TT EŞ A A Şe ŞA şe ga e 6 Sayfa SON POSTA DÜNYAMIZA BİR BAKIŞ Birincikânun 22 Bunu siz de yapabilir misiniz? Çittçi idi, uşak oldu, nda Mei doktorlaktan spor yık Romanyanın yeni Elçisi bugün EE İY Gün geçmez ki ya ajans bülteni, yahut ki radyo, bize yeni bir hâdisenin baş gösterdiğini haber vermesin. EL * yopyanın işgali bile şimdi artık eski - miş ve tasnif edilmiş bir maceradır. Bugün nazarlarımızı başkaları, daha yenileri işgal etmektedir. İspanyada kanlı çarpışmalar devam ediyor. Ve, daha bunlar neticelenme - den, Uzak Şarkta kara bulutların pey- dahlandığını duyuyoruz. Dünyamız, ne kâdar olgun bir hale gelmiş olma - lıdır ki, her gün bir yeni ve kanlı tab- lonun gözlerimizin önünde canlandı - ğını görelim. Dünyamız ne kadar gebe olmalıdır ki, doğurduğu canavarcık - lardan en yenisi eskimeden, bir daha yenisi ve daha tehlikelisi doğsun. Bütün bu olup bitenler: günü günü- ne tahlil etmek kabij olduğu , bun- ları, daha geniş iki zaman haddi ara - sında mülalea eylemek te mümkün - dür. Ve bu ikinci hareket tarzı diğe - rine nazaran daha doğru ve daha ma- nalı olsa gerektir. Çünkü her gün bir yenisi çıkagelen bu hâdiseler kadar bunların bir kere kendi kendilerine, ikincisi de bütün milletleri birden alâkadar etmek iti - barile taşıdıkları mana bize göster - mektedir ki, tarihin muayyen ve çok büyük bir devresini yaşamaktayız. Ne Mançurinin işgali ile yukarı Çinin is tilâsı, ne Etyopyanın ilhakı, ne de İs- panyayı kana boyıyan mücadele ile Çin diktatörü Çankayşek'in tevkif e - dilmesi tesadüfi birer hâdisedir. Bilâ- kis, bunların hepsini ayni kriteryom - lara vurarak ayni esasa irca etmek ka- bildir. Keza, Milletler Cemiyetinin uğradığı âkıbeti, faşizm - sosyalizm mücadelesini, yahut «Hind yasası» ile İngiliz - Mısır ittifakını, yahut dolar - sterling - frank anlaşması gibi kan dökmek ile hiç bir alâkaları olmıyan davaları da âyni kriteryomlara vura - Tak ayni esasa irca etmek kabildir. İleride gelecek olan tarihşinasın da bunları böylece hükümlendireceğine hiç şüphe yoktur. Yalnız o, bu hüküm- lendirmeği çok daha büyük bir salâ - hiyetle yapacaktır. Çünkü bitmiş hâ - diseleri birbirine izah ettirmek gibi müstesna bir mevkide bulunacaktır. Bizlerin yaptığımız ise, ne kadar olsa takribi ve farazi olmaktan kurtula - mıyacaktır. Buna rağmen, bu işi gör- meğe çalışalım. Karilerimizden sade, bir «makale» nin bir «tarih tetkiki» ol- madığını gözden kaçırmamalarını ri - ca ederiz. Bir kere, şunu hep beraber tesbit e- debiliriz ki, içinde yaşamakta olduğu - muz medeniyet nizamı gerek esası, ge- Tek şekli itibarile dünya ölçüsünde, yani dünyanın her kıt'asına ve her noktasına şâmil bir medeniyettir. Es- kiden olduğu gibi bir nehir boyunda inkişaf edip tereddi etmiş, yahut bir denizin çevresinde doğarak göçmüş bir medeniyet nizamı değildir. Esasında dünya ölçüsündedir. Çün- kü bir buğday tanesinin istihsalinden, | pusı yahut bir kitabın kaleme alınmasından dünyanın her noktası haberdar ve di- rekt, yahut indirekt müteessir olmak- tadır. Üniversalizm, çağdaş medeniye- timizin en büyük farikasıdır. Şekilde de, böyledir. Bir gramofon ve bir rad- Okuyucularıma Cevaplarım Bergamada Bay (B.C. K.) a: Düşüncenizi oeiddi ve tatbiki mümkün bulmadım. Kadın erkeği, bağlanılabiledek görürse sever, mu- vakkat bağdan hoşlanmaz, aşkta de- vam ister. Karakteri bu bahiste bir çok erkeklerinkinin aksinedir. Müddetli nikâh bir vakitler bazı şark memleketlerinde yapılırdı, şim- di oralarda da kalmadı, noter da resinde aktedilecek mukavele ise bizmet mukavelesi olur. Hem ku - zum bu fikir size nereden geldi? Bir iki yıl evvel İstanbul gazetelerinde GONUL İŞLERİ! l Yazan: Burhan Belge | yo, dünyanın neresinde yapılırsa ya - pılsm, ayni prensibin mahsulü ve ay- ni ihtiyacın ifadesidir. Binaenaleyh, bütün milletler ve bü- tün insanlar için, bugün, tarihin hiç bir devresinde olmadığı kadar, mu - kadderat iştiraki mevcuttur. İspanya- daki hâdisenin ta Japonyada yaşıyan insanları bile iki, yahut üç ayrı telâk- ki ve arzuya sürüklemesi, yani fikir cereyanlarınım bugün bir Herz mev - cesi gibi bütün dünyayı dolaşabilmesi, bundandır. İkinci tesbit edebileceğimiz nokta, bugünkü dünyamızda yalnız ileri ve geri milletler bulunduğu değil, (çün- kü bu ayrılık daima mevcut idi) hiç bir milletin «geri millete damgasını yememek arzusudur. Bugün, her mil“ let, ayrı yollardan yürüse bile, hep ayni noktaya varmak kararındadır. Her millet, hâkim kültürü ve hâkim tekniği benimsemek peşindedir. Bu, kendi medeniyet ve kendi kültürünün daha ileri olduğuna kani idi. Avrupa- da kemaline ermiş olan Greko Lâtin medeniyetin ne olduğunu anlaması için, sımsıkı kapalı bulunan Çini topa tutmak lâzım gelmiştir. Keza, Yakın Şarkta, «gâvur» lara ve «gâvurluk» a karşı beslenen nefret, bu havalide ya - Şıyan insanların idrakini son senelere kadar, hakikate karşı kapalı tutmuş - tur, Fakat bugün, böyle değildir. Bu- gün, her millet, hâkim kültür ve hâ - kim tekniği benimsemek kararında - dır. Hükim kültür ve hâkim teknik der- ken, ne anlıyoruz? Bunun üzerinde de mutabık kalalım. Buna bazıları Av - rupa kültürü ve Avrupa tekniği de - mektedir. Ve bundan, geri milletlerin «complexe d'inferioridö» si Avrupa hayranlığını doğurmaktadır. Böyle bir adlandırma, yanlıştır, Ne bu kültür, ne de bu teknik, Avrupa ve Avrupa - Yanın değildir. İşi, fikir bakımından izlersek, her ikisini de Renaissance köprüsü üze - rinden Roma ve Atinaya, fakat oradan da Küçük Asyaya, Orta Asyaya, Çine ve. Hinde kadar götürebiliriz. Esasen, insanlığın bir ilerilik, yahut gerilik halini ifade eden «kültür» ve «teknik» mefhumlarında, bütün insanlığın bir payı olmamasına imkân var mıdır? Madde bakımından da, keyfiyet, ge- ne değişmemektedir. Pariste ışıldıyan bir caddenin üzerinde, Cavalının, Bre- zilyalının, Hindlinin ve Mısırlınm a - lan teri hakkı olduğuna hiç şüphe yok- tur, Çünkü bu caddenin ışıldaması için bütün bu saydığımız yerlerde ve daha başka memleketlerde, bir çok ocakla - rın söndüğünü tesbit etmek kadar X0- lay bir şey yoktur. Avrupa kültürün ve «Avrupa tek- niği» diye bir adlandırma, demek olu- yor ki, sarahaten yanlıştır. Bu kültür ve bu teknik, «müsbet ilimler» dedi » ğimiz ve bütün insanlığa şâmil bir fa- kültemizin eseridir. Bunda, Çinlinin lesı dahil olduğu gibi Arabın ce- bir ilmi de dahildir. Avrupa, bu fa - külteyi sadece yeniden işlemiş ve madde hayatına yeni bir takım for - müllere göre tatbik eylemiştir. Emi * nim ki, bu hususta da mutabik kafa - biliriz. Burhan Bel, çıkmış olan bazı rivayetleri oku - muş olmıyasınız, diye düşünüyo - rum. * Samatyada Bay (M.D.) a: Eski bir kaidedir, iki kadın ara * sında mütereddit kflan erkek iki - sini de sevmiyor, demektir. Tavsiye ederim bir üçüncüsüne bakınız. * "Trabzonda Bay (Sıtkı) ya: Nişan yüzüğü ile birlikte bahset - tiğiniz şekilde bir sürü hediye yol - lanması vaktile İstanbulda da ödet- ti, kalkalısçok oldu. Fakat ben size muhitinizin ekseriyetine uymanız! tavsiye ederim, TEYZE 60 yıl önce bile böyle değildi. Çin)" Aleksandr Telemak bugün şehrimize gelecektir. Cumhuriyeti hükümeti nezdinde tem- sil edecek olan A. Telemak 1884 sene- sinde doğmuştur. 1907 senesinde dip- lomasi mesleğine girmiş ve birkaç se- ne sonra Viyana sefaret kâtipliğine ta- yin edilerek 1915 senesine kadar ors- da kalmıştır. 1927 de Brüksel başkita- betine Jemak, sefirin tekaüde sevkedilmesi ü- zerine Brükselde uhdesine terettüp e- den vazifeleri liyakatle başarmıştır. riciyede siyasi kısım müdürlüğünü yap mıştır. Ve bazı müdürlüklerde de bu- fir payesini ihraz etmiştir. Kendisi Kâ nunuevvelin 15 inde Romanyanın An- kara elçiliğine tayin edildiği cihetle Ankarada dost Romanya devletini tem sil edecektir, İstanbula geliyor Romanyanın yeni Ankara elçisi M. Dost Romanya devletini Türkiye tayin edilen M. Aleksandr Te- 1930 da memleketine avdet ederek Ha lunduktan sonra 15 Nisan 1934 de se- Kışlık, yünlü bir rob elbiselik ince tuirtten yapabilirsiniz. Yaka, kol ka- pakları ve düğ- meler düz, ko - yu renkte bir yünlüden ya »- pılmıştır. Sen - tür, gârnitür- lerin rengin - de deridendir. Arka tama- mile düzdür, Be - li sıkan bir sen- türden ve düz yuvarlak bir yâ- kadan başka bir şey (görülme - mektedir. yakadan bele Ka- dar düğmelidir. Bu açıklık bej - den aşağı bir di- kiş halinde de - vam etmekte ve etekte bir plika - $e ile nihayetlen- mektedir. Göğüs üzerinde ve be - lin altında .dört cebi var. Bu ceplerin orta yerlerinde üçer tane ufak pli yapılmıştır. Üstleri kendi kumaşlarından kapaklıdır. Yaka yuvarlak, kapalı ve ufaktır. Kollar düzdür. Bileklere kadar, kolun biçimini alacak şekilde dapdar iniyor. Vücuda rahatça uyan pratik bir elhi - sedir. Her gün giymek için bündan da- ha şık ve sade bir model güç bulunur. Dikişe meraklı bayanlar bu modeli evlerinde kolâyea (o hazırlıyabilirler, Gençlere olduğu kadar biraz yaşlı ba - yanlara da elverişlidir, Çünkü çok sa- de ve rahat giyinilebilen, büyük bir vücüt inesii#ne ihtiyaç ogöstermiyen bir elbisedir. dızlığına geçti, derken dünyanın en büyük elektrik mühendislerin- den sayılmaya başlandı, iflâs etti, dilendi ve nihayet borsa oyunları ile tekrar milyonerliğe yükseldi. h Bundan dört yüz sene evve) yaşamış olan bir İngiliz şairi vardır. Yazdığı ni- yesierle ismini ebediyete perçinleyen bu şair, eserlerinde insan oğlunun bü- tün hususiyetlerini yaratmış, yaşalmış tır, Onları okurken, sanki ayni şeyleri bugün de görüyor, yaşıyormuşuz gibi oluruz. Bu şair, Schakspear'dir, * «Nasıl isterseniz öyle olsun» şairin komedilerinden biridir. Bunun kahra- manlarından biri de filozof, derbeder Cak isimli kırk beş ellilik bir köylüdür Bu Cak, oyunda, rol icabı «dünya bir sahne, biz de onun yolcularıyız..» der. Ve doğru söyler. İşte, dünya dediğimiz bu büyük sahnenin bir köşesinde, Nev yorkta cereyan eden, bir vak'a, oyun cularından birini daha bize tanıtacak, 60 seneden beri kaç türlü kalıba gif diğini gösterecektir, # İnsanın #liklerini donduran soğuk bir kış gecesi. Zifiri karanlık. Nevyorkun ana caddelerinden birini sıralayan, a- partımanlarından birinin müheykel ka pısında bir karaltı kıvrılmış yatıyor. Buna yatmak ta denemez. Sanki boş bir çuvalı almışlar, hızla oraya bıraki- vermişler.. Çuval da orada yığılı kal- miş... Başında kaskı, elinde Jâstik sopası dev gibi bir polis memuru bu yığılı çu- vala benziyen şeye ayağiyle dokundu. Sonra eğildi, karaltıyı yerden kaldır- dı ve bir havagazı fenerinin altına ge- tirdi, Şimdi daha iyi seçiyoruz. Bu hır pani kılıklı tek gözlü bir ihtiyardır. Polis: «Yürü!» diye homurdandı. İh tiyar adam sızlandı: — Yapmayın! Burada namusumla çalışıyorum... Bir ekmek paraşı için, geceleri zenginlerin otomobillerini bek Myerek kapılarını açıyorum. Bana ser- seri denemez ki... Evim de var hani. Polis, bu pejmürde adamın haline a- cımış olmalı kiz — Ne yapayım, kabahat benim değil Müdürün emri bu!. Biz de vazife ku- luyuz.. diye cevap verdi. Tek gözlü ihtiyar; — Merhamet edin! Madem ki emir, emirdir... Bir daha bu işi yapmam. Söz veriyorum sana... diye yalvardı. Merhamet damarları kabaran polis te bu teklife razı oldu, ve (bir daha gö züme görünme...) diyerek te bir tehdit savurdu. * Hakikaten de o adam bir daha ora- Iarda görünmedi. Şimdi de sebebini ve hikâyesini dinleyiniz: Bu tek gözlü adam, bundan 65 sene evvel İngilterede doğdu. Köylü çocuğu idi. İsmini, Giadvin koydular. Bir gün tarlada çalışırken, azgın atlardan birinden tekme yedi ve bir gözü çıktı. Bu işle barınamıyacağını anlayan Glad vin bir Kontesin yanına girdi, uşak ol- du. Ve namuslu tekgözlü uşak diye şöh ret buldu. Delikanlının gayeleri büyük tü. Böyle uşaklıkta kalmaya hiç te ni- yeti yoktu. Onun için, yemiyor, içmi- yor, para biriktiriyordu. Nihayet bir gün kâfi derecede para toplayınca, Kas nadaya hicret etti ve Me. Gih Üniver- sitesinin tıp şubesinde çalışmaya baş- ladı, Tek gözüne rağmen spor merak- i ısı, âşıkı olan delikanlı kar üstünde pa ten kaymaya bayılıyordu. O kadar ki 1892 senesinde dünyanın eniyi paten- cilerinden biri olarak parmakla göste- riliyordu. Ve 1900 yılında da yaşayan atletlerin en büyüklerinden, en nain- darlarından olarak şöhret buldu. Bir millik mesafeyi patenle 4 dakika 59 sa niyede katedince, o zamana kadar tesis edilmiş olan bütün rekorları kırdı. 899 da Stokholmde yapılan olimpiyat kış sporlarında başlıbaşına bir varlık ola rak meydana çıktı. 1902de bir ateş oyu nu esnasında her iki bacağı kırılınca, atletizme veda etmek mecburiyetinde kaldı. * * Tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer Kürkçü dükkânıdır, derler... İşte Glad vin de, böyle istemiye istemiye atle » tizmden ayrılınca, tekrar fene döndü. Ve elekirik sahasında, atletliği kadar şöhret kazandı. Amerikanın fen mec- hemâyar sayıyorlardı. Tek gözlü adami harikulâde bir âhenk ve intizamla İğ leyen kafası, sayesinde türlü türlü ! larda ve elekirikçilikte daha hâli İ* tifade ile kullanılan bazı keşiflerde bu tık zengin olmuş, ve şöyle bir çekilip dinlenmeği haketmişti. * 1929 senesi sıralarında idi. Amerikâ* nın meşhur mali buhram geldi çattı v€ emsali gibi Giadvinin de bütün serv mahvoldu. Bütün ihtiralarını satmışt Sonunda kelimenin bütün mânasile m teliksiz kaldı. Artık semaya baş kaldıran ve manlar, sıra sıra otomobillerin yeri yeller esiyordu. Kadere rıza gösterek bu sabık atlet, milyoner, fen adamı, 8 kadaşlarını terketti. Bir iz bile bıra maksızın, Nevyorkun en fena semtl& rinde harap, çalısı uçmuş bir evin zel bir odasında barındı. Açtı. İşsizdi. Kin olduğunu belli etmeksizin, kendisini çindirecek bir iş aradı, Gece bn l du. Ve bir gece arkadan gelen bir ol mobilin altında kaldı. Tam dört ay tahanede yattı, Hastahaneden çıktığı zaman cebinde beş kuruş parasi kal © mıştı. Gladvin ümidini kesmedi. Yeise medi. Bu da geçer yahu!.. dedi ve tefek işler yapmaktansa, talihini bir re daha borsada denemeğe karar ve: Yeni bir iş daha buldu. Geceleri ze” ginlerin otomobillerini bekliyor, kap! * larını açıp bahşiş alıyor, ayni zam: da her gün borsanın kapısını aşındı yordu... * İşte dev gibi polisin Gladvini yaka dığı gece vaziyeti bu idi. “Ertesi soluğu borsa simsarının yazıhanesi aldı. Büyük iş görmüş, epeyce para zanmış olanlara hâs memnun bir çel ile, gözlüklerinin altından bakan orlâi ih kendisine 50,000 Jiralık bir çek uzâf tı ve «Bugünlük kârımız, işte bu dar, Ne yapalım. Tanrı bin bereki versin»... dedi.. Tek gözlü ihtiyarın 9 yandan dilenirken, öbür yandan bu di“ lenclik mahsulü paralarla bor kapısını aşındırması boşa gitmemişti * Nevyorkun o ücra semtinden pırt nı toplıyarak, yeni baştan en mu bir caddede en muhteşem bir #perti mana taşınan Gledvin, şimdi iki sını, 0 fakirlik devrinn eşyalarına 8 dığı apartımanda, kokteyl, briç pt leri tertip etmektedir. kıymetli eserlerin Mulâjlar! Bundan bir müddet evvel Müzeler idaresi hükümete müracaat © derek İstanbul müzelerinde bulun bazı eserlerin alçı ile kalıplarının masına dair müsaade istemişti. Hükümet bu teklifi kabul etmiş alâkadarlara emirler vermişti, İsta Arkeoloji müzesinde bulunan baz! rihi heykeller ile, mezar taşları ve ©” maze kıyafetleri tabir edilen ( jef) o kabartmalarının kalıpların! karmak üzere Roma müzeler i tarafından bir heykeltraş gönderi! tir, Şimdiye kadar mevcut eserleri 10 tan-sinin molajı alınmıştır. 10 dar eserin daha mulajı alınacaktır” Bu suretle her devlet müzeleri Li sında ilmi bir anlaşma teessüs etmif © muaları, onu Edison ve Marconi ile|lacaktır. He