SON POSTA İttihad ve Terakkide on sene Yedinci kısım No. | | CEMAL PAŞA VE SURİYE Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen İ Cemal Paşa, İttihat ve Terakki rüesası arasında Talât ve Enverin arasında yer alır, mütevassıt bir rol oynardı Paşa, Tifliste Enverin son hareketlerini tenkit ediyordu: “ — Bizim elimizden düşürdüğümüz bayrağı bir lâhza bile yerde bırakmıyarak hemen kaldırmış ve omuzuna yüklenmiş olan Mustafa Kemal Paşaya elimizden gelen yardımı yapmak Türk, asker, ittihatcı sıfatile borcumuzdur. Bu yardımda küçük hizmetleri de ç kabul ve ifa ile mükellefiz. İcap ederse bir kenara çekilerek ona dua etmeği bile vazife telâkki etmeliyiz. ,, demişti. » Zarif, çelebi tavrı, çehresine yakışan sakalı, siyah gözlerinin canlı ve zeki bakışlarile, Cemal paşayı ne zaman hatıramda canlandırsam onu, İttihat ve Terakki inkılâbının Talât paşasile En- Yer paşası arasında mutavassıt bir ye - Ye oturturum. Talât paşa gibi, dün - Yanın ber nevi debdebe ve alâyişine karşı toptan bir lâkaydlık ilân etmiş bir tarikat adamı, siyasi bir derviş de-| * til; fakat, Enver paşa gibi askeri de -| * ına inanmış, o dehâ ile devrinin en büyük kumandanı olmıya ve nihayet Memleketi eline alıp onu istediği tara- İa götürmeğe azmetmiş bir ihtiras ada- mı da asla değildi. Oportünist ve ari- Yist bir ittihatcı, evet; fakat, oportü - histliğini mesleksizliğe ve meşrebsiz- liğe, arivist'liği de büyük hâkimiyet ihtiraslarına kadar götüren bir adam da “olmadı. Askeri kabiliyetleri hakkında kendisinin hiç bir mühim iddiası yok- tu; o, daha ziyade siyasi bir adamdı. Onun için meşrutiyet inkılâbında Ce- | imal paşa, askerden ziyade siyasi bir adam rolü oynadı ve asker olarak ne Zaman bir kumanda mevkiine geldiy- 1 i Cemal Paşanın Umumi Harp Hürriyet istiyoruz Kapoa sokaklarında panik vardı. Yarı çıplak hamallar, kirli ve beyaz gömlekli satıcılar, tugalarını ortuzla - rna atarak birer boğa gururile geçen Romalılar çilyavrusu gibi dağılıyor - lardı. Bir çok iri yarı ve dinç adamlar ka- feslerini kıran aslanlar gibi kükriye - rek çarşıya saldırmışlardı: — Hürriyet istiyoruz... ölüml!,, Diyorlardı. Başlarını dimdik tutarak yürüyen Romalılardan bir kaçı bu yarı çıplak ve kinden gözleri kararmış olan adam- ların ayakları altında, yahut pençeleri arasında can veriyorlardı. Bunlar Romsya baş kaldırmışlardı. Fakat ellerinde en küçük bir silâh bile yoktu. Romanın çelikten birer du- Romalılara yarın da kabilse biraz daha yükselmek, | Ve? 8ibi ilerliyen saflarına böyle mi ancak bütün bunlarda ölçüyü de unut- mamıya çalışmak... İşte, Cemal paşanın manevi siması budur. Bu üç simanın içinde en saf ve te - miz ruhlu insan Talâtt. Hiç bir şey düşünmiyerek, yalnız vatan için için- den geldiği gibi çalışmak onun şiân idi, Enver paşa ise en kuvvetli, en kör bir hırsın ve en dar bir zekânın nümu- nesi oldu. O, çalışırken yalnız kendisi için çalıştı, hattâ orduyu kendisi için yapmak istedi Ordu kadrosu içinde kendisine kuvvetli bir mevki yapmak için zabiti milletten ayıracak ve kendi- sine bağlıyacak bir ruh yaratmıya ka- dar giden bir takım teşebbüslerde bile bulunduğuna kaniim .Cemal paşa, mü- tedil iddialarile, başka bir yoldan gi - derdi: Ordu Enver paşanın elinde ol- duğu için o da dalma münevverleri e- linde tutmıya ehemmiyet verdi. Nazır, İstanbul muhafızı, ordu kumanda - nı, Suriye nâibi, nerede olursa olsun, kendisine münevverlerden bir muhit *€ orada siyasi bir vazife ile birlikte) esnasında yapılmış bir karikatürü | yapmıya çalışırdı, Ondan lütuf gör - askerlik yaptı, Zaten onun yalnız iki|diasz ve derya dil bir adamdı. Enver |müş, hediye almış bir hayli münevver defa askerliği vardı: İstanbul muhafızı paşa, büyük iddialar ve ihtiraslarla| vardır. Bunlar, ekseriyetle muhalefete “lduğu zaman, Suriyede resmen ku - kendi âlemine gizlenmiş, kendisine mu- Mandan ve gayri resmi olarak da sul-| hi yapan, kendisi için bir teşkilât vü- Her iki vazifesi de yarı askeri, yarı si- Yasi idi, O Talât paşa fe Enver paşa|yas kitabı meyyal insanlardan seçilirdi. Samimi ittihatcılarla yalnız dostluk yapması *Jcuda getirmekle meşgul olan, hesab ve| kâfi idi. Fakat ötökilerin * kalblerini kapalı ,hattâ vicdanı gizli, ihti-| kendisi tl ie iöüilkypilesimk udidür yeni ine çekmek, sempatilerini ka - zanmak için biraz fazla gayret lâzım- saldıracaklardı? — Bu tarafa, Bu tarafa! Burada silâh var! Silâhın var olduğunu söyledikleri yer bir kebapçı dükkânıydı. Kebapçı Oryanüs ancak tavan arası- na kaçabildi ve Glâdyatörler oradaki Yazan: Kadircan Kafh var, Bizim açlığımız hürriyet içindir. Sizi İtalyadah çıkaracağım ve yurd - larımıza döneceğiz!.. — Yaşasın hürriyet!, Bu gür sesler Kapoa şehrinin üze « rinde bir kasırga gibi yükseliyor, ya « yılıyor ve toplanmakta olan Roma &â$- kerlerinin boru seslerini bastırıyordu. Bunlar milâdın yetmiş birinci yılın- da oluyordu ve o sırada İtalyada bir kaç bin Romalı ve milyonlarca esir vardı. Milyonlarca esir bir kaç bin Ro- malının zevki ve rahatı için yoruluyor, can veriyordu. * Kapoadaki Roma askerleri coşkun bir sele kapılan çömlekler gibi parça * lanmışlardı. Glâdyatörler nereye gi « deceklerini bilemiyorlardı. Spartaküs bağırdı: — Dağlara! En genç olanlar en önde gidiyor * lardı, Spartaküsün gözlerinde bir ihtiyar baba, bir ihtiyar ana, gözü yaşlı kar « deşler, kara gözlü köy kızları gülüm- süyorlardı. “Yüklü bir araba son hızla kaçıyordu — zilan Gİ > şişleri, bıçakları, satır ve baltayı kap- pe mi : tikları gibi Romalıların kışlalarına sal-| — Araboda silâh vart.. dırdılar. Diye bağırdılar. Kimisi sarı, kimisi kumral ve kimisi kara saçlıydı. Fakat hepsi de tam ma- nasile erkek yaratılmış, erkek olarak büyütülmüş ve sanki ısmarlanarak bu- raya getirilmişlerdi. Şurada uzun bı - yıklı bir Golva köylüsü, orada sarı sa - kalı bir Cermen çiftçisi, ötede yağız yüzlü ve Trakyalı bir çoban, berideyse İspanyadan getirilmiş olan süzgün yüzlü bir delikanlı... Bunlar Romanın esirleriydi. Avrupanın her tarafından getirilmiş olan yüz binlerce esirin arasından se- çilmiş, Kapoadaki Glâdyatör kışlasına kapalılmışlardı. Orada kırbaç ve kılıç altında sıkı bir hayat sürüyorlar; kı - Lç, mızrak, ağ, kalkan, hançer kullan- masmı, ölesiye dövüşmesini öğreni - yorlardı. Bugün bereber yaşıyanlar ve yurdlarının ayrılık derdini birbirleri- ne açarak paylaşanlar yarın Romanın bir (Aren) inde canavar Roma halkını eğlendirmek için birbirlerini boğazlı Silâhlar yağma edildi ve Glâdya « törlerin ayaklandıklarını duyan bütün esirler, zincirlerini kırarak, efendileri- ni birer yumrukta yere sererek Spar « taküsün ardına takıldılar. Hürriyet yolunda ilerliyen Ju insan kalabalığı, yuvarlanan bir kar topu gi- bi şaşılacak bir hızla büyüyordu. Rüzgür hizile Romaya koşan atlılar Senatoya haber verdiler: — Esirler ayaklandılar; Roma üze rine geliyorlar. Bir Roma ordusu onları dağde ku « şattı, Orada yabani asmalar vardı. Spar « taküs asma dallarından ipler yaptırdı ve bir gece yalçın kayalıklardan inerek Roma ordusunu geriden vurdu. Esir çobanlar da anlara katıldılar. Pek çoğu öldürülen Romalıların si « lâhlarını almışlar, atlara binmişlerdi. İki Rama ordusu daha darmadağın oldu. “ap oynıyan siyasi bir rakkas gi- tam Talât paşanın zıddı bir insandı. ydi ve galiba onun bütün oportüniz- | Cemal paşa, bu iki kutub ve bu iki mide idi: Bir taraftan kuvvet| münteha arasında mutavasaıt bir a - dı; Siyasi yardımlar, hediyeler, izzet- ler, ikramlar... Eski zaman büyükleri» «lir, kendisini ötekine if in yanında nüfuzu olan bir adam gibi Müamele ederdi. İhtiras sahibi değil miydi? Evet, 0- Bun da ihtirasları vardı. Mevki, rütbe, Nişan, Cemal paşanın hoşuna gitmez eyler değildi. Enver paşanın, şimdi iyi tırlıyamıyorum, galiba Sultan Re - Yadın bir arzusile, nişan almış bulun - duğu bir zamanda idi. Bizim Tanin'in Muhbirleri bu iki paşadan birinin rütbe aldığı zaman diğerinin de rütbe alma" “ini, birine nişan verildiği zaman di - Üerine de nişan verilmesini, her ne » dense gayet tabit telâkki etmiş olacak- İr ki iki gün sonra, Cemal paşaya da bir nişan verildiği havadisini getirmiş- ler ve bu da gazetede neşredilmişti. Bu İivadie senhe olduğu bekle Cemal pe: Pa da nişan aldı, Çünkü bu iki paşadan rine yapılan muamelenin, mümkün Olduğu nisbette ötekine de yapılması m gelirdi. Yapılmadığı zaman öte- gücenirdi, Bilhassa, Enver paşa de- Mad, Enver paşa hürriyet kahramasiı, krbiye nazın, erkânıharbiye reisi, baş» 'Umandan olduktan sonra daima Ce- Mal paşanın da hatırının hoş edilmesi büsbürün zaruret kesbetmişti. Bunun İçin, hiç bir münasebeti yokken o da Mişan aldı. Talât paşa, fedakâr, feragatkâr, hiç şeyle iftihar etmeği düşünmez, id- HASAN “Losyonları Hakiki çiçeklerden alınmış halis esanslarla yapılmıştır. Yasemin, Leylâk, Origan, Beş çiçek, Revdor, Nergis, Milflör gibi kokularile insana hayat ve ruh verir. «sevdirir; öte|dam oldu: İnsan içine girmeğe iştiha-) ehize ile etraflarına şair toplama » kuvvet alır, kendisini beriki-|). herkesin kendisinden bahsetmesine İarını andıran bu usulde hakikaten mü- «saydırır» dı. Talât paşa, ona, ica-İ meraklı, gösteriş sever, debdebe ve tan- vaffak da olurdu; İttihat ve Terakkiyi a Enver paşa karşısında kendisi tana meraklısı, büyük ihtirasa hattâ bel | bir türlü sevmeğe meyledememiş mu- birlikte söz söyüiyebilecek zeki, İki de tamamen lâkayt, fakat günün, is- | halif veya yarı muhalif hayli münevver etli ve nâfiz bir adam olarak ba-İtikbalin mühim bir siması olmıya he-| tanırım ki Cemal paşayı ayırırlar ve » Enver paşa da ona Talât paşa-| veskâr, bugün iyi ve yüksek durmak, | methederlerdi. (Arkası var) HASAN Kolonyası 90 derecedir. Hakiki limon ve turunç o çiçeklerinden (yapılmış dünyada misli bulunmıyan ve ec- nebilerin ve bütün ıtriyat müte- bassıslarının tasdikında bulunan hakiki kolonyadır. Hastalara şifa sinirlere devadır. Çarpıntı, halecan, heyecan ve bütün âlâmı asabiyede bir bayat arkadaşıdır. HASAN Lâvantaları Yasemin, Leylak, a ii lila li çiçekleri, Kukaraca, . demli, Ambar; Püpİ, Şanel Za bak, Origan, Nerolik kokuları, 25 - 60 » 100 kuruşa NESRİN Kolonya ve Losyonları Hasan kolonya ve losyonlarının yavrusudur. Ucuzluğu ve nefaseti sayesinde bütün piyasayı tutmuştur. Hasan çicek suyu ile Hasan gül suları ve gül lâvanta ve gül yağlarını unutmayınız. Deposu: Istanbul, Ankara, Beyoğlu, Beşiktaş, Eskişehir. yacaklardı. Spartaküs hür. Onlar "bunu riyet uğrunda & yapmak istemi . | Yarınki nushamızda : len arkadağları « yorlardı: ö , ra bakıyor: - İspanya kyı- | Değişen hayal.. | — iu w larının portakal göğsünden a # bahçelerini, Cer- - 7 â rulmuşlar! Hep - manyanın (o âltın Yazan: Peride Celâl si de yiğit adams saçlı ( kırların, larmışl, ii 'Trakyanın yeşil ve yalçın dağla - rını, Galyanın zümrüt gibi ovalarmı istiyorlardı. İşte bunun için, kendilerine öldüre- siye kırbaç vuran kışla kumandanı Seryüsü yumrukla öldürmüşler. Gar - diyanları ve askerleri yere sermişler, kapıları kırmışlar ve dışarı fırlamış - lardı. Birbirlerinin dillerinden anlamıyan binlerce esir birbirlerine bekıştılar. Ve bir bakışta anlaştılar. Uzun boylu, karakaşlı ve gözlerin - den kıvılcımlar saçılan genç bir Trak - yalı yolun kenarındaki taşın üstüne fırladı: — Hürriyet istiyoruz... Bunu bize vermiyorlar. Biz onu alacağız. — Alacağızlı, Kapoanm sokaklarında onlardan başka hiç kimse kalmamış, çarşılar kapanmıştı. Evlere sığmanlar korku - dan titriyorlardı. Şurada ve burada beyaz tuğalı mağrur Romalıların ölü- leri yatıyor, bunlardan çıplak olanlar birer kadın gibi kılsız yüzlerinden he- men anlaşılıyordu. Golvalı Marsalüs gür bir sesle ba - — Bize bir baş lâzım... Başsız sürü- birden cevap verdi; : — Spartaküs, sen bize baş ol!. Yüzlerce ses haykırdı: — Bize baş ol! Bize kumanda et!.. Spartaküs söz aldı: da, ne de Romanın parasında gi Diyordu. Kıyıya geldiler. Her milletten olan« lar ayrı ayrı yerlere kondular. Spar « taküse gemiler verileceğini söylemiş « lerdi. Fakat vermediler, Romanın en zengini olan Kra süs bü. yük bir ordu ile yetişti. Esirlerle efendiler göğüs göğse dö - vüştül Bütün gün ve bütün gece, yatafatlı, zengin ve düzgün bir ordu ile yarı çıps lak hürriyet ordusu amansızcı çar « pıştı. Spartaküs etrafındaki yoldaşların birer birer vurulup düştüklerini gör'i- yordu. Hançerini çekti ve atının kalbine sapladı: — Yenersem başka at bulmak çok kolay... Fakat yenilirsem atı ne yapa“ yım? Dedi. Kaçıp kurtulabilirdi. ii Fakat kaçmadı. ! Yalın kılıç Roma saflarına saldırdı.' Dosdoğru başkumandan Krasüsün ça- dırına gidiyordu. Roma ordusunu kak binden vurmak istiyordu. Bu onun son kurtuluş çaresiydi. Spartaküs önüne geleni deviriyor - du. Lâkin demir kalkanlardan, sivri ve uzun muzraklardan örülmüş olan bu canlı kaleyi nasıl aşabilirdi? Vurulup öldü. Gözlerinde 'Trakyanın bir dağ ya - macındaki ihtiyar bir baba, ihtiyar bir ana, gözü yaşlı kardeşler ve kara göz“ e ln