: SON POSTA İttihad ve Terakkide on sene Altıncı kısım İsyan çok fena bir zamanda ve Balkan Harbini müteâkib Rusların artaya at - tıkları Ermenistan davasında Ermeni « lerin alnıış oldukları - vaziyetin henüz Uunutulmamış — olduğu — bir — sırada çıkmıştı. Bunun için tehcir kanunu, tatbik esnasında kolayca tereddiye uğ- tadı ve hükümet de bu tereddiye mâni olmak için aon şiddetini kullanmadı. Te'dipteki şiddeti kim istedi ? Ben te'dibdeki şiddetin ilk hamlede tasmim edilmiş olduğuna kâni deği - lim. Bu, tehcir kanunu tatbikatı esna » tındaki tereddinin eseridir. Kendimce, bunun delili olmak üzere şunu hatırlı- Yorum : İstanbulda komiteci olarak tutulup Anadoluya sevkedilecek olan Ermeni- ler arasında tanıdığım - bir kaç kişiyi, haklarında iyi şahadet ederek, o zaman ben pek kolaylıkla kurtarabilmiş oldu- Bumu pek iyi hatırlarım. Bunlardan bir tanesi, o zaman kitabcılık eden ve Abdülhamid zamanında bize her tür- İü kitabı getirtmiş olan Babikyan ile arkadaşı idi. Bugün Beyoğlunda mef- Tuşat ticareti yapmak hasebile herkesin tanıdığı Babikyan hakkında iyi şaha- det ettiğim zaman polis müdürü Bed- Ti bey kendisini serbest bırakmakta te- reddüd etmemişti. Bunun gibi daha bit kaç tanıdığım Ermeni dostumu ben kolaylıkla kurtardım. Bir çoklarını da başkaları kurtardılar. Demek oluyor ki hükümet o zaman kabil olduğu kadar Yaşı kurudan ayırmıya tarafdardı. Ni- tekim, tehcir esnasında yapılan ifrat - lardan dolayı bir takım insanları da i- dam etmekten hâli kalmamıştı. Bu - Nunla tahmin etmek istiyorum ki teh- €ir kanununun tatbikatındaki ifratlara hükümet pek de o kadar tarafdar ol - Mamış, fakat, bir taraftan da hâdiseleri kontrol ve idare edememiştir. Fakat, her ne olursa olaun Talât pa- #a, bu tehcir kanununu bile bile yaptı Ve tatbik etti. 1918 de Berlinde kendi- tile uzun uzadıya konuştuğumuz bir #ırada o zamanlar Almanyada aleyhi - Mmize yapılmakta olan neşriyattan ken- disine bahsettiğim zaman bana şu söz- leri söylemişti: — Kim ne derse desin, ben yaptı « ğım şeyi biliyorum, Müuhittin... Biz bir Yaşama veya ölme harbine tutuştuk. E- Ger o sıralarda ihtilâle ve Rus ordusu- Na karşı mağlüb olsaydık bugün Anar doluda Türk parmakla gösterilecekti. O zaman mağlüb olmadık, yaşamak hakkımızı tahkim etmek bir vazife idi. Ben bu vazifeyi yaptım. Belki bana bugün herkes, hattâ sen de levm &dersiniz. Fakat, bir zaman sonra Türk- benim ismimi hayırla yüdedecek - ir. Bu işde kimsenin mes'üliyeti Yoktur, bütün mes'üliyet benimdir, Bu sözler üzerine, ben, te'dibin bu şiddetli olmasını isteyenler arar tında doktor Bahaeddin Şakir, doktor ve Ziya Gökalp'in de isimleri Zikredilmekte olduğunu ve kendisinin elbet, her şeye ve herkese rağmen işi yapmiş olamıyacağını söylediğim 3aman da bana şöyle cevab verdi: — Kanun karşısında mes'ül olan a- dam benim. Elbet kanunu neşreder - m arkadaşlarımla mutabık kalarak hareket ettim. Fakat, tatbikattaki şid- in bütün mes'üliyeti bana aiddir. n çok yumuşak da tatbik edilebi- İ Zıya Gök Alp lirken öyle olmadı. Bu, benim tara - fımdan, ister arzu edilmiş, ister mâni olunamamış bir şiddet olsun, netice- de gene mes'ül benim. Bununla bera - ber bu işin üzerinden hayli zaman geç- miş olduğu halde yaptığımdan asla nâ- dim değilim. Şimdiki gibi gözlerimin önündedir: Bu son cümleyi biraz heyecanla söyle- dikten sonra gözleri bir lâhza için dal- | mıştı. Şüphesiz, nefeini bir kere daha mürakabe ediyor ve olup biten şöyleri bir hamlede gözlerinin önünden geçi- rerek bir kere daha düşünüyordu. Da- ima tatlı, münis bakan gözleri, o da- İttihat ve Terakki 3 bâücuy kikada birdenbire parladı, karardı ve hiddetle doldu ve kendisinde ilk defa ©o gün gördüğüm bir heyecan ve hid. detle, bu iyi kalbli tarih fedaisi şunları ilâve etti: — Bu dünyada herkesin yaşamıya hakkı var da yalnız Türkün mü yok? Bu söz, onun Türk ruhunda Türkün uğradığı haksızlıklara ve şu Osmanlı tarihinde mâruz kaldığı zulümlere kar- gı bir kaç kelime ile ifade edilmiş bir isyandan başka bir şey değildi. Bu söz- leri bana değil, o sıralarda Almanyada dahi aleyhimizde ayükü çıkanlmakta Hasan Deposu:- İstanbul, Ankara, Beyoğlu, Beşiktaş, Eskişehir No. â | ERMENİLERİN İSYANI Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen olan neşriyata karşı söylüyor ve sanki bütün ithamlara bir kaç kelime ile ce- vab veriyordu. Yaşamak hakkı! Galiba bütün can- h ve cansız tabiat, bütün tarih bu «hak» üzerine kurulmuştur. Bu, öyle bir hak ki ancak mücadele ile elde edi- liyor. Nasıl bir buğday tarlasında an - cak buğdayın yaşaması lâzım geliyor- sa, nasıl bir koyun sürüsü ile bir at sü- rüsü bir arada yaşıyamıyorsa, galiba, insanlar için de böyle tabiat ve cemi - yet kanunları var ki onlar da tarâh için- de çalkana çalkana bir takım birliklere doğru gidiyorlar ve bunun için müca - deleler oluyor. Bu mücadeleler bazan şiddetli, bazan da yavaş vukua gelir. O zamanki şartlara göre Türklerin bu yaşamak hakları onları öyle şiddetli bir mukabil taarruza sevketmişti. Ben bir insan sıfatile her nevi şiddete muhali- fim, Fakat, tarih öyle değil, © hissiz bir mahlüktur. Yapacağını yapıyor! Ermenilerin talihsizliği İçlerinde pek çok dostum olan Er - meniler, bugün o isyanın ne kadar bü- yük bir hata olduğunu anlamışlardır. Hiç şüphe yok ki bugün Türk Ermeni- ler, artık Türkiyenin hâlis dostlarıdır- lar. Onlar şimdi gayet iyi biliyorlar ki Ermenilerin talihsizliği, içlerinde fena bir politikacı unsur bulunmuş olma - sından ibarettir. Bu, politikacılar, son asır içinde, kâh ham bir nasyonaliz - min, kâh, kendi hayatlarında yaşamı- yan ham bir sosyalizmin peşine takıla- rak halkı arkalarından sürüklemeğe muvaffak oldular. Bunu, bunların bir kısmı, bilmiyorum, belki de ekseriyeti bu işleri para mukabilinde yaptılar, İş- te, Ermenilerin talihsizlikleri burada- dır. İttihat ve Terakki Ermenilerle ha- kikaten dost olmak isterdi. Fakat, bu politikacılar, onlarla bizim aramızı aç- mak için hiç bir kusurda bulunmadı - lar, İşin hakikati şudur ki bu politika- cılar paranın sesini ne tarafta işittilerse yüzlerini o tarafa çevirdiler ve ekseri- yeti çiftci ve san'at sahibi olan sâkin kitleyi de o tarafa doğru sürüklediler. Döndüler, koca Çarlık aleyhine hare- ket yaptılar, dolaştılar Çarlıkla anlaşıp Türkiyeye karşı cephe tuttular. O Tür- kiye ki meşrutiyete çıktığı zaman bil. hassa Ermenilerle anlaşmayı kuvvetle ümid ediyordu. İttihat ve Terakkinin bu bakımdan ümidi büyüktü. Fakat; politikacılar rahat durmadılar. Kimisi gaflıkla, kimisi de para mukabilin - de, kâh o tarafı, kâh bu tarafı tutarak, fakat, daima Ermeni kitlesinin zaranı- na olarak, kitleyi #ergüzeştten sergü - zeşte götürdüler. Ermeni milleti, şim- di talihsizliğinin nereden geldiğini an- lamış ve bu yalancı pehlivan komiteci- lerden yüzünü çevirmiştir; fakat, ne kadar yazık ki Ermeni milleti, gerek Türkiyede, gerek İranda, gerek Kaf- kasyada bu koömitecilerin şerlerinden çok belâya uğramış oldu. Bugün, hâ - lâ, bu politikacılar Suriyede olsun, Kaf- kasyada olsun Ermeniler aleyhine ve Ermenilerden başka herkesin lehine bir siyaset yapmıya çalışırlar. Millet artık bunları tâkibe tarafdar olmamakla be - raber politikacılar, kendileri için mai- şet vasıtası olan bu işden bir türlü vaz- geçmiyorlar. ÇArkası var) _Jl Ne olursa olsun Talât Paşa bu tehcir kanununu bile bile yaptı ve tatbik etti Almanyada aleyhimize yapılmakta olan neşriyattan kendisine bahsedilince bana şu sözleri söylemişti : “ — Kim ne derse desin, ben yaptığım şeyi biliyorum. Biz bir yaşama veya ölme harbine tutuştuk. ,, | aman oldu. Köylüler gene şimdi kerlerdi.. bugünkü Köy ya buraya har- carlar ve yeni mevsim gelince tohum_ 3 alacak, çift sürdürecek paraları kal -| mazdı. Bu vaziyet karşısında faizci denilen bir deccâl türemişti. Halim Ağa adında Â) vardı.. Hem de bun- safsız, en merhamet bilmez cinsinden,, Yüz lira borç alan bir köylü, sene - vüz lira borçlanırdı. Artık o yıl ul bereketsiz gider de parayı Ö- demezse elinde ne tarla ve ne kalırdı. Hepsi Halim Ağaniın emrine, mülkiyetine geçerdi.. Halim Ağa para verirken nazlanır - dı da.. Nasıl olsa ona muhtaçtılar.. Köyde bu faizcinin şerrine ve gazabı- na uğramıyan hemen hemen kimse kalmamıştı.. İşte Mestanlar evlerini satmışlar, sokağa düşmüşlerdi.. Aklını kaçırıp sokakta dolaşan Abbas ta o - nun kurbanı değil mi idi? Hülâsa Halim Ağanın köyde el u - zatmadığı — tarla, bahçe, ev kal - mamiş — gibiydi.. Köylüler şeytan- dan çok ondan nefret ederler ve lânetle ondan bah se der ler - di. Bu meyanda, Durmuşların İbrahim Hürriyet de borçlanmıştı. Borcunu geçen yıl ö- |£ diyemediği için üç yüz Jiralık borç bin liraya çıkmıştı.. Zaten Halim Ağa- dan alınan bu meret paralar domuz gi- bi ürerdi.. Mahsullerin bereketsiz olması za - vallı İbrahimi kötü düşündi yor ve deccâlın yumruğundan kurt! mak için gece gündüz karısile dua edi- yordu. * O yıl buğdaylar epey serpilmiş, ba- şaklar dolgunlaşmıştı.. İbrahim ne ya- pıp yapıp borcunun hepsini veya yarı- sını ödemeğe and eylemişti.. Yoksa e- vi barkı yıkılıp gidecek.. Fatmacığı ve üç yavrusile sokağa dökülecek.. Tarlalar biçildi.. İbrahimin buğday- ları tarlasında toplanmıştı. Eh, şükür, şöyle böyle borçtan — kurtulacaktı. Fiatlar da iyi.. Artik İbrahimin sevin- cine sön yok.. * Sıcak ve sıkıntılı bir gündü.. Dur - muşların İbrahim nedense düşünceli kaldırınca, para-| M n evine varınca: Hüseyin diy in anası kapı ü » İbrahim k.. Yarın olsus Bu aksilikten İbrahimin canı büs bütün sıkıldı.. Yarını beklemek lâ O günü kahvede pineklemekle ve üğıt oynamakla vakit geçiren İbra him akşamüstü ağır ağır döndü. Erkenden yatacak, sal ey faktan evvel işe başlıyacaktı. Yarınki nushamızda : Yazan: Kadircan Kaflı yediler. Tam akit kapı hızlı çalındı.. Hepsi İbrahim k Jen adam: — Aman İbrahim dayı, dedi. Ovayı ateş sardı.. Yangın sizin tarladan çık « mış.. Sizin kızak lar yandıktap sonra ateş kom « şulara da bulaş- mış. Zor sön dürdük.. Sanş haber — ver meydan kalma - dan barut gibi yığınlar tutuştu gitti. Başın sağ olsun . Ne diyelim.. Allah beterinden ın gari.. İbrahim şaşkınladı birden. Ne söy- liyeceğini bilemedi.. Yalnız içinde «Bittim, mahvoldum diye inledi..r Ertesi günü bu haberi duyan Halim Ağa paranın tahsil edi teceğini düşünerek İbrahimin hal istiyoruz ev " |zaptederek satılığa çıkardı. Durmuş « ların İhrahim üç çocuğu ve genç ka a rısile sokağa döküldü.. * Aradan bir hafta geçmemişti, ki deccâl Halim Ağa Çay başında kafası ezilmiş bir halde ölü bulundu.. İbrahim yakalandı.. ve dama (*) ürüldü.. iylüler artık o belâdan kurtulduk- ları için hepsi Trahattılar. Onları bu dertten sıyıran Durmuşların İbrahime her hafta bol bol yiyecek taşıdıktan başka, damdan çıkıncıya kadar da ço« cuklarına ve karısına bakmağı da ü - zerlerine almışlardı.. (*) Köylüler hapishaneye dam der ler, Sümer Bank Umumi Müdürlüğünden: San'at mektebi mezunu aranıyor Nazilli Basma fabrikası montajında çalışmak ve ehliyeti görülenler bilâhara fabrika kadrosuna alınmak üzere, Tesviyeci, Elektrikci, Demirci, su ve buhar boruları tesisatcısı elektrik kaynakcısı, San'at mektebi mezunu alınacaktır. 75 Taliplerin 25/12/936 tarihine kadar Ankarada Sümer Bank Umumi Müdürlüğüne aşağıdaki vesikalarla 1 — Mektep mezuniyet 2 — Bonservis, müracaatları ilân olunur. vesikası, 3 — 3 adet vesika fotoğrafı 4 — Nüfus kâğıdı 5 — Hüsnühal vesikası 6 — Sıhhat kâğıdı Not: Nazilli Fabrikası tarafından verilmiş olan ilân üzerine vaki olacak müracaatların Banka Umumi Müdürlüğüne gönderilmesi. (3647) — ARLON Saatlerini Her yerde arayımı.