tuhafl İstirabın yüzümü © kadar hırpalamasına rağmen tiyat- roda bir çok başlar bizim tarafa dön- dü. Şevki Bey bile bir aralık doktora: «Hanım efendi halkı piyesten ziyade ile giyindim, üstüme alâkadar ediyor, dikkat et.» diye, ta kıldı. Aylardanberi aynaya ken gayri ihtiyart boy aynasında ken- dime dikkat ettim. Çektiğim — istirap- tan olacak gözlerim büsbütün irileş- Mmiş, zayıf, fakat hatları düzgün bir vücudün üzerinde yükselen başım sim- di daha vakur, manâlı bir ifade almış. Pek az boyadığım dudaklarım içi - min alevi vurmuş gibi kızıl bir pırıltı ile yanıyor. Aynada bu muztarib ba - kıslı kadın başını beğenmedim dersem yalan söylemiş olacağım Feride. Gesce tiyatrodan çıktıktan sonra Şev ki beyden ayrılırken, Sırrı Nihad ona: bakmaya bile ihmal etmiştim. Tiyatrodan çıkar- Perlide Celâl Yazan: uBirkaç güç içinde gene bir uğrasanız doktor dedi. Sezayı fazla zayıf görü yorum, Doktor «hay hay» diyerek ellerimizi sı kıp ayrıldı. Biz de bir otomobile atla yıp, eve döndük. Otomobilde Sırrı Ni hada, alâkasına teşekkür ra lüzum görmediğimi sözümü keserek, kısaca: görsün de dedi. sinirlerimi zayıf bularak takviye ede bir de muayene edersiniz.» ederek, hiç bir rahatsızlık hissetmediğimi, dokto- söyledim. O «Bir kere Bir kaç gün sonra Şevki bey geldi. Beni muayene ettikten sonra en çok cek bir kaç ilâç verdi ve hemeti sayfi- yeye çıkmamızı, açık havanın âsâbıma sükünet vereceğini söyledi. Zaten bahar geçti bile. Göçler çok- tan başladı. Şimdi Sırrı Nihad Suadi- ye de bir köşk aratıyor. Bulunamazsa Moda taraflarını tercih edeceğiz. Bir kaç gün evvel babamdan mek bam ona ne yazdı. tub aldığını söylüyordu. Bilmem ki ba- Mektubu aldığını söylediği gündenberi benimle daha a- lâkadar görünüyor. Bu alâkaları ile va- zifesini yapmak istediği belli. Benimle ——— yor. Fakat beni sık sık sokağa çıkara - cak bahaneler bulmakta gene devam e- diyor. Geçenlerde onun en samimi bir ar- kadaşı ile tanıştım. Bir gün evvel dok- tor balo biletleri getirmiş, ertesi güne hazırlanmamı söylemişti. Ertesi akşam erken geldi. Her halde benim hazır o- lup olmadığımı anlamak - için olacak. Öyle tuhaf, çocuğuna emreden bir ba- ba tavrı ile söz söyleyişi var ki.. hiç iti- raz edemiyorum. Yemekten sonra ha- zırlanmak için odama çıktım. Doktor da giyinmek için odasına girdi. İçim- de tuhaf bir heyecan vardı. Zaten o - nunla harice karşı böyle karı kota o - yunu oynamak, halka beraber görün - mek bende garib bir teessür yapıyor. Onun yanında beni her zamankinden iyi görmelerini de istiyorum. Giyinişi- iÜİme çok dikkat ettim. Senin çok sevdi- ğin renklerden açık eflâtun bir tuvalet giydim. Omuzlarım filân epey açıktı. İlk defa böyle dekolte bir elbise giyi - yordum. Saçlarımı uzattığımı biliyor - sun, onları iyice tarıyarak, ördüm, ba- şımın etrafına sardım. Mantomu omu- zuma alarak salona girdiğim zaman, doktor daha odasından inmemişti. Bir- denbire kapı çalındı. Hizmetciler o gün izinliydi. Kendim açmak için salondan çıktım. Kapıyı açınca esmer, gür siyah kaşlarının altındâ iri kahve rengi göz- leri sevimli bir ışıkla yanan genç bir adamla karşılaştım. O, benim karşı - » şaşırdı. Sonra gülümsiyerek şapkasını çıkardı: «Doktoru bir dakika görebilir miyim hanımefendi.» dedi. İçerı gir - mesini rica ederek salona aldım. Sırrı Nihadı çağırmak için yukarı çıktım. O- dasına yaklaştığım zaman hafif bir te- reddüd geçirdim. Şimdiye kadar girme: diğim bu odanın kapısına yaklaşmak beni âdeta sıktı. Yavaşca kapıyı vu - rüunca içerden doktor «gir» diye ses - lendi. Her halde evde hizmetcilerin ol- madığını unutmuş, kapıda benim ol - duğumu tahmin etmemişti. İlk defa elim onun odasının topuzuna değiyor- du. Muhterzi bir hareketle kapıyı ara- ladım. Arkası bana doğru dönüktü. Küçük bir masanın başında, eğilmiş bir vaziyette duruyor, görmediğim bir şeyle masaya asabi darbeler vuruyor- du: Yavaşca: «Sizi aşağıda bir bekli - yen var doktor.» diye, seslendim. Bir- denbire geri döndü. O zaman elinde masaya vurduğu şeyi gördüm. Bu kah ve rengi meşin kaplı küçük bir defter- di. Sırrı Nihad beklemediği bir sırada beni karşısında görünce şaşırır gibi ol- du. Elindeki defteri acele bir hareketle saklamak ister gibi yaptı: «Ben de şim- di geliyordum, dedi,. kim imiş bu ge - len?» Dışarı çıkmıya davranarak ce - vab verdim: — Sizi her halde çok seven bir adam olacak. Sizi sorarken gözlerinin içi par- lıyordu. Hizmetciler izinli olduğu için BESTEKÂR ENVER AYAS'ın| Rirsen, bilinmezki bu aşk, Yaz akşamları, Leylâ M adlı eserleri bir albüm halinde çıkmıştır. —— SEVGILIYE Istanbul Ş. İskender Kudmani ' Adana | Sadık aldatmaz Doktor: «Bekleyin beraber inelim''E diye, elindeki defteri masanın gözü'” ” kilitledi ve çıkmak için benimle berab” yürüdü. Biz salona girince, genç mııafil' rinden sür'atle fırladı. Onlari bir & kucak kucağa gördüm. Biraz s0! doktor onu bana takdim etti. Sehm * ci isminde bir doktormuş, bulunduğu müddetce Sırrı Nıhadll raber çalışmışlar. Onların bu beraber'? © esnasında çok kaynaştıkları bellı Sırrı Nihadı ilk defa bu kadar sevili$ görüyordum. Bir müddet İ'ıaraı'etllı nuştular, Selim Naci Anadoluda d0 maktan bıktığını, artık İstanbula y&? leştiğini, husust bir hastanede asist lık bulduğunu söyledi. Çok memnü du. Tunç renkli esmer yüzünde d duğu saadetin verdiği işık yanıyof” Doğrusu biraz bu saadeti kıskand'”| O bir aralık doktorun evlendiğine $7 memnun olduğunu söyledi. Banaâ | bir kaç kompliman esirgemedi. Bir ” saat oturduk, Saat on bir olmuştu. ” lim Naci birdenbire o bol neş'esi ile 9 rinden sıçrıyarak müsaade istedi. — - Bana dönerek: «Sizi de gidescet yerden alıkoydum, dedi. Geleli iki $ |oluyor. Fakat ancak bu akşam sert kalabildim. Sonra da Nihadın evle”" , ğini bilmiyorum. Bekâr bir adamı & vakti rahatsız etmenin o kadar mü ” , bir nezaketsizlik olmıyacağını düş!” . YO 4 ıq" A yukarı çıkıp haber vermiye ben mecbur oldum. gene her zamanki gibi çok az konuşu- sına çıkacağımı beklemiyormuş gibi müştüm. Beni affediniz.» (Arkası