8 Sayfa İzmirden Röeorlg[u;r: î9 İzmirin geceleri L A İzmirde Babilin asma bahçeleri - boşanan fil ve kaçışan halk - korkunç lokanta - yüz seksen bin nüfuslu şehirde geceleri kaç kişi eğleniyor? Yazan: Saat gece sekize geliyor. Karanlık iyice çökmüş. Şehrin sokakları şimdi- den boşalmış gibi... Körfez çoktan uy- kuya dalmış ve Yahboyundaki ışık - ler, sularda âkizler yapıyor. Sanki şeh- rin bu kısımı nurdan sütunlar üzerine oturtulmuş olan Babilin asma bahçe- Jeridir. Yalmız şu farkla ki o bahçenin direkleri dimdik dururdu, fakat bu nurdan sütunlar başlarından tavana a- silmış olan altın yıanlar kibi kıvra - nıyorlar; çünkü deniz üitriyor. Belli ki her gün öğleden sonra Körfezin ağzın- dan eserek İzmirde yaşımak imkânımı veren serin (İnbat) rüzgârı henüz büs- bütün kesilmemiş. Kordonboyu yarı karanlık denecek bir halde... Tasarruf olsun diye koca- man direklerin ucuna yinmi beş mum- Tuk ampuj takılan sokaklar - varmış. Hele bir çok yerlerde havagazı yanı - yor. Önümtüzde ve arkamızda tek tük a-İ damlar görülüyor. Hele kadın hemen hemen hiç yok. Halbuki burası en ka- labalık olması Kizım gelen yendir ve medeni şehirlerde caddelerin kalaba - bğ, insanların yaşama zamanları bu saatlerdir. Gümrüğü geçmiştik. Birdenbire bi- zim önümüzde gidenlerden biri: — Geliyor.. Geliyor, kâçım!.. Diye bağırdı. Kim geliyordu? Aym çığlık daha ileridön de duyul- du. Sol tarafı deniz olan caddede ne kadar insan varsa darmadağın oluyor, sağdaki sokaklara, açık duran kapıla- | Ta; otel ve Jokantalara dalıyorlardı. | Biz de onlar gibi yapmak için ha -| zırdık. Hattâ içimizden biri çoktan bir | bakkal dükkânına kaçmıştı. Otuz, kırk adım kadar ilerimizde iki metre en ve üç metre boyunda koca - man bir karaltı göründü. Sanki büyı'ıkı bir kaya parçası bir dağdan kopmuş, | canlanmış, bütün hızile üstümüze yu -| varlanıyordu. Hem de bu kayanın ön | tarafımda ateş gibi iki küçük göz de par- hyordu. — Zincirlerini koparmış... Kaçın!. Arkadaşlardan biri kolumdan çekti ve kenara fırladı: — Fil... Baksana filerden biri boşan- mış!.. Vüaktile Anibal, Timürlenk, Ekber Şah gibi hükümdarların büyük ordu - Jarının en önünde filler bulunur - ve düşman saflarını çiğmiyerek darmada- ğın ederlermiş. Bazı suçlular — fillere Çiğnettirilmek suretile öldürülürler - miş. Yirminci asırda cılız bir parmağın çektiği bir tetik bunlara fmdık içi bü- yüklüğünde bir bakır veya nlikel par- çası atarak yere seriyor. Fakat bizde bunlar yok. Öyle ise hemen kaçaca - ipz... Şimdi koca Kordonda hiç kimse kal- mamıştı. Yalnız pok ileride ve sirk a- rabalarının bulundukları yerde epey- ce büyük bir kalabalığın bu heyecanlı sahneyi seyretlikleri görülüyardu. Küçük yapılı zayıf bir kaç adam fi- in arkasından koşuyorlardı. Dünyanın en kuüvvetli mahlüku olan bu hayvan biraz sonra bu cıliz adamların ortasm- da ve ayaklarıma yeniden zincir vuruk müş olduğu hakde dönüyordu. Bir ka- Kadircan Kaflı — Affedersiniz. Marlen Ditrihin burada olduğunu söylemişlerdi. — Marlen Ditrihin ben olmadı - dın filn bir gazete kadar büyük olan küulağına uzanarak oradaki bir deliğe ince bir zinciri geçirmeğe çalışıyordu. Herkes saklandığı yerden çıkıyordu. İlerlediğimiz zaman orada biri yav- rTu olmak üzere iki fil daha gördük. As- lanlar, kaplanlar, ayılar ve diğer vahşi hayvanların bulundukları kafesler va- pura yüklenmiş. Fakat filler vapura yanaştırılmış olan şatlara çıkmıyorlar. Vapur bu yüzden hareket saati çoktan geçtiği halde bir türlü yola -çıkamıyor. Kaçan file sarışın ve kemikti bir ka- din ekmek veriyordu. Bir kilo ekmeği olduğu gibi bir lokma yapıyor ve he - men ikinci ekmeği arıyan homurtile kadıncağızım ellerine, yüzüne uzanı - yordu. Gözümün önünde ve iki dakıka için- de dört kilo ekmek yedi. Arkamızdan birisi yanındakine şöy- le diyordu: — Belediye reisimiz iyi ki Mosko - vaya gidip te bize (Kültürpark) : ge- tirdi. Eğer Landraya gidip te hayva - nat bahçesini getirseydi halimiz nice olurdu? Allah bilir ya ikinci gün İz - mirde kıtlık başlardı!.. Bir lokantanın önündeydik. İçimiz- den biri: — Haydi, şuraya girelim. Gördük ar- tık gi ğimizi. Dedi. Başka biri cevap verdi: — Ben oraya giremem. — Niçih? Çok iyi bir yer... Servisi güzel, her şeyi güzel... — Biliyorum, fakat giremem. Çünkü €vde dayak yerim. — Neden? İzin almadın. mı? — Alldum amma buraya değil... Kulağımıza eğildi: — Bu Jokantanın üsi salonundaki garsonlar kadmmış. Karım bunu duy- muş. Tembih etti. Nereden de duyar - ? Benim bile haberim yoktu. Ondan erdim. R , Altı arkadaşın da hiç biri bunu o za- mana kadar bilmiyorlarmış. — Allah razı olsun senin bayandan.. Baydi inadına biz de buraya girelim. Kılıbık arkadaş yalvarıp yakardı, Biz de onun haline acıdık. Biraz ö - tedeki başka bir lakantaya girdik. Aşağı yukarı bütün masalar dolu... Hepsi de kerli ferli adamlar... — İzmirde kazanç olmadığını söy - liyenlere manacağım gelmiyor. Bak - sana şu hale!.. — Zaten kaç lokanta var ki... En çok işliyen burasıdır. Saysan ancak kırk ki şi vardır. Diğerlerinde masaların yarı- dan çoğu boştur. Hele bir çokları si - nek avlar. Yüz seksen bön nüfuslu bir şehirden ancak yüz seksen kişi ak - şamdan sonra biraz eğlenebiliyorsa bundan ne anlarsın?.. * İzmirin bir iş ve ticaret şehri ol- duğunu, buradaki insanları muntazam bir haya zevklerini yalnız kendi radıklarını anlarım, Bir arkadaş: — Hay Allah razı olsun, ne de gü - zel söyledin. dedi. Doğrusu İzmirden hiç bir şikâyetim yok. Kesin şu bahsi de başka şeyler konuşun artık. Kadircan Kaflı Gıdıklanmak tabiati olan kadının hülyasına dokunmuştu. ae emadennan Kolaylık Kadın perdeyi çekti, kopardı; ko cası gördü: — Perdeyi ne yapacaksın? — BSabahlığım eskidi, yeni bir sa bahlık dikeceğim! x Güçlükle Yalvarırım sana bak; Beni aldatma güzel.. Düşünmeden hoppadak Başından atma güzel.. Seviyor sanıyorum, Aşkına kanıyorum; Yanmışım yanıyorum; Artık uzatma güzel.. Yaptıkların az diye, İşe yaramaz diye; Defol utanmaz diye, Ucuz yemek veren lokantada, l0 - kanta sahibi müşteriye sordu: — Bifteği nasıl buldumuz? — Güçlükle, bir patates' - diliminin altına girmişti; bir türlü göremiyo rum. — Diyojen de kibarlaşmış, sana aparlımanına bir de dairesi ilâve etmiş. — İtfaiyenin merdiveni kalbi yanan- larır da işlerine yaramıştı., — Biz memurlarımızdan zeki o - lanlara yüz lira maaş veririz, Zeki | olmıyanlara da elli lira? -| — Bana ne kadar vereceksiniz? | — Yirmi beş lira! | Güzel Fıkralar | Sigorta bahsi — Yeni hizmetçi sordu: — Bu ev yangına karşı sigortah mı- dır? — Evet, — Eşyalar? | — Onlar da sigortalıdır. Sen bun - 'hn niye soruyorsun? İş görürken ona göre hareket e - deceğim de... » Geri gelince — Karm seni bırakıp kaçtı ha?.. — Evet Bunun için mi müteessirsin? V | va Hayır, geri geldiği için. AZ Misafirler oturuyorlardı. Ev sahi - 'binin dört yaşındaki çocuğu içeri gir - di.. Ev sahibi bayan çocuğa döndü: — Misafirlere, safa geldiniz.. Deses ne oğlum,; Çocuk misafirlere baktı: Jum. : Ev sahibi bayan misafirlerinden ö- zür diledi: Affedersiniz biraz de, safa geldiniz diyemedi. çekingendir x Bilmiyorlar Genç erkeks, genç kıza şöyledi: -— Kalbimin sesine dudaklarım ter- cüman olamıyorlar.. Genç kız güldü: — Demek dudaklarınız beş an )i - san bilmiyorlar, ISIZ HİRÂYE- Birivcitee-in — Her gün camları siliyor, mak- sadı bize kendini göstermek.. — Bize mi? zannetmem, daha zi- yade komşunun oğluna.. — Yangından kaçarken çok so - #ukkanlı davrandık değil mi? #öeekesemenenserereröamesesesecAneLerESAREDEEASENEEErRErEK Henüz Karakolda polis sordu: Yaşınız? Seksen altı.. - Evli misiniz? Henüz hayır! » Zannetmem — Yazın Suadiyede bir evde-otur ( muştuk. Ev sahibimiz şimdi üç günde bir bize mektup gönderiyor. — Kibar adammış.. — Zannetmem. Mektupfarında hep vermediğimiz kiradan bahsediyor a .xş:x;ğ UNŞ A D İT — Çağırdığım zaman elinde ne iş varsa bırak ta gel demiyor muyum? — Ben de öyle yaptım bayan! - — Havalar gene bozuk gidiyor.. — Evet, hiç yağmur yağdığı yok-