19 Kasım 1942 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 4

19 Kasım 1942 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

iKi KOZ ORTASINDA Hayat ve ölüm hakkında bir izah yapmak lâzımdır. İşte ozaman sanat hayatın ve ölümün sirri üzerine bir projektör gibi yayıl- maya başlamıştır. Hayatın ve ölümün tasvir, izahı gitgide laboratuvara intikal edince sanat bir zamanlar üzerin- de fazla mikdarda duyduğu has- talıkları tababete terketmis, hattâ sanatkâr onları izahı gülünç bul- muştur. Çünkü artık bir yandan biyo- loji, bir yandan müsbet tababet bu mevzuu sanat hududundan çekip almışlar ona yeni ufukları terketmişlerdir. (1) Bu yeni ufuk insanın psikolojik izahidir. İnsan psikolojisi ilkhların iflâsından sonra bir kiymet kaznnabilmiştir. Çünkü daha önceleri insan psikolojisi, insan karakterleri, insan tipleri ilâhların dünya denen perde üze- rinde oynattıkları bir takım kara gözler farz olunurdu, insan hür- riyetine kavuşduğu zamandır ki kendini izah etmek, kendini anlamak mecburiyetini duydu. Büyük bir hamle ile insanın deruni hayatı tasvib ve izah zarnretini duydu. Bir zamanlar basit ve bugün kanunları mekteb talebeleri için mâlüm olan psikolojik hâdiseler sanatın yegâne mevzuu idi. Sanat bu devreyide arkada bıraktı. Çün- kü psikolojinin de laburatuvarı kuruldu, onun kanunları keşfedil- di, san'at daha ilerilere doğru gö- zönü çevirdi, artık sosyal âlem onun için mevzudu. Sosyal &lemin kanunları henüz katiyetle konmuş değildir, Sosyoloji bir ilim olmak iddiasındadır. Fakat daha felsefi bir çağdan dışarı çıkamamıştır, Bunun için bugün sanat eserinde İleri temayül olarak sosyal meseleyi canlı bir tem halinde görüyoruz. Sanatkârlarla sosyolog arasında bir yakınlık sezilmiyorsa sebebi budur. Hele romanda sosyologla romancı ayni mevzuu yakalamakta- dır. Aradaki fark metot, ve görüş ayrılığıdır. Bugün edebiyatın henüz laburatuvara temamen terk ede- 1) Bugün san'at davası bulunmayan hastalıklar üzerinde bile büyük istarla dur- maktadır. 2 — Servetifünun — 2413 EDEBİYAT Yazan : Sadri ERTEM mediği üzerinde durduğu bir sa- hada insan rahunun derinlikleri « gayri meş'ur» bahâıdır. Bazı tatbikat neticeleri elde edilmekle beraber insan rahunun derinlikleri hakkında hakiki bir ilim henüz kurulmamıştır. Kanun fikrinin hâkim olduğu yerden sanat çıkar, Henüz gayri meş'ur sahasında “kanunlar, keçi edilmiş değildir. Sanakâr cehdini bir projektor gibi insan ruhunun derinliklerine çe- virmiştir. Edebiyat içden tazyık ede- rek ona deruni şekiller veren bu fikir unsuru yanında ikinci kuvvet tekniktir, İnsanın icad ettiği teknik edebiyat üzerinde öyle tesirler yapmıştır ki, onu sırasile şaymak müşküldür. syni zamanda teknik edebiyat üzerinde kıyasıya tesirler yapdığı halde bu tesirlerin mesuliyetini bü- yük bir tevaznla daima inkâr et miştir. Uzun zaman insanlar kendi icatları olan tekniğin edebiyat gibi yarı ilâhi bir varlığı nüfuzu altına alabileceğine inanmamışlardır. Bugün bile buna inanmak is- temeyen insanlar vardır. Bunlara göre insan büyük, teknik küçüktür. İnsan yaradan, teknik mahfuzdur. Nasıl olurda kul yaradana hüküm eder? inanmak istemeyen inanmaz, ilk edebi eserler «manzum> par- ŞEHİR TİYATROLARINDA Dramda: KOLLEGE KRAMPTON Yazan : Gerhardi Hauplman Her perşembe saat 16.30 da tarihi matineler © Komedide : ASRİLEŞEN BABA KOMEDİ Yazan: Spiro Mellas Her cumartesi ve pazar günl kımınde Ga matineler çalardır. İlk sana'tkârlar manzu- melerini yazmazlar söylerlerdi, bu zamanda h&m madde olan söz üzerinde tekniğin tesiri yoktu. İlk teknik tesir «yazı> nın icadı olmuştur. Yazı sanatkârı manzume veya giir söyler adam halinden çıkarmış manzum veya giir yazar adam haline koymuştur. Şiir söyleyen adamla, şiir yazan adam arasında olduk a büyük bir fark vardır. Şiir söyleyen adam, şiir yazan edam haline girince müdhiş bir psikolojik fark başgös- terdi. Şiir söyleyen adam bir kütleye hitab ederdi. Kütleye hitab eden insan müşterek hisleri terennüm eder müşterek heyecan yarstır. Şiiri kütleye söyiemeyüp de ya- zan adam sadece kendi şuurunu kğ- gıda nakleder. Okuyan da kendi ha- leti ruhiyesine göre okur. Müşterek haleti ruhiye kütlenin müşterek he- yecanı artık ortada yoktur. Şiir söylenen devirde şairler yarı ilâh- lar mertebesinde idi, İlâh kütlenin bütün ruhunu temsil eden sembol- dur. Şiir söyleyen adam kollektif bir ruhu terennüm ederdi, Şiir yazan adam kendi ferdi hislerini ifşa eden adam oldu. Bu iki haleti ruhiye hakkında bir kıymet hükmü vermek niyetin- değiliz, ancak teknik bir vasıta olan yazının yarattığı hususiyeti işaret etmek istiyoruz. «Yazı» ilerledi, tekâmül etti, bagkı makinası şeklini aldı. Bu zaman edebi eser yepyeni bir hüviyet kazandı eskiden mahdnd insanlara, ekseriya sanatkörlara hitab eden edebi eser gayri mah- dud insanlara kadar yayıldı. El yazması devrinde sanatkâr «bir hâmi» nin kapısında beslenirdi. Bundan gonra «hâmi» okuyucu denen kütle oldu. Hâmi kütle olunca, sanatkâr yine eski sanatı unutmadı, eski itiyablarına sadık kaldı, yani hâmi sinin hoşlandığı şeyleri yazdı, bu- nun bir takım neticeleri oldu: Milli dile hizmet etti. — Devamı Ti de —

Bu sayıdan diğer sayfalar: