Şehır 2 ıyatrosunda. BA BA «Baba» da «Cehennem» deki Muhsinin «Cehenneme i oynıyan ve «Baba» yı rolünü yapan Talât İsveçli yazıcı Jean Avugüst Strind - berg ilk eserini 1869 da yazmıştı.. O zaman henüz yirmi yaşında idi. Bun- dan on sene sonra, yani 1879 da «Kır- mizi Oda» isimli Romanı yazdı. Bu roman onuün şöhretini temin etti. Strindberg bu romanile İsveç edebiya- tına ilk natüralist eseri vermiş oldu. Strindberg bir felsefe âlimi sayıla - maz, fakat, eserlerile İsveç edebiyat di- linde yaptığı islâhat kendisine büyük kıymet verdirmiştir. Baba, Strindberg'in yazdığı dram - ların en meşhurlarından biridir. Bu e- ser bundan çok sene evvel «Cehen - nem» edile türkçeye adapte edilmiştir. Şimdi Şehir Tiyatrosunun oynadığı Baba da gene aynı eserin tercümesi - dir. * «Baba» dramından çıkan mana by> dur: Bir baba hiç bir zaman çocuğunun kendinden olduğuna emin olamaz. Çocuğa sahib olan ancak bir kişi var- dır O da annedir.. Dramda bu nüve bir aile faciası şek- Hinde canlanır.. Kızını kendi istediği gi- bi yetiştirmek arzusunda olan anne, babaya kızın kendisinden olmadığı fik- rini aşılar. Kızını leyli bir mektebe gönderip ©- rada tahsil ettirmek isteyen baba, kızı- nn elinden gittiğini anladığı zaman karısına fena muamele eder. Ve bu fe- na muamele kadına hak kazandırmış o- Tar, Kocasını etrafa deli diye bildirir. terelime eden Ertuğrul Muhsin Memuriyetini, şerefini, kızını kay- betmiş baba dch gömleği içinde öl * Ben kCehrnnem» i seneler evvel Ferah tiyatrosunda Ertuğrul Muhsinle, Kınar oynarlarken seyretmiştim. «Ba- ba» yı Şehir Tiyatrosunda seyreitim. «Cehennem» ve «Baba» ufak bir mukayese yaparsak, adapte cehennemi, tercüme Babadan daha kuvvetli bulal ü Cehennem'in finali «Baba» nın fi - naline nisbetle çok daha mükemmel - dir. Çünkü eser İslâm felsefesine ya - kınlaşır. Bir insan öldüğü zaman tel- kin veren hoca ölüye babasının değil, anasının adile hitab eder. «Cehennem nâkili, bu ciheti gözden kaçırmamış; ve tezini buna istinad ederek müdafaa etmiştir, ve son söz olarak hocaya, ölü- nün anasının adını sordurmuştur. * «Baba» kuvvetli bir tercüme sayı - lamaz, türkceye aykırı gelen bir çok cümleler işittik.. Mütercim bu tercü - mede «Cehennem» in de tesiri altında kalmıştır. Sahneye konuluş güzeldir. Dekor iyi hazırlanmıştır. * «Baba» da en ağır roller Talât'la, Neyirede idi. Talât yüzbaşı, yani baba rolünü yapıyordu. Neyire de Lora, yüz- başının karısı oluyordu. Yüzbaşının rolünü Cehennem'de Ertuğrul Muhsin yapardı, bu rolde büyük bir kudret gös- teren Muhsinin genç talebesi, hocası (Devamı 12 inci sayfada) GÖNÜL İŞLERİ! Güzel kadınlar Meclisinde Çirkin kadın «Kocamın iş arkadaşlarından bir kaçile son zamanlarda aile halinde temasa geldik. Bana ilk günlerde beni yalnızlıktan ve sıkıntıdan kür- taracaklır, düşüncesile çok sevin - miştim. Fakat kocamın arkadaş'a - rımın eşlerini benden çok güzel gö - rünce bu sevincim yese döndü, şim- di temastân da kaçamamak vazi - yetinde perişan bir haldeyim.» * Yukarıda okuduğunuz satırlar a « dını yazmayı lüzumsuz —bulduğum bir kadın okuyucumun içinden ko - 1 şikâyetidir. Bunda haklı da olabilir. Öyle erkekler tanırım ki kendflerininkinden daha güzel bir arkadaş eşi gördükleri zaman evle- ri, muhitleri, hattâ çocukları gözle- rinden düşer, hiç bi mez olurlar, sinirlen nirler, Bu, bir çok kadınlarca bili - nen bir haleti ruhiyedir. Onun için- dir ki ekser kadınlar arkadaşlarını hiç değilse kendilerininkine müsavi güzellikte olanlar arasından seçer - ler. Bununla beraber gönül mut!laka Bgüzeli sevmez. Nice vasat, hattâ çir- kin kadınlar tanırım ki muhitlerin - de aşk fırtınaları uyandırmışlardır. Bu, böyle, Fakat ben gene ihtiyatı tavsiye ederim: Teması mümkün ol- duğu kadar eksiltiniz, fakat bunu büyle yapacağım diye kocanızın iş zaruretlerinden doğan — vaziyelia! aksatmaktan da çekininiz. Yapıla - cak başka bir şey görmüyorum. * Dinarda Bayan Kadriyeye: Fsmer kadın beyazlara ahsus pudrayı kullanırsa tabit gülünç o - lur. Renginize uyacak olanı elbette vardır. Son Postada arasıra çıkan güzellik ilânlarıma bakınız, içlerinde işinize yarıyacak olanı vardır. TEYZE arasında | * Radyoda konferans Mevzu: Darven nazariyesinin edebıyatımıza tesırlerı Alo alo burası Son Postanın mizah radyosu.. Baylar, bayanlar şimdi mi- zah muharririmiz size bir kanferans verecektir. e A, a, a, a, ben her şakaya gelirim amma böylesine aah... Ayol siz beni budala yerine mi koyuyorsunuz. Al - lem ettiniz, kallem ettiniz; aman ne 0- lur? dediniz şöyle bir kaç söz söyleyi ver.. — Pekâlâ! Dedim amma gene sordum: » Bu sizin radyo dediğiniz feadını ben şimdiye kadar hiç görme- dim. Yağlandıra, ballandıra anlattı - nız: — Sen şöyle bir çıktın mı, dediniz, Avrup.ı, Asya, Alrika, Amerika, Kos- ka seni dinlemek için hep kulak kesile- ceklerdir. »» Söyliyeyim amma ne söyl iyeyim? — Ne söylersen söyle. .. Mükemmel, ne söylersem söyli- yecektim? Bundan iyi şey mi olur? Meğer benimle alay ediliyormuş ta, ben farkında bile değilmişim.. Beni getire getire getireceğiniz burası mıydı? Ayo) ben nereye söyli - 'Timarhanelik deli değilim ki şu ha şuydu, ha buy Yani ben bu saate benzer n içine söz söylersemi Avrupa, Asya, At- rika, Amerika, Koska beni dinliye - cekler ha.. Ne hacet, bari bunun ye - h rine fötr şapkalarınızı koysaydınız da onlara anlatsaydım. «Külâhima anlat» tabiri şimdiye kadar çok duydum, fa- kat duvardaki sâatime anlatı şimdi ilk defa duyuyorum. Bir çok ses birden — Sen hiç öm - ründe radyo görmedin mi? ». Gördüm.. gördüm amma, o böy- le şey değil.. Kocaman kutu... İçinden bir çok ses çıkar, hattâ ne bakayım, pa- razit bile çıkar. — O sesler nereden gelir? ** Nereden gelecek.. Gelir işte. — Hah şimdi anlarsın bu önündeki âlete mikrofon derler.. O sesleri rad - yo makinelerile dünyaya dağıtmak için mikrofonlara söylerler, «« Yani ben buraya söyleyince du- yulacak mı? — Tabil.. » Öyleyse susun çocuklar pot kırı- yoruz. — Kırıyoruüz, deme, kırıyorum, de, v Peki öyle olsun kırıyorum. Daha doğrusu kırıyordum... Şey artık kır - mam.. Siz de susun bakayım.. Sayın okuyucularım, — Hişt gazeteye yazı yazmıyorsun; okuyucu değil, dinleyici! . Hah hah.. Sayın dinleyicilerim, oldu mu?.. — Körebe mi oynuyorsun da oldu mu dedin? *« Şey canım.. Radyoya sayın dinleyicilerim; şimdi size konferans.. — Tıraş dinlemiyoruz. »» Sus ben radyoya — Nereye söylersen söyle.. « Sus diyorum, sana sonra fena © - lur, — Senden korkacak mıyım?.. söyledim, bir — Bugün mektepte hesabı senin öğrettiğin gibi yaptım baha, — Mua'limin ne dedi? — Bir şey demedi amma sıfır verdi. ee Ü «« Korkacak değil amma, utanacak - Senden mi? . Benden ne münasebet. Dinleyi - ı_leıdcn — Ben de utandım sanki, onların hepsi arkadaş.. l »- Arkadaş nerede, ben buradakile- öyl n,urum Radyoda beni din -« — Bak öy .eyse suslum. ». Çok şükür. Sayın dinleyicilerim, şimdi siz ve: — Biraz yavaş.. » Affedersiniz.. —— Biraz yavaş, yani biraz yavaş söyli- öhhö, şey affedersiniz, y nleyiciler, Üüzerinize şifalar grip oldüm da.. Öhö öhö.. Sesimi iyi duyuyor musunuz? Mikrofon dedik - lerini yeni öğrendiğim © saat gibi şeye pek sokulamıyorum.. Yemekte bugün biraz pastırma yemiştim de, ağzım ko- kar, sizi rahatsız ederim, Şey sayın dinleyicilerim. Yok sayın demekten maksadım, yani buradaki - lerini sayın manasına değil, esasen siz bilmem görüyor musunuz? Çünkü ben sizi görmüyorum da... burası mat- baa bizim, demin hani benimle konu - şanlar vardı ya; onlar da bizim mu - harrir arkadaşlar.. Beni görmüyorsanız yazık, çünkü itina ile tıraş olmuştum, sonra çizgili pantalonumu, siyah ceketim! giymiş - tim. Huzurunuza çıkarken derli toplu olabilmek için ne yapmak lâzım gel - diyse yapmıştım. — Vereceğin konferans bu mu? Söy- le, boş Jâf etme.. . Ben değil, bunu söyliyen ben de- ğilim, münasebetsiz arkadaşın biri söyledi. Bir dakika dunın onâ - cevap vereyim de.. * Rita ederim karışmayınız, ben söyliyeceğimi bilirim.. O kadar aklı - nız eriyorsa ben oı-.kıleyım, siz buraya gelin. — Banki ne senin kadar söyliyecek olduktan sonra herkes söyler.. » Yavaş yahu, yerin dibine giriyo- rum.. Herkes bizi dinliyor. »» Şey affedersiniz, nerede kaldım - dı.. Bir türlü toparlıyamıyorum, Gali- ba da toaparlıyamıyacağım, zihnimi ka- rıştırdılar. Neyse toparlıyabildim. Sayın bayanlar, baylar. Şunu diye - cektim. Mevzuum şu idi: «Darven nazariyesinin edebiyatımı- za yantığı tesirler..». Öhhö, öhhö, evvelâ Darvenden bah - sedeyim, — Darven, Darven, Dür - veni bildiğinize göre bir şey mühim değildir, bilmediğinize göre iki şey mühimdir, ya Darvenin ne olduğunu ogrenme[.s niz, yahut ta oğmnm" ze göre bir şey mühim deği!d) öğrenmediğinize göre iki şey mühiflk dir: Ya bet ogrelm ogrelmem c(—gıme göre '(l şey mühimdir. Ya ” bilirim, yabut ta ben de bilmem. B’ nim bildiğime göre bir şey mühim Ğ ğildir, bilmediğime göre iki şey rv“İ himdir : “Ya n'remp oğrelın?J yim, yahut ta bu teceğime göre bir Ya şimdi susmalıyım, yahut ta # memeliyim. Darveni bir yana bırat? mühim değildir, susmıyacağıma &” iki şey mühimdir: 'Ya Darveni bir yana bırakıp edebi | yat bahsine geçmeliyim, yahut ta memeliyim, Darveni bir yana bi edebiyat bahsine geçeceğime göre şey mühim değildir, iki şey mühim” bir şey mühimdir, yok iki şey müh dir. Durun, durun mevzu iki şeyle Şşey arasında kaynayıverdi. Neydi mevzu? Şimdi de onu unuttum. AB akıl unutkanlığı yüzünden cezaland” rılmalı ki bir daha unutmasın.. Siz tırlatıverin bakayım.. Sahi unuttl Benim buradan siylediklerimi siz * yüyorsunuz amma, siz bana söylü , miyorsunuz. Etralımdakilerine s0/* yım bakayım: * Hişt çocuklar benim mev: neydi, şunu bana hatırlatsanıza, burada kimseler kalmamış.. TeW ' değil demindenberi kendi key söylenip duruyorum. blj _ Yoksa ebaf kalabalık olsaydı Pig u rahat verirler miydi? Hey mevzu: " kadar sayacağım, gel! Bir, iki, ÜS — Aferin mevzua söz dinledi, Bari bir daha tekrarlryayım: «Darven nazariyesinin ednbî"'n mıza yaptığı tesirler», “J D Mevzu bu! Şimdi bu mevzuü etmek kalıyor. Edeyim mi? Daha doğrusu 'd'bı miy'm? Efem ne buyurursunuz? ıııı Söylememi mi bekliyorsunuz? çok beklersiniz. Söyliyecek olsay” demindenberi seksen dereden SU rir mi idim? — Sen git te başkası söylesin! Diye düşünebilirseniz orasın! mem amma bildiğim bir şey benim bulduğum «Darven nmf[’ nin edebiyatımıza yaptığı d*j mevzuunu tevsi — edebilecek ' saçmalamakta benden daha çok ması lâzımdır. h A |t & İ