Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
a L aa. Biriııdı:inuı — L LK ___'lıv-_ PS B A Akif dün- gomuld Kara ve soğuğa rağmen tabutu Beyazıttan ta Edirnekapıya kadar el üsiünde taşındı (Baştarafı 1 inci sayfada) Gözleri yaşlı ve matemli kalabalığın içinde kimler yok? Hemen bütün Üni- versite profesörleri... Genç Üniversite doçentleri... Aksakallı hocalar,.. Şair- ler... Muharrirler... Yüksek rütbeli memurlar... Ve koca bir gençlik ordu- SüÜ... Onun son yazdığı şiirinin son mısra- larını hatırlıyorum: Dakha yıllarca eminim ki hayatın yükünü, Dizlerim titreyerek çekmeye mah- kümum ben! Çöz de artık yükümün kördüğüm olmuş bağını, Bana çok görme, ilâhi, bir avuç toprağını! Bütün hayatında, düşmanlarını bile İncitmekten ürkenek yaşayan temiz şa- irin, güneşli bir yaz günü kadar parlak yüzünü görür gibi öolüuyorum. Uğurun- da dökülen gözyaşları, onu üzüyor san ki. Ve sanki a hepimize: — Neden? diyar... Tasalanacak ne var?... Hayatın yorgunlluğundan şikâyet e- derek, Allahtan ölüm dilenen ben de- ğil miyim? Ve istediğine, beğendiğine kavuşmuş bir insanın arkasından göz yaşı dökmek için sebep var mı? Ona cevap vermek istiyorum: — Senin arkandan gözyaşı dökül - mek için bir değil, birçok sebepler var. Senin, bugün son yolculuğuna çıkaca- ğını duyanlar, yarın, burada kana ka- na gözyaşı dökemediklerine ağlayacak | hır... Namazın kılınmasından sonra tabut otomobile konulacak. Gençlerden biri- si bağırıyor: — Onu gene başımızda taşımak isti- yoruz! Ve koca şairin tabutu, gençliğin el- leri üzerinde yükseliyor. Sulu bir kar altında, onun tabutunu Beyazıt camiinden tâ Edirnekapıya kadar —elüstünde — taşıyanlar — vor- günlük ve soğuk mefhumlarinın adla- rife bile unutmuşlar. Yanımda yürüyen bir genç kız, ufak ae0 ee aŞ A * GD e mendilile, kapakları şişmiş gözlerinin yaşlarını kurutuyor. Akifin mısraları- nı söylüyor: O kadar gözyaşı döksem ki toprağa, Nihayet sen de fışkırsan! * Mezar başı... Sesleri de yürekleri gi bi yanık hocalar, kuran okuyorlar. Ya nımda bulunan iki kişi konuşuyorlar. Birisi: — Hocalar, diyor, kendilerine mezar | başında okumak için para teklif edilme sine dehşetli kızmışlar!.. |Diğeri cevap veriyor: — Hak'tarı var... Onlarm bu meza- rın başına, menfaat kaygısuyla gelme- diklerini, dinmeyen gözyaşlarından da mı anlayamamışlar? Dualardan sonra nutuklar başlıyor. Üniversite gençleri, Akifin hayatını ©- lanca temizliğiyle tasvir edebilmek, A- kifin kuüdretini, olanca vüs'atiyle tarif edebilmek, iki kelimeyle Mehmet Aki- fi «anlatabilmek» için, işlenmiş dimağ- | larının olanca gayretini sarsıyorlar. Fakat, biribirlerile yarışırcasına yös terdikleri belâgate rağmen, koskoca Akifin şahsiyetine, kelimeler dar geli- yor. Akif, kelimelerin, şahsiyetinin vüs'atine nisbeten çok dar kalan mah- fazasına bir türlü sığmıyor. Nihayet o- nu, gene kenidi dilinden anlatmayı ter cih ediyorlar. Ve genç Üniversite tale- beleri, üstadın en kuvvetli şiirlermi o- küuyorlar. Genç heykeltras, Ratip Aşir, üstadın yüzünün bir kalıbını çıkarıyor. Sonra bütün mezar başında bulunanlar, her sene, Birincikânun ayının 28 inci gü- nünde, Büyük Şairin mezarı başında birleşmeye andediyorlar. Ve en sonra İstiklâl marşı söyleni- yor: Korkma sönmez bu şafak'arda yüzen alsancak, Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak! Sanküi bütün gençlik; Mehmet Âki- 'fin ruhunu, kendi içinden kopan bu e- bedi mısralarla, bu - şafaklarda yüzen alsancağın hiç sönmiyeceğine - yüzde bin temin etmek istiyor! Karakış başladı Karakış, iki gündür hüküm sürüyor. Evvelki gece birdenbire başlayan kar fırtınası dün sâbaha kadar devam et- miş, Ve dün sabah sokağa çıkanlar aşa- ği yuükarı bir yıldır mütehassir kaldık- ları kiş manzarasile karşılaşmışlardır. Büyük caddelerde sarı muşamba giy- miş grup grup çöpçüler küreledikleri karları kümeler halinde yol kenarları- na yığıyorlar, mektepli çocuklar biri- birlerini kartopuna tutuyorlar, evlerin den bastonsuz çıkmak gafletinde buu- manlar ikide bir ayakları kayıp sende- kyorlar, kimi neşeli, kimi gamli ve dü- şünceli yollarma devama çalışıyorlar- ÖL Günün en neşeli adamı kömürcü ve sâlepçi idi, Kömürcü daha ortalık ağar maya başlamadan dükkânını açmış, kapkara bodrumunda petrol lâmbası nı yakmış, onun isli ziyasına gömül- müş, kömür yığınları üzerindeki fiyat etiketini değiştiriyor, kar yığınları kar şısında palto bile giymeğe lüzum gör- meden, sanki hamamda dolaşırmış gi- bi fütursuz müşteri bekliyordu. Köşebaşındaki sâlepçi fıkır fıkır kay nayan güğümünden hem sâlep boşal- tıyor, hem de etrafini sarap müşleri- lere öğüt veriyorndu: .— Kış günü işilir bu mübarek, bir bardak iç, korkma iki saat yürü. Alev gibi yapar İnsanm içini. Ş İstanbula bir gecede 15 santimetre kahnlığında kar yağmıştir. Bu rasat- hanenin tesbit etliği kalnlıktır. Fırtınanın şiddetle hüküm sürdüğü sıralarda bazı evlerin camları kırılmış tır. Tramvay şirketi — ihtiyatlı ranmış, — gece bütün — hatlarda sabahlara kadar fasıla ile tramvay işle- terek yolların kapanmamasını temin et miş, belediye de yolların kapanması :h timalini gözönünde bulundurarak ame leferini hazır bir vaziyette tutmuştur. Rasathanenin verdiği malümata gö- re sıcaklık sıfırm altında beş dereceye kadar düşmüştür. Bugün gökyüzü bu- dav-| lutlu olacak, fakat kar yağmıyacak;, rüz | gâr hafif kuvvette lodostan esecektir. Kar makinesi iş görmedi Balediye bir kar makinesi getirtmiş- ti. Bu kar makinesi getirtildiği tarih- || ten itibaren İstanbulda büyük kar yağ mamış bu makine de kullamılamamış'ır Dün yağan kar da az olduğu için kar makinesinin kullanılması mümkün ola mamıştır. Kar makinesinin Uludağa gönderildiği ve orada kayak sporları için saha hazırlamağa hasredildiği hak | kındaki şayialar doğru değildir. Karadenizde fırtına devam ediyor İki gündür Karadenizde devam e- den fırtına dün biraz hafiflemiştir. Ev velki gece Boğazdan giren Denizyol- ları idaresinin Cumhuriyet vapuru dün sabah limana gelmiştir. Evvelki gece Karadeniz seferine çık mak üzere limandan hareket eden Ta- rı vapuru geceyi Büyükdere koyunda geçirmiş ve dün sabah boğazdan çık- mıştır. Maamafih fırtına henüz yatışmış ve tehlike zail olmamış olduğundan Ka- radenize gitmek üzere Büyükdere ko- yunda yatan bazı ufak vapurlar henüz |. hareket etmemişlerdir. Midilli önlerinde yattığından bahse- |$© dildiğini yazdığımız İtalyan vapuru hakkında yeni bir malümat alınama - mıştır. Boğaziçi ve Adalar yolcularını geti- rip götüren vapurlar dünkü seferlerini muntazaman yapmışlardır. Gümüşhacı köyünde Gümtüşhacı köy (Hususi) — Burada şiddetli soğuklar hüküm sürmektedir. Kabagöz nahiyesinden bir köy'!'ü dağa odun kesmeğe giderken sar'ası tutarak düşmüş ve ayılıncaya kadar soğuktan donmuştur. Edirnede Edirne, (Hususi) — Dünden beri şeh re kar yağmaya başlamıştır. Fasıla vle yağan kar bir aralık tipi »halinde de- vam etmiş, akşama yakın hava tekrar açılmıştır,. hiç yörulmamıştı. ğ n.—.î e SOR POSTk _. eeT Yirminci Asrın en büyük aşkı Büt dunya kararıni beklerken Kralın yanında idim! Ona bakan “ Bir günlük işden sonra evine, ocağına dönen mes'ut bir adaml ,, derdi. Ağzında uzun nutuklardan daha mânidar olan süküt yoklu. Kafasını dolduran düşüncelerin hiç biri yüzüne aksetmemişti. YAZAN: - Madam Simpsonun yeğeni Newsbold Noyes di Ha Uzun süren bütün bu dedikodulu za manlar esnasında Kral bir an için olsa 'dahi sevdiği kadından ayrılmağı hatı- rına getirmemişti... Başvekil Mister Baldvin kendisine: — Morganatik bir izdivaç olamaz de - © mişti. Şu halde Krahn yapacağı iki şey var dı: Ya Madam Simp sonu Kraliçe yap- mak, yahut, tacını terkederek — onunla evlenmek... Kralın verdiği ka rarı biliyorsunuz!, Yüzde 67 doğru —Sir, int- hap ettiğiniz kadın- la evlendiğiniz tak- ? dirde zevceniz, şu ÖŞ (üç şeyden) biri o- lacaktır. — Hangi üç şey? — Morganatik bir zevce, İngiltere Kra liçe$i, yahut — Mis Vindsor. — Sözünüzün ©9 67 si doğru. Zira Ğ morganatik bir izdi — vaç ihtimal dahilin $ de değildir. Ben cevap ver - dim : —Sİir dedim, gene üç ihtimal üzerinde Yusrar edeceğim. Vallis (Madam Simpson) Kraliçe olabilir, yahut SİZ tahttan feragat edersiniz o Mis Vind- sor olur, yahut ta kendisini terkeder- siniz.. K.rnl da gene eski fikrinde ısrar etti: — Gene sözleriniz yüzde altmış ye- di doğru dedi. Ya kendisi Kraliçe o- lur, yahut Mis Vindsor olur, üçüncü ihtimali hiç bir zaman hatırıma getir- medim. Fort Belvedere şatosunum yemek ©- dasında fevkalâde surette hazırlanmış bir sofrada yemek yiyorduk. Masanın etrafında Kral, Vallis, (Madam Sinıp- son) halası Mis Merrwnan ve bir de ben vardım. Yemekten sonra, yan salonda' Vallis « ile Mis Merryman'ın daveti üzerine toplandık. Kral şöminenin mermerleri ne kolunu dayamış, kendisine verdi - ğim nefis Amerikan cigarasını içerken ben de bana ikram edilen kahveyi yu dum yudura tadıyordum. Hava çok sa '(kindi. Buna rağmen dışarıda kopacak fırtana beni ürkütüyordu. Kral Londra dan geleli henüz iki saat olmuştu. Bu iki saatin nasıl geçtiğini size anlataca ğim: Kırmızı kumaştan yapılmış elbi- se giyen bir uşak, bundan iki saa! ev- vel biz Madam Simpsen ille tatlı iatlı konüşurken, hafifçe öksürdükten son- | a: — Majeste demişti!.. * Kral rüzgâr gibi sür'atle içeri girdi. (Ne sağına, ne de soluna bakmadan doğru Mis Simpsona teveecüh etti. Bir | den bire pembeleşen Madam Simpson derhal yerinden fırladı, saraylardaki pâzik ve zarif reveransla eğildi. Sekizinci Edvard tebessüm ediyordü Sevgilisinin elini avuçlarına aldı, Val- lisin endişelerine aşk doltu gözlerle ce- vap verdi. 3 Londraya gittiğinden dolayı hiç yor gunlük hissetmemiş, avdette, 30 millik mesafeyi otomobille katettiği halde Gene mütebessim Sekiıin Edvard ile Madam Simpson seyahatleri esnasında şereflerine verilen bir baloda ir çehre ile Madam Merrymnna te - ve-ceuh ettifAkşam yemeği için siyah- lara bürünmüş olan Madam Simpso - nun hâlâ her zamanki gibi hitap etti: «Bessie hâlâ!» Nihayet etiket ve merasimin en hur- da teferrüatına kadar dikkat eden Ma dam Simpson Krala beni takdim etti. Sekizinci Edvard elimi hararetle sı- karken : — Geldiğinize çok memnun oldum. dedi. Vallis bana sizden uzun uzun bahsetmişti. Sekizinci Edvard tekrar Vallise dön dü. Geç kaldığından dolayi itizar etti. — Sarayda tahminimden fazla kal- dım, dedi. İstisnai - bir gün yaşadım, fevkalâde meşguldüm. Mis Simpson her zamanki nezaketi le : — Ehemmiyeti yok Sir dedi, yalnız değildim. Mister Noyes bana arkadaş lıik etti. Kendisile konuşulacak o ka - dar uzun şeylerimiz vardı ki... Kralın üzerinde bir İskoç ceketi var- dı. Resmi olmıyan akşamlarda o bu tür lü giyinmesini seviyordu. Mis Simpson, ayağa kalktı, üzerinde şişeler ve buz kovaları olan ufak bir masanın önüne doğru gitti. Sesinin bü tün âhenk ve rehavetile: — Bir kökteyl takdim edeyim mi Sir? dedi. — Hayır istemem, doğrusu hiç ca - nım çekmiyor. Madam Simpson ve ben eski usul üzerine yapılmış birer kökteyi aldık. Bir parça şekerin üzerine biraz Bit- ter döktük, iki büyük parça buz ve biraz Yigger Baurbon Whiskysi... Biz Madam Simpsonla kokteylleri - çerken Kral, havai şeylerden bahsedi yordu. O akşamı düşündükçe, Kral Se kizinci Edvardın Londrada kendi ha yatma taallük eden bu kadar müh'm meselelerin müzakeresinden sonra na" sı! olup ta> bu 'kadar sakin olduğunu bir tünlü anlavyamadım. Bütün dun_)al nın üzerinde müessir olacak bir kara- yYan arifesinde onun bu kadar soğukka — h oluşunu hayretle karşıladım. Daha — o gün birkaç saat evvel Başvekil Balda vin ile uzun uzun konuşmuş, ve NWlas j dam Simpson il& hattâ, morganatik bil izdivaç yapmaz içim Gerçi Simpsona lâyik de! ğildi, fakat, Sekizim ti Bdvard tebaasıng karşı olan vazilele-< rini ihmal etmedem hiç bir ihtimalı feve tetmek istememişti, Heyhat!... Kral da; İngilteredeki her « Meşrutiyetin kanun h idi. 'ı Bu sebepten Başı vekil ile yaptığı bü« tün natik bir izdivaç ya pamıyacağını tek « rar tekrar teyit efa mekten başka bir İa şe yaramamıştı. — Ruhunun kuvveti Bütün bunlardan vard kendisi için artık kâ lamıştı. Buna rağmen bana karşı yalik kemmel evsahipliği yaptı. Madam Simpsonun şen ve dikkatli bir kavalya si oldu. : Ş Ona bakan: «Bir günlük işten sonra evine, 0cd- ğina dönen mesut bir adam» diyebilire di. Ağzında uzun nutuklardan mânidar olan sük't yoktu. Kalbinde ve kafasında — sakladığı düşüncelerin hiç biri yüzüne aksetmemişti. Buhran ların en korkuncuna tutulan, yarınını dan emin olmıyan bir Kralın, sevdiğt kadının canmı sıkmamak için katlan- dığı azabı düşündüm. Sırtında - taşıdi- ği ağır yükün altında en ufak bir inhis na göstermeden nasıl dayandığına hqn ret ve hürmetle şaştım Sofrada A «Majestenin yemeği hazırdır!» Seki A zinci Edvardla Vallis, kolkola yemek © dasına doğru yürümeğe başladılar. Ma dam Merrymanmn ile ben de kendilerini j takip ettik. Sofradaki muhaverelerimiz, ocs.ğ—it başındakiler gibi, vakit geçirmek için — gelişi güzel olmadı. Sanki, yemek oda- — hali, ciddi muhit ve — Kralın mevcudiyeti bize de tesir etmig a sının mehabetli $i Dünyanın siyasetinden, İn"ılterenm' * gsiyasetinden, Amerikanın ışiemndeıı, bahsettik, ve Amerikadan bahsederken - daima (U. S. A.) diyen Kral bilhassa — son zamanlardaki neşriyata temas et-— 4 ti: — Ruhünün büyüklüğü ve kabedl yılığı ile şöhret kazanan memleketiniz — ihtimaller aramıştı. —— morganatikk — bir izdivaç Madami hangi bir şahıs gibiş — ve an'anelerine bağı —— müzakereler .jw kendisinin morga 'a — sönra Sekizinci Ede — istikbalinfığ ranlık ve şüpheli ol — mağa başladığını a — t . l'lı— daha — R. matbuatının aslen Amerikalı olan ve —— benim de şahsi dostum bulunan bir ka — ö dında bu türlü meşgul olmasını bir tür- — lü anlamadım. dedi. Kendisine, ancak Vallise söylediğim j sözleri tekrar edebildim: — Maalesef, elinize hep aleyhinizde yazan gazeteler ge'lmiş. dedim. Sizi te- min ederim ki Âmerikan matbuatmm yüzde yetmişi Vallisin lehinde xazn'uj- e . (Devamı 13 ü:zcü sayfala) — *4