l! Şıyfı Ddi nn I Dünya Garibeleri l Hıllerın Bir Sene Evvelki İktidarı Almanyada bütün ordu Üze- rinde hâkim olması İitibarile, Je- neral Fon ( Şlayşer ) muhakkak ki Başvekilden daha nüfuzludur ve ( Hitler ) in teşebbüsleri mü- nasebetile de hep bu zatin İsmi geçmektedir. Binaenaleyh Jeneral Fon Şlayşerin Hitler batıkında ne düşündüğünü öğrenmek fay- dadan uzak olmasa gerektir. İşte sizi tenvir edecek bir hâdise: Hitler geçen sene bu derece müfuza malik olmadığı bir za- manda, Harbiye nazırı ile konuş- mak istemiş, fakat o vakit bu makamı işgal eden Jeneral Grü- mer belki zamanının müsaadesiz- Hiğinden, belki de tenezzül göz- termediğinden ( Hitler)i kabul etmemiş, bususi kalem müdürüne göndermiş, o zaman hususi kalem müdürlüğünde şimdi Harbiye na- zırı. olan jeneral ( Şlayşer ) bu- lunuyormuş. İki adam konuşmuşlar ve Hit- lerin fikirlerini neşreden gaze- teler bu mülâkatı müteakıp, iki devlet adamının bu tanışmadan çok memnun - kaldıklarını mışlar. Fakat — Jeneral ( Şlayşer ) & dostları bu mütaleanın doğru olup yaz- olmadığını sordukları zaman şu | cevabı almışlar : — İki saat, yani tamam 120 dakika konuştuk. Bu müd- det zarfında ben yalnız 10 da- kika söyledim, geriye kalan müd- deti hep Hitler kullandı ve yalnız * zamanının — geldiğini ,, — söyle- mekle vakit —geçirdi. Fikrime göre iktidarsız bir adamdır! ,, zarfında Jeneral fikrini değiştir- miş midir, dersiniz ? Raynhardın Başına Gelenler Almanların meşbur — tiyatro san'atkârı Maks Raynhardın bu son sene zarfında başına gelenler büyük bir cilt roman teşkil ede- | cek kadar çoktur. Maks Rayn- hart kendisi gibi san'atkâr olan | karısından ayrılmak - istemiş, ev- velce Avusturyada iken muharebe neticesinde Çekoslovakyaya ge- çen bir şehirde doğduğu ve erada evlendiği için ayni mahalde | açmış; davayı | bir talâk davası kaybetmiş, Letonyaya giderek Letonya tâbiiyetine girmiş ve davayı orada tekrarlamış. Fakat karısı bu tabiiyet değiştirme işinin bir oyundan ibaret oldu- ğunu anlatmış, Raynhart bu defa güç hâl ile Leton tabiiyetinden çıkmış, Çek tabiiyetine girmiş, tekrar bir dava açmış, bu dava görüle dursun, yeni bir müşkülât ile karşılaşmış: Filhakika bu Raynhart ismi san'atkârın babasına Avusturya İmparatorunun bir iradesile ve- rilmiştir. Halbuki san'atkâr şimdi beşka bir devletin — tabiiyetine geçmiş olduğu için bu ismi ta- şımak — hakkından — mahrumdur, ailesinin bir asır evvel taşıdığı Goldman adına avdet edecektir, Bakahm, netice ne olacak? Üçüncü Napolsonun Cevabı Maruf Fransız muharrirlerin- den Jak Bulanjenin son eserinde İmparator — Üçüncü Napoleon hakkında hoş bir fıkra gördük: Bir gün Başmabeyinci Kont Tasker mektup yazarken İmpa- | itaat etmek olduğu için SÖON FOSTA HAMALVLAR ARASINDA | Hötlerin — — | “Onun Barnağını (ııpratac*ak Meceli Yok. Gayrı Hamallık Edemez Caz Eskiden, Yaramazi Çocuklara “Sen Bu Gidişle Hamal Olacaksın ,, Derlerdi. Artık Bu Sözün De Kıymeti Kalmadı Belediyenin önünde iş ve sıra bekliyen hamallar — Umuryerine gider misin? — Hıyr.., — Körfeze gider misin? — Kürfeze gidip neydem... Ora uzak geliyi... Fenere gider misin? — Yohi.. — Hasıriskelesine sin? — Orda iş çoh.. bunalirem., — Gazciler köşesine - gider- misin? — Üryamda belem gürmemi- şem.. niresi dir ki?.. — Hasköye gider misin? — Hasköyde — neydem?.. be- güm.. bena iyi bir yer görset ki gider mi- Acaba aradan geçen bir sene | gidem... Önündeki deftere bakarak bu sualleri her gelene hiç üşen- meden, birer birer tekrar eden masa başındaki belediye müstah- demein müdürü, gittikçe asabi- leşiyordu. Ben, onun yerinde olsam bir sual daha sorardım: — Peki.. Cehenneme gider misin ? Muhsin Bey iskemlesinde doğ- rularak geniş bir nefes aldıktan | sonra bize dönerek: — Gördünüz ya, beyler, dedi. Haftada üç gün sabahtan akşama kadar bu azabı çekiyoruz!.. Kendisine hak — vermemek mümkün mü? Belediye İtısat Müdiriyeti bi- nasının caddeye bakan kapısından başlayıp, müstahdimin Müdürü Muhsin Beyin odasında nihayet bu- lan, üstüste yığılmış bir kalabalığa meram anlatmak, hiç şüphe yok ki, deveye henek atlatmaktan daha ——— rator içeriye girmiş, Başmabeyinci hemen ayağa kalkmış, fakat Napoleon : — İşinize devam ediniz, de- diği ve âdet te emre bilâitiraz ma- beyinci yerine oturmuş, mektu- bunu bitirmiş, sonra zarfa koy- muş, © zaman Napoleon sormuş : — Bitirdiniz mi? — Evet Haşmetpenah ! — Tamamen ? — Evet Haşmetpenah ! — O halde mürekkep hok- kasını alabilir miyim ? Muharrir bu hikâyeyi İmpa- ratorun nezaketenden bir nümune göstermek için anlatmıştır. zor. Maamafih, Muhsin Bey, bu işe alışmış. Gelenleri güler yüzle karşılıyor, arzularını soruyor. ve eğer münhal bir iskemle varsa, birer birer sayarak kendilerine beğendirmiye çabalıyor. Bugün- den itibaren bana: “ İstanbulda, en çok talibi olan san'at veya meslek hangisidir , diye sorulsa, tereddüt etmeden şu cevabı ve- receğim : — Hamallık 1.. Düşününüz ki şimendifer ve gümrüktekiler de dâhil olduğu halde şehir hudutları dahilindeki hamal kadrosu (5) bin kişiden ibaret iken hamallığa hergün bir bu kadar talip zuhur ediyor. Malatyadan, Kemaliyeden, Petur- keden, Hınıstan ve daha böyle bir- çok yerlerden, İstanbulda iş ara- mıya gelenlerin hepsi hamallığa gözdikmişler. Tabil bu kadar hamalı, der- hal yerleştirmiye imkân yok. Sıra bekliyecekler. Daha doğru- su, sıra beklemeleri İâzım, Fakat bekleyeni gösterin bakalım ?. Bir hamal, izin alıp memleke- tine gitti mi, yerine yüz kişi bir- den talip !.. Sonra, olur ya, insanlık hali.. bir hamal hastalanmasın.. Hemen dedikodu başlıyor: — İfendum.. Sarfası gabariyi.. Başı döniyi... Üreyi bulaniyi ...Bar- nağını gımıldatacah meceli yoh... Gayri, hamallıh edemez o... Tahkikat yapıliıyor. Bu söy- lenilenlerin hiçbiri doğru değil. Herif, turp gibi... Bir gün nasılsa isitma tütmüş ta işinin başına gelememiş. Hamal diyip geçmiyin. Bun- lar, çok açıkgöz adamlar.. Me- selâ, Müstahdemin Müdürl ile, uzaktan yakından teması olan kimler var? Haftalarca peşine düşüp öğrendikleri gibi yakasına yapışıyorlar : — Ocağan düştüm beğüm... Bana bir tafsiye... Nihayet tavsiyeyi koparınca, doğru Muhsin Beyin odasına.. Hamallara tavsiye verenler içinde memleketin —en yüksek — ilim adamlarının bile ismi varmış. Geçende tanınmış bir muhar- rir anlatıyordu: — Gece, geç vakit belediye- nin arka sokaklarından evime dönüyorum. Karanlıkta iri yarı bir gölge peşime takıldı. Doğru- su kuşkulandım. Herif, beni on adım uzaktan takip ediyordu. Hızlı gidiyorum, o da - hızlanıyor. Duruyorum. O da durüyor. Ni- hayet yanıma yaklaşıp birdenbire ayaklarıma kapanmasın mı? Kendimi karşı kaldırıma dar attım. Meğerse, fena bir maksadı yok- muş. Yalvarıp yakarmaların artık bini bir para: —Ni olursa senden olur efendi? — Peki.. istiyorsun.. — Ben örgendim efendi. Sen filânca müdürün teklüfsüz ehpabı imişsen.. Gayri, nasıl bilürsen eyle yaj d ycB, sen benim yerimde ol da bu adamcağızı boş elle geri çevir bakalım. İstediği tavsiyeyi hemen ora- cıkta karalayıp — verdik. Dua ederek gitti. Benim filâncanın ahpabı olduğumu nereden, nasıl öğrenmiş. Hâlâ merak ediyorum. Tavsiye mektupları içinde ba- zan pek orijinalleri var: “Mütekaddimi varaka, filânca güçlü kuvvetli, meşak ve meza- hime mütehammil, ahlâkan maz- but bir kimsedir. Kendisinin münasip bir iskelede tavzifine delâlet buyrulması ricasile, “Filânca ağa bakkında vait buyrulan — müzaheretin kendisin- den deriğ edilmiyeceğini ümit eder ve bilvesile....,, Yahut: “Hizmeti vataniyesini hüsnü su- Söyle bakalım, ne Kari - Mektupları (Kırlangıç Yuvasından Yemek Olur Mu? On, on beş arkadaş bir rüceliste konuşuyorduk. Bir arkadaş Çinlilerin kırlangıç yuvasından yemek pişirdiğini töyledi. Hepimiz hayret ettik. Bu bir Tâtife midir, yoksa hakikat mildir?.. Eğer doğtu ise bu yemeğin nasıl bire şey olduğunu lütfen bildiriniz. Uşaklı bir kartiniz Cevap: Çinlilerin kırlangıç yu- vasından yemek yaptıkları doğ- rudur. Bu yemek Avrupanın büyük şehirlerindeki Çin lokantalarında da bulunur. Kırlangıç yuvası ye- meği çok nefis ve çok lezizdir. Sıcaktır. Yağda pişirilir. Kırlan» gıçlar yuvalarını kırlardan topla» dıkları bir nevi nebatla yaparlar. Bu nebatın yemeği çok güzeldir, Avrupalılar bu yemeğe “Nirdi ron« del,, derler. Bu Nasıl Ceviz Satışı Kastamonu Meb'usu Hasan Fehmi Beyin dediği gibi Türkde yenin en kutlu ve en mubarek Ağacı ceviz ağacıdır. Bu cevizleri satın almak üzere kasabadan köylere bir zat gider.. Köylüden beher ağacı beş liradan yedi Hiraya kadar alır. Bu kadar az bir para ile alınan gütük bir buçuk metre mikâbı gelir. Nak« liye ve kestirme masrafını da bir okadar hesaplıyabilirsiniz. Fakat bu kütüğün kaç paraya satıldığını tahmin edersiniz: 150 liraya l.. Bu vaziyette köylü değil, birkaç açıkgöz zengin olmaktadır. İşte ceviz. kütüğü alışverişi bundan ibarettir. Hükümet ve Orman İdareleri bu hususları nazarı cı.. kate almalıdırlar. Bolu, Zeynel zade Küzüm — oÖL retle ifa ettiği bizce malüm olan Ağanın ilk açılacak iskele hamallıklarından birine kayırıl: mak suretile maişetinin teminine himmet buyrulması müstercadır efendim....,, gibi şeyler... Hamallık istiyenler, öyle bire denbire arzularına nail olamıyor- lar. Dehşetli kırtasi muamelât... Evvelâ belediye — reisine istida verilecek. İstida, makamdan İk- tısat Müdiriyetine havale edile- cek. İktısat Müdüriyeti, polise yazacak, polis birinci ve dördüncü şubeleri, tahkikat yapacak. Tah« kikat müsbet çıkarsa evrak Sıh- hiye Müdüriyetindeki muayene heyetine gönderilecek. Hamalı bur rada uzun uzadıya muayene ede- cekler, nihayet tekrar müstah- demin — Müdiriyetindeki — husust bürodan eline vesikasını vere- cekler. Muhsin Bey — bu uzun muameleyi, çok kısaltmış. Ha- mallık talipleri şimdi yalnız mat- bu bir varakayı döldurmakla mü- kellef tutuluyorlar. Haftalarca, aylarca evrak takip — et- mek külfeti ortadan kalkmak- la beraber hamallık, yine en güç — varılabilen kazanç — yol- larından biri! Eskiden, adam olmak istida« dını göstermeyen tembel çocuk- lara: — Sen bu gidişle olacaksın! derlerdi. Artık bu sözün de yeri kal- madı. Hamallık, öyle her istenil diği zaman, kolaylıkla ele geçi- rilir bir iş değil. Bir hamal erkalığı almak için, evvelâ bir arkanız olacak!.. af af hamal