Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
“mna. Bekle, Amak korkusuna bınaen. Çer Yemecn | GİBALİ ZİNDANLARI -— zabıta romanı: 1O1 B Son Posta'nın Zaptiye müsirinin gözleri; bir kaç saniye, bir noktaya daldı. Hafif hafif sakalını kaşıdı. Çekhresinde bir mem - nuniyet parladı... Sonra birdenbire başını kaldırdı. Hüsnü beyin gözleri - nin içine baktı. — Bu işin raporu hazır mı?.. — İşte efendimiz. Zaten, takdim e- decektim. — Pekâlâ. Ver onu bana... Ben şimdi saraya, gider, meseleyi, böylece şevketmeab efendimize — arzederim. Ben gelinceye kadar, bir yere kaybol- | Dedikten sonra, yanındaki ipek kor- dona asıldı... Dışardaki sofada, made- ni bir seş çıngırdadı. İçeri, bir yaver girdi. Zaptiye müşi- ri, telâşlı bir sesle: — Çabuk.. araba hazırlansın. Emrini verdi. * Zaptiye müşiri, derhal saraya gitti. Hüsnü bey, müşirin avdetini, saat- lerce büyük bir sabırsızlıkla bekledi. Halbuki Mehmet paşa ancak ikindiye doğru gelebildi. Ve gelir gelmez; hu- zuruna çıkan Hüsnü beyle, aralarında şöyle bir muhavere geçti: — Vukuâtı.. başından, sonuna ka - dar.. min evvel, ilâ âhir.. efendimize arzettim. Kadının sâlimen tahlis edil - diğine çok memnun oldular. Hemen elçi beye müjdeciler yolladılar. Yalnız, tebaadan olanların katledilmesinden memnun kalmadılar. - «Maiyetinizde- ki memurlara sıkıca tenbih verin; bâ- demâ zinhar ecnebilere bed muamele- de bulunmasınlar. Hoş, onlar yapacak- ları işi bilirler ya?.. buyurdular.» Hüsnü bey, zaptiye müşirinin tebliğ ettiği bir iradei seniyeye karşı, başını önüne eğdi. Hafifce gülümsedi: — Hünkârın ne demek istediği an- laşıldı... Her halde, bizim paşadan çok fazla anlayışlı. İşi, bizim üzerimize bı- raktıktan sonra, Allah, kerim... Diye, kendi kendine söylendi. Zaptiye müşiri, devam etti: — Sonraaa.. efendimiz; Hırvat Pa- paviç'in tevkifine kat'iyyen rıza gös- - termediler... «Bu tarafta, üç maktül Hırvat var, ne de olsa, sefarethane ile aramızda bir dedikodu olacak. Şimdi bır de bu harifin tevkıfi. evinin ve ma- ile büyür. Bu meseleyi âhar bir şekıldc halletmeyi de memurlarınızın dirayeti- ne bırakıyorum! buyurdular. Hüsnü bey, bu iradei seniyeden do- layı da büyük bir memnuniyet hisset- H: — Başüstüne, paşa hazretleri. Siz, hiç merak buyurmayınız. Diye cevab verdi. — Daha sonra.. Gâvur Mehmede, iyi bakılmasını.. parası yoksa, para ve- rilmesini ferman buyurdular... Oğ - lancağız ,ne halde>?.. — Efendimiz!.. Biraz evvel arka - daşlardan biri hastaneden geldi... Cer- rahlar; hiç bir tehlike olmadığını ve hattâ, omuzundaki yaranın birkaç gün zarfında iyileşeceğini bu arkadaşa te- min etmişler . — Oh, oh, oh!.. Hemen yanına bi- zim yaverlerden birini al. Doğruca hastaneye git. Bizden selâm söyle. İ- radei seniyeleri de tebliğ et. Bir ayak| * evvel iyi olmıya baksın. — Başüstüne, paşa hazretleri. Hüsnü bey, yerle beraber temenna etti. Geri geri çekildi. Fakat Müşir pa- şa onu tevkif etti: — Dur!. Gitme.. daha bitmedi... O kadın nerede?.. Efendimiz, bu kadının gâââyet emniyetli bir yere yerleştiri - lerek kendisine arzı malümat etmesini fermen buyurdular. Çabuk, kadını is- terim, Bu emir, Hüsnü beyin işine gelme- di... Prenses Şimanın nerede olduğu - nu, Gâvür Mehmet ona söylemişti. — Paşa hazretleri!.. Kadının nerede olduğunu, yalnız Gâvur Mehmet bili- yor. Her'halde çok emin bir yerde ol- duğuna, kanaat getirebilirsiniz... Fa- denizi derhal Gâvur Mehmede tebliğ e- derim, Müsaade buyurunuz da, çarça- buk gideyim. Haber getireyim. Dedi... Ve, bu mesele etrafında lâ- kırdıyı uzatmamak için derhal odayı terketti.” * Gâvur Mehmedin yarası, o kadar ağır değildi. Onun saatlerce baygın kalmşsma sebeb; yarasının ıstırabı de- gil; kaç gündenberi devam eden yor- gunluğunun üstüne, bir de Defci İbo- nun feti ifşaatı inzimam ederek, sinir- leri üzerinde husule gelen buhrandan ,|ibaretti. | — Buna binaen; çelik gibi bir bünyeye malik olan Gâvur Mehmet, hastanede bir kaç saat iyi bir istirahat, ve yapılan kuvvetli tedavi sayesinde çarçabuk ken dine gelmişti... Ve şimdi, Hüsnü Beyle beraber zaptiye müşirinin yaveri kar- şisına dikilir dikilmez; gülerek ellerini onlara uzatırken: — Bu ne hal, yahul!!.. Beni, sünnet çocuğu gibi buraya yatırdılar. Diye bağırarak, kalkmak istedi. Fakat; Hüsnü Bey onun kalkmasına mani olarak: — O kadar acele etme, Mehmet... Hele şimdilik şöyle sirtüstü yat da, öy- le görüşelim. Diye cevap verdi. Ve, zaptiye mü- şirinin söylediklerini birer birer tek - rar ettikten sonra; sözü, dün gece ce- reyan eden o kanlı hâdiselerle, bun- dan sonra yapılacak işlere intikal ettir- di. Gâvur Mehmet, Hüsnü beyi dik - katle dinledi. Ve sonra mütaleasını şöylece söyledi. — Vaziyeti, müşir paşaya karşı çok iyi idare etmişsiniz. Tanzim edilen ra- por da, çok mükemmel. Defci İbonun âkıbeti, çok feci olmuş. Fakat bu ce- za, ona, az bile... Yalnız, Kaptan Mi- haloviç, çok ucuz kurtulmuş... Böyle, üç kurşunla ölüm.. hiç bir şey değil.. bal şerbeti... Halbuki, ben onu... Ne ise.. bunda da bir hikmet vardır... Pa- paviç işinin hallini bana bırakın... Prenses Şimaya gelince.. nazır paşaya, teminat verin. «Efendim, kendisini ta- mamen emniyetli bir yere yerleştirdik. Bütün istirahati esbabımı da tcmın et- tik»; deyin. — Başka?.. — Başka mı2.. Gâvur Mehmedin dudakları kımıl - dadı... Bir şey söyliyecekti. Bir kaç saniye etrafına göz gezdirdi. Sonra.. vazgeçti. * Tam beş gün, büyük bir sükünetle geçti. Altıncı günün sabahı, (Patron, Pa- paviç) koşa koşa (Kapıiçi karakolu)- na geldi. Saçını başını yolarak: — Bu gece, Mumhane iskelesinde, Acem hanındaki mağazamın koca ka- sası kırılmış. İçindeki para ve elmasla - rım, kâmilen çalınmış. Diye şikâyet etti. TAKVIM (Arkası var) Fakat. Gâvur Mehmedin plânını boz- SON POSTA kat, mademki irâde buyuruluyor. İra- | İ Ssalre... 1 ci TEŞRİN Rumt sene Arabt sene 1852 16 1855 1 ci Teşrin | Resmt sene| — Hızır 3 1938 164 CUMA 5. Hİk ecep | s ( D. 12 | 42 29 ıi | 03 6 12 4153 Öğle | İkindi | Akşam)| Yatsı | 5. (D. |S. (|D. (5. (D.İs.|D.| g.| 6 (80| 9 as (120 —11 81 y Tir'F5ot---06 171990f tafo2 i_.— Son Fosta'nın siyasi tefrikası ? İttihatçılar Devrinde MUHALEFET ©7 Nasıl doğdu, Nasıl yaşadı, Nasıl öldü? d B el Muhaliflerin ağır başlı kısmı, muhalefet cephesinde haris ve menfaatperest a0* ların bulunmasından, ileride büyük zararlar husule geleceğini tahmin edıyof : i # ; Bu arada (cemiyet) e intisab et - mek istemişse de, kabul edilmemişti. İşte bu adam o günden itibaren, cemi- yete yaman bir muhalif kesilmişti. Şimdi muhalefet ateşi tekrar parlar parlamaz bu adam da (İkdam) gaze- tesinde Ali Kemal beyin yaptığı şid - detli neşriyatın arkasına takılarak, ce- miyetin aleyhinde, muhitine zehir sa- çan bir yılan haline gelmişti. İlk hücumlarını, cemiyetin en baş meb'us namzedi olan (Ahmet Rıza |bey) ile, - o sırada herkesin gözüne batmıya başlıyan - doktor Nâzım beye çevirmişti. Mevlânzadenin bu neşriyatı, tama- mile Murad beyin neşriyatını andırı - yordu. Hattâ bir çok yazılarında; Mu- rad beyin Avrupadaki neşriyatından ilham aldığı göze çarpıyardu. Halkın cahil ve basit kısmı, Serbes- ti gazetesini kapışıyordu. Çünkü, hal- kın bu zümresi, âdeta dedikodunun müptelâsı olmuştu. Halbuki muhaliflerin ağır başlı kıs- mı, bundan müteessir oluyorlardı. Ve bunlar, muhalefet cephesinde, bu de- rece süfli, haris ve menfaatperest a - damların bulunmasından, ileride bü - yük zararlar husule geleceğini tahmin ediyorlardı. * Cemiyetin, kendi namzedlerini or - taya atacağı gün, muhalifler en büyük faaliyete geçmişlerdi. Gazetelerinde, avamın ruhunu cemiyetten tenfir ede- cek şekilde neşriyatta bulunmakla ik- tifa etmiyerek başka teşebbüslere de girişmişlerdi. Cami ve medrese kapılarına, cadde ve sokak başlarına, cemiyetin namzed- leri ile müntehibisâniler aleyhinde bir takım yaftalar yapıştırmışlardı. Cemi- yet merkezine de, isimsiz ve imzasız bir takım tehdid mektubları gönder - meye başlamışlardı. Cemiyetin İstanbul merkezi, fena halde hiddetlenmişti. Bu imzasız mek- tub sahiblerine hitaben: (İsminden utanan adamlar) Başlığı altında bir beyanname neş- retmiş, bunun sonunda da, L... bunların, erbabı namusa teca- vüzleri; köpeklerin aya karşı uluması- na benzetilse, haklarında hürmetsizlik edilmiş olmaz. Fakat bu, ( isminden utanan ) emin olsunlar ki, kendilerinin kimlerden; maksatlarının neden ibaret olduğu, — cemiyetimizçe meçhul değildir. O cihetle, birbirinden deni olan nam ve meramları, yakında gazetelerle teşhir edilecektir.)| Demişti. İki gün sonra, cemiyet, bu parlak vaadını mükemmelen ifa eylemişti... (Şürayı Ümmet) gazetesinde, bir (va- raka) intişar etmişti.. Bu varaka; o sırada meb'usluk için namzetliğini koyan, (Ali Kemal Bey) hakkında idi. Ali Kemal Bey, (İsminden utanan- lar) silsilesine ithal ediliyor.. ve feci bir şekilde, hayatının tasvirine gi- rişiliyordu. Ali Kemal beye, isnad edilmedik hiç bir şey bırakılmıyordu. Hırsızlık, do - landırıcılık, şantaj, ihanet, hafiyelik, ve sâire... Ve.. iki buçuk sütuna yakın olan bu varakanın sonunda aynen: L...Biz; bu zilletten sonra, Ali |(Kemal beyin intihar edeceğini zanne- derdik. Hayır.. Ali Kemal bey, türlü türlü desayisle bina ettiği kürsii hita- betine çıkarak, efkârı âmmeyi, o yal- dızlı, o buram buyam makalaâtile iğfal- den geri kalmadı. Şimdi de, hayâ etmeden, meb'us ol- mak istiyor. Bugün için değil; ancak altı yüz se- ine evvelki Bızanı mezarlarmdan çıka- 'mal beyi kıskanıyor... rılacak müntehibisânilere göre, tam Deniliyordu. Bu varakayı, kim yazıyordu?.. Ga- zete, bunu ortaya koymuyordu. Sade- ce bu varakanın, (şahsına hürmet ve itimad) olunan (bir zât) tarafından gönderildiğini söylemekle iktifa edi - yordu. Ali Kemal bey, bu tokatı hak etmiş mi idi, etmemiş mi idi?.. Bu, ayrı bir bahis... Biz, bunun üzerinde duracak değiliz. Ancak şu var ki; cemiyet, Ali Kemal beye, çok çirkin bir silâhla hü - cum etmişti. Nitekim bunu, halkın mühim bir zümresi de böyle telâkki ederek mühim bir dedikodu başgöstermişti. Eğer Ali Kemal bey hakkında ya - pılan bu neşriyat intihab zamanına te- sadüf etmeseydi, cemiyetin attığı ok, tamamile hedefe isabet edecek, Ali Kemal beyin tam can evini delerek hırs ve şöhret uğruna bizzat kendi başını yiyen bu zâtı, daha o zaman sırtüstü devirecekti. Fakat; Ali Kemal beyin, namzedli- ğini koymasını müteâkib (Şürâyi Üm- met) gibi bir gazetede, öyle bir (vara- ka) nın dercedilmesi, bilâkis Ali Ke- mal beyin lehine tefsir edilmiş: — E, anlaşıldı... Cemiyet, Ali Ke- Hüseyin Cahid beyin hatırı için, böyle bir ilim ve edeb adamını, lâhna yaprağı gibi ayak al - tında çiğnemek doğru mu, yaaaa?.. Diye, velveleli bir dedikodu yüksel- mişti. Gençlik kitlesi, derhal ikiye ayrıl - mıştı. Bir kısmı, Ali Kemal beyin et - rafını sarmıştı. Diğer kısmı da, garib bir tereddüt içinde kalmıştı. Bu mesele etrafında dedikodular ve ceza mahkemelerinde, uzun uzadıya| kim muhakemeler devam ededursun, ce - miyet, nihayet namzedlerini ilân et - mişti. Fakat cemiyet, bu ilân sırasında, Türk ve Müslüman halka şirin görün- mek gibi bir arzuya kapıldığı için, ge- ne büyük bir becerılmııhk gootermış— ( ——— — RADYO Bugünkü Program 16. 1 inciteşrin 1936 İSTANBUL Öğle Neşriyatı: 12,30: Plâkla Türk musikisi, 12,50: Ha- vadis, 13,05: Plâkla hafif müzik, 13,25: Muh- telif plâk neşriyatı. Akşam Neşriyatı: 18.30: Çay saati, dans musikisi. 19.30: Spor musahabeleri, Eşref Şefik tarafından. 20: Badi ve arkadaşları tarafından Türk musiki- si ve halk şarkıları. 20,30: Bayan Belma ve arkadaşları tarafından Türk musiksi ve halk şarkıları. 21: Plâkla sololar. 21.30: Orkestra, 22.30: Ajans haberleri. BUDAPEŞTE 186: Rumen muüsikisi. 17: Yerli haberler, 18, 10: Musahabe., 18.30: Rumen operası. 21.45: Fransa, Almanya ve Romanya haberleri. BUKREŞ 16.15: Halk musikisi. 17.30: Spor. 17.45: Çigan orkestrası, 18.50: Musahabe, 19.20: Mu- sahabe. 19.30: Opera. 22.30: Salon orkestra. || 23; Fransızca musahabe, 24.5: Haberler. PRAG 18.10: Almanyadan nakil, 18.45: Haberler. 19: Haberler. 19.20: Plâk neşriyatı. 19.30: O- pera. 22.10: Haberler. 22.25: Plâk neşriyatı. İ| 22:45: Rusya haberleri. Yarınki Proğram İSTANBUL 1T - 1 - inciteşrin 1936 Öğle neşriyatı: 12,30: Plâkla Türk musikisi, 12.50: Hava- dis, 13,05: Plâkla hafif müzik, 13,25: Muhte- lif plâk neşriyatı. Akşam neşriyatı: 18.30: Çay saati, dans musikisi, 19: Amba- sadörden naklen varyete müziği., 20: Vedia 'ti. İlân, şu şekilde idi: M [İttıhad ve Terakki Cemiy 4! İstanbul meb'usluğuna lâyık £ zevât: Ahmet Rıza bey Manyasizâde Refik bey Nasuh efendi zâde Hoca Âsım efendi Hüseyin Cahid bey Ahmet Nesimi bey)| Türk isimleri, burada bitiyt Sonra, bunların altında şu s8 ze çarpıyordu: (Bu zevâta, Ermeni vatand e miızın arzuyu umumisine tevalt 1 den iki zâtın ismile, bir Musevi ’; daşımızın ismi de ilâve olunur: Düyünu umumiye hukuk ın Halacıyan efendi 4 Dava vekillerinden Zührab &© Reji nezareti dava vekillerindef ber Faraci efendi.) ğ E, Rumlar?.. Cemiyetin nar ":.'“ arasına Rumlar girmiyecekler ınl Bunun dedikodusu, iki gün süfft bir hayli merakı celbetmişti. Ve f yet bu namzed listesine, iki isim * ilâve edilmişti: ; 1 — Kostantin Kostantinidi & (avukat) 2 — Pandelâki Koumdı cfe vukat) , J Rum mahafilinde, derhal bir 1& yükselmişti.: — Ne demek?.. Cemiyet, lst g daki nüfus adedini nazarı dikkat& y — rak Rumlardan üç namzed goat p lâzım gelirdi... Hadi bunu, yapfP! İşi gürültüye getirerek bizi bır n tan mahrum bırakmak istedi, —fakat, namzed gösterilen bu ad&” , Bunları bizden sormak, F? cemaatının tercih ettiği adamlal' y sından ayırmak lâzım gelmez mi ! ; Diye bir itiraz başgostermışn Ermeniler arasında da az çof dedikodu zuhur etmiş ise de, vaziyet sükün kesbetmişti. (Arkası V * Son Posta « Ö ; İstanbul Gelir va Para BC)I-'-ISASl 1510 .1936 W Of7 b Hazine B. fi Türk Devlet Baorçları 99 15'T.B. TI 21,60 || Dahili istikras ** Lira O 'TET.B. I 23,55 “ Ofa 13 T. B. I1100,00 - Devlat Demiı'rollın Borçları | Anadolu Tvell t"i | Bivas ı:mırum 99'74 Anadolu M.- | İş. B. Mü. sı.o:)ı İst. Tromryay *7 |» » Hâ, 10,00/| Bomenti h » » Nama 10 Terkoğ | Merkez B.D. — 94,50)| A. Çimento - ÇEKLER ? | İsterin — 619,00 lum 15 Zy0 P. Frangı — 17,00 li NAKİT |20 V. Frangi ıı7oo| 1 Mark 1 Dolar 124,75|| 20 Drahmi 1 İsterlin — 619,00|| 20 Leva ! 20 Liret 130,00|| 20 Ley Kredi Fonalyı wl Mübadil aaı- 188, senesi 00, Gıyrl » 1008 —» uîı ıişil © 97,00 Riza ve arkadaşları tarafından '1'ürr kisi ve halk şarkıları. 20.30: Türk M yeti tarafından klâsik eserler. 21: pl lolar. 21.30: Orkestra, 22.30: Manı AA L - YA