Türk doğan, Türkiyede; Türk cemiyetinin içinde yetişen bir san, atkârdan Fransiz olarak (şöhret kurmasını beklemek garip olduğu kadarda gülünçdür... Binaenaleyh; muhit ve cemiyet malı olan san'atkârı bu iki unsu- run yücelteceği bilinmelidir. içti- msi ve milli kıymet beynelmilel şöhretin en emin kapısıdır. Shakespeare san'atile obegeri unsurlar taşıdığı için; ber millet kendisinden sayabilir. Çünki “Ha- mlet,, Avrupanın herhanki bir kö- şesinde rastlanan zamanın asilza- desidir.. Fakat bütün dünya bilir- ki Shakespeare İngilizdir.. Maksim Gorki devrinin otop- sisini asırların üstünde duran bir kuvvet ve kudretle yapmış:yaman bir kalem ustasıdır. İnsan: onun eserine insan olarak, yani milliyet kisvesi taşımadan girdiği halde Korki ye biri çıkıpta -——Rus de- gildir— diyemiyor. O sadece şöh- retinin zirvesinde değil, fakat her satırıyle katıksız Rus tur. Göte nin Almaulığı en beşeri eserlerinde bile vazıhtır. Löon Tolstoi, (Dostoesky san'atlarile beşeri, fakat Rus oluşları nüfus tezkerelerile değil; gene ayni san atleriledir. Pansit İstratinin Rümenliğini han- gi eseri inkâra yeltenebilir.. Bütün bu hakikatlardan orta- ya çıkan gü: Beşeri olmak, san'atkâr hüviyetile alemşumul değere yükselebilmek igin milli olmanın zarureti vardır. Fakat şunuda itiraf edelim ki; bu milliyet, dar manada değil karek- teristik olarak en geniş manası ile anlaşılmalıdır. Şimdi bütün bu düşüncelerden sonra dünya ölçüsünde kıymet bu- lacak bir san'at varlığımızın doğ- ması ve bunun iukişafı yolunda mühtaç olduklarımıza geçelim: İç- timai ve milli olaylarımızın san'- at davasındaki mevkii: sadece id- rak değil, fakat onu eserleğtiren bir harekete muhakkak ki muhte- cız. Yeni ve modern edebiyat me- seleleri bu işi hailetmeden yani içtmai ve milli şuurun müştereken anlayacağı, seveceği ve yüceltece- ği bir eser serisi vermeden bu ba- histeki iddialarımız kökünden çü- rük kalacaktır. İçtimai ve milli hayat olayları. miz enterasanlığından bizden gayri dünya muharrirleri san'atlarına 10 — Servetifünun — 2413 kıymet yapmak için faydalanırlar- ken, biz halâ san'at davamızda mektepçiliği elden bırakarak yetiş- tirici mevkiine ulaşamadık. Hâlâ: kemâle gelmiş, devrini yaşamığ, mahsullerini vermiş hatta; demode olmağa yüz tutmuş bir takım san' at “ecol,lerinin aslını, neslini ta- rafdarlarını bialim ciddiyet ve vukarile aramakla meşguluz... İstiklâl savaşını yapalı çeyrek asra verıyor.. O zamandan bu za- mana gelinciye kadar içtimai ha- yatımızı medeni bir seviyeye çıkar- mak için her cepheden didik didik eledik.. Hani, bunların gelecek ne6- sillere armağan kalacak “epope”ci Hani o günlerin rengile, işığıyle bütün insanlığı sarhoş edecek tabloları... Hani çoluk çocuk, kadın, erkek genç, ihtiyar miyonlarca Türk ağ- zıle her zaman her yerde söylene- cek savaş türkülerimiz... İstiklâl savaşı henüz bakir bir mevzudur. Ondan sonrakiler ise yalnız taribin koynunda ilme em- anet edilmişlerdir. Gelecek nesle bu günleri anla- tacak tarihten başka hiçbir vasıta- ya sahip değiliz. Münevverlerimiz Fransiz hezi- metine Fransız edebiyatın Fransız gan'atının mesuliyetini bir hakim ciddiyetile ararlarken, acaba bi- zim san'at kısırlığımızdaki mesulun kimler olduğunu neden öoruştur- muyorlar... Çanakkalede kan kusan, Dum- lupınarda canını veren, Kafkaslar- da gömülen kahraman Mehmetcik- lerin evlâtları 25 yaşına girdi. Bu gençlik san'atkârlarına top gi- bi dargındır. Onlar bu derin sukü- tu bozmadıkça dargın kalacaktır. Kendimize dönmek, her türlü üstünlüğümüzü terennüm etme zamanını daha me kadar zaman bekleyeceğiz, Milli hayatımızın di- namik veçhesi haliş san'atkârları- mızın galibiyetlerine ardına kadar açıktır. Bunları eserleştirmek, bir otopsisini yapmak işi dururken meydana koyduk! lerde Garp diyarında dolaşan kahramanlar sürüsü yaratmak veyahut bu kah- ramanlar şayet bizden ise İstanbu- lan münasip bir semtine yerleşti- rerek mazimizle alaya yarasın di- ye efendiler tipi meydana koyarak bunlarla san'at adına ortaya atıl- mağa elbette san'at denmez.. Şi- irde; alfabe okuyan yavrucuklar gi- bi meydana getirdiği mısralardau takdir beklemek, alkış ummak has talığı ciddi dertlerimizdendir. Her şeyimiz tamam, bütün im- kânlar yanıbaşımzda hazırdır. Yal- nız onları ebedileştirmek için öz ve gerçek san'atkâr istiyoruz. Mey- dana getirilmesini istediğimiz eser- ler: yüzyılların hetırasile birlik ol- malı, Bu günün köylüsü, dünün Mehmetçigi, yarının Türk gençliği bütün vuzuh ve hakikatile ebedileş meli “popüler, bir hamle... Biz san'atımızla cemiyete, millete nihayet bütün bir insanlığa hiz- met edebilecek bir milletiz.. San'- at ve edebiyat dedikoduları gaip- lsrımizı çoğalmaktan başka bir işe yaramıyor. İlme karşı gösterdiği- miz gayret ve sadakat alkışa lâ- şıktır. Fakat san'atımız bize küs- kün... Ebedi san'atkâr seni bek- liyoruz. Osman Turgut PAMİRLİ © Bir cevap münaşebetiyle — 8 den devam — cıyan ve bu davasında tamamiyle haklı bulunan bir şahsiyettir. Hayatı bir kül halinde telakki ederek Şark- la Gerp düşünüşü ayrılığını birleş- tirip aynı çekicin tazyikile aynı örs te aynı demir'i dövmeğe uğraşan bir şair. Gayesi, bütün hareketleri ha- yata uydurup realiteye maletmektir. Hakikatı, vezin ve kafiye gibi geyler yüzünden kapıdışarı itmekle, söylen- mek istenilenin şeklini; manasını he- ba etmenin, manasızlığına bhaykırı- yor! Bu bir davadır; mahkeme he- nüz bitmediğinden neticeye intizar hayırlı olur. İlhan Berk'in Serveti Fünun mec- muasıuda “Hayranlığa Dair, yazısı- nı da okumuşdum. Aynı mecmuağa başkalarını da okuyorum. İyileri in- kür etmek günahtır. Ben, İlhan Berk” İ iyi buluyorum. Sait Faik fena de- se de ne çıkar. Bir zamanlar Orhan Veli için de aynı şeyleri tekrarladım. n8 da hücum etmek isteyenler ol- du. Fakat Orhan Veli, davasının sa- mimi bir müdafii olarak kaldı. Ca- vit Yamaç'ı takib ediyorum. Sırası geldikçe ondan â8 bahsedebilirim. Sait Faik'i şahsen görmedimse de genç neslin iyi bir hikâyecisi olarak tanımaklığıma İlhan Berk de mani olmuş değildi. İyi bir hikâyeci ol- makla, kusursuz sayılması şart mı! Sait Faik, başkalarında tenkit et- tiği cihetleri, kendisinde, de - ister- se - pekâlâ görebilecektir. O halde tekâmüle kıymet vermek manasız 0- lacakl,. Ne fena! Yeterki sanatkâr, elindeki kalıbı- nı barabetmesin!.-