12 Sayfa Bi Yazan : All Rıza Seyfi Aslanın kız kardeşi — güzel (Yıldız) uzun kirpiklerle hâlelen- miş gözlerini elindeki bir nakış işine dikmiş, çalışıyor görünüyor- du. Fakat Annesinin yüreğindeki sevgi ile fazla kuvvet ve manevl bir nüfuz kazanan gözleri uzak- tan bu kirpiklerin — gölgelediği — yanakların çok solgun olduğunu, — iğneyi tutan parmakların titredi- ğini, hattâ siyah elmasa benzeyen gözlerin derinliklerinde sıcak yaş- — ların dökülmek için isyan halinde bulunduğunu pekâlâ görlüyor ve biliyordu. Garip makineli büyük saat hâlâ hırıldayarak — işliyor, sanki geçmiş korkunç — faciaların ve gelecek büyük felâketlerin mer- — siyelerini mırıldanıyordu. Düşmanlar, ölümler ve ölüm- lerden çok daha korkunç ve çok fena tehlikelerle sarılmış olan bu alle ocağında toplaumış bu dört — kişi; uzak, geniş —Asyanın karlı (Altay) dağlarından gelerek bu yabancı ellerde, düşman Avrupa- mın göbeğinde yerleşmek ve hük- metmek İddiasını güden Yılmaz bir. milletin bu dört mümessili acaba neler düşünüyorlardı? Ön beş, on altı yaşında All- nin ne düşündüğünü keşfetmek hiç te güç değildi. Cenk destanları, akıncı tür- küleri, ölüm ve yiğitlik hikâyeleri |- ve muhasaralarla baskınların ve- — bu Türk serhaddi çocuğu, bu | aslan yavrusu — elindeki büyük tabancayı okadar itina, meftuni- yet ve saygı ile muayene ediyor ve vakit vakit sapını avucuna öyle mânalı vaziyetlerle yerleşti- riyor idi ki: Hayalinde yarattığı bir cenk meydanında ya vurmak, yahut vurulmakla meşgul olduğu- na hiç şüphe yoktu. Onun genç, hayat ve faaliyet taşan coşkun gönlünde okadar saydığı ağabeysine karşı derin bir kırgınlık vardi; bunun sebebi de okadar yalvardığı ve okadar umduğu halde iki gün evvelki Bavaşa götürülmemiş olması idi. Evet, henüz on altı yaşında idi; fakat bu aile erkeklerine has, dideta irsi gürbüzlük, irilik ve ' fevkalâde beden kuvveti kendk — ginde ziyadesile vardı; — idman oyunlarında, ata binmekte birinel idi. Silâhşörlüğünü ise ona hergün ders veren kahraman Çakır Meh- met bile beğenmiyor mu idi!. Ço cuğun düşüncesi bu Çakır Meh- — met noktasında birdenbire durdu ve döndü. Kalbine keskin, ince Lir şey batıyordu., Evet Çakır Mehmet.... O, şimdi nerede idi?.. (Gözlerinin içinde ateşler yandı- Oğını duüyarak derin derin daldı; tabancayı sıkan adaleli eli gev- şedi... Evet, Çakır Mehmet... Korka korka ve ihtiyarsız, gözleri — kız kardeşi Yıldızın züzüne döndü. Genç kız hâlâ dikişini elinde tutuyordu, — hâlâ gözleri dikişe bakıyordu, fakat — ince, biçimli parmakları durmuştu.. Çakır Mehmet.. Birdenbire çocuğun gözü önün- do şu geçen iki günlük büyük hadiseler yeniden canlanıverdi: O şanlı ve kanlı günde önde “Aslan bey olarak © heypetli; Deli Aslan - Yıldız, Gözlerini Bir NakışİşineDikmişti Tefrika No. &ı kaplan postlu, demir derili ve çelik —dişli “Deli,, müfrezesinin sabahlayın kale kapısından nasıl çıktığını ve, oh, o mübarek bay- rağı başının Üstünde — taşıyan kahraman Çakır Mehmedin ken- disine gülerek nasıl başını salla- dığını şu anda ta gözünün önün- de görüyor, kalbi tıpkı o zamanki gibi çarpıyor, çarpıyordu... Evet, her şey gözünün önünde, her şey aklındal, Hattâ Çakır Mehmedin başındaki kartal ka- nadı eğrilmişti, ve All ona * to- gana bakl,, bak diye elile İşaret etmemiş mi idi? O sabah Çakır birçok kılıçlarının içinde her za- man övdüğü eğri kılıcı takmıştı. Evet, herşey — hatırında idi. “Deli,, ler daha hazırlanırler iken Ali Çakırın yanına — gitmiş, onu bayramlık esvaplarını giymiş, iyice süslenmiş görüncet — Bu ne Mehmet ağabay, bayramlık esvap giymişaln | Diye sormuş, Mehmet ter — Ne sandın ya, bayram değil mi, Ali dayı! Cevabını vererek gülmüştü ve sonra Mehmet - burada çocuk tekrar kız kardeşine gizli bir na- zar attı - Alinin kulağına, eğilip yavaşça şu sözü ilâve etmişti: — Ali, Yıldız Hanıma selâm söyle; de ki: Çakır Mehmet bay- rama gittil.. Sonra kalenin Üzerinde seyret- tiği o heyecanlı kavga Alinin ha- yal sahasında tekrar açıldı; ovada gördüğü dövüş, o devler boğuş- ması ne idil.. Kılıçlar, ışıldıyan tol- galar, keskin uçlu uzun mızraklar güneşin ışıkları altında nasıl parlayıp kayboluyor, suvariler nasıl birl- birinin üzerine küme küme atılıyor, çarpışıp düşüyor, birkaç kahraman önlerindeki düşman — fırkalarını nasıl yarıp gidiyorlardı!! Ali bu fırtına içinde kahraman ağabeyi- sinin bayrağını, o bayrağı taşıyan ve okadar sevdiği Çakır Meh- medi takip edebilmek için bütün cisminin — ve bütün — ruhunun kuvvetini gözlerine vermişti.. Man- yetizme olmuş bir halde bakarken, daha iyl görmeye, işitmeye çalı- şirken yüzü bütün kanının başına yükselmesile kıipkırmızı kesiliyor du.. Şanlı “ Deli ,, bayrağı işte orada İdi. Mübarek bayrağın etrafındaki Türkler nasıl vakit vakit biribirine sıkışarak dört yandan gelen kara bulut gibi düş- mao kümelerile vuruşuyorlar, sonra birdenbire genişleyerek — etrafla- rıitda taşıp dalgalanan Macar yığınları arasına bayrağı birkaç adım daha sürmek için nasıl çarpışıyorlardı.. O zaman öteden bir takım Macar bayrakları daha yaklaşıyor, bu toplanan bayrakla- rın altında, etrafında korkunç bir kaynaşma — oluyor; — yalnız ve tek — kalan Türk bayrağı ileri, geri; ileri, yine gerl titreme- ge başlayor, Ali de kalenin bür- cünde sancakla beraber eğiliyor, bükülüyor, ellerini ısırarak hay- kırmak — İsteyordu. — Kahraman bayrak hülâ ileri geri titreyor, alçalıyor, sarsılıyor, sonra bir- denbire: — Allah, Allahl,.. Subuska, Subuskal « Üirklüm vülş SON POSTA Modelin Model — | Giyinirken | beni biraz örtmelisin! Yoksa bu kıya- fette beni herkes ! Bir Güzellik Müsa- bakasında Hakem- lik Yapan Âmâ Müsabakanın hakemi işte bu Gmadır Ingiltere Kıralı Corcun tahta çıkışının — 25 İnci yıldönümünde Ingiltere şehirlerinin birinde garip bir güzellik müsabakası yapılmış- tır. Bu müsabakanın hususiyeti yüz ve vücut güzelliği değil, yalnız “bacek,, — güzelliğidir. Bunun için de her genç kızın cazibesinden hakemleri kurtar- mak — ve — bitaraflığı — temin etmek, gayesiyle tertip heyeti uzün boylu düşünmüş ve şimdiye kadar eşine tesadüf edilmiyen bir karar vermişlir. Bu karara göre “bacak güzelliği) müsabaka- sında,, hakemlik vazifesini bir kör yapacaktır. İşte bu, gözden mah- rüm adam birçok şehirlerden gelecek genç kızlardan birini In- gilterenin en güzel bacaklı kızı olarak intihap etmiştir. Bu seçim yapılmış bir dikişçi kız birinciliği kazanmıştır. Siz, bu garip seçime ne dersiniz? SELÂNİK BANKASI Tesis tarihi 1558 İdare merkezi Istanbul (Galata ) Türkiyedeki şubeleri: İstanbül, ( Oalata, Yenicami ; İzmir, Mersin. Yunanistandaki şubeleri : Belânik, Atina, Pire. e Her nevi banka muamelâtı UDU K SYA YAK AAPLEMEAR AM Bu Sütunda Hergyün Alman edebiyatından: AleXandr Costell ——  YE SON TESADÜF Dünkü Kısmın Hulâsası Muharririn caki bir dostu vardır. Sonradan ba adamın bir katil olduğunu öğrenmiştir. Fakat ha- kikt hüviyeti meydana çıkınca katil de ortadan yok olmuştur. Fakat geneler sonra — mubarrir, bu sski aşinayı bir gün Niste, kalabalık İçinde görüyor ve endişe ile onun, orada, ne aradığını kendi kendine soruşturuyor. Ve şimdi tam kaybolduğundan beş sene sonra onu Niste görü- yordum. O, burada ne yapıyordu? Tıpkı bir hortlak gibi sessiz se- dasız ve hareketsiz olarak neden insanların arasında dolaşıyordu. Ben hayatımda ondan başka bir katil görmediğim ve tanıma- dığım için olacak, onu görmek bana dehşet vermişti. Haâlâ tit- riyordum. Yerimden kalktım, Pal- miyeli bahçeye gittim. Bir kane- Peye oturdum. Zihnim onunla meş- guldü. Nereden gelmişti?.. Nereye gitmişti? Şakaklarım ve boynumun da- marları kuvvetli kuvvetli atıyordu. Onu görmenin bana bukadar mü- essir. olması da pek — garipti. Bana ne oluyordu bu akşam ? Birden karşımda eski bir dos- tum olan bir Fransız tiyatreo mü- ellifini gördüm: — Haydi gel İçelim. Dedi. Orada bir küçük kah- veye girdik. Duvarın dibindeki siyah renkli bir peykeye oturduk. Ortalık kararmak üzere idi. Ve garson elektrikleri yaktı. Dostum soruyordu: — * Almanyadan ne hava- dis var? ,, Ona cevap verdim — “Almanyada vaziyet...,, Bir- denbire sustum. Çünkü gözüm ona tesadüf et- mişti. Evet Jak yan salonda atu- ruyordu. Ve gözlerini kırpmadan bana bakıyordu. Ağzımı açarak bir şeyler söyledim dostuma, am- ma ne söyledim, bilmiyorum. Dos- tum: bir — aperatif — “Peki sonra ne olacak.,, diye alâka ile sözümü dinliyordu, ben de konuşmiıya gayret ediyor- dum. Fakat bütün varlığım onun gözlerine takılmıştı. O, adeta ken- dinden geçkin bir halde bana bakıyordu. Ve hiç korkmuyormuş gibi görünüyordur “ Deli diye düşünüyordum. Bin tesadüf onu ele verebilir. ve sonra?.. Sonra orada... Bir gece tasavvur ediyor- dum. Siyasetgâhım kurulduğu ge- ceyi... Ve dehşetle ürperiyordum. Büyük Allahım... Başında do- laşan tehlikeye rağmen ne kadar sakin oturuyordu. Dostum daima konuşuyordu: — “ Almanya borçları — ver- meyince Fransa ne yapacak?, Bu, Franmsızlâar için çok fena ola- cak, “ evet haklısın ,, diye cevap verişim ona hayret veri- yordu. Ben ki daima mlnakaşa ederdim. — * Fakat Almanya.. ,, Diye yeni — bir cümleye — başlayan dostumu dinlemiyordum. Gözle- rim, ipnotizma olmuş gibi yalnız ona bakıyordu. “Bu kadar neşeli ve sakin insanlar — arasında bir katil var,, diye düşünüyordum. Bir aöz, bir işaret şimdi burada oluran bu terbiyeli insanları bir kurda çevlrebilirdl. Onun yüzü âdeta gergind. — Ve dudakları sankl bir daha hiç açılmıyacak» miş gibi kısıktı. Yüzünün çizgi- lerinden hiçbir şey okunmuyordu amma kimbilir belki o da benim gibi aynı şeyleri düşünüyor ve muhayyelesi tıpkı — benim gibi korkunç şeylerin — peşinde idl. Belki onun bu kadar sakin olma- sı bütün vücudunun — dehşetten donmuş bir kütle oluşundandı. Arkadaşım: “ Almanyadaki Iktısadi va:- di , Diye uzun bir şeyler ben “ ya mantonda bir polis hafiyesi ondan pasaport sorsaydı,, diye düşünüyordum. Fransız dostumun - sörlerinden kurtulmak için: — Bu akşam müthiş bir mig- renim var, dedim. — Bir ilâç alsanız, dedi. Bu ara görzlerimi ona çevirdim, — yerinde kolkmış, gitmişti. Ben de kalktım, otele gittim, Henliz şezlongun Üstüne uzan- mıştım kl kapı vuruldu. muhakkak gene yoktu — Gelen, odur, diye düşündüm. Hayır, gelen o, değildi. Bir garsondu. Bana akşam gazetele- rini ve posta ile gelmiş mek- tupları getiriyordu. Bu mektup- ların içinde bir de Monparnas arkadaşlarımden Mis Lle'nin mek- tubu vardı içine de bir gözete parçası kesilmiş, konulmuştu. Bu gazetede bir resim, onun resmi ve bir de şu havadis vardı. «Genç kız katili John Freementel bir yer altı treni kazasında yara- lanıp — ölmüştür. Kendisi birkaç zamandanberi yer altı treninde sahte bir isimle makinist olarak ça'ışmakta imiş.» Gece yarısına kadar bu ki- çük havadisl bin kere, yüz bin kere okudum. Bu, ne demekti?, Bu gelen mektupla geçen vakanın onun bana görünüşlndeki ssrarın bir- bir.me olan bağı ne Idi? Bugüne kadar ben hâlâ bunun ne demek olduğunu anlayamadım. Fakat size uamusum Üzerine ye- min ederim ki o gece ben Jaki bütün — vuzuhile, bütün — hakis kati'e gördüm, Yeni Neşriyat: Gençlik ve kaynakları — Bay M. Kâmll Çakar tarafından yazılan bu tbbi eser çıkmıştır. İçinde her- kesin bilmesi lâzımgelen birçok fay- dalı malümat vardı Derlenmiş birkaç yazı — ÂAn« kara bahçeli evler yapı kooperatifi bakkında bazı alâkalı yozıları bir arada toplayan bu eser, kitap halinde çıkmıştır. İşkin — Gazlantepte çıkan bu memleket mecmuasının 8 Üneli sayısi intişar etmiştir, Bağ ve bahçeler — Bağ vt bahçelerde zarar yapan böcek ve hastalıklara — kargı — kullanılan — ilâçlar hakkında İstanbul Ziraat Müdürü Bay Tahsin Dilek'in yazdığı bu küçük kitap dağılmaktadır. Büyük Gazete — Bu haftalık mecmuanın — 3Lİnci sayısı — birçok zengin yazılar ve renkli rosimlerle İ tevzi - odilmektedir. 4