Yazan: İttihad ve Terakkide on sene Dördüncü kısım HARBİN SİYASİ İDARESİ Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen No. SON POSTA cl Memleketin dört tarafında açlık baş gösterince bir iaşe nezareti ihdas edildi O tarihte işler o kadar bozulmuş, memleketin istihsal kaynakları o kadar kuru- muştu ki harbin sonu gelip çatmamış ve muharebs devam etmiş olsaydı dahi bu iaşe nezareti memleketin kuruyan kuvvetlerini iadeye imkân bulamazdı ., Fakat, harbin son senesinde ve son kışından sonra .memlekette maişet o Kadar daralmış, bazı yerlerde açlık o i yi bulmuştu ki'nihayet buna karşı tedbirler aramak zarureti kendi kendisini artık zorla tanıtıyordu. f Bazı yerlerde, hapishanelerde insan- İNE İtin ölüleri yediklerinden © bahöcden z iç ikdular mecliste meb'usların ağız- ” da dolaşmıya başlamıştı. Ayni za- Manda İstanbulda iaşe teşkilâtının yol- #>lukları hakkında halkın şikâyetleri örtmiştı. Bilhassa İstanbul heyeti 7” “ *diyordu. Bunun için bir iaşe neza- Mİİ tesisi düşünüldü ve bunun başına in Kemal getirildi. Bu, bir takim iğ i in levazım elinden istirdadı demek- .» Bilmiyorum, bu makine ötekinden İİ ha iyi işliyebilir miydi? Fakat, geç iş olduğu muhakkaktı, Zaten ne- teşekkülünden pek az sonra da $ona ermiş olduğu için bu yeni , hattâ faaliyete girişmeğe it bulamadan dağılmıştır. Ben- ihte işler o kadar bozulmuş, etin istihsal kaynakları o ka - uştu ki harbin sonu gelip 41 Ji i £ : ##: RE iN 7 kuruyan kuvvetlerini hayata imkân bulamazdı. © Harp ve Meclisi Meb'usan Yukarda verdiğim izahattan anla- veçhile Meclisi Meb'usan, harp yakiini olduğu gibi kabul etmişti. iz vak'asının bakiki mes'ulü - olduğunu bile aramıya lüzum i, «Harp varken münakaşa ol #iarını vatanperverane bir itaat- ettikten sonra neticeyi bekle- tice de Envçr Paşanın elinde idi. bütün gayreti Harbiye Ne - gelen kanunları çıkarmıya, bir de, günden güne sâlâhiyet - arttırmak istiyen Harbiye Neza- in istediği müfritane şeyleri tadil münhasır kaldı, Meb'uslar el irip indirmekten yorulmuş olduk- için Hacı Âdil Beyin «kabul eden- “lerini kaldırsınl» dedikten sonra ya kimsenin el kaldırmadığı, i Öle Beyin de akabul edildi; e İk Meb'usların söz söyliyebilmeleri için askerf olmıyan kanunların i İâzım geldi: Maarif kanunları, , tapuya, nüfusa ait meseleler... bu gibi hallerde söz söylerler, e alâkadar bir kanun oldu mu i ya girişmezlerdi. Buna mu « Bey - İN bırakır, / içle My kmelerini isterdi. Onlar da eagler, söylerlerdi. Her O meb'us İha, © intihap dairesinin dertlerini teş- j İayyder ve dönüp dolaşıp köylünün k * anlatmıya çalışırdı. Köylü de ” Sok yerlerde hakikaten ıztırap için- - Bizler gibi, «yerlin değil, siya- Jj b'uslara gelince, biz derdi ma - değil, milli ve umumi manasile gör iğümüz için, susardık. Fa- bütün bu sözler, neticede, Talât ( ” Paşanın tatlı, yumuşak, ha- İla, “i ve ayni zamanda hem okşayıcı, ş ape faragatkâr bir kaç sözü ile bir- hi örtülüp giderdi. P esnasında meclis içinde ye - 1 h # 1 Ea £ (fi # ZE FELT! , zn — “siyasi hareket olarak Sofya sefa-| miş. keziyesi bu ahvalden çok şikâyet) ! i O günlerde harbin kaybedilmiş kanaa- tini taşıyanlardan Fethi Bey retinden kendi isteği üzerine Meclise gelmiş olan Fethi Beyin hükümeti dü- şürmek teşebbüsünü” tecrübe etmesi göze çarpar. Fethi Bey harbin bizim için kaybedilmiş olduğu kanaatini taşıyanlardandı, o Hükümeti düşü- rüp yeni bir hükümetle yeni bir $i- yaset takip etmek fikrini temsil eyli- Finlandiyanın Kıymetli Reisi 75 yaşında İstiklâl tarihi ve Reisi Cumhur Svinhufvud'un istiklâl hareketlerinde oynandığı rol (Baştarafı 7 inci sayfada) madı. Fakat Fin milletinin de istiklâli- ni kazanması için kan dökmesi Iizım geldi, zira, Fin sosyalistleri harici bazı yardımlarla 1918 senesinin bidayetin- de üç ay devam eden dahili bir harbe sebep oldular. Bu esnadâ Svinhufvud büyük bir e- nerji ve fevkalâde bir cesaret gösterdi. Onun, kızılların işgal ettiği Helsingfors tan Fin kuvvetlerinin toplandığı şimal mintakasına geçisi kahramanlık men- kıbelerini andırır. Nihayet şimalden gelen beyaz kuv- vetler Mareşal Mannerhelm'in mahir idaresi altında kat'i bir zafer elde e- derek Fin istiklâlini tahakkuk ettirdi- ler. Memlekette sükünet avdet edip işler yoluna girince Svinhufvud çiftliğinde inzivaya çekildi. Lâkin hakettiği bu is- tirahat çok. sürmedi, Dehili vaziyet muktedir bir idareciye lüzum gösterdi dinden, 1930 senesinde Başvekâlete çağırıldı. Bütün partilerin şahsına kar- şı besledikleri hürmet onun işini ko- laylaştırdı. 70 yaşını doldurduğu ayni sene içinde Reisicumhur seçildi. Bu de vir memileketi için çok faydalı oldu. Da hili vaziyet düzelmiş, iktisadi kalkınma nadiren görülecek kadar şayanı mem- nuniyet olmuştu. Mücadele karşısında düsturu şu idi: «Hak uğurunda ya kalırız, ya yıkılı- rz, fakat onun için pazarlık etmeyiz! Kardeş milletin bugünkü reisine yıs kılmak değil, muzaffer olmak nasip- spor sahasının mevcut olmadığını yen Fethi Bey Enver Paşanın şahsi resin istemiyor, Talât Paşanın zaa- fından şikâyetçi bulunuyordu. Meb'us- lar arasında şikâyetin artmış olduğunu görerek rejinin Oimtiyazının tahdidi meselesini bahane olarak ele aldı ve hükümeti barpten gayri bir sebeple düşürmek yolunu tecrübe etti, Be - nim de harbin neticelerini görüş tar - zında kendisi ile hemfikir olduğumu anladığı için bir aralık bana da açıldı. Fakat, ben işlerin tenkidinde kendisile hemfikir olmakla beraber hükümeti düşürmeğe taraftar değildim. Harbin dördüncü senesinde idik ve aşağıda izah edeceğim müşahedelerime istina- den ben onu kaybetmiş olduğumuza kanidim. B uşartlar içinde vaziyeti kur tarmanin çaresi olmadığına göre yeni bir hükümet yapmayı düşünmek değil, sade bu hükümeti düşürmek mes'uli - yetini dahi üzerimize almak caiz ol - madığı cevabını verdim. Esasen Vazi- yetin ağırlığını müdrik bulunan Fethi Bey de bu fikirler üzerinde fazla 1s - Tar etmedi ve bu suretle harp te, başın- dan sonuna kadar bir kişinin doğru - dan doğruya mes'uliyeti ve idaresi al tında mukadder olan âkıbetine doğru gitti, (Arkası var) Sarıyerde saha Sarıyer gençler mahfeli Boğaziçinde nazarı itibara alarak teşebbüslere geç- miştir. Sarıyer civarında Çağlayanda bir yer satın alınmış, hemen inşaata ge gilmiştir. Bu saha 65 metre genişliğin- de 95 metne uzunluğundadır. Ayrıca tribün yeri Ve tenis oynanacak yerleri de mevcuttur. Mahfel idare heyeti Şir keti Hayriye direktörlüğü ile temasa geçerek sahanın ikmalinde kendiierine muavenet edilmesini istemiştir. Şirket, esasen bu şekildeki inşaata yardım et lardan müteşekkil ve elde mevcut küv- |'meyi, bu seneki mesai programına koy vet olmadığı halde bunu yapmak hayli | muş olduğundan bu müracaatı memnu cesarete mütevakkıftı. O yalnız hakkın | niyetle karşılamıştır. dı kuvvetine itimat etti ve bunda aldan- Spor sahasıbir ki ay içinde düzelti- lecek, ondan sonra tribün inşaatına ge- çilecektir. HASA lerin hayati istekleridir. Sabit, açık, orta ve koyu renkleri vardır, . Ruj 60, Allık 35 kuruştur. . Hasan deposu: İstanbul, Fravun Amenofis, yaptırdığı Aman mabedini görmeğe gidiyordu. Zırhlı, kalkanlı ve mızraklı etilar Nil kadar yavaş ve süzgün yürüyorlar- dı. Çünkü bütün dünyayı yaratan A- manm mabedine yaklaşırken hiç kim- se heybet ve büyüklük taslayamazd.. Amenofis fildişi ve altından yapi - muş olan tahtında, yarı uzanmış bir hal de oturuyordu. Başının üstünde ve iki tarafta iki büyük yelpaze ağır ağır sal- lanıyordu, bunlar Sudan ovalarının en güzel erkek tavuslarında bulunan en| güzel tüylerle yapılmıştı. Hepsi de bir kalıptan çıkmış gibi iri vücutlü, yakışıklı ve abanoz derili on altı köle Fravunun Lahtını taşıyordu Aman mabedi göründü. < Teb sahrasının bir ucunda ve Çıp- lak kayalıkların önünde bembeyaz yük seliyordu. Duvarler, çatı, merdivenler, ber taraf mermerdendi. Yalnız cephe- deki sekiz direkten dördü pembe ve dördü yeşildi. Güneşin parlak ışıkları| bu direkler üzerinde aksediyor ve Yazan: Kadircan Kaf Yerinden fırladı ve ilk rastladığı ar kadaşına bunu söyledi, Gittiler ve dinlediler, lâkin İğitmedi- ler, Aldanıyor muydu? H . Aldanmmyordu. O güzel bir şark Bunu herkes duydu ve herkes koş- tu Azman Baş papazının soyundan oldu- ğunu eyen Totmos-Toi de koştu ve yerlere kapanarak birşeyler mirıldan- dıktan sonra : Aman ağrı çekiyor, onun mabedi- İni yeniden yapmak gerektir. Diye bağırdı. Lâkin artık Aman inlemiyor. De- mek ki ağrısı geçti. Dediler, — Şimdi duymuyorsunuz. Lâkin her sabah erkenden geliniz ve dinleyiniz. Çok geçmeden bir gün siz de duyacak- sınız! * Totmos-Toi hemen 6 gece bir demir- İle çekiç aldı ve Aman heykeline gitti. Çekiçle onun yere yakın olan he: ta- gözleri kamaştırıyordu. Mabedin önü de mermer döşenmişti ve iki tarafa insan başlı fakat asian vücutlü heykeller sıralanmışlardı. Fakat oraya gelenleri en çok şaşır - tan, Fravun Amenofisin de en çok de- ğer verdiği şeyler, iki büyük heykelâi. Bunlar mabedin önünde yükseliyorlar- dı. Sömaki mermerden yapılmışlardı. Mermerden birer taht üzerine olur - muşlar, ellerini dişlerine koymuşisr, kuvvet ve, büyüklüğün en güzel bir sembolü halinde sessiz ve heybetli du- ruyorlardı. Bunların içlerinin boş ol - duğu söyleniyordu. Atlblar onun topuğuna bile yetişemi- yorlardı; kucağında yüz kişi durabilir- di. Amenofis ellerini göğe kaldırdı ve ba şını toprağa değdirdi. Derinden gelen bir sesle haykırdı : — Ey büyük mabut Aman, bana bu günü gösterdiğin için şükranımı sana anletayım? Elimden gelmiyor ve orum. Bana bu kuvveti de ba - gışla!.. Başpapas kapıya çıkmıştı ve bulut - rafına vurdu ve bir yerde durdu. De- miri iki taş arasına soktu; oynattı; ora- da bir kapı açıldı. İçerisi karanlıktı. — Buldum! Diye mırıldandı. Hemen eve koştu ve harp'ını aldı, Nil boyundan teş böcekleri tovladı, Heykelin içine girdi. Daracık merdi « venlerden yukarıya doğru çıktı. Bir çatlaktan baktı. Ufuk ağarırken oraya birkaç kişi toplanmıştı. Harpını çalma- ğa başladı. — İşte! Ses geliyor... Duyuyor mu- sunuz? — Duyuyoruz. — Totmos-Toi yalar söylemiyormuş, Onu bulalım ve söyliyelim. Fakat bulamadılar, Derinden bir s€s geldi: — Aman size emrediyor; dizlerimin srasındaki çatlektan altın atın! Onlar biriksin ve Aman mabedi gene gökle- re yükselsin!., Altınlar yığılıyordu. 5 Totmos-Toinin gözleri kanmıyordu. — Daha çok.. Daha çok olsun! lar arasından gelir gibi etrafta akisler yapan kalın sesiyle ilâhi söylüyor, her kes, hattâ kapının iki tarafında sırala- nan mermer Sfenksler onu dinliyorlar- dı Baş papas bir aralık şunları söyledi: — Ey Aman, Fravuna uzun ömürler ver, Kanına ekmek, boğazıma su, saç- larına kokular ver, Herkes yerlere kapanıyordu ve bü- yük mabut Amanla oğlunun birer dağ kadar büyük heykelleri hiç şüphesiz bunları me görüyor, ne de işitiyorlar - * Fravunlar biribirinin ardından ölmüş Ter, Mısıra Suriyeden, Asurdan, İran- dan ve hattâ Makedonya ve Yunanis- tandan yağmacılar gelmişlerdi. Artık Mısır, eski Mısır değildi. Aman onların yardımlarına gelmiyor du. Yahut « da Aman yükseltecek kuvvet ka Milâddan yirmi yedi yıl önce karan- lık bir gecede yerler sarsıldı. Büyük Aman mabedi yerle bir oldu. Amanın heykeli de başını yere vurdu. Tep şeh- rinden iz kalmadı ve halk: — Aman bizi bıraktı! Diye haykırarak kaçıştı. Mabedin direkleri ve taşları sanki yağma edildi. İrana, Yunanistana, İs tanbula ve Suriyeye taşınarak başka mabutlar adına başka mabetler yapıl- dı, Amanla oğlunun heykellerini kimse götürmedi. Onlar gene eskisi gibi ar- kalarını çıplak ve kayalık tepelere çe- virmişlerdi; hiç kımıldamadan Nile ba- kıyorlardı ve Nil nehri çok büyük ve renkte bir yılanı andırıyordu. Bir gece yorgun bir deveci barına - cak yer aradı. Amanın dizlerine çıktı ve uyudu. Sabahın ilk ışıklarile beraber uyan- ve uyanmasile beraber olduğu yer- dı Diyordu. Çalgı çalan heykellerin şöbreti her tarafa yayıldı. Roma İmparatoru Adriyenle İmpara toriçe Sabin bile merak ettiler ve Mı sırın iç taraflarındaki bu yere kadar geldiler: Güneşin ilk ışıklarına karşı derinden gelen sesleri onlar da dinlediler, İmparator Adriyen heykelin karşısın da hayran saatler geçirdi. — Yazık!... Pek harap olmuş. Yıkılıp gidecek! Dedi. Sonra Mısır valisine emretti: — Hemen bugün bu heykellerin dü- şen parçaların yerine koyacak, çat - Miklarını kapayacak ve eski haline ko- yacaksın! Gitmeden önce 'bu işin bitti- ğini görmeliyim. Ustalar geldi. Kireçler ve kumlar bi ” ribirine karışt, Yüzletce amelönin ça- lışmasından sonra güneş “bâtatken Ko- caman haykeller birdenbire Yüz asit gençleşmiş bulunuyordu. Fakat ondan sonrada çalgı çalan heykelden ancak derin bir sessizlik geliyordu. Totmos-Toi bir kurnazlık düşünmüş, Aman için mabet yapmak bahanesile kendisine bir saray kurmak istemişti, Fakat ancak bir mezar bulmuştu. Resimli zabıta hikâyemizin hal şekli Hırsızlığın yapıldığı günün yaktcı bir Temmuz akşamı olduğunu hatır- Jarsınız. Bunu gözönünden ayırmı- yan müfettiş apartımana girip te, zerinde Kitinin parmak izleri bulu- nan bir bardağın içerisinde İrijider- de yapılmış ve yarı erimiş buz par- çaları görünce, kadının o saatlerde başka yerde bulunduğu iddiasının boş olduğunu anladı ve onu hırsız Transerle birlikte yakalamakta tered- düt etmedi. alm. ka i'm i i