19 Kasım 1942 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 13

19 Kasım 1942 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İki Koz Ortasında — 2 den devim — Kütlenin seviyesine göre sözler söyledi. Devlet nasıl milletin malı oldu ise, edebiyat ta milletin arzu- larının, iştiykalarının ifadesi halini aldı.Baskı meselesi kitap, gazete, mec- mua birticaret ve eudüsteri 'halini aldığı zaman onun edebi hüviyyeti yanında bir iktisadi hüviyyeti peyda oldu, Modern cemiyetlerde «fikri haklar» diye bir hukuk mev- zuu vardır. Bu hukuk iktisadi ma- hiyet alan fikri mesaiyi mevzu edin- miştir. Sinemanın icadı o edebi- yatta tesirsiz kalmak edebiyatta bilhassa romanda tahlili derinleş- tirdi, Çünkü hareketi en iyi ifade eden sinema oldu. Kaliteli romandan hereket yavaş yavaş kalktı yerini insanın tahlili temi &ldı. Bugün sinema ses- lidir, Yarın televiziyon radiyola- rımızın yanında yer alınca, tiyatro- nun veromanın hayatında elbetteki mühim değişmeler olacaktır. Te- leviziyonun ilk eseri sanıyorum ki edebiyattan tasvir, denilen, tabia- tın ve insanların dış elemlerini tarif eden parçaları meyvenin ka- buğunu &oyar gibi soymak ols- caktır, Dış alemi tasvire çalışan ede- biyatın fotoğrafdan evvelki devir- lerdeki portre ressamlarının yapdı- ğına benzer bir iş haline gire- cektir. Romanın ve hikâyenin istikbali galiba, sosyal meselenin iç kons rüksiyonunu ve insanın iç alemini izah ve tasvir olacaktir. Sadri ERTEM g Türk Ressamları —iden devam — tattan Şeker Ahmet Paşa, bilhas- sa manzaralarile ve bu manzara- ları saran tatlı ve grili orman ye- gillerile temayiz eder. Manzarala- rı, natürmortlarından daha kuv- vetlidir. Zekâi Paşa da yine, daha ziyade bir manzara Tessamıdır. Şeker Ahmet Paşadan daha usta ve bilgili görünmektedir. Bununla beraber Şeker Ahmet Paşa tabi- ate karşı daha geniş bir serbestlik içinde çalışmıştır, daha hürdür. Ve daha primitiftir. Miralay Sü- leyman Seyit beye gelince, bu ressam içip, bir natürmort üstadı demek lâzımdır. Bugüne kadar hiç bir resşamımıza Seyit bey ayarında bir natürmort yapmak nasip olmamıştır. Bu natürmont- larda, tabiati olduğu gibi göster- meğe çalışmakla beraber kuru bir tabiat (o taklitciliğine dişmeyen, derin samimiyetini her zaman mu» hafaza ederek, tam bir plâstik an- layış içinde tabiate insanı, mâna- yı katan, tabiati coşturan ve he- yecanlandıran beşeri bir sanatkâr- ia karşı karşıyayız. Bu üç büyük sanatkârdan son- ra Türk resmi daha bilgili, daha usta, daha teknik bir yola doğru giderse de. eğki safiyetini ve plâs- tik değerini kaybedip tereddi et- miye başlar. Gerek Hamdi bey, gerek Ali Rıza bey, gerekse, bag- langıcı daha iyi olan Halil Paşa hep bu devreye mengupturlar. Yalnız, çağdaş olmak bakımından bu devreden sayılması lâzımgelen Ahmet Ziya bey eserlerile apayrı bir şahsiyettir. Maalesef bügüne kadar kendisinden hiç bâhsedil- memiş olan bu mütevâzı resim hocası, devri içinde bir parıltıdır. İddiasızca yaptığı eserlerde bizzat sanatın iddiası vardır. Bu devreyi takiben gelen ne- sil, bize Avrupadan akademizma ile karışık bir empresyonizma ge- tirir,. Bu neslin belli başlı sima- ları arasında: Nazmi Ziya, Çallı İbrahim, Fayhaman, Hikmet, Ne- mık İsmail, Şevket Daği, Ali Sa- mi, Avni Lifiz vardır. Tabiati ve ışığı derin bir aşkla seven Nazmi Ziya empresyonizmanın memleke- timizdeki tek ve kuvvetli mümes- silidir. Cümhuriyete kadar Türk resmi aşağı yukarı bu üç devreyi ihtiva eder. Cümhuriyetten sonra büsbü- tün yeni ve apayrı sanat anlayı- şında bir nesil gelir, Ahmdt Muhip - DRANAS 9 HİSYA — 5 den devam — Artık muntazam yazılarla ya- zılmış bir zarf önümde bana bakı- yor ve bende ona bakıyorum. Bu mektubu derhal ona gön- dermeli, gidip postaya atmalı.. Kalkıp giyindim, synada saçi- mı taradım. Sonra yine masaya gelip otnr- dum, Önümde mektubun müsved- deleri, ötede yazılmış, çizilmiş kâğıtlar üzerlerinde acayip ve kü- bik resimler, yarıda bırakmış ol- duğum bir kitap yüzü koyun yere kapaklanmış, bitirmemiş olduğum şiirler bütün hüzünleriyle öteye beriye dağılmışlar, Elim şakağımda biraz diişün- mek ihtiyacını hissettim. Şimdi, bu gece yarısı yazdığım ve sabah erkenden bitirdiğim mektubu cebime yerleştirip, yola çıkacağım, Hergiünkü izlerime birkaç tane daha ilâve ederek, ayni sokakları geçeceğim, bâzı evlerin pencere- lerinde perdeler henüz kalkma- mıştır ve çocuklar ellerinde çan- taları, genç kızlar siyah göğüslük- leri altında ceylan yürüyüşleri ile sağımdan solumdan geçecekler; köşedeki evin penceresindeki genç kadın beni görünce elleriyle saç- larını tarayacak ve bütün vücu- düyle gülümseyecek., Ona ya ba- kacağım veya bakmadan gözlerim yerde geçeceğim, Nihayet cadde, gürültüleri, in- aan selleri, arabaları, tramvayları ile beni karşılaşacak.. Köşedeki postahanede faaliyet henüz başlamaktadır,. İnce uzun boylu posta müdürü kara bıyıkla- rını düzeltirken ben elimdeki mek- tubu üzüm gözlü küçük memur bayana uzatacağım ve «Şehir» di- yeceğim. Oktay AKBAL Celecek sayıda : ASRİLEŞEN BABA a Kollege Krampton ö ELEKTRA — Tenkifler — 11 — Servetifünun — 2413

Bu sayıdan diğer sayfalar: