2 Sayı, Büyük Milletin Büyük Heyecanı E. Talu L ozandanberi vatani heyecanın —ne demek olduğunu unutmuş - gibiy- dik. Bugün on üç yaşımı dolduran çocuk- larımız, yakın bir mazide geçirdiğimiz coş- kun sevinç günlerinin menakibini — anlattı- Hanız zaman gözlerimizin — içine bayretle bakıyorlardı. Bedbin kafalar, on üç yıl süren bir yotgunluk devtesinin kalplerde — heyecan istidadı bızakamıyacağına, bırakmadığına kanidiler. Meğer gönüllerimiz, coşmağa ne kadar yeşne imiş! İçimizdeki yurd sevgisi saflığı- M samimiyetini, gddetini hasıl da müha- faza ediyormuş! Montrö zaferinin haberi memleket u- fuklarında dalgalanır dalgalanmaz, büyük müllet, engin bir deniz gibi coştu. Boğazlari.. Hele Çanakkâlel. Onu müdafaasız bilmek yüreklerimizi — burgu- lüyor, ruhlarımıza — eza veriyor, — için için benliğimizi kemiriyordu. Vâkıâ biliyorduk ki O varken, Onun kurduğu Türk ordusu varken ve Onun la- ze can aşıladığı Türk milleti varken Çanak- küle her zaman müdafaa edilecek, oradan biç bir vakit, hiç kimse geçemiyeceklir. Üç yüz bin şehidin hatırasmı orada bek- gidir.. Üç yüz bin yiğit.Türk — yavrusunun akan temiz kanları o yerlerin - üzerindeki ebedi hâkimiyetimizin beratını imzalamış, kemiklerinden, orada asırların sarsamıya- cağı bir inanç âbidesi vücuda gelmiştir. Buna rağmen, Montrö zaferinin müj- desini — alır almaz, sevindik, coştuk.. ATATÜRK Çanakkaleyi bir defa daha kurtarmıştı! * Dünyada, büyük bir milletin büyük ve temiz beyecanı kadar güzel, ulvi bir şey tasavvur edilemez. ATATÜRK'ün milleti ise, yücelerden yücedir! Bu iddiamı şu bir iki tane hakiki vak'a ile teyit edeceğim: Trakya — köylerinden — birinde —©- teran, — umumi harp kahramanla- pndan bir malül, gözleri sevinçten — yaşa. mp, dudakları da heyecandan titreye — tit- teye, yanındakilere: — Beni oraya götürün! diyor. Bu kahraman Çanakkalede aldığı yara- nn hâlâ zebunudur. — Gidemezsin! Halin yok! veriyorlar. O, sağlam kalmış tek ayağını direyor: — Gideceğim! Bizim —askerin oraya tokrar girdiğini göreceğim!. Ben bu güne kadar onun için yaşadım. Eğer götürmez- şeniz. uğrunuza akıttığım kan sizlere helâl olmasın ! Bu aslan yürekli Türkü cevabımı bir #edyenin özerine yatırıyorlar; ve 42 kilometrelik u- | zun ve meşakkatli bir yoldan oraya, Ça- nakkaleye götürüyorlar.. Lâkin bu yolculuk onun tâbü tüvanını tüketmiştir. Son gayretini sarlfederek, lam © mukaddes yere kavuşurken, fartı heye- candan, düşüp, ölüyor.. * Çanakkaleyi işgale memur edilen Türk kumandanı, askerlerinin — başında, — canlı bir yiğitlik sembolü gibi at üzerinde ilerle- mektedir. En uzak yerlerden, dağ, taş aşarak ko- yap gelmiş, sevinç içinde bir halk — kitlesi yol kenarında iki saf olmuş, bu azametli alayı seyrediyor. Bunlar bin, iki bin, on bin kişidir. Fa- kat on bininde de çarpan bir tek kalbtir. Bir kalb ki, çarpmak, yaşamak, inanmak ve coşmak kudretini ayni kutsal kaynak- tan, ATATÜRK'den alıyor. Kumandan yürüyor: Onun, en — zorlu düşman ellerinden kurtardığı kaleyi ema- net almak için.. Bu esnada, heyecandan dalgalanan © kalabalığın içinden bir adam fırlıyor, ken- dini generalin bindiği atın ayaklarının altı- Ba alıyor. Kumandan eski bir süvaridir. Atını he- men şahlandımp, o yurddaşı — felâketten koruyor. Adama soruyorlar: — Neden yaptın, bunu? — Bana bu günü gösteren milletime kurban olmak istedim.. diyor. Ne çıkar? * «Yavuze umumi sevince — heybetiyle Çeşni vermek için ve ordunun işgal hareke- Bne donanmamızı da iştirak ettirmek için Çanakkaleye gitmiştir. Sahil .ı..n., kı.hı-ımın gemimizin u- Resimli Makale karşı Suları üzerinde rahat Rahat oturulan deniz Filiatinde, Ölü deniz denilen bir deniz vardır. Bü deniz Bahri Mu- İlk seviyesinden 392 metre aşağı - dadır. Suyu © ka- dar tuzludur. ki içinde — yüzmeye imkân yoktur. Suda iken mü- vazenesini şaşıran adam derhal baş - aşağı bir vaziyete gelir; ve — bir daha ayaklarını aşağı alıp başını yu - karıya kaldıramaz.. Bu denize girmek için bir tek çare vardır. O da ayakları- na ağır şeyler bağlamak... Böylelikle hafif kaldığından tersine dönmek teh- Hikesi kalmaz. Su kesafeti fazla oldu - ğundan hiç hareket etmeden su üze- rinde oturmak, rahat rahât gazete oku- yup, yeyip içmek mümkündür. ... Tayyareden tayyareye muaşıka Amerikalı tayyare meraklısı genç bir kız tayyaresiyle havalanmış... Havada bir tayyarenin kendini takip ettiğini görmüş. Tayyaresine daha fazla hız vermiş. Diğer tayyare de bunu ta- |kip etmiş. Kız o kadar dalmiş ki epey zaman havada gittiğinin farkına vara- mamış. Tay,ııede benzin azaldığı zaman şehirden çok uzakta olduğunu ve tayyare meydanma dönmesine im- kân bulunmadığını anlayarak yere in- miş. Arkadan gelen tayyare de yere inmiş. Ve başından tayyare - başlığını çıkaran genç kıza: — Sizinle evlenmek istediğimi söy- lkeyecektim. , ve orada anlaşmışlar. Şimdi düğün hazırlıkları yapılıyormuş. fukta dumanını sezer sezmez çılgınlaşıyor. Kayık, sandal, mavna, salapurya, çır- Bik.. ne bulurlarsa — içerisine — doluyorlar. Ve Yavuza yaklaşınca, ne yapıyorlar, bilir misiniz ) Eğilip, geminin bordasındaki saçları ö- püyorlar! Artık, bu menakibi — işittikten —sonra, yapılacak tek bir sey şâir Mithat Cemalin şu ebedi mısralarını tekrar etmektir: Ölmez bu vatan, farzı mubâl ölse de hatta, Çekmez kürenin sırtı bu tâbutu cesimi! İSTER İ — Evvelki akşam İstanbul radyosu ömründe ilk defa büyük bir iş yaptı. Montröyü İstanbula bağladı ve Montrödeki Türk za- ferinin hikâyesini bize doğrudan doğrüya kaynağından dinletti. Fakat buna mukabil gayet kötü bir iş Saat on bire kadar gayet fena plâklar çaldı. Sabırsızlıkla Montröyü dinlemek isteyen halkı Hoparlörler başında bıktır. dı, usandırdı. Paranın, tehdidin, kuvvetin yapamadığını bir balledebilir. Tatlı tebessüm önünde silâhlarını terketmiyecek kahraman güç bulunur. Tebessüm yalnız başkalarına sırri. değil, sıhhatli ve iyi olmamızın da bessim adam yalnız başkaları üzerinde iyi lesir yapmakla kal- SÖZ ARASINDA Hattı istiva üstünde Yapılan meyhane Keİ X/ı /, Doktor Şemsi Molla merhum, her fırsatta nükteli süzler söylemeğe me- raklı idi. ayaklar suda bulunabilir ve baş daha| ğ SON ;POSTÂ tebessüm maz, neş'eli ve sınhatli de olur. Neş'e hayatm şekeridir. Neş'eli adam mes'ut olmanın sır- rını keşfetmiş insandır. Neş'eli insan ise mütebessim olur. muvaflfak — olmanın anahtarıdır. Müte- ( HERGÜN BİR FIKRA | Kolay olsun diye Bir gün yeni bir uşak — tutmuştu. Bu adamcağız halim, selim, zeki, bece- rikli ve terbiyeli görünüyordu. Fakal, bir kusuru vardı: Kekeme idi. Şemsi Molla, kendisine sordu: — Adın me, oğlum, senin? — Me..me.. dim. Molla, uşağın yüzüne baktı ve: — Ben bu kadar uzun adı becere- mem.. dedi; kolay olsum diye — kısaca Mehmed diye çağırsam, darılmazsın ya? meh.. me.. med, efen- e Milletleri yüz sene Çarpıştıran sakal Dünyada sakallıların miktarı geçtikçe azalmaktadır. Buna rağmen | sakal taraftarları da yok değildir. Sakal meselesi tarihte de yer almiş- tır. Hâdise ve fıkra şudur: Fransız Krallarından Yedinci Lüj, kilise tarafından cezaya çarpılmıştı . Kral, karısına haber vermeden bu cezayı çekmeğe katlanmış, ve cezanıtı neticesi olarak da saç ve sakalını tıraş eç Karısı Eleonore, Yedinci Lüi fev- kalâde çirkin, ve korkunç bulmuş, gitmiş, Duc d'Anjou'ya gönlünü kap- tırmış, ve onunla sevişmeğe başlamış. Yedinci Lüi bu işe fena kızmış, Pa- paya müracaat ederek nikâhını — iptal ettirmiş, kraliçe de gitmiş Duc d'An - jou ile evlenmiş, gel zaman git zaman Duc d'Anjou İngiltere Krahı olunca, karısımnın drahaması olan Güyenne va Poitu'u — Fransadan — istamiş — ve Fransız Krah da vermeyince, yüz sene harpleri başlamış. ... Hetira olarak alınacak eşya Amerikalıların hatıra saklama me - rakları malümdur. Amerikalıların sık sık uğradıkları Paristeki bir lokanta a- rTa sıra kaybolan çatallarının kaşıkları - mnm kaybolmalarından gördüğü zararı karşılamak için şöyle bir tarz bulmuş- tur: Lokantanın görünecek bir şöyle bir levha asmışlır: «Hatıra olarak alınacak eşyanın be- NAN debilürdi. Çanakkaleye ait gün | yerine | < Onun için dudaklarınızdan tebessümü eksik etmeyin. Bu tebessüm hem gönülleri fetha yarar, hem de sizi başkalarına Şarki Afrika - daki Kenya müstemlekesin - de Manyuki adlı bir şehir vardır . Hattıiüstüva — bu şehirden geçer . Şehrin yegâne S meyhanesi — olan meyhane de ©- tarzda yapılmış - tır ki yarısı yarım şimal kürede, yarısı da yarım cenup kürededir. İnsan bu meyhanede bir bardak iç- k yarısmı hattıüstüvanın şimalin- de içtikten sonra ikinci yarısını da ce- nubunda içmek imkânını bulabilir. .”.. Şolförlere nasihatlar Fransada bir gazete şoförlere hita - ben şu satırları neşrediyor: 1 — Önünüzde size yol vermeyen /’/ 'nXX | etomobil sizi ancak on saniye yolunuz- dan alıkor, Halbbuki —onu geçerken — eksix riya işlediğiniz kazalar sizi hapishane- ye götürebilir. On saniye hayatta kısa bıı zanıındıı Hılzüı bir günlük mah- 'l — Arabanız hızlı gidiyor diye ne böbürleniyorsumuz., Sizi sürükleyen motördür. Sizin bu işde hiç bir hisse - niz yok. 3 — Otomobilde çocuklar varsa çok dikkat edin, onların istikbali fi'len e- linizdedir. Eğer sizin arabanızda çocuk yoksa karşı arahada belki vardır. Yeni yetişen insanları öldürmekten çekini - niz? 4 — Elinizdeki seyrüsefer vesikala- yi ötomobilinizi kazasız sevketmek içindir. Genç şoförler! Tecrübesizliğiniz si- zi ağır ağır gitmeğe teşvik etsin. Yaşlı şoförler! Tecrübeniz sizi akıllı uslu hareket ettirmelidir. 39 — Arkasını görmediğiniz bir vi- raj, yolunuzu bekliyen vahşi hayvan- dan daha tehlikelidir. Üç saniye kazan- mak için, üç sene yatabilirsiniz, ve u- unutmayınız ki hastanelerde baş ucu - nuza getirilecek çiçekler, hiç bir za - man tarladaki ıı'bı .ıucl kokmazlar. delini vermeyi unutmayınız.n ... İSTER İNANMA! Halbuki radyo dün akşama mahsus bir program tertip husust könferanslar — verdirebilir, — şürler söyletebilir, hikâyeler anlattırabilirdi. Bu suretle halkın sevin. yaptı. olurdu. ci, heyecanı ve bilgisini arttiracak bir program tatbik — etmiş Bu kadar basit bir şeyi düşünüp tertip edemeyen radyo şirketinin, evvelki akşam vazifesini tam yapmış olduğuna, artık İSTER İNAN İSTER İNANMA! —| Şümndi, barıştık ! E Talu ontrö itilâfnamesinin imza me- Tasimini yirmi dört saat gecik- ıtimıeıîe sebep olduğu için, dünkü fık- İramada, dost bir devletin hariciye nazı- İrına acı sitemletde bulundum. “Ne yapayım? İnsan böyle sevinç ve heyecan anlarında pek fazla hassastır. Ve ister ki dost bellediği kimseler a » nun o sevincine ve heyecanına her ne suretle olursa olsun, toz kondurma - sın. Böylece, sinirlerimiz gerile gerile, en üç yıldır tahakkukunu beklediğimiz bir emelin, mühimsenmiyerek yirmi dört 'saat tehir edildiğini görünce, bu- na sebep olan zata karşı gönlümde hâ- sıl ol infiali gizleyemedim. Fakat sonradan duydum ki, sitem « lerime hedef yaptığım Mösyö Titüles- ko, konferansın son celsesinde, Türki- ye ve Türkler hakkında fevkalâde sa - mimi, takdirkâr bir lisan kullanarak, hakikt dostluğun en necib bir tezahil- rünü göstermiş. Biz, bi kabil tezahürata lâkayit ka- lamayız. Demin bahsettiğim — bizdeki hassasiyet, dostluk ve samimiyet ö - nünde de coşar. Mösyö Titülesko'dan, biz - bunu dün de söyledim - ancak böyle dost- ca hareketler umar ve bekleriz. Onun içindir ki, dost ve müttefik Romanya hariciye nazırının dürüst ve samimi diplomatlara yakışır bir tarzda, bizim lehimizde bulunmuş olmasım memnuniyetle kaydediyoruz. Kendisi bu hareketile, gönlümüzü tam olarak kazanmış bulunuyor. Va bu kazanç da, Türkün dostluğu ne demek olduğunu bilen ve takdir e- denlerin nazarında, az buz şey değil- dir. Montö'de, Türkiyenin haklarını müdafan edenlere karşı gönüllerimiz- de hâsıl olan şükran duygularından Mösyö Titülesko'ya da büyücek bir pay ayırabildiğimizden dolayı bahtiya- TIZ. (e Gülak, Biliyor Musunuz? | — Asya Fransadan kaç defa, Avru « padan kaç defa büyüktür? 2 — Amndrenikos kimdir? 3 —— Annam nerededir, merkezi ne ; residir, nüfusu ne kadardır? 4 — Anubis nedir? (Cevapları Yarın) * Dünkü Suallerin C l | — Çanakkolenin kadim tarihi ismi Helespondur. 2 — Çanakkalenin beynelmilel — iemi Dardanel, yabut Callipolidir. 3 — Şimdiki Çanakkalede büyük harp- ten başka yapılan en büyük ve tarihi harp Truva harbidir. Bu barp Yunanlılarla, Truvalılar arasında yapılmıştır. 4 — Çanakkalede Atatürkün kuman- danlık ettiği ve zafey kazandığı yer Ana « fartalardır. Kâğıt pardesüler Almanyada kâğıt pardesüler rağ « bet kazanmağa baslamıştır. Olimpiyat- ler arifesinde hu moda bilhassa halk a- rasında yapılmıştır. Pardesüler bizim paramızla dört Jiradır. Yağmuru kat'i- yen geçirmemektedir. *** Dört ayaklı Pariste münteşir Le Petit Jaurnal gazetesi bir İngiliz gazetesinden naklen haber veriyor: «Tarksianda bir kuluçka 21 — yavra çıkartmış, içlerinden biri dört ayaklı imiş. Fazla olan iki ayağı göğsünde imiş; Civciv-doğduktan birköç gün sön” ra bütün'katdeğlerini kaybetmis. Fa * kat kondisinin #ihhati yerindeymiş.»