14 Aralık 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

14 Aralık 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

kaun | Kazların ele verdiği iki hırsız Ali Rıza ile Hasan isminde bahçesinden kömür çalarke iki kafadar bir apartıman n kazlar bağırmıya başla- mışlar, etraftan koşanlar iki ahbabı ele geçirmişlerdir Tepebaşında bir hırsızlık vak'ası nl-v' muştur: 'Tepebaşında Tozkoparanda Recep | #partımanının bahçesinde kiracılardan Eteme ait antrasit kömürlerini çalmak | maksadile Hasan ve Ali Rıza isminde iki arkadaş geçen gece — apartımanın arka duvarının önüne gelmişler ve Ha- san, Rızaya omuz vererek arkadaşının içeri girmesini temin etmiştir. Rıza kö- mürleri teker teker bahçeden dışarı fır- latmış ve Hasan da dışarda arka soka- ğen karanlığından — bilistifade bunları yanındaki küfeye doldurmuştur. Ya- — yım saat kadar bu mahirane ameliye — devam etmiş fakat tam küfe yarıya ka- dar dolduğu sırada bahçedeki kazlar Ürkerek bağırmağa başlamışlardır. Bu münasebetsiz kazların haykırması işi bozunca kömürlerin sahibi Etem bah- çeye çıkmış ve bahçede bir karaltı gör- müştür. Bunun üzerine derhal diğer komşulara haber vermiş, hep birlikte — apartımanın yanından dalaşarak arka | Çokağa gelmişlerdir. Buraya. geldikleri — zaman Ali Rızayı duvarların parmak- — lıkları üzerinde bulmuşlar'fakat diğer — arkadaşı Hasanı bir türlü bulamamiş- — lardır. Bu esnada Etem karanlıkta yu- — muşak bir şeyin üzerine basmış, kibrit — çakarak bunun ne olduğunu görmek — İstemiş, kibriti yakınca yerde boylu bo- yunca yatmış olan Hasanı görmüştür. -Hâdisenin muhakemesi dördüncü — geza mahkemesinde olmuştur. Şahit- İerin ifadelerile suç sabit görülmüş fakat fiil henüz teşebbüs derecesinde kaldığı için Ali Rıza bir ay 10 gün hap- se, şeriki Hasan 20 gün hapse mah- — küm edilmiştir. Mahkeme her iki suçlunun derhal — tevkifine karar vermiştir. Dün yalnız iki cürmü meşhud : vak'ası oldu x Cürmü meşhud vak'aları bariz bir — şekilde azalmıştır. Kanunun tatbikine — başlandığı ilk günlerde pazar günleri dahi nöbetçi mahkemeler yirmiye ya- kın cürmü meşhud vak'asını muhake- Te ettikleri halde dün nöbetçi asli ve sulh mahkemelerine ancak vak'a sevkedilmiştir. Bu vak'alardan biri bir hakaret, — diğeri bir yankesecilik vak'asıdır. — Tophanede gece saat 2 de muvakkit- — hane caddesinde bekçi Saide hakaret e- — den Niyazi 2 nci asliye ceza mahkeme- irer sinde bir ay hapse mahküm edilmiştir. Karaköyde Fatma isminde bir ka- dının para çantasını yankesecilik su- retile çalmak isteyen sabıkalı — Mibal cürmü meşhud halinde yakalanmış ve ilinei solb'coca mahkemesince & ay 25 gün hapse mahküm edilmiştir. Her iki suçlu da derhal tevkif olunmuşlar- dır. Ustasının malını çalan çırak Tahtakalede tornacı İsmailin çıra- ğı Mustafa dün akşam saat 11 de kol- tuğunda büyük bir bohça ile dükkân- dan çıkarken bekçi tarafından yakalar- miş ve koltuğunun altındaki yorganın içinden 25 tane keser sapı çıkmıştır. Müztali banlari Bürmünürinii evine götürdüğünü söylemişse de erlesi sa- bah ustası İsmail bunun yalan olduğu- nu iddia etmesi üzerine çırak Mustafa hirsizlik suçundan -müddeiumumiliğe sevkedilmiştir. 4 üncü ceza mahkemesinde yapılan duruşma sonunda Mustafa 2 ay hapse mahküm edilmiştir. Zabıtaya hakaret eden Moiz mahküm . oldu Moiz isminde bir adam 3 üncü ce- za mahkemesinde — zabıtaya hakaret maddesinden 2 ay hapse 50 lira para cezasına mahküm edilmiştir. Döviz kaçakçısı Süruri isminde bir adam döviz ka- çakçılığı yaptığından üçüncü cezada 3 ay hapse 100 İira para cezasına mahküm edilmiştir. Panamerikan Misakı ve dünga sulhu Buenos Aires, 13 (ALA.) — Sulhün teşkilâtlandırılması hakkındaki Pana - merikan misak iki kısımdan mürekkep tir: Birinci kısım, sulhün Amerika kıt- asında muhafaza ve idamesi hakkında bir misaktır. İkinci kısım Amerika kıt'. ası haricindeki anlaşmazlıklara ademi müdâhaleyi tazammun eden bir misak- tır. Yakalanan sarhoşlar Burgaz adasiında Çarşı caddesinde 17 numaralı lokantada garsonluk eden Kumkapıda mukim Artin ile Şehremi- ninde Köprübaşı mahallesinde oturan Şükrü dün akşam kendilerini bilmeye- cek kadar sarhoş olarak rezalet çıkar- dıklarından polis tarafından yakalan- mışlardır. vi aa — —— —— SON POSTA “Beyanat yasağı,, Ekseriya yanlış Tefsir ediliyor (Baş tarafı 6 ıncı sayfada) Bu bitip tükenmez misallerden de anlaşılmaktadır ki, verilmesi menedi - len şeyin mahiyeli tamamen meçhul - dür. Bir hatır sorgüusunun cevabı dahi dahil olmak üzere, memur ağzımdan kan her kelâm beyanat farzolunmal: tadır. İsler misiniz, yakında, kendi sinden bilet istiyeceğimiz her hangi bir kişe memuru: — Beyanatlır, veremem! cevabını yapıştırsın! İster misiniz yakında; alacağımızı — istiyeceğimiz mMmermur: — Yağma yok. Beyanat menedildi! diye kapıyı suratımıza çarpsın? Ve ister misiniz yakında, memurlar, gazetecilerin her dileklerine «beya - nat» adını taksınlar da, kendilerine u- mumi ve-ebedi boykot yapılmış birer suçlu haline düşelim? Bence bugünkü vaziyete bakınca, bu endişeleri mübalâğalı saymak ihtimali mevcut değildir. Ve verilmesi memnu olan beyanatla verilmesi meşru olan xmülü hate, «malümat» — arasındaki yül farklar resmen lasrih, tayzih edilme - dikçe gazetecilik mesleğinin ruhu sa - yılan istihbarat kolu, felce uğramak dehlikesinden kurtulamıyacaktır. Bu korkuyladır ki, bu beyanat yasağını gçıkaranların; bu yasağın mahiyetini tasrih eden bir «beyanat» vermelerini bekliyorum! Naci Sadullah İkinci defa ölen ihtiyarkadın Amerikanın Arkunsar - eyaletinde D1 yaşında ölen Madam Margaret De- kis'in bütün — tanıdıkları, — akrabaları toplanmışlar, ve kadına ikinci bir ce- naze merasimi — yapmışlardır. Madam Dekis'e bundan tam 58 sene evvel bir daha böyle cenaze merasimi hazırlan- mıştı. Dekiş bir hastalığastutulmuş, ken- disini kaybetmiş, çağrılan doktorlar da öldüğünü teyit etmişler, cenaze hazır- lanmış ve tabuta konulmuş, mezara götürülmekte iken tabuttan — sıçrayıp aşağı inmiş. Bu defa artık böyle bir sıçrama yapmıyarak mezara — göt müştür. Bir balık istatistiği Sümüklü böcek çeşidinden hayvan- ların tam 60 bin çeşit olduklarını du- yan sabirli — istatistikçiler, balıkların 120 bin çeşit olduklarını tesbit etmeğe muvaffak olmuşlardır. Bu sabırlı allâ- meler sayesinde bir morina - balığının senede 9 milyon yumurta yaptığını ve bir balığın yumurtalarının 7. metre Yuurubbarbir sahayı işyel ödekek dere: cede olduğunu, sardalya balığının bi hassa kabuklu hayvanalrdan hoşlandı- ğanı da öğrenmiş bulunuyoruz. kendisinden borçlu bir ük - | zaman iater, Birinciteşrin 14 Seylâp felâketinden sonra Memleketi vakit vakit yaslandıran kapital derd (Baştarafı 1 inci sayfada) -| duğumnu, iki binden fazla evin temelin- den yıkıldığını, beş bin hayvanın ba - ğira bağıra can vendiğini ve nihayet bu yüzden on binlerce kişinin açıkta kaldığını öğreniyoruz. Bu acıklı blân- çoya, civar köylerdeki insan ve hayvan zararını ve hele mahsul zararını ek - lerseniz, Çukurovada nasıl bir yara - ğını takdir edersiniz. ik ki vakit vakit geri tepen bu yara, yalnız Çukurovanın derdi de- ğildir. Yurdun bir çok köşelerinde su- lar müzmin bir dert halini alnaştır. Ekseriya toprağın mahsuller yüklü ol- duğu bir zamanda azıtan sular, mer - hametsiz saldırışlarile sayısız ocakları söndürür, zavallı köylüyü bütün bir yıl acı ile düşündürürler. Suların boz- duğu tarlayı yeniden ekmek, köylünün bağrına çöken yokluğu karşılamak çok defa bir yıllık emek, ve bir o kadaz da İleri memleketlerde bir feyiz ve saa- det kaynağı olan sular, bizde hep birer kıtlık ve felâket vasıtası - halindedir. Köylümüz onlardan faydalanmayı dü- şünmek şöyle dursun, bir zarar gör - memek için daima tedbir araştırmak kaygusundadır. Fakat tabiatın bu bü- yük kudretine üç beş köylünün dü - güncesi karşi gelebilir mi ki? Tutulan Setler, açılan hendekler daha ilk ham- lede yerle bir olur. Buna rağmeni can ve mal korkusu köylüyü yıllardanberi bu işe karşı koymak zahmetinden bik- tırmamışlır. Dünyanın her köşesinde, azgın deli- leri uslandırmak nasıl bir şahıs işi 6 maktan çıkmışsa suları da başıboş bi- rakmayıp uslandırmak ve faydalı bir hale getirmek te öylece bir devlet işl haline girmiştir. Bugün tekrar güzü- müze çarpan, yeniden yüreğimizi dağ- hıyan felâket karşısında acımaktan zi- yade düşünmek ıztırarındayız. Dü - şünmeliyiz ki her seferinde milyonlar- iramızı yökeden sularımıza, kay - imiz paraları bir defa vermekle, her yıl bir tahnesini esir etmek iktida - tındayız. Memleketin en feyizli kö - şelerine yerleşen bu müzmin derde karşı köylümüz dahi fedakârlik göz - termeğe amadedir. Düne kadar ken - disine düşman olan bir suyun, yarın - dan sonra Kendisine dost ve hizmet - kâr olacağı vandi karşısında katlan - mıyacağımız vergi bile yoktur. Memleketin zirai bünyesinde yap - mak istediğimiz, ileri hamlenin belli başlı desteği tudur. Geçen bir vesile - ile de söylediğim gibi kâylüyü kâh ümit ca |( ler, kâh korku ile gök yüzüne bak - ığımız gün büyük bir inkılâbı deha başarmış olacağız. Sula- ettikleri düşmanlığa bugünkü tek tesel- adım ve mutlak surette göz- tereceği muvaflfakıyeltir. Çiftçi Feci sahneler Adana. 13 (ALA.) — Sıhhiye müste- şarı Hüsamettin, Vali, Belediye Reisi ve mebuslarımız ve gazetecilerden mü- rekkep bir heyet dün atlarla şehir civa rında suların kapladığı ve tahribat yap tığı yerleri gezdi. Gezinti üç buçuk sa- at devam etti. Görülen feci sahnelerde selin yaplığı muazzam tahribat anlaşı- lıyordu. Şimdiye kadar selden yıkılan ye tarafından şehirde yıktırı- rin sayısı iki bini geçti. Ölü adedi artıyor Bülün yurt köşesinden, belediyeler- den Adana seylâpzedelerine yardımlar devam ediyor. Ölü adedi şehirde elliye çıktı. Bu mikdar bugüne kadar cesetle- ri ele geçebilenlerdir. Ankaz altında ve su içinde daha birçok ölü olduğu mu- hakkaktır. Gün geçtikçe seylâp felâke- tinin çok feci sahneleri elemli ve iç sız latan birer sürpriz halinde karşımıza çıkmaktadır. Yerebatan, Çatalçeşme sokak, 25. İSTANBUL Gazetemizde çıkan yazı ve * resimlerin bütün hakları mahfuz ve gazetemize aittir. ABONE FİATLARI Abone bedeli peşindir. Adres değiştirmek 25 kuruştur. Gelen evrak geri verilmez, İlânlardan mes'uliyet alınmaz, Cevap için mektuplara 10 kuruşluk Pul ilâvesi lâzımdır. Posta kutusu: 741 İstanbul Tolgraf : Son Posta Telefon : 20203 “ Son Posta ,, nın edebi tefrikası: 60 n Yazan: Muazzez Tahsin Borkand — Onunla arkadaşlığımız bu derece — açık bir mevzu üzerinde iken Ekre - — min kıskanç gözleri bunu bin şüpheler altında kirletiyor. Asıl korktuğum şey, Özkanın her bangi bir şeyden şüphelenmesidir. Daha geçen gün bana ne diyordu: — Bayan Dalmen, patron sizin ya- nınıza çıktığımı kat'iyyen — istemiyor. — Beni yerimde gör. zaman ne ka - dar nazik muamele ediyorsa sizinle oldum mu o kadar haşin oluyor: Mut- Taka şirket esrarını sizden öğrenmek istediğime hükmediyor olmalı.. hal - uzak - bir! mevzu üzerinde tatlı tatlı konuştuğu- muzu bilse... Maamafih, çok akıllı olduğu halde — Bay Taylanın böyle garip vesveselere düşmesine şaşmıyor da değilim doğ - türlü. ü — büki bizim işten ne kadar F rmeh.. Siz e'inizdeki esrarı başkasına Ğ iste olsan n di -| 60 şarısında da pekâlâ bunu yapabilirsi - niz değil mi? — Böyle çocukça fikirlere kapılma- yınız canım. Siz Bay Taylanı benden evvel tanıyorsunuz. Fakat ben artık onun huylarını pek iyi öğrendim. Sa- nırım ki şirketteki memurların birbir- lerini ziyaret etmelerinden hoşlanmı- yor. Yoksa size de benim kadar emni- yeti var ve her hangi bir şirket sırrını kendinizde saklıyacağınıza emindir. Verdiğim cevap Özkanı tatmin et « ti mi bilmem; fakat her halde o gün - den sonra öğle saatlerinde bana gel - mez oldu. Zavallı adam,, Ekremle — aramızda bizimle beraber yaşıyan feci Ttomanı bilse kim bilir neler düşünecektir! Fa- kat ben de yoruldum artık. Kendi ken- dimle ve onunla çarpışmaktan harap tikalı arım oluyor ki şeyi bırakıp kaçmak ve dünyanın bir köşesinde tek başıma ekmeğimi ka -| zanmak için bu diyarlardan gitmek is- tiyorum, Bir ay evvel, gene böyle zayıf bir saatimde, Anadoluda ... madenleri iş- letme şirketine bir mektupla müracaat edip bir iş istemiştim. Geçen gün aldı. ğim cevapta benim gibi - elemanlara şirketlerinin her zaman muhtaç oldu - ğunu ve ne zaman İstanbuldan uzak- laşmağa ve küçük bir kasabada yaşa- mağa karar verirsem şirketlerinin be - nim için açık olacağını söylüyorlardı. Bu cevap birdenbire cesaretimi kır- dı. İçimde gizli bir ümitle gene redde- dileceğimi ve burada ister istemez kal- mağa kendimi mecbur bileceğimi bek- lerken bilâkis buradan başka bir yer- de çalışmam imkânı olduğunu öğre - nince benliğimi büyük bir korku ve zaaf kapladı. Bir yandan kaçmak, Ekremi artık görmemek isterken, bir taraftan da: — Onu bir defa bulduktan #onra kendi isteğimle nasıl kaybederim? Diyerek vaz geçiyorum. Ne.kadar zayıf ve iradesiz bir ka - dın oldum bent! Artık eski Muallâyı arıyorum da kendimde ondan — kalan ş aB —— Zavallı Bedia bile benden şikâyetçi. — Teyzeciğim, sana ne oldu böy - le? Beni Feriduna vereceksin diye ba- şından mi atıyorsun? Beni sevmiyor musun artık? Zamanlar var ki, bir de- tun, kardeşin, kızın, her şeyin benim. Bana söylemez misin? Bedianın bu taşkın sevgisi' karşısıne — da asabım çözülerek bir çocuk gübi ağ- ladım. O, bendeki buhranın geçmesini fa olsun, eskişi gibi beni kolların ara- sına alarak sevdiğini görmedim. Daha bir sene evvel bile bana - bir küçük çocuk muamelesi eder, başımı koltuğunun altına sokar, - saçlarımı, yüzümü, gözümü okşıyarak öperdin. “Artık sana hasret kaldım. Bütün gün sabahtan akşama kadar çalışıp geç va- kit eve geldiğin zaman yüzünde yor- gunluktan daha başka bir şey görüyo- rum, Kendinden geçmiş, dünyadan bık- mış bir halin var senin... Çok nadir günlerde taşkın bir neşe ile eve geliyorsun, fakat o neşende de anormal bir hava esiyor. Ve birdenbire gılgınca gülerken gözlerinden yaşlar boşanıyor, hıçkıra hıçkıra ağlıyorsun. Hattâ geçen akşam Feridun bile buna dikkat etmiş te bana: bekliyor, bir şey söylemiyordu. Kana kana ağladıktan sonra onun boynuna sarıldim : — Bediacığım, hakkın var. Bu & « rada çok sinirli günler yaşıyorum. Fa- kat bunlar geçecek.. gene eski Muallâ olacağım.. sakın bana bir şey sorma! Bir gün sana hepsini anlatacağım, fa- kat şimdi değil, O gündenberi Bedia bana bir - şey sormuyor amma akşamları yemekle - rime itina etmesinden, gizlice dadıma yaptığı tenbihlerden beni bir hasta gi“ bi kuvvetlendirmeğe giriştiğini anlı - yorum. Zavallı küçüğüm, benim başımdaki ateşi bilse büsbütün çılgına dönecek ; fakat ben artık cidden iradesiz bir kır — Muallâya ne oluyor kuzum? Gittikçe zayıflıyor, rengi soluyor, ya- naklarına hummalı bir ateş - çıkıyor. Kendisine bir sormaz mısın? Diye söylüyordu. Söyle teyzeciğim, ne oldu sana? Bi- orsun ki dünyada senin biricik dos. za döndüm. Bu başımın ateşini, içimin deliliğini nasıl bastırabileceğim? Bu hayata nasıl dayanacağım ben bilmi « yorum, Bir taraftan da Ekreme, zavallı ken” di hatasının kurbanı olan adama da n& kadar acıyorum! (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: