SON POSTA (Baş tarafı 1 inci sayfada) toslu: Velonun atına oğlu Yusuf bin- miş ve dört at tayin edilen noktadan yarışa başlamışlardır. Tam yarı yola geldikleri zaman Hırba köyünden Ali isminde biri yo- lun ortasına fırlamış, yanında bulunan önde gidip ya- rışı kazanmak üzere bulunan Hartos- lu Velonun oğlu Yusufla yarışmaya başlamış. Bittabi yarı yoldan ve zinde hayvanla yarışa başl onun kaza ihtimal halindedir Fakat iş öyle olmamış, Hırbalı A- linin yarışa yarı yoldan iştirakine rağ- hayvana atlamış ve dığı | için yarışı aması akla en yakın gelen bi FHartosa ilk varan “güne Velomun Boğlır Yuzüf ölmüştür. “Yazıı Yumul kazanmış, dört öküzü de onun alması lâzaımgelmiştir. Ancak herkes Yusufu yarışı kazan- dığından dolayı tebrik edip dururken Yusuf Hırbalı Ali ile münakaşaya baş İhmişi de Hakla yolun örlamnden yar rışa karıştığını sormuştur. Bu müna- kaşa kavgaya müncer olmuş ve neti- cede yarışı kazanan Yusuf hançerini çekmiş, evvelâ Cezo oğlu Zevalı vu- rup öldürmüş, sonra da Aliyi yarala- miştir. Yusuf tutulmuş, adliyeye tes- di Bir Arap prensesi bizim ilk kadın gazetecimiz imiş! ayfada) h kahvaltıları- lim (Baş tarafı 1 in fiki y n gazeti nunla beraber Türk değilim. Benim ka- Z yüz Araplık vardır. Bir ar, Belki â ide dedemin desinin felsefeye dair yazdığı bir ese- ne edeceğim. Ha- ğru dürüst yaşayabilmek için, i bilmek, tatmak lâzımdır. Yok- heden öğrenmek bir- kifayet etmez.» imıza hemen haber vere- ine bir Arap prenses sü- n, pek iy dığı 8 3inçok kadın cemiyet- lerinde faal rol oynamaya yeltenen e - Esma Zafir, 1927 yılında an Kız Kolejinden mezun ol- azı gazetelerimizde ça- etelerde yazıları intişar yumur devirlerde (Arkadaşım) isimli bi hizce kitabı eski harflerle türkçeye ter- cüme eden E zaç bakımın- dan hasta, ı bir kadındır. Londrada, İr telerine verdiği beyanat ile intakı hak kabilinden ken- disini alenen teşhir etmiş oluyor. Esa- sön resimleri de bu güzel canla: “«Son Posta,, nın e'de_hi îelrikası: 16 | tahsil, gerek Motörlü Ziraat Yazan: Muhittin Birgen aai (Baş tarafı 2 inci sayfada) B — Ayni teşekkül, müstahsilin kre- ihtiyacının — haddini ve — aldı- ği krediyi —nerede — kullandığı - nt tetkik edecektir. Böyle bir teşekkül, bu bakımdan gerek müs- at Bankası için fev- kalâde faydalı olan bir kontrol yapa- bilir. Bugüne kadar Zira dan kredi alan müstahsi aldığı krediyi münhasıran istihsalde kullanana ben pek az rastgeldim. Bil- hassa büyük çiftçilerde hemen hemen müstesna yok gibidir. Halbuki mahsul şekline inkılâp ederek ödenmiyecek 0- lan kredi bunu alan için bir baş belâsı, bir felâket ve veren için de ağır bir ga- iledir. Ziraat Bankasının son senelerde bu suretle uğradığı immoblizasyon'un ne kadar büyük olduğunu biliyoruz. Bunun önüne geçmek maksadile yap- tığı kredi kooperatifleri dahi bu ba- kımdan hiç bir fayda temin etmemişti: Halbuki makine ile çalışan köylü istihsal fa: inin şeklini ve nisbeti- ni âdeta niki bir tarzda kontrol etmeğe imkân vardır. Türk çiftçisinmi motör ve makine kuvvetile istihsale geçmesini temin et- mek Üzere kurulması lâzımgelen esas- lar bence bunlardan ibarettir. Bunlar sız makineleşmenin muhal değilse bile müşkül olacağını zannediyorum. Bu iki esas üzerine kurulacak usüller işi o kadar kolaylaştıracak ve müstahsilin iktısadi terbiyesi bakımımdan o kadar büyük faydalar doğuracaktır ki buh- ları burada saymaya imkân yoklur. İlâve edilecek yalnız bir nokta var- di dır: Bu esasların hakkiyle tesbiti ve bu | usüllerin iyi konulması Jâzim olduğu gibi bunları tatbik için kullanılacak memur unsurlarınm kuvvetli olması lâ zımıdır. Ziraat Bankası teşkilâtı son on sene içinde hayli gençleştiği gibi kredi kooperatifleri hizmetlerinde çalışan bir takım yeni unsu da şimdiye kadar bir hayli tecrübe görmüşler, köylünün zayıf noktalarını, leşkilâtın işlemez ta- raflarını anlamışlardır. Bununla bera- ber, onların ihtisas kuvvetlerinin tak- tısadi faaliyeti içinde bulunduktan ve bu faaliyeti tanzim gayesini gören bir kooperatif makinesinin bütün parçal rını birer birer elimle kurduktân son- ra Türkiyede bir motörlü istihsal devri açmak için mümkün olan en kolay yo- Tu bu yol olarak gördüm. Bu usul benim kafamda sade nazari bir etüdün değil, ayni zamanda çok u- Yazan: Muazzez Tahsin Berkand — Allo İsmet ! — Seni unutmadığımı ve sana iş a- yamakla meşgul olduğumu söylemek i- şin telefonu açtım. — Henüz bir şeyler yak mu? — Hayır, geçen gün sar.a kendisin- den bahsettiğim arkadaşım Ankarada imiş. Bir haftaya kadar gelecek. He - men gidip onu göreceğim. — Ümidin var mı ? — Yüzde seksen ümidvarım. Altı aydanberidir çok mühim bir müesse- sede muhasebecilik ediyor. Mutlaka sa- na bir iş bulacağına aöz verdi. — O halde daha bir hafta bekliye- — Evet yavrum. Ben sana tekrar te- Tefon ederim. Oruvar Muallâcığım. — Allo.. allo. İsmet! — Allo! — Sana hatırlatmağı unuttum. On gün sonra Bedianın nişanını unutma! | — Sahi, aklımdan çıkmıştı. Gelecek Cumartesi akşamı değil mi? — Evet. — Davetliler cok mu? — — Otuz kırk kişi kadar. Tabit Feri- dunun ailesinden de birkaç kişi.. yakın ahbaplar.. komşular.. Bedia ve Feri - dunun arkadaşları. — «Op da davetliler arasında mı? — © da kim? Ha, Bay Sadi mi? Ta- bit canım, onsuz olur mu hiç? Ağabe- yisi ve yengesile geceli gündüzlü bera» beriz. — Öyle ise ben de mutlaka gelece- gim, Biliyorsun ya, sana karşı bir vazi-| fem var. — Ne gibi? —— Onunla seni yalnız bırakma - mak,.. — Gevezeliği bırak — şimdi İsmet, mutlaka gelmelisin, anladın mı? Böyle mes'ud bir günümüzde yanımızda bi- ricik akrabamız da olmazsa biz ne yas parız? — Gelirim Muallâcığım, üzülme, — Oruvar İsmet. — Oruvar yavrum. Muallâ çalışmıyalı bir-ayı geçmiş - ti. O iğrenç vak'adan sonra on beş l Dün Güreşlerin f ikü Mülâyim - Yarımdünya Süleyman güreşinde Nîilâyim bir saat uğraştıktan sonra sayı hesabile galip geldi, bugün Tekirdağlı - Mülâyim güreşi var (Baştarafı 1 inci sayfada) pehlivanlar arasında çekilen kur'a ne- de ilk güreş, Kaynarcalı Raif| pi anla Mehmet pehlivan arasında | yapıldı. Bu güreşte, Raif pehlivan 8 da tuşla galip geldi. Ondan sonra, Boyâbatlı Hasan pehli- i Balıkesirli Süleyman peh- Bursalı Osman pehlivanla, Küçükpa- | zarlı Hurşit pehlivan arasında y Üçüncü güreşte, Bursalı, rakibinin sır- tını altı buçuk dakikada y Gene ayni sikletin dördüncü çifti, A- dapazarlı Val ve Gölpazarlı Kara Ve H pehlivanlardı. Bu güreşi, kolu çıkan Kara Veli, iki buçuk dakikada kaybet- ti Bunlardan sonra, Lüleburgazlı Ali Ahmet, Karamürselli İbrahime 6 daki- kada, Pehlivanköylü Mustafa Manyas- lı Şükreddine dokuz buçuk dakikada galip geldiler. Ve sıra serbest güreşin başaltı pehlivanlarına geldi. Başaltının ilk güreşi, bu müsabaka- lara yeni iştirak eden Akhisarlı Ömer, ve Adapazarlı Yıldırım Bekir arasında yapıldı; ve Akhisarlının beş dakikada galip gelmesile neticelendi. Ondan sonra, evvelsi günkü güreşle- rin galipleri biribirlerile tutuşmaya başladılar. Çekilen kur'ada Sındırgılı Şerif, Somalı Abdüsselâma, Babaeskili İbrahim Akhisarlı Halile, Gönanlı Ham di, Silivrili Molla Mehmede düştüler. Bu güreşlerin ilkini Şerif 3 dakikada kazandı. Babaeskili İbrahim, rakibini sayı he- sabile yenebildi ve ondan sonra günün €en tatsız güreşini, Molla Mehmetle, Gö- nanlı Hamdi yaptılar. Yirmişer dakika- dan iki devre süren bu güreşte, Iki peh- livan da tek. oyun gösteremedi seyircileri sinirlendirecek kadar yı bir göreş yaptılar. Neticede, Silivrili Molla Mehmet, rakibine sayı hesabile ayıldı. yim ile Yarımdünya güreşiyorlar Sıra günün en mühim güreşine gel. mişti. Yarımdünya Süleymanla, Mülâ- yim tutuşacaklardı. Pehlivanlar, yarımşar saatten iki devre güreşeceklerdi. Hakem Cemal pehlivandı. Mindere evvelâ Yarımdün- ya Süleyman pehlivan çıktı. Yağlı gü reşte iyi bir pehlivan olan Yarımdün ya Süleyman, serbest güreşe ilk defa giriyordu. Buna mukabil, Dinarlı zun bir teçrübenin mahsı rak doğ muş ve büyümüş bulunduğu için, bel- ki onun esaslarını bu suretle hülâsa etme- ir vazife bildim. Muhittin Birgen güreşi gün geçip de şirkete gitmediğini gö -| rünce, Nezihe aylığını getirmeizi vesile ederek gelmiş, onu görmek istemişti. Fakat genç kız arkadaşını göremiye - cek kadar hasta olduğunu bildirerek o- nu yanına sokmamıştı. Ertesi gün de gene hastalığını bahane ederek is! sın! göndermişti. O günden sonra günler birbirinin ü- zerinden aşarak haftalar olmuştu Muallâ ıztırab ve acısına bir örtü gi- bi bürünüp yaşarken yavaş yavaş bu acıları duymıyacak kadar hislerini ve gündelik duygularını kaybetmeğe, kendinden geçerek yaşamağa çalışı - yordu, Vakit vakit Bedia coşkun bir şefkat (ihtiyacile ona koşuyordu — Teyzeciğim, küçüğünü artık sev- miyor musun sen? Niçin benden bu kadar uzaktasın? Diyerek onu sarıyordu. O zaman Muallâ Bedianın sarı başı- nı göğsünün üzerinde sıkıyor ve ca- mının bütün sıcak ateşini onun kalbine Jakıtmağa çalışıyordu . a- — Seni sevmemek mi? O nasıl söz kızım? Teyzenin senden başka kimi var? Fakat seni kendi saadetinin sar - hoşluğuna bırakmak istiyorum da bu- nun için küçükken olduğu gibi artık etrafını almıyorum, — Benden uzaklaştığını istemiyo rum Muallâ. Sen gene beni küçükmü- şüm gibi sev kuzum! çu sırada bir faydası olur diyerek, | » b eee » Filki Dünkü Mülâyim - Yarımdünya Süleyman güreşinden intıbalar Mehmetten sonra en iyi bilen Mülâyim pehlivan, aylardan beri çalı- şıp hazırlanmaktaydı. Bu vaziyeti bi- lenler : Zavallı Süleyman! Üç dakika da- yanabilirse üç bin defa şükretsin! diyor lardı Fakat netice hiç te öyle olmadı. Ya- rımdünya, bütün bu tahminleri altüst eden bir hâkimiyetle güreşe başladı. Hattâ güreşin altıncı dakikasında Mülâ pehlivan sırtının yere gelmemesini 'arımdünyanın yaptığı oyunun min- der dışında bitmesine borçlandı. o ş batmış, ve seyirciler, . — Feridunun aşkı sana kâfi gelmi- yor mu küçük yaramaz? Kalbinde baş- ka sevgiler için daha yer var mı? — Neler söylüyorsun sen? Ben se- nin gibi böyle romanlarda yaşanan sev- gileri anlamam, Feridun benim için çok sevdiğim bir adamdır. Onunla ya- kında nişanlanacağız, sonra da evle - neceğiz.. müşterek bir hayat kura - rak iki arkadaş gibi çalışacağız. Fakat bunda senin dediğin gibi içli, mızmız bir duygu yok . Gene bir gün Bedia ile konuşurlar- ken Muallâ merak ederek sormuştu: — Sana bir şey soracağım Bedia, doğru cevab vereceğine yemin et! — Söyle teyze, küçük k.sın sana her zaman doğruyu söyliyecektir, bu- na inan! — Feridunu kıskanıyor musun? — Hayır, bunun için bir sebeb yok. — Onun başka kızlarla konuştuğu- nu görünce bir üzüntü, isimsiz bir duy- gü duymuyor musun? — Hayır, çünkü ona inanıyorum. — Ya, o seni kıskanıyor mu? Bedia bir saniye tereddüt ediyormuş gibi durdu, sonra gözlerini yere indire- rek, küçülen bir sesle söyledi: — , — Üniversitedeki arkadaşlarımızla bazan birlikte çıkıp geziniyoruz. On - larla dans ettiğim zaman bana suret &- diyor. Onlarla fazla şakalar yaparak eğlendiğimi istemiyor. Bu kıskançlık mıdir? inalleri b Birinciteşrin ugün sade heyecandan değil, ayazdan da tit- remeye başlamışlardı. Stadyomun bir tarafından güneşin kayboluşundan az sonra, öbür tarafın- dan mehtap göründü, Stadyomun der- hal yakılan dört projektörü, güreş min gündüze çevirmişti. m ilk devrenin sonlarına doğ- eti eline aldı. Fakat Yarım- man, daima altta güreşme- sine rağımen, umuülmadık zamanlarda âni hamleler yapıyör, Mülâyimi tehli- keli vaziyetlere düşürüyordu. M inci devrede de hâkimiye tini devam ettirdi. Fakat bütün gayre- tine rağmen, rakibinin sırtını yere ge- tiremedi. Usullerin! bilmediği bir gü- reşte, sırtını yere getirtmeden tam bir saat dayanan Yarımdünya, sayı hesa- bile mağlüp sayılmasına rağmen uzun uzun alkışlandı. Ve dünkü güreşler so- na erdi, Bugün, güreşlerin finalleri yapıla- caktır. Güreşlere bermutat saat on dört te başlanacaktır. Başaltının finale ka- lan pehlivanları arasında yapılacak gü- reşlerde, başpehlivanların güreşleri ka dar heyecanlı olacaktır. Çünkü başaltı- nın finale kalan pehlivanları, biribirle- rinden kuvvetli, biribirlerinden usta - dırlar. Fakat bugünün en mühim güreşi, bu müsabakaların en heyecanlısıdır: Çün- kü bugün Tekirdağlı Hüseyinle Mülâ- yim pehlivanlar karşılaşacaklardır. Bi- ribirlerine aylardan beri meydan oku- yan bu iki rakibin tutuşması, güreşle hiç alâkası olmayanları bile meraklan- dırmaktadır. Bu müsabakanın galibi, pazar günü, Türkiye Başpehlivanı Kara Ali ile tu- tuşacaktır. Çünkü güreşmeden finale kalmak, Başpehlivanlığı kazanmış bir güreşçinin, bütün dünyada kabul edil- İ bi tiyazıdır. Süleymana, ve Arif peh öre, bugünkü güreşi Tekir- dağlı Hüseyin kazanacaktır. Yarımdünya : — Ben, diyor, iki pehlivanı da bili- rim, Mül Tekirdağlının karşısın- da, 20 dal an fazla ayakta dura - maz ! Bakalım, aylarca sürmüş bir dediko- dunun neticesi, bu iki pehlivandan han gisinin yüzünü kızartacak ? Bu güreşleri tertip ödenlerin evvelki günkü amsızlıktan haylı ders- ler aldıklarını dün memnuniyetle gör- dük. Bilmem, hayırlı bir teşebbüsün ilk adımında, intizam ikülpesentliğini insa ık derecesinde ifrata vardıran bazı asabi münekkitlerin, organizasyo- nun dünkü tekemmülünden ders aldık- larını görebilecek aa Muallâ gülerek yeğenine baktı ve a- laylı bir sesle cevab verdi: — Zannederim ki buna kıskançlık derle; fakat söyle bana bakayım, Fe- ridun başka genç kızlarla dans etmi - yor mu ? — Hayır! — Bir saniye gözlerini kapa Bedi- a ve Feridunun başka bir kadını sa - rarak dans ettiğini tasavvur etmeğe çalış; bu sahne hoşuna gidiyor mu? Sarı baş, teyzesinin göğsünü dele « cekmiş gibi daha fazla gömüldü, ha- fifce kısılan bir ses cevab verdi: — Hayır teyze, buna tahammül e- iyeceğim. Fakat aynı baş bir saniye içinde doğ- rulmuş ve gözlerini bir şimşek gibi parlatarak Muallâya bakmıştı: — Şimdi ben sana bir şey sora - cağım, sen de doğru söyliyeceğine ye- min et! — Yemin ediyorum. — Bana bu sualleri niçin sordun? Ve teyzesinin kızaran yanaklarına bakarak tekrarladı: — Niçin bu sualleri soruyorsun, söyle! Kuzum söyle teyze! Muallâ ağır ve ıztırabla boğulan bir sesle mırıldandı: — Sizin birbirinizi cişlden sevip sev- izi anlamak istemiştim. Bir de yle teyze, yalvarırım sana.. ü- mü görmüyör musun?