Sayfa — SON POSTA BİZİ NASIL GÜLDÜRÜYORLAR Münif Fehim Anlatıyor İMSET Yazan Münif Fehime göre tanınmış şahsiyetlerden bazıları Karikatürcü, ressam Münifle Son Postada koruşmıya başladık; — Sen ressamsın.. — İltifat mı, yoksa malümu âlâm mı? — Neo, neo.. Ciddi.ol, arkası gele - tek... — Buyursun.. — Buyuruyor işte, sen karikatür de paparsın.. — Evet onu da yaparım. — Mükemmel! — Ne olacak anlıyayım.. — Anlatayım, seninle konuşaca - doz, karikatürlerinle nasıl güldürdüğü- nü soracağım. — Şimdi işim var. — Bitmesini beklerim. — Sonra da başka yerde işim var. — Peşinden oraya gelirim. — Sen bilirsin. — Ben bilirsem öyle işte.. Münifin peşi sıra gidecektim amma, kaybediverdim. Yağmur da yağıyor - du. Nihayet onu bir matbaanın klişe odasında buldum. Buldum amma bü- Yuncıya kadar yağmur altında sokak s0- kak dolaşmaktan karikatüre döndüm. — Şimdi söyle... — Sor söyliyeyim. — Soracağım malüm., — Öyleyse cevap vereyim: Etrafına bakan her insan.beşerba gü- Tünç bir çok noktalarını görebilir. Mi - zahçının hususi bir gözlüğü yoktur. Mizahçının hayret uyandıran tarafı, sadece bu gülünç hâdiseleri, unsurları bir yere toplayıp san'atkârane bir şe - kilde tesbit etmesindedir. Gülünç o - lan ber şeye gülmek beşerin zaafla - rından biridir. Yalnız herkesin gülü- - şü, her yiğitin yoğurt yemesi gibi içti- mai terbiyesine bağlıdır, Meselâ şap- Şa), sırıtkan bir gülüş, kasıklarına yum- ruklarını bastıran, gözlerinden yaş ge- tiren gülmeler az gülünç değildir. Ben tebessüm hududunu aşmıyan gülüm »- semeden zevk alırım ve tercih ederim. 'Tebessüm zariftir, şuurda akis uyan- dırmıyan, bir içi olmıyan gülüşlerin ne kıymeti vardır? Leonar Dö Vincinin meşhur Jokond tablosudaki Monsli - Zanın sihirli gülüşü ne kadar manidar- dır.? — Kaç senedir karikatür yaparsın? — Yirmi sene oldu.. Bir Fağfur mecmuası çıkmıştı. İlk defa oraya karikatür yapmıştım. — Bir dokundun ha? — Nereye? — Bin ah dinlemek için kâsel fağ - fura! Ya ondan sonra... — Bizde çikan bütün mizah mec - mualarına karikatürler yaptım. — Karikatür nedir? — Karikatürden evvel karikatürcü- yü söyliyeyim. — Peki öyle ise ben de daha evvel cnu sorayım.. — Karikatürcü nedir? — Herkes gibi gören insandır, — Bu kadar mı? —) Yok biraz daha var, herkes gihi görür amma herkesin gördüğünü teş- hir etmesini de bilir.. Ve bu yüzden ka- rikatüre gülünür.. — A, sahi bu böyle diye değil mi? — Evet sahi bu böyle diye! — Kaârikatürde burnu biraz büyük olan bir adama koskocaman bir burun yapıyorsunuz. — Karikatür biraz da mübelâğa de- mektir, Karikatürcü burnu biraz bü- yük olanı burnundan yakalıyor. Me - selâ Mazhar Osmanın göze en çarpan tarafı orası, ben de oradan yakalarım. Sordum: — Ya aktör Galip. — Burnu yok ki burnundan yaka - 'CÖNÜL İŞLERİ! “Kız gibi Delikanlı, Eskiden mahçup ve çekingen bir erkek makbul sayılırdı. «Kız gibi delikanlı» tabiri bu makbullükten kalma bir sözdür. Şimdi ise erkekler için «kız gibi> teşbihini kullanmak bir nevi istihfaf sayılır. Zaten uslu- Yuğun, ağır başlılığın, kadınlara kar- şı mahçubiyetin bir ifadesi olan bu tabirin bugün bu şekilde kullanıl - masına da imkân kalmadı. Cemiyet hayatı kadınla erkeği ayni sahada yan yana getirdi. Sokak ve ev, fab- rika ve atelye, daire ve banka ka - dınla erkeğin bir arada çalıştığı, gezdiği, yürüdüğü, konuştuğu yer- lerdir. Fakat bütün bunlara rağmen bu- gün kadından kaçan, mahçup ve &t- kılgan erkekler yak değilüir, İşte 5, S.S. inisyali ile bana bir mektup gönderen genç okuyucum da bunu itiraf ediyor: — 29 yaşındayım. Kazancım bir genç kızı geçindirecek kadar mü Sait. Fakat şimdiye kadar hiç bir kizla tanışsmadım. Bunun sebebini mahçupluğumda ve çekingenliğimde buluyorum, Hele son günlerde kal- binde bir sevmek arzusu uyandı ki, beni gece gündüz meşgul ediyor. Ne yapayım? Bana bir yol gösterebilir misiniz?» * Mahçupluğunuzun ve çekingen - liğinizin sebebi sizin aile hayatına girmemiş bir muhitte yetişmiş ol manızdan ileri gelir. Evlenecek o lursanız bu karakteriniz kendiliğin den silinir, müteşenbis bir adam o lup çıkarsınız. Size evlenmeyi tav - siye ederim. Evlenmek arzunuzu dostlarınıza ve arkadaşlarınıza açı « nız, onlardan tavassutlarını rica e - diniz. TEYZE ii — Münif Fehim uyayım, amma onun da yakalanacak : tarafı vardır. — Karikatür muhakkak güldürücü bir şekilde mi yapılır?. — Hayır, bazan resim dramatik o - lur. Fakat resim Jlejandla birleşince güldürür. — En muvaffakiyetli karikatürlerin hangileridir? — Celâl Sahirin ensesinden bir ka- rikatürünü yapmıştım. ii — Muvaffakiyeti bunun neresinde? — Karikatürünü görür görmez ber- bere gitmiş, uzun saçlarını kestirimiş- ti. Muvaffakiyet işte burada.. — Daha başka? — Ahmet Haşimin karikatürü, — O da karikatürünü görünce Celâl Sahirip yaptığını mı yaptı? -Amma Haşimin saçları uzun değildi. — Sana bunu anlatayım, ben Ha - şimin bir karikatürünü yapmış, Ga - latasaraydaki resim sergisine vermiş - tim. Haşim sergiye girer girmez en ev- vel kendi karikatürünü görmüş ve başka resimlere bakmadan ters yüzü sergiden dönmüştü. — Karikatüre kızılır mı? — Kızan da olur.. — Niçin? — En zalim hakikatleri biraz da bü. yülterek ortaya koyan bir nevi ayna olduğu için! - Senin karikatürlerine gülmiyen- ler, dudak büküp geçenler olursa ca - nın sıkılır mı? — Bilmem.. — Nöye bilmezsin? — Nasıl bileyim, ben karikatürleri- me bakanların kimler olduğunu bile - mem ki beğendiklerini, beğenmedik. lerini bilebileyim. — Karikatürlerinle güldürüyorsun, yahut ta senin dediğin gibi tebessüm iriyorsun, bü iyi mi? vorum. Ben gülünç lünç şekle koyup or- buna gülüyorlar, a fena olsa gülmezler. Ve ' İMSET İzmirden Röportajlar: 23 ” İzmirde her gazetede i rastlanan muharrir | Faik Şemsettin fikirlerini anlatırken edebiyatımı” zın gerilediğini kabul etmiyor: “ Mademki varız, edebiyatımızda vardır, olmasaydı davası da olmazdı ,, diyor. i Her akşam saat beşe doğru (Ana - dolu) nun yazı işleri odasına sessizce girer, sağ köşede ve pencererlin yâanın- daki masaya olurur; yunanca ve frah- sızca gazeteleri önüne çeker, sahifeleri çevirir, sütunlarda dolaşır ve sonra yüz paralık kurşun kalemini gâzelenin müsveddelik kâğıtları üzerinde hızlı hızlı gezdirmeğe başlar. İzmir hakkında şöyle diyordu: — Doğduğum yer değildir. Lâkin çök severim. Çünkü fikir hayatımın ilk muhiti olmuştur. Bursada her şey gözönündedir. Uğultusu gürültüsü yok- tar. 1910 da Sakızda (Tatbikat) adında bir gazete çıkarmağa başlamış. O za - man yirmi bir yaşındaymış ve bu ga- zetenin mürettipliğini babası, muhar- rirliğini kendisi, ressamlığını da kar - deşi yapıyormuş. Daha sonra İzmirde (Talebe mecmuası) nı, (Teşhir) adın- daki gâzeteyi; İstanbulda (Müşahe - de) mecmuasını çıkarmış. Ondan son - ra ise İzmirdeki gazetelerin hepsinde çalışmış. Anlaşılan Faik Şemseddinin patron olmak alnında yazılı değilmiş ve o da uzun yıllardanberi artik bu arzusunu yenerek yalniz muharrir olarak kal - miş. İzmirde fikir ve san'at hayatı olup olmadığını sordum. — Tamam mıdır? Dedim. Neden olmasın? İzmirde yoksa İstanbul ve Ankarada neden olsun? Fakat tamam değildir. — Sebebi? — Sebebi mi? İşle bunu söyliyemi - yeceğina. — Neden? Boynunu büktü ve gülümsiyerek ce- vap verdi: — Çünkü sakal da benim, bıyık ta... Faik Şemseddin bir çok arkadaşları gibi İzmirin gerilemediğini söylemi - yor: — İzmirden ayrılıp biraz zaman son- ra dhnenlerin gördüğü geriliği biz de burada hissediyoruz. Daha doğrusu biz de İzmirle beraber her gün eski varlığımızdan bir şeyler kaybediyo - TUZ. — Daha iyi ya... Eskileri kaybetmek yenilerine yer açar. O benim sözlerimi duymamış gibi devam etti: - < Bu bizim en büyük derdimiz, en büyük ıztırabımızdır. Niçin geriliyo - ruz? Eski refah ve zenginlik niçin yok- tur? Halbuki İzmirin altın madenleri olan üzüm ve incir sahaları eskiye göre | daha çok artmıştır. Hattâ üzüm ve tü- jtün öinslerinde iyilik bile vardır. Bun- dan 20-30 yıl evvelki çekirdeksiz ü - zimden bugünkü çekirdeksiz üzüm daha iri ve iyidir. Eski tüccarların yerlerini mi tutamadık? Hayır, Türk- ler eskiden en az giriştikleri ticaret ha- yatında da 15-20 yıl içinde bir alış - kanlık ve ustalık elde ettiler, — Sıkıntı yalnız İzmirde değil, dün- yanın her tarafında var. Küçük bir misal söyleyim: Yangın yerlerinde yeni mahalleler doğarken uranın yol, lâğım, havagazı, elektrik ve $u ihtiyacı düşünülmemiştir. Oraya yeni bir ev yaptıran bir yurttaş yazın yarı bele kadar toza ve kışın da çamu- ra bulanmaktan usanmış, yuvasını el- den çıkarıp eski İzmire dönmüştür. Edebiyatımızın öldüğünü, geriledi - ğini kabul etmedi: — Madem ki varız, edebiyatımız da vardır. Olmasaydı davası da olmazdı. — Bizden ve garplan kimleri beğe - nir ve seversiniz? — Garp ruhunu ve tekniğini en iyi anlamış bir san'atkâr ve bunların eser. leri bence en sevdiğim san'a'kâr ve €- serlerdir. Faik Şemseddin sanırım ki bir (dil kayması) yaptı: — Türk ruhunu ve garp tekniğini. Diyecekti, Söyledim — Evet öyle... ! burada Faik Şemseddin Dedikten sonra devam etti: oi — Eskilerden Fuzuli ve Galip D€ deyi divan edebiyatının dar çerçev rinden çıkabildikleri için, Yunus Er reyi Anadolunun ruhunu sazında iyi çalabildiği için severim. Yenileri? en çok sevdiklerim her nedense HüSÜ yin Cahit, İsmail Habip ve Ruşen E$* roltir. San'at çerçevesi içimde (bulüğj nanlar en çok hayran olduklar Fransiz heykeltraşı Auguste Rodin Yunanlı Phidtastır. Garptaki fi” edebiyat adamları arasında beğendi” lerim o kadar çok Hayatının en acı dum. İçini çekti a — Kalbimin bu dargınlığını hiç W nutamam. Küçük kızımın bir dokto! yaptığı yanlış tedaviye kurban göm, olmasıdır. — Ya gülünç olanı? — Kırk sekiz sene süren hayatım tâ kendisidir. Yaradılış bizi âle: kara etmek için dünyaya getirmiş! Hef gün yarım düzüne - şişirmediğimi ar” kadaşlar bilirler - tefrika yetiştirmek” ten daha güzel hayat maskaralığı ol! mu ? Güzel bir hatırasını uyandırmak sö retile onu sevindirmek istedim. LAK ümidim buşa çıktı. — Sever gibi olduğum zamân on 3€ kiz yaşındaydım. Sevileceğime emi olmadığım için sevmedim. Bunun içi” aşk bence bir meçhulden ibarettir. Dedi. — Şimdiye ksdar yazdığınız yazıla””| da neyi müdafaa ettiniz? Hangi çeşit yazılar üzerinde uğraşırsınız? — Dört yaşındanberi matbaa'ar!f mürekkep ve yağ kokuları içindeyim Anlıyorum ki benim içime son dak! © kada sinecek koku da budur, Ben & bir Flaubert, bir Daudet olmak içi? çalıştım. Birbirini kovalıyan göçmelefi yangınlar ve felâketler hayatımın sey” rini değiştirdi. Yüz elli kadar iliri u * faklı tercüme ve telif eserlerim gaz& telerde tefrika edilmiştir. Fakat onla benden ziyade (ücret) in eseridir. BE nim beğendiğim yoktur. Fakat ne 8 * cıdır ki en kötü bir tercümem ola? (Arvanitaki) halk tarafından en çok beğenilmiştir. Ben de yazılarımda © çok okuyucunun hoşuna gitme: (iüleret) in hakkını düşünürüm, Simdi elimde çocuklar için hazırladığım bif seri kitaplarım var. Onları bas'ı. * ğım zaman... Faik Şemseddin birdenbire doğru du ve düvardeki saate baktı: — Çocuk deyince aklıma geldi. B* zim oğlana bir dolma kalem götürecek“ tim. Onu bekletmeyim. Allaha smart * ladık. İpten kurtulmuş gibi dışarı fırladı. Kadircan Kallı Bir İzah Bayın Bay Necib Türkeü ile yaptığı 15/11/38 tarihinde çıkan röportajda 304y0* loji âlimi Fouille'nin, romancı Feuiilet /* kini müşabehetinden dolayı yanlışlık olrmu$”” tur. «Aşk marazl bir şekil almadıkça fânidir” sözünün de ruhiyatçı Ribot'ya ait olmayi” kendi fikvi olduğunu bildirmiştir. ve özür dilerim, : hâdisesini sof z —ıveid 5