ea e A G iemlale t GÜS ei St Üzan, -a Ürnin İialydnin Diş © Ticaretinde Bü- yük Açık Var Btalyanın 1835 yılı İ: b.l. ayındaki racalı :"““"' öi 2’.:3;.. 118 mik yari ge yen İiret ithalâtı siyor — | ise 3 milyar 267 milyon — lirettir. Böylelikle Hcaret — bilânçosunun açığı 1,149,022,920 lirete varmaktadır ki bizim paramızla — yuvarlak hesap 100 milyondan fazla Türk lirası tutar, Fakat bu vaziyet TRtalyanın ötedenberi alıştığı bir şekildir. Bir yıl önceki vaziyat de bunun aşağı yukarı ayaı - olarak L.156.702.746 Hretti, Maamalih Italya bu vaziyetten Mmemnun değildir, Son zamanlarda aldığı müteaddit gümrük tekay- Yüdatı kararları da bundan ileri gelmektedir. * Filistinin, bihassa Almanyada Balkanlar beuıilüua dkırıı x | takınılar urgm Filistine & I::rlnmnınfnıuıdı lamı veriİyor-| büyük bir çoğBna lar olduğunu muhtelli Vesilelerle bildiymiştik. Toprağı birçok — mevadı — yetiştirmiyen bu memleket, — bilhassa — canlı hayvan ve diğer ziral yiyeceğe Mmütaalik mahsulât için dışarı pa- Zarlara mühtaçtır. lik zamanlarda Bgerek püfusunun azlığı ve gerekse ethalideki satın almg kabiliyetinin Doksanlığı yüzünden her memle- ketin büyük bir önem vermediği bu pazarda şimdi kuvvetli bir ve- kabet başlamıştır. Her yıl açılan el-aviv panayırına gösterilen ve gittikçe artan rağbet bu rekabet- ten doğmaktadır. Filistinle Bulga- ristan ve Romanya çok yakından İlgilenmişler ve burası ile olan ticaretlerimi - bilhassa kendi ihra- tadarı bakımından - çok arttıre mışlardır. Romanya canlı hayvan- karı ve Bulgar yııâııutılın Filistin Piyasalarımı adamakıllı tutmuştur, Şimdi diğer Balkan memleketleri de, yakınlıkları dolayısila bu pas Zardan istifade otmek yolunu araş- tırmaktadırlar. — Bilhassa toprak Orünlerine dışarıda alıcı aramayan Yugoslavya da son günlerde bu bakımdan yapılan İncelmeler İyi bir gonunca varmıştır. Yugoslave lar Filistin pazarlarına ııglp ol Mmak ve iyice rekabet edebilmek İçin bir çalışma plâmı hazırla- Maktadırlar. Bu arada bilhassa nakliye işlerine Önem verilmesi Körüşülmüştür. Haber verildiğine göre Yugos- lavyahlar Suşak limanı ile Filistin frasında muntazam bir posta İhdasım da ileri sürmüşlerdir. * Sofya ( Özel) — Kontenjan daliresinde ve mun©zaman caristandan — Bul garistana yapılan ithalâtın karşılığı ee burada — Merkez Bankasında Bloke olarak kak Mıştır. Macarların bu — alacaklarını tahsil edebilmeleri için bir çare Aranmış ve bu yolda uzun zaman- dan beri iki memleket mümessll- kei arasında konuşmalar yapı- Buştır. Bu — konuşmalardan — alınan #onunca göre bir anlaşma ortaya çıkmaktadır. Macarların Bulgaris- tandaki alacakları Macar tütün Fejisi hesabına serbest bulundur “Tulacak ve Macar rejisi bu para- larla münhasmıran eski yıllara ait (1932 dahil ) Bulgar tütünü satın Alacaktır. Bulgarlar Macarlara VP ST ST ge SON POSTA- Harman — Alanlarında... Yumuşak Bır Çocuk Sesi Haykırdı: -—Ağaaal.. Anam Ayran İletti, Getirem Miiii!. Dövenler, Sarı Başak Ve Küçük Sarı Saman Y ğınları Üzerinde .— Koştukça Gerilerin-' de Sarı Bir Toz Bulutu Kalkıyor Kıyıdan uzaklaştıkça, Iç kasabanın sırte larında gittikçe çogalan sarı harmanların içine daldık. ayağımızın altındaki buğday başaklarının keşilmiş kalmış kökleri hışır —| hışır hışırdiyor. Kızgin yaz güneşine rağ- | men serin bir rüzgâr eslyor. İçinde, yalnız — buğday ve yanmış ot kokusu olan bir rüz- gâr. Ta uzaklardan uzun uzun bir eşek anırlısı çınladı ve kalın, pürürsüz bir ço- ( cuk sesi haykırdı: — Ağaaa, anam ayran iletti, geti- â remmkili?.. Harman alanlarına girmiştik. Küçük kfî bayırlı tarlalarda biçilip öbek öbek bıra- (— — © kılmış buğday başakları yer yer dağılmış.. — —: eĞ İlerde bir dizi olmuş köylüler, uzun orakl- g” arile başak biçiyorlar ve aralarında ka- <£ bir erkek sesi şarkı söyliyor. (a Harman edilmiş koca bir ot yığını önünde durmuştuk. Yığıma â.gı yerinden bize doğru bir aş uzandı. ve merakla baktı: — Merhaba dedik.. Delikanlının küçük, kirpiksiz özleri . Ç — Merhaba Beyüml.. gölgesinde destiler d:ı. çöml da yer göster aa Hı,k buyrun şöyle, biyol dinlenini. Güneşten :ıur gelir d RARİ Tn bütte bir yazın yanıp kavrulmuş, pişmiş, kızarmış, kurumuş izleri vardı. Göz kapakları sanki hiç kapan- mıyacak gibi gsertti. Yüz çizgile- rinin araları nasılsa, beyaz $ burnunun, — alamın, şakaklarının derileri pul pul dökülmüş, yeniden dökülmüş, dökülecek deri kalma- miş bir. hale gelmişti. Yüzüne baktığımı görünce dellkanlı adeta h: Tp Yandık işte, dedi. Güneşin altında — yanmadık yerimiz mi m%:ydom Tanrı bize bu yo!:lı uz güylin ekmek vudî'..— ullıll. aü Beyüm.. Tanrı yüz verirse, =ııııını Iyi doğurur. emme, Tannıyı gizdirdin mi da, artık başka bir şey bekleme. Sel olur tarlayı götürür, .yıl olur. başak- ları kırar, geçirir. Böcek — Üşer, buğdayı yer, bitirir. Yidügünüz ekmeği ıidllç çıkardığımızı biyol bize sor sen Delikanlı leri de başak biçen- lerle, ta karşıda harman döğen- leri gösterdi ! — Bi bak şuraya |.. Bi tarlada ekdüğümüz buğday, bak ne cik veler etti. Bir yanı yeşerüp boy attı, gelin gibl kırıla la ser- pildi. Biçip yığduk, haftasına varmadı, yandu yandu, gavruldu.. Harmana saldık, vereceğünü ve- ©. H Biyol da beri taraftaki buğda- ya bıî. Cüce galdı. Boy verimedi, yetişmedi. Nettükse ettük, su vere dük, çapa yapduk, Böcek varmı deye araşturduk. Fayda "gu.a, Böylece ne geç yet imcik blçiyhîîı Iııvıulmlılnın::iliyecoz. anlı bize daha bir sürü buğday hikâyesi anlattı. Bir ara- lık ayağa kalkmıştık. - Bizi aldı, harmana götürdü, Daha biz yaklaşırken, samı sa- man üzerinde düven siüren çocuk- lavın sesleri geliyordu. T- th, yanık, burnu tahriş edeçek kadar keskin is) v aüi e- e ' Harman alanında kü- me küme biriken ba- şak yığınları, saman- Çar taşınırkan, bir baş yığını üstünde | bir ot ve buğday &a ÜÇ - Ş Sera) kokusu, bütün ha eef — ) vayıkaplamştı. Har v Ğİ manın içinde iki dü- İ ven ardı. arkasına koşturuluyor, Birinde yuvarlak vücutlu tunç yüzlü güzel bir köylü kadın var. Arkasında kinde de dört beş köylü çocuğu ile henüz 20 sine basmış bir delikanlı.. Yine büyücek bir arı kuvanı- na benzeyen ot yığını gölgesil oturmuştuk. Harmanı ve JIven— leri seyrediyorduk. Köylü kadımı yuvarlak omuzlarını geriye doğru çekerek göğsünü şişiriyor, ikide birde durmadan dönen — atları kırbaçlıyordu. Hayvanlar deli gibi koşuyordu. Geri de kalan deli- kanlı bir aralık bağırdı: — Hadice aba, çok goşturu- yon, sana yetişemiyom!.. Genç kadin, başının her. ta- rafını sardığı yemetisini hafifçe geri iterek delikanlıya — baktı, güldü. Gülerker dişleri, tunç yüzü içinde sedef gibi parlıycrdu: — Helbette yetişemen, diha pek küçüksün Osman, bağa ye- tişmek kim ?. Göz ucile yanımdaki delikan- lıya baktım, o hiç oralarda değil, anlamadı, Halbaki bu güzel, bek- lenmiyen, gizli, dolambaçlı ceva- ba bizim delikazlhı yerinden fırla- yap hakkını verme'i değil mi idi? kçin tubafı, önünde, genç ka- dimi peşi sıra koşan delikanlı da bir şey anlamadı. Bön bön bar şaklar., hayvanın sırlıma bakı- y M Doktorumuzun Okuyucularımıza Cevapları Bandırınada A, Ertekinet Kulaklarınızın Urazatı laşması yüzünden Buson olmak ihtimali — vardır. Bulunduğunuz yerde kulağınızı yıkayacak va bu Busonu ortadan kaldıracak hekim arkadaş varsa, orada yap- tırırsınız. Olmazsa İstanbula ge- Hşinizde size bu husus için bir mütehassış gösteririz, fazla- * Kadıköyünde Hasan Basri Ünere: — Apandisit “ muannit kabız çekenlerde barsakların durgunluğu neticesi husule gelen bir iltihaptır. 1 — Felç muhitte ve mer- kezde olmak üÜzere mühtelif se. bepler teşirile husule gelir. DEe mağda damar sertliği ve kan damlasının - tesirile olan felçler daha ziyade bir taraf vücutta Asarını gösterir. 2 — Mubiti felçlerde yüzlün bir tarafının felci, ayaklarda, o lerde iltihabı âsap sebebile hu- süle gelen felçlere göra değişlr. 3 — Iktidarsızlık kanın zaş yıflaması ve sinirlerin gevşekliği ile meydana gelir. 4 — Huasiyelerin hali tabilde bazı guddelere mahsus küçüklüğü ya irsi bir hastalığın — veyahut belsoğukluğu neticesi olabilir. Sizl daha fazla tenvir edebilmekliğle miz İçin şikfiyetiniz. varsa arza ederseniz bir defa da hekimimize hususi olarak müracaat edersiniz, yordu. Tunç yüzlü, yuvarlak omuz> u genç köylü kadın, şalvarını uçurup ba bire koşarak bir aras hk dayanamadı, geriye döndü: — Gayrı sağa camus (*J de meli Osman!. — Niden be ya Hatce abal, — Niden gayrı, orasını Al lah - biliri. Daguz (**|) bilem desem, yalan demem Osmanl.. düvenler, sarı başaklar, küçük sarı saman yığınları Üzerinde koştukça, gerilerinde Barı bir toz — bulutu kalkıyor, çocuklar ikide birde: — Amanın — bacım, amama Üleni. Ağa, biyo da yavaş gidekl. diye bağrışıyorlardı. Yanımızda oturan delikanli, samanlar arasından küçük bir desti çıkararak bize birer bardak ayran — verdi. Sonra — boynuna büyücek kırmızı bir mendil bağ- hyarak anlattı: — Size diyem mi?. Ben şim- cik 28 inde varım. Üç yıl 'evvel Haciı — Kinalının gizim aldım, bir oğlum oldu. Emme size diyivereceğim ne biliyonuz mu?, Anam beni 28 yıl önce harmanda doğurmuş. Geçen yıl da - bizim oğlan harmanda doğdu. Ne şaşır yonuz!. Bizim garılarımız, bul garıları gibin İnce değül beyim!. Her taşa gatlanırlar. Bizim çocuklarımız ya harmanda doğar, ya tarlada, ya da ahırda, bağda., Harmanın keskin, sıcık ot kokusu burnumuzu gittikçe kapae mıya başladı. Öğle güneşi kızdı. otlar, başaklar, öbek öbek buğ- day yığınları arasından geçerken bir gölgelikte biraz düven koştu- ran tunç yüzlü, yuvarlak omuzlu köylü kadını gördük. Bizden kaçıe nır gibi omuzunun birini kıvırdı, yüzünü yarı yarıya başörtüsiyle kapadı, Ayağının birini de büke- rek, yanyan — bize Gözleri tpkı kızgın barman eşi gibi parlıyordu ve delikanlı arkamız- dan bağırıyordu: — — Varım sağlıcağla l Reşit Şevket (*) Blande, P*) Demuz. Kdi c b z 1 e SKi * <e A DA CA ,