Ç|İMAHKEMELERDE Yatak odasının kapısında eniştesini © AUK L Va öldüren hamal dün muhakeme edildi ı Katılm de maktulün de karıları şahitler meyanında idi' “ikisi de cinayeti görmediklerini, Mehmet Eminin cese- dile karşılaştıklarını söylediler, maktulün karısı uyuyormuş, katılm karısı da bayılmış ; Eniştesi Mehmet Emini Unkapanın- laki evinde öldüren Talhanın duruşma- sına dün ağır cezada başlanmıştır, Suç- “lu ufak tefek bir adamdı. Hâkimin sü- “allerine tereddütsüz cevaplar veriyor- du. Hâkim, ne iş yaptığını, evli olup ol- — madığını sordu: - Suçlu — Hamalım ve evliyim. ceva- — bını verdi. %[ Hâkim — 7 Ağustos gecesi Mehmet Emini bıçakla öldürmüşsün, Nasıl ol - *1 du? Anlat. - ; - Diyince suçlu yutkundu. Gözleri bü- — yüdü. Dikkatle hâkime bakarak anlat- mağa başladi. — — Ben ve eniştem ayni evde oturu- — Tüz. Yalnız odalarımız ayrıdır. O akşam | saat dokuzda eve geldim. Yukarıya çık lım, Sofaya çıkınca eniştemi gördüm. - Benim odamdan çıkıyordu. Üzerinde bir don ve kolsuz bir fanilâ vardı. Bir - elinde bir lâmba, öteki elinde bir bıçak gördüm. Kapmın aralığndıan - içerde Ğ :arımın baygın bir halde yattığını gör- - düm. Eniştem bana «Üzerime gelme» *'dedı Mehmet Eminin odama bir fenalık | için geldiğini anladım. Kendimi kay - bettim. Üzerine atıldım. Elinden bıça- ğ aldım. Ondan sonrasını bilmiyorum. - Odama girmişim. Dışardan bir çığlık — duydum. Tekrar dışarı çıktım. Mehmet — Eminin karıs olan kız kardeşimi gör- — düm. Mehmet Emin yerde yatıyordu. |— Karakola haber verdiler. Polisler gel - C di. Beni tevkif ettiler. Müddeiumumi iddiasında, suçun a - L Çi gir bir tahrik karşısında işlenmiş ol - duğunu tahkikatında tesbit ediyordu. Bundan sonra ayni evde kiracı ola- rak oturan Muhsine şahit olarak çağı- rılmıştır. Muhsine ayni evin alt katın- da oturduğunu bir feryat duyarak yu- karı çıktığını, Talhanın kapısı önünde Mehmet Eminin cesedini gördüğünü söylemiştir. Talhanın karısı Saime de şahit ola - rak çağırılmış, o da hâdiseyi şu şekil- de anlatmıştır: — Yatıyordum. Mehmet Emin oda - ma girdi. Yatağma doğru yürüdü. Üs- tüme atıldı. Elinde bir bıçak vardı. Ben bayılmışım. Aklım başıma gelince Meh- met Emini ölmüş gördüm. Hâkim — Başka defa sana gelmiş miydi ? — Hayır. Mehmet Eminin karısı Perizat ta şa- hitler meyanında idi. Perizat vakayı şöyle anlattı : — Kocam Mehmet Eminle akşam be- raber yattık. O yorganın üstüne uzan- dı. Sonra ben dalmışım. Biraz sonra u- yandım, Baktım. Kocam yok. Hemen dışarı çıktım. Kocamı Ağabeyimin o - dası önünde ölmüş gördüm. Bundan sonra suçlu, Mehmet Eminin gözü dışarıda bir erkek olduğunu, bu- mu isbat edeceğini söylemiş, birtakım şahitler göstermiş, muhakeme şahitle - rin dinlenmesi için başka güne kalmış- tır. Kurşun hırsızı - Cami önünde oynıyan çocuklara kamasını gostererek korkutmuş, sonrada kurşunları çalmış Dün ikinci cezada bir hırsızlık dava- Şahit olarak sekiz yaşında küçük sı görülmüştür. Maznun Çarşamba ca- | Melâhat çağırıld. Melâhat bildiklerini miünin kurşun ve seccadelerini çalma-| herkesin takdiri önünde çıtır pıtiır şöy- bir gençtir. ğa teşebbüs eden Diyamandi isminde | le anlattı: — Bir hafta hep camiin önünde oy- sou 'POSTA Y eni Türkiyenin Doğuşu Memleketimiz hakkında İngilizce yeni bir eser neşredildi İstanbulda ve Türkiyenin diğer bel- li başlı şehirlerinde senelerce ikamet eden Sir Harry Luke memleketimiz hakkında bir kitap yazmıştır. Yeni Türkiyenin doğuşunu eserin- de anlatan İngiliz muharriri, meşruti- ketimizin- geçirdiği muhtelif siyasi safhalara da temas etmektedir. Muharrir, İttihad ve Terakkinin si- yasi — programını tahlil ettikten son- ra umumi harpten sonra Türkiyede nasyonalizm cereyanlarının — kuvvet- lendiğini, 1919 da Yunan ordularının İzmire çıkrılması, Türkün kaybolmuş sanılan zindeliğini harekete getirdiği- ni, milli galeyanı coşturduğunu ve nasyonalizm ruhunu yarattığını yaz- maktadır. Sir Harry Luke, Yunanlıların 15 mayıs 1919 da İzmire girdiği ve 19 mayısta Atatürkün Samsuna ayak bastığı andan itibaren itilâf devletle- rinin karşılarında nasıl kuvvetli bir şahsiyet bulunduğunu anlamadıkları- nı, bilhassa kaydetmektedir. Muharrir, Lozan muahedesile Tür- kiyede yapılan hamleleri ve değişik- likleri de teferrüatile — anlatmaktadır. nuyorduk. Bu adam geldi, kamasını çı- (kardı. Sildi. Biz korktuk. Camie yak- laştı. Ucu kıvrık bir şeyle camiin kapı- sını açtı. İçeri girdi. Bu sırada İmam İs- mail geldi. Hırsız onu görünce camiin penceresinden atladı. Kaçtı. ne ve muntazam ifadesi herkeste tak- dir uyandırdı. Melâhatten sonra İh - san çağırıldı. O da o yolda şahadet etti. Muhakeme, vakayı gören diğer iki ki- şinin de şahit olarak celbi için başka güne bırakıldı. Ali Şefik hakkındaki tahkikat Beyoğlu Altıncı Noterliğinde memur iken bir alım satım işinde sahte senet tanzim etmekten suçlu Ali Şefik hak - kındaki tahkikata Müddeiumumilik bi- rinci tetkik dairesinde devam edilmek- tedir. Ali Şefiğin bu suçu noterlikte iki sene evvel çalışırken işlediği ve bazı yolsuz hareketleri üzerine noterlikte - |ki vazifesine nihayet verildiği de anla- şılmıştır. yetin ilânından bugüne kadar memle- Sevimli ve küçük Melâhatin tane ta-| Yenı zabıta romanımız Üç dört ay evvel Paristen Ameri- kaya bir gazeteci hey'eti gitmişti. O zaman halk düşmanı ilân edilen bir çetenin sokak ortasında güpegün- düz adam asıp kestiği, ve tutulmadan kaçıp gittiği günlerdi. Ayvrupa gazetelerinde de Amerika- nın polis teşkilâtından istihfafla bah- seden yazılar çıkıyordu. Amerikalılar memleketlerine gelen Fransız gazetecilerini, Nevyork Polis ğe çağırdılar. Bu bina gezildi ve bu ge- ziş de Fransız gazetecileri için sonu gelmeyen bir hayretin kaynağı oldu. * Meslekdaşlarımızı çini döşeli çıplak bir salona çıkarmışlardı. Bu salonun bir duvarında Nevyoörk şehrinin büyük bir haritası asılıydı. Haritanın önünde de nöbetçi bir memur duruyordu. Meslekdaşlarımıza anlattılar: — Haritaya bakınız. Küçük küçük murabbalara ayrılmıştır. Her murab- bam üzerinde kırmızı mürekkeple ya- zılmış bir numara vardır. Bu numara, o murabba içinde nöbet bekleyen rad- yolu otomobilin numarasıdır. Herhan- gi bir sokaktan imdat mı istenildi, der- hal bu daireye telefon edilir. Nöbetçi memüur ©o sokağın hangi murabbaa i- sabet ettiğini haritadan bulur, nöbetçi otomobilin numarasına bakar, derhal telefona yapışır. Bu telefon radyo da- iresine bağlıdır. Radyo dairesi me- murdan işittiğini hemen radyo ile iste- nilen otomobile verir. Otomobil de derhal emredilen yere koşar. Polisin imdat işaretini — aldığından itibaren söylenilen yere gitmesi arasında geçe- cek müddet azami üç dakikadır... Bu izahatı veren memur gazeteci- lere sordu: — Bir deneme yapmak ister misi- niz? Meslekdaşlarımız mütecessistirler: — Evet, dediler. Arkadaşlarından biri tenbellik et- miş, otelde kalmıştı. Adresini verdiler. Nöbetçi memur harekete geçti. Gazete- cinin oturduğu otele en yakın olan po- lis otomobilinin söylenen yere gitmesi, tenbel gazeteciyi tutup polis müdüri- “Son Posta,,nın edebi tefrikası : | Yazanı Muazzez Tahsin Berkant -'_,_Odanın kapısından başını uzatınca, Muallânın ciddi ve ağır gözleri son - guz tatlı bir sevgile doldu. “eğ -— Bahçenin gölgeliklerinden gelen ve Aıkşamın alaca karanlığile beraber o - layı kaplıyan loşluk içinde Bedianın hvırcık sarı başı Rambrandın tablola- mıdakı parlak başları andırıyordu. — Muallâ, ayaklarının ucuna basarak y stı ve piyanonun İoşlukta büsbü- O tün parlıyan beyaz tuşları üstünde ses Fışın genç kızın arkasında ayakta duür- ı âu Bedia ne yapıyordu? Gözleri karşı- ndaki notanın seçilmez işaretlerin - . Elleri fil dişlerine dokunmadan Ça ldıgı piyanoda.. Bütün benliği bu çalmadan duyduğu senfonide... __ — Bu güzel sarı baş, kendi ruhunun sesini dinliyordu belki... Ve Muallâ ; omı uyandırmaktan korkuyormuş gi- bi gerisin geriye dönerek kapıdan çık- O mak istedi. Ayağı bir yere mi takıl - — dı? Elindeki kâğıt buruşarak bir ses mi çıkardı? Ne oldu da Jlâcivert gözler daldığı derinliklerden çıkıverdiler? — Şen bir çocuk sesi: — — Muallâ.. teyze... diye seslendi.. Odadan çıkmak üzere olan genç kız — Vümsiyerek başını çevirdi. karmadan parmaklarını oynatan sa -| — Ne yapıyordun öyle? — Görüyorsun ya, piyano çalışı - yordum. İkisi de gülerek birbirlerine yaklaş- — Bu nasıl çalışma yavrucuğum? Evde ses sada yok. i — Seni odanda çalışırken rahatsız etmek istemediğim zamanlar ben böy- le sessizce piyano çalmak çaresini bul- dum. — Ben çalışmıyordum. Bak, gene gazeteye bir ilân hazırlamak için o - dama kapanmıştım. Bunu söylerken elindeki kâğıdı gös- teriyor, gözlerile yeğeninden bir ce - vap bekliyordu. Bedia kâğıdı almış, bir kolunu tey- zesinin beline dolıyarak onu ışığa doğ- ru sürüklemeğe başlamıştı. — Ne ise, bir defa olsun sözünde durdun... Bakalım bu yazdığın ilân da gene ötekiler gibi sönük ve cansız mı? Şimdiye kadar gazetelere iş aramak için gönderdiğin yazıları bana göster- sen. — Yanılıyorsun küçüğüm, artık müesseseler hep elinde üniversite ve- ya hiç olmazsa lise diploması olan me- murları istiyorlar. Bizim gibi ihtiyar- |lamıştı, seydin çoktan bir vazife bulmuştun |mıştı ki arkasında birdenbire bir bom- (korku uyandırdı. lara, eski zamanda evinde okumuş o- lan kızlara artık önem veren yok. — İhtiyarlara mı? Güleyim biraz... Bu sözü söylerken utan baril Otuz ya- şında ve senin 'gibi güzel bir kıza ihti- yar demek için insan bunak veya kör olmalı! Diplomaya gelince, senin tahsilin yüzlerce diplomalı kızla yarışa gire - cek kadar yüksektir amma, ne yapa- yım ki sen kendini ıatmasuu bilmi - yorsun. —-Satmak mı? Gene çırkm sözlere başladın. — Hayır teyze, hayır, sözümü ge- ri alıyorum. Satmak değil, kendini ol- duğun gibi göstermek diyecektim. Bunu söylerken masanın başına o - turmuş, elindeki kâğıdı okumağa baş- Muallâ pencereye yaklaştı. Gözleri bahçenin uzak ve gölgeli karanlığına dalarken düşünüyordu: — Daha bir ay işsiz kalırsam bu son kulübemizi de satmak lâzım gelecek... Konağın haremlik tarafını alan Bay İhsan ne zamandır: «Selâmlık tarafı- nı da satsanız al» diye ısrar edip duru- yor. Bu son yerimizi de satarsak ne yaparız, nerede otururuz? Kiramızı sa onu tedavi için nereye ve kime baş- vurfttum? Zavallı düşüncelerine o kadar dal- ba gibi patlıyan şen ses onda çılgın bir — Hayır, hayır, gene bütün bildi- ğin ve yapabildiğin şeyleri yazmamış- nasıl veririz? Bedia tekrar hastalanır- |- göndermem. Kendim bir tane yazaca- ğım. Muallâ yorgun ve ümitsiz bir gü - lümseme ile yeğenine yaklaştı. — Peki, peki, telâş etmeden iste - diğin gibi yaz! Bu zamanda işsiz ka - lan bir kadına, hattâ senin yapacağın reklâmlarla bile çalışacak bir yer bu- lunursa şaşarım... Meğer ki insanda büyük bir talih olmalı! Bedia teyzesini dinlemiyordu. Sarı baş omuzuna doğru eğilmiş, doktora imtihanına bir tez hazırlıyormuş gibi kendinden geçerek kaşlarını çatmış, yazıyordu: «Türkece, Fransızca ve Almancayı pek «iyi bilen, bu üç dilde tercüme yapma - «ğa ve makinede yazmağa muktedir vü «sekiz sene bir ecnebi müessesede ça - dışmış, dakikada 150 kelime stenografi uyazan ciddi bir Bayan iş arıyor. Elin- «de referansları vardır. Gazetemize (D) «rümuzile müracaat.» : — Bediacığım, Almanca tercüme yapmasını artık beceremem sanıyo - rum. Seneler var ki bunu yapmadım. Sonra stenografi için de dakikada 100 kelime demiyelim — mi? Referanslara lıştığım eski direktörümün bir kâğı - dından başka elimde bir vesikam yok... — Ne kadar korkaksın. Seni sene - lerdenberi hayata atılmış bir kadın de- ğil, dünyayı hiç anlamamış on beş ya- şında küçük bir kız sanıyorum. Ben senin kadar Almanca bilmiş olsam, or- talığı «Alman'ım!» diye aldatırdım. Güldüler... Sonra Muallâ kaşlarını çatarak ye- ğenine baktı. » — Az kaldı unutuyordum. «İstan- ( saat 4 ile 7 arasında ) nın başlaması münasebetîl'f' Amerika zabıtası hakkında malümat $ müdüriyetinin büyük binasını gezme-. |sine hiç değilse sür'at noktasından İ j Amerikadaki zabıta otomobilleri radi tertibatile merkeze merbut oldukli için, onların hareketini plân üz dajma takip etmek mümkündür — yetine getirmesi arasında tam Ö & erimüs. * Fransız gazetecileri Amerika pt tihfafla bakmayı unuttular.. Okuyucularımıza (4 ile 7 yedi & sı) ismi altında takdim etmeye başla” yacağımız satırlar işte bu memlekett€ geçmiş bir hâdisenin hikâyesidir. Oku* yucularımız bu satırları okurlarkef fen hududunun son noktasına varmış bir memleketin bu sahada nasıl çalış” tığını öğretmiş, ayni zamanda son de“ rece meraklı bir hâdisenin içine girmiş olacaklardır. Tezgâhlarımızda yapılan ilk vapur Şirketi Hayriyenin kendi tezgâhla”' rında yaptırmakla olduğu ilk geminin montajına hafta içinde başlanacak ve geminin iskeleti kurulmuş — olacaktır. Elde mevcut makinelerle bu gemiler yapılabileceğinden Avrupaya yenidef makine ısmarlanmıyacak yalnız kazan” lar dışarıdan getirilecektir. Tezgâhta bulunan ilk geminin mayısta suya in" dirilmesi kararlaşmış bulundugunM gelince, yalnız yanında sekiz sene ça-| sın. Bu defa kabil değil bunu gazeteye ona göre çalışılmaktadn' ———ij bulda iş arıyor» demelmn : — Niçin teyze? Artık senin Anf doluya gitmende bir mahzur kalmadı: Ben yirmi yaşında kocaman bir insa * nım ve iki sene sonra avukat çıkaca * ğım.. hem... ' Bedianın sesi boğazında kaldı. Tey* zesinin gözlerinden yanaklarına doğ” ru kayan iki damla yaş onu altüst et * mişti. | — Teyzeciğim! Diyerek ona yaklaştı ve bir sâniyt içinde siyah saçlarla sarı saçlar birbir rinin içinde dalgalandı. — Bir daha bana: «Beni bırak dâ gitl» demiyeceğine yemin et! $ — Yemin ediyorum teyzel! Sen d© anneme yemin etmiştin değil mi? Ona K ölürken «Bediayı gelin etmeden onun yanından ayrılmıyacağım!» demiştif değil mi? Zavallı Muallâcığım.. sanâ ben «anacığım» demeliyim. * ; — Muallâ, yemeği yer yemez odanâ çıkma kuzum. Bu gece öyle neş'eliyim ki senin çatık kaşlarını bile açacağım: — Benim kaşlarım çatık mı? ' — Bu gece sende dünyadan : laşmış bir hal var... Haydi bahçeye C' 4 kalım. : — Çocuksun hâlâ sen... Konaklt beraber bahçeyi de sattığımızı ve artık bu oturduğumuz dört odalı ':lau’ed"ıı başka yerde dolaşmağa hakkımız madığını vakıt vakit unutuyorsun. — — Hayır, bu büyük acıyı unu'” muyum hiç? Fakat iyi bak ağaçlar gece ay ışığı altında nasıl yamyofla" ' (Arkası var) —