e l l . el B el Hü İ 0 l Üati B * T *Ö 2 Sayfa Birincitesrin 31 ' Hergün Motörlü Ziraat —'azan! Muhittin Birgen— ürkiyede traktör ve makine zi- raati yapılabilmek için, geçen makalemizde izah ettiğimiz mahzurla- rı bertaraf etmek üzere, şu iki esas da- hilinde hareket etmek zaruridir: ! — Müstahsilin kullanması faydalı ve hattâ elzem olan makineleri münfe- riden tedarik etmemesi ve makinelerin müştereken kullanılabilmesini temin edecek bir teşkilât vücude getirilmesi. Devletçilik fikrinin bugünkü dere- cede ilerlemiş olmadığı bir zamanda — bulunsaydık bu teşkilât için devletin BF * h b vereceği bazı himayelerden istifade e- den bir kooperatifçilik usulünü göste- rebilirdim. Bugün devlet her işe el sal- mış bulunduğu için şimdi bu işi devle- tin yakın bir teşekkülünün eline ver- mek müreccahtır. Bu da Ziraat Ban- kası olabilir. Ziraat Bankası muhtelif — jstihsal mıntakalarına göre, müstahsi- $ f lin muhtaç olabileceği makineleri o mıntakada doğrudan doğruya kendisi / tesis edeceği hususi bir teşekkülün eli-| ne verir. Bu teşekkül, yerine göre, bu | © makinelere bir çalışma saat ücreti tâa- yin eder ve her müracaat edenin iste- diği makine işini yaparak ücretini alir. " İş'm prensibi budur. Bunun tatbikatın- -— da dikkat edilecek birçok noktalar var- — dır. Meselâ, istenilecek işin evvelden haber verilmesi, işin sıraya konulması, — yapılabilip yapılamıyacağının vaktinde takdir edilmesi ve saire gibi. Bu usulün sebepleri ve faydaları şun ,lardu': |— Makine almak kâfi değildir. ]ıf İiyi kullanacak makinistlere, — A — Evvelce herkesin ağzı yanmış | gg bi olduğu için bugün ne kadar teşvik edi- |' lirse edilsin müstahsilin, hattâ kudre- ti yerinde olanları dahi kendi kendile- rine yeniden makineli büyük ziraat tecrübesine girmesi ihtimali pek azdır. Fakat, ehven bir ücretle çalışmak için emre hazır duran makineden istifade —< etmiyecek kimse yoktur. B — Çiftçilikte makine ve motör — kullanmak için yalnız bir motör veya Bunları makine- - lerin yedek parçalarına ve icabında — tamir yapacak atölyelere de ihtiyaç — vardır. Halbuki bu işler bizim memle- | ketin teknik seviyesine nazaran, hiç bir zaman bir araya getirilemiyor. Bil- — hassa zaman zaman değiştirilen maki- — nistlerden fayda yerine zarar hâsıl o- — lüyor. Daimi surette bir makinist bes- — lemek ise altından kalkılamaz bir yük- — tür. Yukarıda tavsiye edilen teşekkül Oyalnız makineleri değil; bütün bu te- ferrüatı da bir araya toplayacak ve — herkesin işini, muayyen bir maliyet ve f amortisman hesabına bir de küçük kâr — ilâve ederek, muayyen bir ücretle iş- leyecektir. — C— İş bu tarzda tutulduğu zaman /| üucuz benzin veya sair herhangi bir kar- — büran vermek te kabildir. Bir vakitler — devlet traktör sahibi müstahsile ucuz | benzin verirdi. Fakat, müstahsil ya bu- — nu kendisine lâzım olan zaman zarfın- — da tedarik edemedi, yahut ta bunu su- — İlstimal etti. - verildiği zaman bunların Her ikisi de fenadır. Fa- kat, iş bu suretle hususi bir teşekküle idaresi ve — tanzimi pek kolay olur. - Z — Motör ve makineyi temin ede- “eek olan teşekkül, ayni zamanda müs- — tahsilin istihsal faaliyetini muhtelif ba- — kımlardan kontrol etmek ve önu makul — ve muntazam bir faaliyete sevketmek- — le dahi vazifelendirilecektir. ç Kontrol edilmesi lâzım gelen noktalar şunlar- Bo dır : — A— Çiftçi ancak kendi istihsal kud- Ça — ret ve takatinin yettiği hudut ve nisbet — dahilinde bir çalışma programı yapa- — caktır. Çok kazanmak fikrile altından |— kalkamıyacağı derecede geniş bir istih- — sal yapmak isteyenler bizde pek çok- — tur, Ben birçok müstahsil gördüm ki l çok istihsal ve çok kazanç hayaliyle bir “—işe girdiler veya bir tabii âfet, yahut b bır piyasa felâketi yüzünden mahvo- - lup gittiler. Bunun için motör ve maki- — he istihsali usulünde çök tedrici hare- — ket etmek ve istihsal kudretini makul — bir âhenk içinde, seneden seneye ihti- yatla arttırmak lâzım geldiğini bu te- ,i şekkül sıkı ve fit bir kontrol içinde — müstahsile öğretmek mecburiyetinde- dir. (Devamı 12 inci sayfada) y" mağk gü İ L krı ( Bazı insanlar dinlemeyi hiç sev- mezler, muhataplarının sözlerini ke- serler, söylenen sözü fikirlerine ay- kırı görünce derhal sinirlenirler, Bu gibi insanlar söz söyleme imti- yazının âdeta yalnız kendilerinde bu- lunduğunu sanırlar ve karşılarında- kini ilelebet dinlemeye mahküm far- zederler. Bu gibi adamlar dinlemedikleri için öğrenmemeye, mütemadiyen söy ledikleri için de mütemadiyen yanıl- maya ve her münakaşada mağlüp ol- maya mahkümdurlar. Dinlemeyi öğ- renmeliyiz. Pariste bir Tabloya mukabil Bir domuz Pariste bir ayniyat salonu vardır. Bu salonda paraları olmıyan kimseler ellerindeki malları gene mallarla de- giştirmektedirler. Bu salonda bazı gâ- rip değiş dokuşlara tesadüf etmek mümkün olmaktadır. Geçen hafta bir çiftçi oldukça kıymetli bir tabloyu bir domuzla değiştirmiştir. Resim domu- zun tabloya baktığını göstermektedir. Forda ortak olmak: İstemiyen adam öldü Ford bugünkü servetini temin et- meden evvel işe başlamak için para a- rıyordu. Bir çok kimselere baş vurdu. Kendisine hiç kimse para vermedi. Yalnız James Couzens isminde bir a- damcağız hemşiresinin biriktirdiği pa- raları Ford'un önüne saydı. Bu para 180 dolardan ibaretti. James Couzens bir müddet Fard'un para kazandığını görerek bu parayı geri istetmiş ve Ford da iade etreişti. James Couzens son zaman- larda ölmüştür. Fakat olmaktan vazgeçtiğinden dolayı duy- duğu pişmanlığı ömrünün her ânında tekrar etmiştir. Korkunun devası İspanyanın büyük bir şehrinde â- silerle hükümetçiler harp ediyorlardı. Halk hastane ittihaz edilen bir bodru-| ma sığınmıştı. O sırada oradan bir ses duyuldu: — Bir doktor yok mu? Bir asker korkudan titriyor. Oraya sığınmış olan İngiliz turist- lerinden biri: — Ben de korkuyorum amma bu- nun devası doktor değil, dedi. Bir oto- mobil veya bir tayyare yok mu? sonra For'da ortak| SÖZ ARASIN A |) İ HERGÜN BİR FİKRA | Mantar Borazan Tevfiğin hatırda kalan nük- teleri hadsiz, hesapsızdır. Gene bunlar- dan bir tanesini burada kaydetmeyi o sevimli adamın rahmetle anılması için bir vesile addediyoruz: Tevfik, bir gün kuyumcu başı Haru- naçinin oğlu Jak beye misafir gitmişti. Kendisini yemeğe alıkoydular. Jak bey ticart âleminde dalaverecili, ği ile meşhur olduğu kadar derbederliği- le de maruftu. Dünya kadar servet sahi- bi olduğu halde muntazam bir yemek o- dasına malik değildi; neresi rastgelirse, yemeğini orada yerdi. O gün de, hizmetçi kadın yemekleri hep bir arada getirip ortadaki masanın üzerine bırakıverdi: — Buyurun, Tevfik bey! Dediler. Tevfik oturdu. Önündeki sa- han kalabalığınım arasında, gözü acalp bir şeye ilişince sordu: — Bu ne bu? — Mantar! Tevfik komik bir tavırla Jak beyin yüzüne bakıp, kaş kâaldırdı: — Bana bakma: Yemem! — Öyle ise kaldırsınlar.. yere bıraksın- lar.. Bu sefer Tevfik: — Azizim, Jak! dedi; nafile uğraşı- yorsun, Mantarı yutmayacağımı anla- yınca, şimdi de basayım diye yere koy- duruyorsun amma, ben bildiğin enayi- lerden değilim! *. * Tırnakları manikürlü köpekler Londralı Carheel isminde bir ka- dın dehşetli bir köpek meraklısıdır. E- vinin bahçesi küçük kulübelerle dolu- dur. Dört tane uşak sırf bu köpekle- rin hizmetinde çalışmaktadır. Son günlerde Carheel yeni bir mo- da çıkararak en sevdiği bolduk köpe- Otel karyolalarına Sığamıyan Romanyalı boksör Dünyanın tanınmış dev cüsse bok- surlerinden Romanyalı Mitue'nin bo- yu 2.26 metredir. Gittiği otellerde kendisine mahsus yataklar bulama-| maktadır. Mittue rahat etmek için hu- sust bir karyola yaptırmıştır. Resimde bu karyolada istirahat e- derken görülmektedir. Âşık olarak evlenen Yegâne Kral Almanya, İtalya Kralı Viktor E- mapşoeli Habeşistan İmparatoru ola-| rak tanıdığı dakikalarda Viktor Ema- noel de kendi sarayında karısile evlen- diklerinin kırkıncı yıldönümünü tes'it ediyormuş. Viktor Emanoel Avrupa- da âşık olarak evlenen yegâne kraldır. Ismarlama ziyafetler Geçenlerde Japon — mağazalarında evlenecek bekârlara kız adresleri sat- tıklarını yazmıştık. Japonlardan mül- hem olduklarını zannettiğimiz Ameri- kalılar da başka bir yol tutturmuşlar.. Mağazalar vasitasile 1smarlama eğlenceler tertip ediyorlarmış. Meselâ| evinizde ahbaplarınızı davet — ederek bir çay tertip edecekseniz mağazaya| — müracaat ediyorsunuz, size musikişi- nas, şarkıcı, falcı, fakir bulup gönde- riyorlarmış. Ve gene meselâ bir ziya- fet tertip edecekseniz şeraitini mağa- zaya bildiriyormuşsunuz ve bir fakir, bütün takımlarile beraber gelip ziya- feti namınıza veriyor ve sonra takım- larını alıp gene gidiyormuş. ğinin ayaklarına kırmızı renkte pedi- kür yapmıştır. Bu moda bütün köpek sahiplerine intikal etmiş olduğu için şimdi Lon- dranın köpeklerine harıl harıl pedikür yapılıyormuş. ——— —- İSTER İ Başlangıç adlı bir şiir kitabı elimi- ze geçti. Bu kıtabın Başlangıç adlı ilk ilrini aynen yazıyoruz: Başlangıç izin şarkılarını dalgalar içti, Dağlar rüzgârlarını göğüslerine göm- İSTER NAN İSTER k Üai Yo ) ; Bazan S V4 836 W — YaAR . Netice ; Benzemiyor veri bir ' »vpitt, Ğ X ber ü mE Ş | Üüzlerim rakamların öntünle ge T : Saat Wil, yemek vakii, — SA ğimdi mideylde mukavele akti ş 5'—'“' geldi ııımı hemwu B İNAN İNANMA! —— Uçan kartallar yıldızlara ilişti: Si Sen bu damlaları al, | teziki q Yağmurlu kalbinle damlalarda bunal! -. şiirler var ve nihayet son şiir kılışesını * koyduğumuz şiirdir. de yeni şâir yetiştiğine, ve şiirlerinin okunmaya değer olduğuna artık, ( İSTER- İNANMA! Kitapta bu kabilden daha bir çok Bu iki şiiri gördükten sonra, bizde —— Sözün Kısası Milletler Cemiyeti FHakkında bir teklif E. Talı bir tiptir. Tahsili, Saltanat dev- rinin rüştiyesinden iler'ye git- memiş, ikbal ile münasebatı uzaktan âşinalıkla kalmış, babadan kalma cüz'i bir gelire kanaat eder, bekâr, şamsız, kaygusuz olan bu adamın bir tek me- rakı vardır: Politika ! Ama ne merak, bilir misiniz? Değme diplomatlar, dünya siyasetini onun ka- dar yakından takip etmezler. Yarı bu- çuk fransızcasile, o, Temps gazetesinin, Europe Nouvelle mecmuasının en sa- dık, en devamlı okuyucusudur. Okur da, anlar mı?.. Deminden beri yapmış olduğum tarife göre bu suali sormakta haklı olabilirsiniz. Lâkin po- litika denizinde şenaverlik edenlerin acaba kaç tanesi yüzme bilir, kaç tane- si siyasi mesaile hakkiyle âkıl erdire- bilir ki o bilsin ? Hiç değilse benim dostum onlar gibi, olur öolmaz işlere burnunu sokmaz, esa- sen bulanık olan politika denizini ace- mt hamlelerile büsbütün bulandırmaz. Ve bu da bir fazilettir. Geçenlerde, Sirkeci ktraathanelerin- den birinin önünden geçerken, bak- ftım, içeride oturuyor. Yanına gidip, o- nu derin düşüncesinden uyandırdım; — Merhaba ! — Oo0! Merhaba, azizim!.. din. — Ne düşünüyordun bakayım? Bir iskemle çekip yanına oturdum. Derhal tepemize dikilen lüstracıyı savs dım; ondan daha pişkin ve daha yapış kan olan dilenci hatunu, kuruşu toka edip uzaklaştırdım; seyyar Moskof çan- tacıyı sepetledim; başladık konuşmaya, Politika meraklısı dostum, demin ce- vapsız bıraktığı sualime rücu ederek: — Biliyor musun, ne düşünüyor « dum? dedi. — Ne ? — Şu Milletler Cemiyeti çok güzel şeydi ama, yüzümüze gözümüze bulaş- tırdık. — Ne gibi ? —- Sen de ne gibi diye sorarsan.. Bil- mem artık! Milletler Cemiyetinin ga- yesi ne idi? — Dünya yüzünde suülhü takarrtür et- tirmek.. Milletlerin biribirlerini yeme- lerine mâni olmak. — Babanın canına rahmet! Peki: Bu dediğin şeyleri cemiyet yapabildi mi? — Hayır. — Çünkü bugünkü şeklinde bunuü yapmak elinden gelmezdi. Gelemezdi. Milletler, öyle andlaşmalarla, konfe- ranslarla, projelerle, sittin senelik ca- navarlık huylarından vazgeçmezler, Bi ribirlerile hırlaşmak için, koparacak çı- ban başı bulamazlarsa, deriyi tahriş e« dip te zorla çiban yaparlar. Bu böyle mi? Hoş gel- — Maaâlesef böyle ! — O halde, gayesine ulaşmak için Milletler Cemiyetinin yapacağı tek bir şey kalıyor. — Nedir? — Söyliyeyim mi? Harp vukuunda, galip gelecek tarafın badema hiç bir yabancı memlekete on paralık mal ih- |raç edemiyeceğine dair bütün bitaraf devletlerden birer senet almak. Bak, o zaman hiç kimse harbe yanaşır mı? Rüştiyeden üstün tahsili olmıyan bu basit adamın şu mütaleasını ben pek te - yabana atılır bulmadım. Siz ne düşü- nürsünüz, bilmem? Beş dakikada idam kararı Geçen hafta Londra ağır ceza mah- kemesinde rüyet edilen bir katil dava« sı adli tarihte kisalık tekorunu nu kırmıştır. Katil 27 yaşında Hilda Kuiri isminde bir hizmetçidir. Hilda beş aylık çocuğunu kendi elile öldür- düğünü itiraf etmiş, iki şahit dinlen- miş, mahkeme de kızın hemen idamı- na karar vermiştir. Bütün bu muha- kemenin cereyanı ve hükmün verile mesi yalnız beş dakika sürmüştür.