23 Kasım 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

v mek kastile yaraladım» dedi. — Suçlu avukatına çıkıştı: “Sen ne biliyorsun, atıp durma!,, Avukat şahit istemişti, suçluyu müdafaa ediyordu. Faka suçlu “O gece orada mı idin ? ,, diye haykırdı Bundan bir müddet evvel Cibalide Ayakkabı iskelesinde Hüseyin isminde bir şahsı üç yerinden yaralayan Ahme- din duruşmasına birinci ceza mahke- mesinde devam olunmuştur. Ahmedi yakalayan polis memuru Nedim şahit olarak din- MVak'a gec’esî lenmiş, ve hâdiseyi şu şekilde anlat- mıştır: -— Ben Fener tarafından geliyor- dum. Gece saat on buçuk raddelerinde idi. İleriden koşarak bir adam geliyor- du. Bu adamı Arif ismindeki polis ar- kadaşım kovalıyordu. Bana: — Tut! diye haykırdı. Derhal tuttum. Arkadaş da yetişti. Üzerini aradık. Üstünden bir şey çık- madı. Arkadaş: — Bıçağı ne yaptın? diye sordu. Suçlu cevap verdi: - — Kanalizasyona attıim. Bize eliyle bıçağı çıkardı. Üzeri kanlıydı. Karakolda ifadesini aldık. Bize Hü- şeyini vurduğunu, çünkü daha evvel kendisine sirkat isnat ettiğini ve bun- dan dolayı ona garez olduğunu söyle- di. Polis Arif de şunları ilâve etmiş- tir: — Ben Cibali karakolunda mukay- yidim. O gece karakolda — yalnızdım. Hüseyin yüzü kan içinde: «Yandım» diye içeri girdi. Kendisini yaralıyan adamın Fener istikametinde kaçtığını söyledi. Derhal bu istikamette koşma- ğa başladım. Ve ilerden gelen arkada- şiım Nedimle birlikte Ahmedi yakala- dık. Suçlu Ahmet karakolda: Kanalizasyona gittik. «Öldür- Hâkim suçluya sordu: — Ne dersin? — Doğru söylüyor efendim. " — Öldürmek kastile yaraladım de- Mişsin. — Çok sarhoş idim. Bu sözü söyle- diğimi bilmiyorum. Hüseyinin avukatı Süreyya diğer i- ki şahidin celbini istedi. Müddeiumu- mî maznun Ahmedm ıuçunu ta,faıla— tile ikrar etmiş olmasına ve dinlenen şahitler de keyfiyeti vazıhan naklet- miş olmalarına binaen yeniden şahide lüzum olmadığinı ileri sürdü. Maznun da bu şahitlerin celbini istemedi. Avukat tekrar söz alarak: — Celbedilecek hâdisenin — vukuuna olan — şahitler bizzat şahit o- lanlardır. Hâdiseyi - bizzat görmüşler- âlır Bunların celbini taleb ederim, de- i, Suçlu avukata dönerek: — Sen ne biliyorsun dedi. O gece orada miydin? İşkembeden atıp dur- ma, Bu söz herkesi güldürdü. Muhake- me on dakikalık bir müzakereden son- ra mezkür şahitlerin celbine karar ver- di. Belediye tahsildarını döğen mahküm oldu Beşiktaşta garaj sahibi Abraham tanzifat vergisi istemeğe gelen beledi- ye tahsildarı Aliyi garaj içinde tahkir ederek dövdüğünden 2 inci ceza mah- kemesinde muhakemesi yapılmakta i- di, Muhakeme bitmiş ve Abraha- mın fiili sabit görüldüğünden 4 ay &5 gün hapsine 30 lira para cezası verme- sine karar verilmiştir. Çekirdekten yetişmekte olan iki küçük hırsız Üç gün evvel İbrahim isminde bir çocuk Tahtakalede bir bakkal dükkâ- nından peynir çalarken yakalanmış ve cürmü meşhud mahkemesine sevke- dilmişti. Çocuğun yaşının tesbiti için mahkeme iki gün sonraya talik olun- muş ve İbrahim velıaıne teslim edil- mişti. Evvelki gün İbrahimin 15 yaşında Minas isminde bir çocukla birleşerek gene Tahtakalede çorapçı dükkânından çorap çalmıştır. İbrahim ve Minasın ya- kalandıkları saate nazaran cürmü meş- hud kanununa göre takibat yapılamı- yacağından umumi hükümler dahilin- de takip edilmek üzere iki küçük hır- sız hakkında birinci sulh ceza mahke- mcsınce tevkıf karan verilmiştir. İzmitte yalnız buğday ekiliyor kile alan bir ihtiyar bu yıl 50 kileden 1500 kile bekliyor İzmî_t._ (Husust) — İzmit ve mül- hakatı bu sene tohumluk olarak mün- hasıran verimi çok olan «Cumhuriyet buğdayı» Indan — ekmiştir. Adapazari| taraflarındaki pancar ekiciler bile, pan carı bırakarak buğday ekmeğe basla mıştır. Vilâyetin tren güzergâhında son is- tasyon olan Mekece köyünde Halil İb- rahim isminde 80 lik çok sevimli ve çok tatlı sözlü bir ihtiyar vardır. Bu koca ihtiyara bütün köy halkı hürmet eder. Vali Hâmit Oskay'ın da dostu- dur. Halil İbrahim Dede evvelki sene Arifiye tohum islâh istasyonunun da- gıttığı (Cumhuriyet buğdayı) tohu- mundan 3 kile ekmiş, 90 kile almış- tır. Bu kârlı iş karşısında bu sene 50 kile ekmiş: — Bü yıl, Allah sağlık verirse 1500 kile alacağım — diyor, ve Cumhuriyet buğdayını şöyle tavsif ediyor: — Cumhuriyet gibi bereketli.. Karamanda zahire piyasası Karaman (Husust) — Bu yıl buğ- day rekoltesi köylüyü — sevindirecek mahiyettedir. Hasat işi tamamile ik - mal edilmiş ve satiş muamelesine baş- lanılmıştır. Şimdi sert buğdayın kilosu 4-5, beyaz buğdayın kilosu da 3 kuruş 30 para ile 4 kuruş arasında muamele görmektedir. Çavdar yüz para, arpa da yüz on paradır. Yulâf azdır. Yapağının kilosu 50, sarı tiftiğin DO, koyun derisi 80-90, keçi derisi 50, sığır derisi de 40 kuruştur. Pastırma ve suçuk fiatları da 40 ile 45 arasında tahalif göstermekte- dir. OSMANLI BANKASI TÜRK ANONİM ŞİRKETİ TESİS TARİHİ : 1863 Bermayesi: 10,000,000 İngiliz lirası Türkiyenin başlıca şehirlerile Paris, Marsilya, Nis, Londra ve Mançester'de, Mısır, Kıbrıs, Irak, İran, Filistin ve Yunanistan'da Şubeleri, Yugoslavya, Romanya, Suriye ve Yunanistanda Filyalleri vardır. Her türlü banka muameleleri yapar. Geçen yıl 3 kile ekerek 90 i bakmaktan kurtarmalıyız Ziraat bahisleri: Köylüyü gök yüzüne Pamukçuluğun inkişafı için evvelâ su meselesini halletmek mezruatı feyezanlardan kurtarmak lâzımdır Pamuk istihsalâtımızı arttır - mak ve bü ' yüzden memleketin - geli- rini çogaltmak yolunda hükümetin verdiği kararları biliyorsunuz: Pamuk istihsalimiz, Bugünkü azlığında kal - dıkca, yalnız dokuma fabrikalarımızın ihtiyacını bile karşılıyamıyacaktır. Kal- dı ki hiç müşterisiz:durmıyan bu mem- leket malını da, istenildiği kadar, dı- şarıya verebilmek ve böylece köylüyü kazandırmak ihtiyacındadır!. Muhak- kak ki, pamük işi buğgün bir memleket işidir ve bunu başarmak için her feda- kârlıği yapmaktan geri kalmiyacağız. Pamuk istihsalâtımızı, ilk hızda beş yüz bin balyaya çıkarmak azmi karşı- sında, köylüyü düşündüren tek şey su meselesidir. Filhakika pamuğun su ile olan münasebeti, bizde her yerdekin - den büyüktür. Yalnız pamukta değil, nebatların hepsinde su, hayatın teme- lidir. Tabiatta ilk hayat, suda doğmüuş; toprakta ilk verim su ile başlamıştır. Su olmadıkca minimini bir otun bile yeşermesi kabil değildir. Çünkü, küçü- ğünden büyüğüne kadar her nebat, kendisine gereken maddeleri ancak su- dan erimiş bir halde alabilir. Ve denen- miştir ki rastgele her hangi bir nebat bünyesine bir gram kuru maddeyi sin- direbilmek için en aşağı üç yüz gram su almak zorundadır. Suyu bulamıyan nebat, yiyeceksiz kalan hayvan gibi - dir. Hayvanın verimli olması nasıl bes- lenmesine bağlı ise, topraktan fazla mahsul almak da nebatın kararınca su bulmasına bağlıdır. Şu kadar var ki nebatlar, hayatları - na gereken suyu ömürlerinin her çağın- da aynı mikdarda aramazlar. Bunun her nebata göre kestirilmiş ve düzene konmuş bir kararı vardır ve köylü bu düzeni yerinde tutmakla mükelleftir. Onun için tabiata henüz hâkim olmı- yan yerlerde, köylünün gözünü bir va- kit ümidle havaya bakar bulduğumuz gibi bir vakit te endişe ile bakar görü- rüz. Vaktindeki bir yağmar yüznü güldürür, vakitsiz bir yağmur dereyi taşırarak ocağını söndürür. Parhuğun su düzeni ötekilerin ara- sında daha başka bir hususiyeti hâiz- dir. İstenildiği vakit verilebilen bir su, pamuk fidanlarinı beyaz kozalarla süs- lediği halde, sırasız gelen bir su da tar- layı meyvasız bir ormana çevirir, Ve bu hal her türlü ziraat işlerinin başarıl- masina engel olur Demek olur ki pa- muk verimini arttırmakta suyun var * lığından ziyade hesablılığı önemlidir. İşte bugün üzerinde ehemmiyetle durduğumuz nokta budur. Hüküme - tin pamuk işinde attığı ilk adım bu nok- taya mütealliktir. Bizde pamuk çiftci- si, tarlasını gökyüzünün kararsız yağ- muruna, yahüd da nehirlerin merha - metsiz suyuna emanet etmiştir. Bu şartlar altında ziraat fenninin icabet - tirdiği (Vaktinde sürme), (iyi hazır - lama), (muntazam ekme), (güzelti- mar), (hastalık ve böceklerden koru - mıyacağı gibi, derme çatma yapılsa - da harcanan emek nisbetinde mahsul alınamıyacağı âşikârdır. Görülüyor ki pamuk işinde su, bütün pamuk yetiş- İyi, ucuz ve çok pamuk — uslu, ter - tibli ve çok su demektir. Misir bugünkü pamukculuğunu, ha- vasına toğrağına değil, sadece Nilin suyuna borçludur. Ve suları köylüye itaatli bir hale getirmek daima hükü - metlerin — başarabileceği — işlerdendir. Sovyetler su işinin ehemmiyetini çok iyi takdir eden memleketlerdendir: Üç dört senedir, Baltık denizini Volga neh- ri yolile Kara ve Hazer denizine bir - leştirmek işi üzerinde çalışmaktadırlar. Bu sayede dört buçuk milyon hektar araziye yeni bir hayat vereceklerdir. Hükümetimiz — verdiği — kararın hemen tatbikatına başlamiış ve Gediz, Mendres, Bakırçay gibi suların, fay - dalı ve zararsız olması tedbirlerini a- raştırmıya girişmiştir. Bu işi başardığı gün, pamukculuğumuzda özlediğimiz ilerilik; hemen başarılmış olacaktır. Buğdayı, şekeri hallettikten sonra bu- nu da halledince iktısadiyatımızın (be- yazlar saç ayağı) nın sarsılmaz bir me- tanet alacağına şimdiden güvenebili - riz. Ziraat hususundaki —müşküllerinizi bize yazınız, size cevab vereyim. İktisadi Devletçilik 3 Üüncü kitap PARA » | iNKILÂP Ahmed Hamdi Başann bu çok mühim eseri yeni çıkti. Herkes okumalıdır. Fiatı 70 kuruş. « Son Posla nın edebi tefrikası : 39 eI Yazan: Muaızoz Tahsin Berkand Hele dün gece, boğucu, öldürücü bir kıskançlıkla nasıl parçalandım! O ne kadar kibar ve ince bir güzel- likle güzeldi! Sofrada başka kadın - lardan ayrılarak ona bakan gözlerim lezzetle, zevkle onun yüzünde ve vü- cudünde dolaşıyordu. Sonra onun yanındaki erkeklerin kolları arasında yumuşak bir teslimi - yetle dansederek dönmesi içimin ale - | Halbuki artık bir defa onu tekrar gördükten sonra kaybetmemek için ö- lümlere kadar fedakârlık yapmağa ha- zırım ben. Onu kaybettikten sonra tekrar bul- mak.. uzaktan bir «Bayan Dalmen» gibi olsun onu görmek bile, bütün son- suz azablarına rağmen, kalbime bir ra- hatlık veriyor. Fakat bütün benliğim onu «Mual - vini tahammül edilmez bir kuvvetle lâ.» diye çağırırken ona böyle yabancı arttırdı. sozlcr söylemek ne dayanılmaz bir iş- Onun ince belini dolıyan bu kolları | kence ve ıztırab kaynağı! kırmak, koparmak, Muallâyı kendi de- mir kollarım arasına sıkıştırmak ister- * Tren Peşteden ayrılırken Muallâ ağz- ken onun bir suköpüğü gibi bir yerde lıyordu. Yola çıkmadan evvelki saat - duramadan elden ele kayması beni ku- ler büyük bir telâş içinde geçmiş, ma- durtmuştu. gazaları dolaşarak kendisine ve Bedia- Biraz daha orada kalsaydım, aklım- 'Ya bir çok şeyler almıştı. dan geçen çılgın şeyleri yapacak, bel- ki de onu edebiyen elimden kaçıracak- - dim., Artık tek başına gezecek kadar alış- tığı Peşte sokakları ona samimi, güler yüzlü bir dost gibi bakıyorlardı. 'tekisine uçarak dolaşırken bu her şe- 'ye rağmen tatlı geçen günlerinin bitti- — Bedia bütün bu güzel şeyleri kim bilir ne kadar beğenecek,, sürprizlere ne çok sevinecek! — Aman, Feridunun gomleklenle kravatlarını unutmıyalun Telâş ve helecanla bir mağazadan ö- ğini düşünmek istememişti. Fakat garda onları uğurlamağa ge- len bir çok kimseler arasında Madma- zel Silvenin ve Macar gencinin getir - dikleri güzel çiçekleri görür görmez birdenbire içine zavallı bir çocuk acısı | düşmüş ve gözlerinden yaşlar boşan- mişti. Her Hofman ona bakarak gülüyor - du: — Kızım, mutlaka sizi ağlatan şey trenin yüzü olmalı! İstanbuldan ayrı- hrken yeğeninizden uzaklaştığınız i - çin göz yaşı döktüğünüzü zannediyor- dum; halbuki işte şimdi ona gidiyor- sunuz.. sevgili İstanbulunuza kavu - şacaksınız.. o halde niçin ağlıyorsu - huz. Muallâ gülümsemek istedikce göz yaşlarını tutamıyacak kadar asabileşi- yordu. _ — Bayan Dalmen, sizi tanıdığım i- çin pek mes'udum. Siz olmasaydınız bir çok defa annemle ve babamla gel- diğim Peştede bu sefer pek sıkılacak - tım, — Ben de sizi tanıdığım için pek mes'udum Madmazel Silven. — Bana gelince, size bir iki gün i- çinde o kadar alıştım ki, mutlaka sizi görmek için gelecek yaza İataubı_ıla gi- deceğim. Macar gencinin bunu söylerken se- si samimiyetle titriyor, gözleri de de- rin derin genç kıza bakıyordu. Muallâ onun elini kuvvetle sıktı. — İstanbula gelirseniz burada sizin bana karşı gösterdiğiniz büyük misa - firperverliği ben de size kendi yurdum- da göstereceğimi umarım. Allaha 18 - marladık Mösyö, Güzel Peşte yavaş yavaş uzaklarda kalıyordu. Muallâ başını pencereye da- yıyarak dışarısını seyretmek istedi; fa- kat ensesinden şakaklarına doğru yük - selen kuvvetli bir baş ağrısı birdenbire bütün vücudünü kırmış, kesmişti. Başını trenin sallantısına bırakarak gözlerinin kapadı. Beyninin oğultusu- nu dinliyerek düşünmemek ve uyu - mak istiyordu. — Yemek için sizi beklıyorlar Mad- kendilerine söyleyiniz. - dan ve başbaşa denecek bir yalnızlık- la onun karşısında oturup yemek yiye- mezdi, Onun hislerini gözlerinden ©- kumasından, içinin fırtınasını yüzün- de görmesinden korkuyordu. Z « Muallâ İstanbulş döneli iki ay ol - muştu. İlk günler sihirli ve buhranlı bir çalışma içinde kendisini dinliye - cek vakit bulamamışken yavaş yavaş, işler yoluna girdiği için artık düşünce- lerini açık gözle görmeğe başlamış - H Bazı günler, her şeyi feda edip bu- radan kaçmak, Ekremden uzaklara git mek istediği halde kendisinden kuv - vetli bir el onu yerine bağlıyordu. Bu kuvvetli elin yalnız Bediaya olan sev- gisi değil, Ekremi görmek, onun yakı ninda yaşamak kaygusu ve kendi içinir sönmiyen ateşi olduğunu itiraf etmek istemezken, bütün günün hummalı ça- lışma saatlerinden sonra yatağına, yal- nızlığına gömüldüğü — vakit bunu ka- ranlıklara söylemekten büyük bir zevk duyuyordu. mazel. (Arkası var) tiriciliğinin ruhunu teşkil etmektedir. | d Teşekkıi: ederim. Biraz rahatsız olduğumu ve yemek yemıyecegımı 4 Hayır, kabil değil bu kad;rl yakm A ma) ve saire ameliyat lâyıkile yapılar —

Bu sayıdan diğer sayfalar: